DÜNYA - 23 Nisan 2012 Pazartesi 12:00

FİKRET ORMAN`DAN 23 NİSAN MESAJI

A
A
A
FİKRET ORMAN`DAN 23 NİSAN MESAJI

Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Fikret Orman, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için bir kutlama mesajı yayınladı.
Siyah-beyazlı kulübün resmi internet sitesinden yayınlanan Orman`ın kutlama mesajında, "Türkiye Büyük Millet Meclisi`nin kuruluş yıldönümü olan bugün, milletimizin tarihinin en parlak sayfalarından birisi olarak tarihte yerini almıştır. 23 Nisan`ın aynı zamanda çocuk bayramı olarak kutlanması da ülkemizin çocuklarına verdiği değeri simgelemesi bakımından son derece anlamlıdır. Büyük Önderimiz, En Büyük Beşiktaşlı Gazi Mustafa Kemal Atatürk`ün milletimize ve çocuklarımıza armağan ettiği 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramı`nı en içten dileklerimle kutluyor; tüm çocuklarımızın ve yavru kartallarımızın velinimetimiz olduğunu hatırlatıyor, Ulu Önderimizi minnetle ve özlemle anıyorum" ifadelerine yer verildi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın EKODOSD Başkanı Sürücü: “Yunusların yaşatılması için havuz projesi önerimiz var” Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü, karaya vuran yunusların yaşatılması amacıyla Adagöl mevkiinde portatif havuz kurulması için bir proje önerisini Kuşadası Belediyesi’ne sunacaklarını ifade etti. Dün gece saatlerinde EKODOSD’a Pamucak oteller bölgesinde kıyıya vuran bir yunus ihbarı geldi.Vatandaşlar tarafından iyi niyetle ancak yanlış bir davranışla yunusun defalarca denize doğru çekildiği ancak tekrar kıyıya geldiği söylendi. Bölgeye gidilerek yapılan incelemedeyunusun Stenella coeruleoalba türü erişkin bir Çizgili Yunus olduğu tespit edildi. Yunus üzerinde yapılan incelemelerde herhangi bir yara ve kesi izine rastlanmadı. “Kuşadası Belediyesi’ne bir öneri götüreceğiz” Konu ile ilgili olarak açıklamalarda bulunan EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, “Dalgalı bir deniz ve yağmurlu bir havada kıyıya vuran yunusun daha önceki deneyimlerimizden gördüğümüz gibi bu yunusun da bir süre sonra öldüğünü gördük. Halk arasında balık olarak bilinen aslında bir deniz memelisi olan 2.07 m. boyundaki yunustan aldığımız doku örneklerini TÜDAV (Türk Deniz Araştırmaları Vakfı)’a göndereceğiz. Yunus vakalarındaki en büyük sıkıntının Türkiye’de bir rehabilitasyon merkezinin olmayışıdır. Uzmanlarla görüşerek Kuşadası Adagöl’de bu tür vakalarda taşımada kullanılmak üzere şişme yataklar ve geçici rehabilitasyon için portatif havuz projesinin hayata geçirilmesiyle ilgili Kuşadası Belediyesi’ne bir öneri götüreceğiz. Bugüne kadar Kuşadası Körfezi’nde tespit ettiğimiz 56 yunus ölümü gerçekleşti. Bunların başında hedef dışı av olarak trol/gırgır ağları görülse de, birçok yunusun yeterli nekropsi yapılmadığı için neden öldükleri anlaşılamamıştır. Bazı yunusların hastalıklardan öldüğünü biliyoruz” dedi. “Hayatta kalmak için karaya kendilerini atıyorlar” Türk Deniz Araştırmaları Vakfı Başkan Yardımcısı İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arda M. Tonay “Bizim gibi akciğer solunumu yapan yunuslar ve balinalar vücutlarında bir anormallik olduğu zaman ve/veya hastalandıkları zaman içgüdüsel olarak ve gerçekten son çare olarak kendilerini karaya atar ki, nefes almaya devam edebilsinler, boğulmasınlar. Dolayısıyla intihar değil tam aksine hayatta kalmak için karaya kendilerini atıyorlar. Bu tip vakalarda veteriner hekim ve uzmanlar gelene kadar (tabi yakında var ise) ya karada (derisi nemli tutularak ve ön yüzgeçlerine ağırlık binmeden) ya da deniz içinde hayvanla birlikte beklemek, kendine gelmesini sağlamak önemli. Eğer tabi bir rehabilitasyon merkezi var ise buna transferi de sağlanabilir ancak Türkiye’de böyle bir tesisimiz henüz yok. Ancak ne yazık ki gerçekten son çare olarak bu davranışı gösteren canlılarda ölüm oranı çok yüksektir. Müdahale edilirken dikkat edilmesi gereken bu canlılardan bize geçebilecek bulaşıcı hastalıkların olduğu unutulmamalı (ki bir hastalık nedeni ile karaya vurma ihtimali yüksektir), buna göre önlem alınarak yaklaşılmalı ve temas edilmeli, eğer ölüm gerçekleşirse de nekropsi ve bilimsel örnekleme ile ölüm sebebinin anlaşılması için yetkililere mutlaka haber verilmesi gerekmektedir” diye konuştu.
Eskişehir (ÖZEL) Eskişehir’in ilk sürücü kursu hocası unutulmadı Eskişehir’in ilk sürücü kursu hocası olan ve geçen yıl vefat eden Mehmet Özcan, kendisinden ehliyet alan öğrenciler ve çalışma arkadaşları tarafından lokma döktürülüp anıldı. Geçtiğimiz yıl geçirdiği kalp krizi sonucunda vefat eden sertifika numarası 1 ve Eskişehir’in ilk direksiyon hocası olan Mehmet Özcan unutulmadı. Özcan, ondan gördüğü eğitim sonucunda ehliyet alanlar, sürücü kursu çalışanları ve çocukları tarafında lokma döktürülerek anıldı. Öğretmenlerini unutmayanlar, Yeşiltepe Mahalle Muhtarlığı önünde kurulan lokma aracıyla dökülen tatlıları vatandaşlara dağıtarak hayır dualarını aldı. “Ehliyet alanlar, sürücü kursundan arkadaşları olarak bugün burada” Sürücü kursu kurucusu ve Mehmet Özcan’ın mesai arkadaşı Mert Korucu yapılan hayırla alakalı, “Bir sene önce rahmetli olan Mehmet Özcan hocamızın için bugün sene-i devriyesini yaptık. Kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz, burada kendisinden ehliyet alanlar ve ekip arkadaşları olarak hayrına lokma döktürüp mahalleliye dağıttık. Hem kendisinden ehliyet alanlar, hem de sürücü kursundan arkadaşları olarak bugün buradayız. Katılanlara teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı. “Eskişehir’in ilk direksiyon hocalarından biriydi” Mehmet Özcan’ın oğlu Seydi Özcan ise kentin ilk sürücü kursu hocası babasından ehliyet alan öğrencilerin ve mesai arkadaşlarının gösterdiği vefayla ilgili şöyle konuştu; “Bugün babamın ölümünün 1’inci yılı. Hem öğrencileri hem de iş arkadaşları burada, hepimiz hayır için buradayız. Zamanında babamdan ehliyet almış herkes arayıp soruyor, zaten buraya da gelenler oldu. Bir de babam Eskişehir’in ilk direksiyon hocalarından biriydi, hatta sertifika numarası da 1’di, hala aklımda. Ben de onun öğrencisiyim.” Üç çocuk babası Özcan’dan geriye ise torunları ile top oynarken çekilen neşeli görüntüleri kaldı.
Bursa Bel ağrılarınız iltihaplı romatizma olabilir Bel ağrısı özellikle masa başı çalışanlar ve uzun süre ayakta olanların sıkça karşılaştıkları sorunların başında geldiğini ifade eden Romatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Karakoç, bel ağrıları sanılan sorunun omurgayı tutan iltihaplı romatizma hastalığı olabileceğini söyledi. Toplumda bel ağrısı çok sık görülen bir durum olduğu için çoğu zaman hastaların yakınmaları zorlamadan, yorgunluktan, dengesiz ağır kaldırmaktan veya uzun süre ayakta kalmaktan sanıldığını ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Romatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Karakoç, bu ağrının romatizmal olabileceğinin ipuçları, istirahatte hasta dinlenirken veya işinden evine döndüğünde ağrının başlaması, çalışırken ağrıyı fazla hissetmemesi olduğunu dikkat çekti. Karakoç, "Bu istirahat ağrısı gece sabaha karşı hastayı yoklamaya başlar. Hasta ağrı ve sızı ile uyanmaya başlar. Yatakta hareket etmekte zorlanır. Eğer yataktan kendi başına kalkmayı başarabilirse hareket ettikçe daha iyiye gittiğini gözlemler ve rahatlamaya başlar. Aynı durum sabah uyandığında yataktan kalkmak istediğinde de kendini gösterir. Hastaların çoğu uzun süre ayakta kalmamak ya da oturmamak şartıyla iş yerlerinde daha rahat olduklarını ifade eder" dedi. Göğüs kafesini oluşturan sağlı sollu 12 adet kaburganın sırt omurlarıyla arkada eklem yaptıkları için göğüs kafesi yakınmalarının da bu hastalarda beliren bir durum olduğunu ifade eden Romatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Karakoç, "Derin nefes almakta zorlanma, hapşırma ya da öksürme esnasında göğüs kafesinde batma hissi gibi şikayetler oluşur. Hastalık kadın ve erkeklerde benzer sıklıkla görülmektedir. Ancak erkek ve kadın şikayetleri arasında biraz farklılıklar görülmektedir. Erkeklerde daha çok kalça ve belde yakınmalar olmakta ve kadınlara göre şikayetleri daha şiddetli seyretmektedir. Kadınların daha çok boyun, sırt ve omuzlarda yakınmaları olmakta, hastalık daha hafif seyretmekte ve daha az sıklıkla ataklar gelmektedir. Bu sebeple zaten erkeklerde bile teşhisi zor olan hastalığın kadınlarda teşhisini koymak daha da zorlaşmaktadır. Bu sebeple maalesef çoğu kez bu şikayetleri olan kadınların yakınmaları psikolojik zannedilerek anti-depresan ilaç önerilmektedir. Bu şikayetleri olan bireylerin muhakkak bir romatolog tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir" şeklinde konuştu. Hastalığı ilerlemiş kişilerde kalça ve bel adeta taşlaşarak hareket yeteneğini tümüyle kaybetmekte olduğunu belirten Karakoç, "Bel ve kalçanın hareketini kaybetmesi ve durumun vücut tarafından tolere edilebilmesi için hastalarda bu hastalığa özgü tipik bir duruş geliştirmektedir. Bu duruşta dizler hafif kırık, bel dümdüz, kamburluğu daha da artmış ve baş hareket yeteneğini genellikle kaybetmiştir. Boynun hareket yeteneğini kaybetmesi sebebiyle hasta başını çeviremediği için tüm vücuduyla dönmek ister yine bu kişiler için araba kul kanmak çok zordur. Hastalığın en sık karıştığı durumlardan biri bel fıtığı hastalığıdır. Ankilozan spondilitli hastalarda bel ağrısı vardır. Bu ağrı bazen sağ kalçada bazen sol kalçada olabilmekte ve bacağa da vurabilmektedir. Bazı hastalarda topuk ağrısı da olmakta hasta yere basmakta çok zorlanmakta ve yürümesi bozulmaktadır. Bu aşamada sanki bel fıtığı gibi bir hastalık durumu oluşmakta ve bu durum hem hastayı hem de hekimi yanıltmaktadır. Bazı hastalar bu sebeple bel fıtığı ameliyatı olmaktadırlar ancak beklenildiği üzere ağrıları geçmemektedir" diye konuştu. Ankilozan spondilit belirtilerine sahip bir grup hastada omurga tutulumunun yanı sıra gözlerinde kızarma, ciltte sedef plakları, bağırsaklarda kanama-ishal-karın ağrısı gibi başka organlara ait yakınmalarda olabildiğini ifade eden Karakoç, "Hastalıkta genetik geçiş söz konusudur, yani hastalanmış kişilerin çocuklarında da maalesef aynı hastalık gözükebilir. HLA-B 27 denen doku grubu antijenini taşıyan kişilerde bu hastalık, taşımayanlara göre daha sık gözükmektedir. Bu HLA-B 27 doku grubu antijenini kan grubu gibi veya daha açık bir örnek vermek gerekirse arabanın plakası gibi düşünebilirsiniz. Mesela plakaları 16 ile başlayan otomobiller Bursalıdır gibi. Gerçekten 16 plakalı araçlar Bursa’dan plakalarını almışlardır. Ancak HLA-27 pozitifliği mutlaka hastalık olacak anlamına gelmemektedir. Bu tıpkı 16 plakalı her araç sahibinin Bursalı olması gerekmediği gibi. Halk arasında ağrı kesici ilaç olarak bilinen çoğu ilaçlar aslında romatizma ve iltihap giderici ilaçlardır ve bu hastalığa bağlı bel, sırt ağrılarının giderilmesinde çok etkilidirler" dedi. İlaçlar alındıktan sonraki birkaç saat içinde etkilerinin görülmeye başladığını, bir iki gün içinde ağrının azalmakta veya kaybolduğunu belirten Karakoç, "Ancak ilaç kesildikten sonra ağrı tekrar geri gelmektedir. Bugünlerde tıp insanları olarak en büyük sorunlarımızdan birisidir bu. Yani ilaçlar alındığı sürece etkilidirler, ilaç kesilince hastalık belirtileri tekrar gelmektedir. Bazen ağrının kesilmesinde bu grup ilaçlar etkili olmamaktadır. Bu hastalarımıza müjdeli haber, eskiden olmayan ama son 10 yıldır kullana geldiğimiz ağrı kesici ve iltihap giderici özelliği çok daha fazla olan yeni ilaçların geliştirilip üretilmesi başarılmıştır. Bu hastalığın tedavisinde ilaç kullanılmasına ilaveten fizik tedavi araç ve tekniklerinden yararlanılması, yürüyüş yapılması, sağlık kulüplerinde hafif ağırlık ve yoğunlukta fitness yapılması, yüzmek ve ev egzersizleri yapılması gibi aktiviteler de ağrının azalmasına ve iskelet yapısının bozulmamasına yardımcı olabilmektedir. Özetlemek gerekirse ankilozan spondilit insanı belinden vuran bir hastalıktır. Hastalık yavaş seyirli olduğu ve ilk yıllarında hafif seyrettiği için teşhisi gecikmekte ve bazen bu yıllar sonra teşhisin konmasına sebep olmaktadır. Fakat her hastalıkta olduğu gibi Ankilozan spondilitte de erken teşhis büyük önem taşır. Kalp, böbrek gibi iç organları nadiren etkilemektedir. Kesin tedavisi olmamakla birlikte ağrının kontrolü ve hastanın topluma kazandırılması eskiye göre daha kolaylaşmıştır" şeklinde konuştu.