GENEL - 10 Nisan 2018 Salı 09:16

(Özel) FETÖ’nün Mor beyin tuzağını ortaya çıkaran ekip, Bylock raporu hazırladı

A
A
A
(Özel) FETÖ’nün Mor beyin tuzağını ortaya çıkaran ekip, Bylock raporu hazırladı

FETÖ’nün Mor beyin tuzağını ortaya çıkartan ekip, yeni bir bylock raporu hazırladı.

FETÖ’nün Mor beyin tuzağını ortaya çıkartan ekip, yeni bir bylock raporu hazırladı. Bylock mağduriyetlerinin devam ettiğini belirten hukukçu Levent Mazılıgüney ve avukat Avukat Gizay Dulkadir, bylock listesinden yer alan ve içeriği olmayan 30 bin kişinin fiili olarak kullanıcı olamayacakları yönünde ciddi bir şüphe duyduklarını söyledi.


FETÖ’nün Mor beyin tuzağını keşfeden ve 11 bin 480 kişinin telefonunun iradeleri dışında Bylock’a yönlendirildiğini ortaya çıkaran hukukçu Levent Mazılıgüney, avukat Gizay Dulkadir, avukat Ali Aktaş ve adli bilişimci Koray Peksayar, bu kez sivil bir bylock raporu hazırladı.


Bylock konusunda mağduriyetlerin devam ettiğine değinilen 54 sayfalık raporda, yargılamalarda yaşanan problemlere ve telefon operatörlerinden elde edilen CGNAT verilerindeki hatalara dikkat çekildi. Raporda FETÖ’nün Bylock uygulaması ile kendi tabanını kontrol etmeye çalıştığı, üyelerini perdelemeye çalıştığı ve olası mağduriyetlerden faydalanmayı amaçladığı vurgulandı.


“Ülkemizin FETÖ ile mücadelede de haklı iken haksız pozisyona düşmesini istemiyoruz”


Raporu hazırlayan isimlerden Avukat Gizay Dulkadir, İHA’ya yaptığı açıklamada, “Raporumuzda mor beyin ve benzeri uygulamalarda olmak üzere, öncelikle listede hatalı olabileceğini düşündüğümüz tespitler üzerinde durduk. Bu hataların neden kaynaklandığı üzerinde durduk. Özellikle CGNAT sisteminden kaynaklı hataları geniş biçimde izah etmeye açıklamaya çalıştık. Tabi bu hata payının en büyük oranda içeriği tespit edilememiş insanlar arasında olduğunu düşünüyoruz. Bununla birlikte şunu da söylemek isterim ki içeriği tespit edildiği insanlar arasında da bir takım hatalar olduğuna dair tespitlerimiz ve eleştirilerimiz var. Raporu hem teknik bakımdan hem de bir hukuki değerlendirme bakımından yaptık. Çünkü yürütülen sürecin FETÖ-PDY ile girişilen bu haklı mücadeleye zarar verebilecek noktalara geldiğini düşünüyoruz. Özelikle Uluslararası yargıda bylock yargılamalarında elde ediliş biçimi gerekse de delillerin dosyaya hiç sunulmuyor oluşu, ya da bu dosya ya sunma anlayışı sebebiyle uluslararası yargıda daha sonra bu bylock yargılamaların Türkiye aleyhine dönebileceğini düşüyoruz. Ülkemizin FETÖ ile mücadelede de haklı iken haksız pozisyona düşmesini istemiyoruz. Aynı zamanda da mağduriyetlerin yaşanmasını istemiyoruz” diye konuştu.


"Bylock ile hiç alakası olmamış insanlarında şuan hala listede olduğuna inanıyoruz"


Bylock mağduriyetinin halen devam ettiğini vurgulayan Dulkadir, “Hiç bylock kullanmamış hayatı boyunca bylock ile hiç alakası olmamış insanlarında şuan hala listede olduğuna inanıyoruz. Bu raporu bu yüzden hazırladık. Geniş bir çalışma yaptık. Bylock’a dair her şeye cevap vermeye çalıştık. Çıkabilecek tüm ihtimalleri değerlendirmeye çalıştık ve raporu kamuoyuna sunduk. Raporda temel hedefimiz yargıya ulaşmak. Hakim ve savcı meslektaşlarımıza raporun bir katkı sunmasını en temelde hedefliyoruz. Raporu eleştirilere açtık ve sunduk” ifadelerini kullandı.


“Şuana kadar tepkiler çok olumlu”


Rapora hukuki camialardan olumlu tepkiler aldıklarını anlatan Dulkadir, “Bir kere rapor çok hızlı bir şekilde yayıldı. Pek çok hakim, savcı meslektaşımız da kısa süre içerisinde rapordan haberdar oldu. Raporda bir takım kısımların eksik kaldığını biraz daha genişletilmesine yönelik gayet olumlu ve yapıcı eleştirilerde bulunan meslektaşlarımızda oldu. Bu hususların üzerinde de çalışmaya devam ediyoruz” şeklinde konuştu.



“30 bin kişinin bylock kullanıcısı olmadıkları yönünde ciddi şüphe var”


Bylock soruşturmalarında 30 bin kişinin henüz içerik bilgilerinin tespit edilmediğine dikkat çeken Dulkadir, şunları söyledi:


“Dolayısıyla bu 30 bin kişi bakımından bylock kullanıcısı olmadıkları yönünde çok ciddi bir şüphe var. Şuan liste 90 bin mertebelerine kadar düştü. Geriye kalan 60 bin kişi bakımında da bir içerik tespiti yapılmış ama bu tespitlerde hatalar olabileceğine dair ciddi şüphelerimiz var. Mağduriyet çok ciddi boyutlara da ulaşabilir. Her seferinde yeni bir liste yayınlanmasını beklememeliyiz. Eğer elimizde şüpheli kesin net tartışmasız bir veri, tartışmasız bir kullanım gösterecek bir veri yoksa ki CGNAT kaydı asla böyle bir veri değildir. Bu şartlar altında insanların tutukluluğunun devam etmesi ve ceza almasını açıkçası çok doğru bulmuyoruz”


"Bylock yönlendirmelerinin daha geniş bir tarih aralığında da olabileceğini gördük”


Raporda imzası bulunan bir diğer hukukçu Levent MazılıGüney ise 11 bin 480 kişinin iradeleri dışında bylock programına yönlendirildiğinin tespit edildiği mor beyin kumpasını hatırlatarak, “11 bin 480 kişilik belirlenmesi aşamasında resmi bir açıklama yapılmasa da sonrasına çalışmalarımız gösterdi ki bu inceleme 20 Ağustos 2014 ve 15 Kasım 2014 Aralık ile sınırlı tutulmuş. Sonrasında mağdur olduğunu bu ülkeye devletine bağlı olduğunu hiç bir şekilde terörist bir örgütle iltisaklı olduğunu kabul etmediğini söyleyen bir çok insan bize ulaşmaya çalıştılar. Biz de onların verilerine baktığımız da bu hataların devam edebileceğine, daha geniş bir tarih aralığında da söz konusu olabileceğini gördük. Özellikle operatör kayıtları nedeni ile oluşan ciddi miktarda hata olduğunu değerlendirdik” açıklamalarında bulundu.


“Operatör kayıtlarından kaynaklı hatalara değinmek istedik”


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mağduriyetler konusunda yaptığı açıklamaların kendilerine cesaret verdiğini söyleyen Mazılıgüney, “Cumhurbaşkanımız, ‘Siyaset ya da bürokrasi bir hata yaparsa bunu düzeltecek merci yargıdır. Ancak yargı bir hata yaptığında bunu düzeltecek başkaca bir merci yoktur’ dedi. Bu listenin açıklanmasında sonra yargıda ki meslektaşlarımızın da yeni bir liste beklentisi yani yeni bir liste de eğer varsa bir kişinin ismi onun tutukluluk halinin devam etmesi yargılanmasının devam etmesi ve ceza alması yönünde genel bir inisiyatif kullandıklarını gördük. Halbuki bu işin çözüm yeri yargı olmalıdır. Hukuken de doğru olan budur. Unutulmamalı ki 11 bin 480 kişinin tamamının operatör kayıtlarına göre bylock sunucusuna bağlanmış gözüküyordu. Operatör kayıtlarından kaynaklı hatalara değinmek istedik. Buna vurgu yaptık” diye konuştu.


“Her hangi bir internet sitesi aracılığıyla da bylock yönlendirmesi olabilir"


Mor beyin kumpası ile bylock serverlarına yönlendiren 10 uygulamanın tespit edildiğini ancak bir başka uygulamanın da aynı yönlendirmeyi yapmasının muhtemel olduğunu belirten Mazılıgüney, “Şuan 10 tuzak uygulamasının tespit edilmiş olması 11’inci tuzak uygulamanın olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bu sadece tuzak uygulamalar yoluyla değil her hangi bir internet sitesi aracılığıyla da yönlendirme olabilir. Bizim bu raporda ilk defa belirtiğimiz bir husus da var. Bylock sunucusunun kullandığı IP adresleri başka adresler tarafından da kullanılmış olabilir. Biz bu raporda bylock sunucusunun aktif olduğu dönemde aynı IP’yi kullanan 4 ayrı adresi yazdık. Bunlar yabancı internet siteleri. Diğer 8 IP için de farklı internet siteleri olabilir. Bir çok site doğal olarak kullanmış olabilir. Ya da bir çok farklı siteden de yönlendirme olabilir” dedi.


“Bylock içeriği olmayanlar rahatlatılmalı”


Bylock konusunda yargılanan ve içeriği olmayanlara yönelik incelemelere öncelik verilmesi gerektiğini savunan Mazılıgüney, “İçeriği olmayanlara öncelik verilmesi ve onların bir an evvel rahatlatılması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü içerik ne demek ? Öncelikle insanın kullanıcının bir adresi olacak bir de şifresi olacak bu kullanıcı numarasını şifresini kilitli bir kapının anahtarına benzetebiliriz. Bu anahtar olmaksızın o kapıdan girmek mümkün değil. Kapıdan giremeyeceğine göre sadece operatör kayıtları üzerinden kullanıcı olduğunun iddia edilmesi mağduriyet oluşmasına neden olacaktır. Ülkemizi de sıkıntıya sokacaktır” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde anıldı Azerbaycan’ın eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen programda anıldı. Etkinlikte, Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan kardeşliğine katkıları ele alındı. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen "Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin mimarı: Ulu Önder Haydar Aliyev’i Anma Gecesi" programı, saygı duruşu ve Türkiye ile Azerbaycan milli marşlarının okunmasıyla başladı. Açılışın ardından düzenlenen panelde; Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Doğan, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Erbay, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Karabulut ile Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Okan Yeşilot, Haydar Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine katkılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Panelin ardından ses sanatçısı Süreyya Eyvazova, Azerbaycan’ın simge eserlerinden "Sarı Gelin" türküsünü seslendirdi. "Tarihimize baktığımızda biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de kader ortağıyız" Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Haydar Aliyev’in Azerbaycan milleti için taşıdığı önemi vurgulayarak, gerçekleştirdiği anma konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "İki liderimizden, iki ulu önderimizden birini bugün burada anıyoruz. Biri Atatürk, biri Haydar Aliyev. Her ikisi de bizim yolumuzu açtı. Biri Türkiye’nin, biri Azerbaycanlı Türklerin yolunu açtı. Azerbaycan bizim için can, Azerbaycanlı kardeşlerimiz de can kardeşlerimizdir. Uzakta olsak bile gönül bağıyla bağlıydık ve o kültürün, o toplumun içerisine girdikçe aslında ne kadar yakın olduğumuzu; benzerlik de değil ne kadar aynı olduğumuzu fark ettim. Aslında bizim bir olduğumuzu keşfettim. Ortak kültür, ortak dil ayrı bir dil değil, hepimiz aynı dili konuşuyoruz. Ama bir kan birliği kesinlikle var ve bu kan birliğinin, genetik birliğinin, genetik aynılığın ben artık kimyasına çok inanmaya başladım. Çünkü yabancı hissetmiyoruz orada, benim için başka bir ülke değil. Tarihimize baktığımızda aslında biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de aslında kader ortağıyız; aynı mücadelelerden geçmişiz. Emperyalist güçler tarafından aynı acılar çektirilmiş, aynı mücadele süreçleri yaşanmış. Dolayısıyla Haydar Aliyev gibi, Mustafa Kemal Atatürk gibi ulu önderler eğer bu kadar güçlü biçimde bizlere ışık tutup bizim yollarımızı açtılar ise, bu üniversitenin çatısı altında da şunu söyleyebilirim ki bizler için en büyük güç bilgi olmalı. Çünkü biz emperyalist güçlerle ancak ve ancak bilgi ile başa çıkabiliriz. Bu iki ulu önderin özelliği, her iki önder de kahramanlık destanını kendi halklarıyla birlikte, kendi milletleriyle birlikte yazdılar. Destanı cephede, meydanlarda birlikte gerçekleştirdiler. Birlikte kahramanlık hikayeleri yazıldı ve tarihe birlikte geçildi; milletiyle bütünleşerek ve büyük millet sevgisiyle. İktidar hırsı değil, millet sevgisi, milleti kurtarmak, bağımsızlık ve özgürlük sevdasıyla gerçekleştirilen büyük bir güç, büyük bir enerji. Dolayısıyla onlara çok şey borçluyuz." "Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır" Prof. Dr. Güngör, bilginin iki millet arasındaki birleştirici gücü artıracağını ve güçlü bir Türk ittifakının bilgili insanlarla mümkün olabileceğini dile getirerek, "Bugün burada olmanız bizler için çok anlamlı. Ülker Hanım bize "’İyi ki kapılarınızı açtınız’ demişti. Ben de dedim ki; biz kapıları açmadık, kapılar zaten hep açıktı. Biz çünkü kapıları kapatamayız, kapılar hep açık çünkü biz kardeşiz, biz aynı milletiz. Biz birbirimize dayanırsak güçlü oluruz. Yoksa bir tarafta Amerika, bir tarafta Rusya, geleceğin belki emperyal gücü Çin; bunlar için biz hep başkası olacağız, biz hep öteki olacağız. Bizim öteki olmaktan kurtulmamızın tek bir yolu var: Birbirimizi tanımak, birbirimizin farkına varmak ve biz olabilmek. Onun için de bilgi ittifakı yapmalıyız. Biz zaten kardeş ittifakı yapıyoruz, bilgi ittifakı yapmalıyız. Üniversitelerimiz arasında bilgi alışverişi, etkileşimi hızlandırmalıyız. Bunu çok daha güçlü hale getirmeliyiz. Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır. Dolayısıyla da farkında olmak, dolayısıyla da birbirinin yanında olmak, birbirinin içerisinde olmak, ittifakı güçlü bir Türk ittifakı oluşturabilmek, güçlü bir Türk bloku oluşturabilmek. Bunun yolu da aşkın insan yetiştirebilmek, bilinçli insan yetiştirebilmek ve bilgili insan. O nedenle de eğitim güçlerimizi birleştirmeliyiz. Bu tür topluluklarda da bunun farkını ve bunun farkındalığını sürekli güçlendirmeliyiz. Ben tekrar huzurunuzda Ulu Önderimiz Haydar Aliyev’i saygıyla, minnetle, sevgiyle anıyorum" ifadelerine yer verdi. Program, konuşmacılara ve katkı sunanlara plaket takdim edilmesiyle sona erdi.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde beyaz önlük heyecanı Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencilerine yönelik Geleneksel Önlük Giyme Töreni, 15 Temmuz Milli İrade Salonunda yoğun katılımla gerçekleştirildi. 2025-2026 Akademik Dönemi itibarıyla üniversite hayatına adım atan 316 öğrenci, hekimlik yolculuklarının ilk ve en anlamlı sembollerinden biri olan beyaz önlüğü giymenin gururunu yaşadı. Törene; Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ve eşi Prof. Dr. Esra Hacımüftüoğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Reyhan Keleş ile Prof. Dr. Hasan Yılmaz, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Erzurum Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özgür Dağ, Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Atila Eroğlu, BAP Koordinatörü Prof. Dr. Erol Akpınar, akademisyenler, öğrenciler ve aileler katıldı. Açılış konuşmasını gerçekleştiren Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, beyaz önlüğün yalnızca bir kıyafet değil; bilgi, sorumluluk, etik ve fedakârlıkla örülü uzun bir yolculuğun sembolü olduğunu vurgulayarak, öğrencilerin nitelikli hekimler olarak yetişmesi için fakülte olarak tüm imkânların seferber edildiğini ifade etti. "Beyaz Önlük, İnsanlığa Hizmet Yolculuğunun Simgesidir" Törende konuşan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ise öğrencilerin bu özel gününe tanıklık etmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Beyaz önlüğün, hekimlik mesleğinin taşıdığı kutsal sorumluluğun ve insani değerlerin bir göstergesi olduğunu belirten Rektör Hacımüftüoğlu, şu ifadelere yer verdi: "Bugün giydiğiniz beyaz önlük, sadece bir kıyafet değil; insanlığa hizmet yolculuğunuzun başlangıcıdır. Önünüzde zorlu ama bir o kadar da onurlu bir eğitim süreci bulunuyor. Öğreneceğiniz her bilgi, gelecekte kurtarılacak bir hayatın, umut verilecek bir ailenin temeli olacaktır. Atatürk Üniversitesi olarak sizlere, güçlü akademik altyapımız ve köklü eğitim geleneğimizle en iyi imkânları sunmak için kararlılıkla çalışıyoruz." Tıp Fakültesinin yalnızca akademik başarıyı değil, etik değerleri ve insani erdemleri de esas alan bir anlayışla eğitim verdiğini vurgulayan Rektör Hacımüftüoğlu, velilere de teşekkür ederek öğrencilerin bu noktaya gelmesindeki emek ve fedakârlıkların önemine dikkat çekti. Tören Hatıra Fotoğrafıyla Sona Erdi Konuşmaların ardından 1. sınıf öğrencileri, akademisyenler eşliğinde beyaz önlüklerini giyerek hekimlik mesleğine ilk adımlarını attı. Tören, günün anısına çekilen hatıra fotoğrafları ile sona erdi. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde geleneksel hale gelen Önlük Giyme Töreni, genç hekim adayları için unutulmaz bir başlangıç olurken, üniversitenin nitelikli sağlık profesyonelleri yetiştirme vizyonunu bir kez daha gözler önüne serdi.