ASAYİŞ - 07 Kasım 2024 Perşembe 09:36

Antakya’da vatandaşlar sık sık kazaların yaşandığı rampa için çözüm bekliyor

A
A
A
Antakya’da vatandaşlar sık sık kazaların yaşandığı rampa için çözüm bekliyor

Hatay’da sık sık kaza yaşanan yokuşta vatandaşların kaza yaptığı anlar kameraya yansırken, kaza yokuşuna vatandaşlar çözüm bekliyor.


Antakya ilçesi Narlıca Mahallesi’nde bulunan 932. sokaktaki yokuş, eğimiyle vatandaşlara sıklıkla zor anlar yaşatıyor. Sık sık kazaların yaşandığı yokuştaki kazalarsa bölgede bulunan güvenlik kamerasına yansıyor. Kaza yokuşu olarak bilinen sokağı kullanmak zorunda olan vatandaşlarsa Antakya Belediyesi’nden yol için çözüm bekliyor.


“Oğlum ve torunum motosiklet de buradan inince motosiklet kayınca torunun düştü”


Oğlunun ve torununun aynı rampada kaza geçirdiğini dile getiren Mustafa Küspeci, “Oğlum ve torunum motosikletle inerken motosiklet kayınca torunum düştü. Torunumun ayağı yaralandı. Yetkililerden buraya bir çözüm bulunmasını istiyoruz. Burası çok dik bir rampa var. Araçlarla bu rampadan inip çıktığımızda zorlanıyoruz. Burada çocuklarımız ve torunlarımız var. Oyun oynarken kayıp yere düşüyorlar ve yuvarlanıyorlar. Bu rampa çok tehlikeli hal aldı. Bu rampayı bilmeyen birisi mümkün değil buradan çıkamaz. Ben 30 yıldır burada yaşıyorum bildiğim halde bile zor çıkıyorum. Bilmeyen birileri geldiği zaman patinaj yaparak çıkıyor. Burada okul var oraya düşme ihtimali yüksek. Bu rampayı biraz daha düşürülürse ve asfalt yapılırsa çok güzel olur” dedi.


“Yetkililerden buraya bir çözüm bulmalarını istiyoruz”


Rampada yaşanan kaza sayısının çok fazla olduğunu dile getiren Şaban Kuyucu, Antakya Belediyesi yetkililerine seslenerek “Bu rampayı biraz düşürmeleri gerekiyor ve şuraya da bir perde duvar yapmaları gerekiyor. Kaç tane motosikletli düştü buraya ve sayamadık. Motosikleti bırak adamlar arkadan sürüklenip gidiyor. Yetkililerden buraya bir çözüm bulmalarını istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kayseri Kocasinan Cami Temizleme Ekibinden temizlik seferberliği Kocasinan Belediyesi, 2014 yılında Kayseri’de ilk olarak kurulan ’Cami Temizleme Ekibi’ ile ilçedeki camileri periyodik olarak temizleyip gül suyuyla yıkıyor. Kocasinan Belediyesi’nin sosyal alandaki çalışmalarıyla da örnek bir belediye olduğunu vurgulayan Kocasinan Belediye Başkanı Ahmet Çolakbayrakdar, vatandaşların daha temiz ve huzurlu bir şekilde ibadet etmelerine katkı sağladıklarını ifade etti. Cami ve mescitlerin kutsal mekanlar olduğuna dikkat çeken Başkan Çolakbayrakdar, Kocasinan’ın her şeyin en iyisine ve en güzeline layık olduğunu belirterek “Camilerimiz kutsal mekânlarımızdır. Belediye olarak camilerimizin restore edilmesinin yanı sıra, vatandaşlarımızın huşu içerisinde ibadet edebilmesi için temizliklerine özen gösteriyoruz. ’Cami Temizleme Ekibi’ ile ilçe genelinde 184 merkez ve 83 kırsal mahallede toplam 267 caminin temizliğini yapıyoruz. Camilerimizde ayda en az bir kez genel temizlik gerçekleştiriliyor ve gül suyu ile yıkanıyor. Dini ve özel günlerde de camilerimiz gül suyu ile yıkanarak, cemaatin ibadetlerini mis gibi gül kokan bir ortamda yapabilmesine imkan sağlıyoruz” ifadelerini kullandı. Teknolojik cihazlar ve profesyonel ekiplerle hijyenik temizlik ‘Daha Temiz Kocasinan’ parolasıyla yeniliklere imza atan Kocasinan Belediyesi, teknolojik temizlik cihazları ve profesyonel ekiplerle camilerin dış temizliğinin yanı sıra halı, kapı, cam, ahşap, kitaplık ve fayanslarını hijyenik bir şekilde temizleyip gül suyuyla yıkıyor. Toplam 4’er kişiden oluşan 2 ayrı Cami Temizleme Ekibi, ilçe sınırları içerisindeki tüm camileri ayda en az bir kez temizlerken, gül suyuyla camilerin mis gibi kokmasına katkı sağlıyor.
Ankara Türkiye’de 60 binden fazla bağımlı kurtulmak için YEDAM’a başvurdu Türkiye’de tütün bağımlısı 18 bin 129 kişi, alkol ve uyuşturucu madde bağımlısı 25 bin 859 kişi, kumar bağımlısı 13 bin 904 kişi ve internet bağımlısı 2 bin 887 kişi, bağımlılıktan kurtulmak için Yeşilay Danışmanlık Merkezi’ne (YEDAM) başvurdu. Ankara’nın Sincan ilçesinde bulunan Yeşilay Danışmanlık Merkezi, tütün, alkol, madde, kumar ve teknoloji bağımlılığıyla mücadelede destek sağlıyor. YEDAM’da bulunan sosyal hizmet uzmanları ve klinik psikologlar, bağımlılara ücretsiz danışmanlık hizmeti veriyor. Sosyal hizmet uzmanları nezaretinde el sanatları atölyesinde de aktiviteler gerçekleştirilirken, bu süreç bağımlıların sosyalleşmelerine ve yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı oluyor. YEDAM’a başvurmak için 115 numaralı danışma hattını arayan vatandaşlara psikologlar ön bilgilendirme yaparak, en yakın lokasyondaki uzmana aktarıp, en kısa sürede bir plan çizilmesi ile tedavi süreci başlıyor. Sincan’daki Yeşilay Danışmanlık Merkezi’nde görev yapan Klinik Psikolog Merve Turan, bağımlılık tedavisindeki süreci İHA muhabirine anlattı. Turan, 12 yaş üzerindeki alkol, madde, internet ve kumar bağımlısı olan kişilerin YEDAM’a başvurabileceğini belirtti. Merkeze gelen bağımlıların önce uygun ihtiyaçlarını saptayıp, uygun bir tedavi modeli oluşturduklarını söyleyen Turan, “Bu kişiselleştirilmiş bir tedavi planıdır. Danışma terapi teknikleriyle birlikte danışanın bağımlılıkla ilgili yaşadığı problemleri, herhangi bir ruhsal problemi, aile ya da ilişkilerindeki yaşadığı problemler gibi birçok hususu klinik psikologlar ya da psikologlarımız danışanlarımızla birebir görüşmelerde çalışmakta” ifadelerini kullandı. Bağımlılığın fiziksel ve ruhsal sorunların yanında sosyal problemlere de neden olduğunu ve danışanların sosyal işlevselliklerinin büyük oranda bozulmaya başladığını ifade eden Turan, “Bu yüzden sosyal hizmet uzmanlarımız aslında çok önemli bir işlev görüyor YEDAM için. Sosyal hizmet uzmanları kişilerin sosyal uyum becerilerinin sağlanmasında, danışanların boş zamanlarının yapılandırılmasında, arkadaş ilişkilerindeki o problemlerden, riskli çevre, iş ve eğitim süreçleri, barınma problemleri, sosyal yardım gibi birçok hususu danışanlarımızla birlikte çalışmaktadır” diye konuştu. “Hizmetlerimiz tamamen gizlilik çerçevesinde ilerler” YEDAM’ın Türkiye ve KKTC’de 107 merkezi bulunduğunu söyleyen Turan, “Hizmetlerimiz tamamen gizlilik çerçevesinde ilerler. Danışanlarımızdan aldığımız bilgiler hiçbir kişi, kurum ya da kuruluşla paylaşılmaz ve sicillerine işlenmesi durumu olmaz. Bu noktada ayaktan bir rehabilitasyon desteği sağlanır, herhangi bir yatış sağlanmaz ya da ilaç desteği olmaz. Ama uygun kurum ve kuruluşlara ilaç desteği için yönlendirmeler sağlanır” dedi. Bir kişinin bağımlı olduğunu anlaması için belli kriterler var olduğunu aktaran Turan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Son 12 ay içerisinde kişinin kullanmış olduğu madde miktarı giderek artıyorsa ve kişi madde kullanmayı kestiğinde belirli semptomlar yaşıyorsa, rahatsız edici, yoksulluk semptomları yaşıyorsa, maddeye karşı ya da bir duruma, davranışa karşı bir istek duyuyorsa ve kişinin başarısız bırakma girişimleri varsa, yani devamlı bırakıp tekrar başlıyorsa, bırakıp tekrar başlıyorsa ve kişinin bu durumdan kaynaklı fiziksel ve ruhsal sorunları oluşuyorsa, buna rağmen kullanmaya devam ediyorsa, aile ilişkileri, sosyal ilişkileri, arkadaşlık ilişkileri bozuluyorsa, eğitim ve iş gibi durumlar sekteye uğruyorsa, bu belirtilerden yalnızca üç tanesinin görülmesi durumunda biz artık bağımlılıklardan bahsedebiliyoruz.” Turan, bağımlılığın uygun bir tedavi yöntemiyle kontrol edilebileceğini ve düzelebileceğini vurguladı. Bağımlıların yaşamına dikkat etmesi gerektiğini bildiren Turan, “Riskli bir çevreden uzak durması, isteğini arttırabilecek herhangi bir durumla karşılaşmamaya çalışmaması ve çevresini ve yaşamını ona göre düzenlemesi pek tabii ki önemli noktalardan biri. Tabii ki bağımlılık tedavisinde kişinin motivasyonu ve uyumu çok önemli bir nokta. Yapılan çalışmalar tedaviye devamlılığın iyileşme seyrini olumlu yönde etkilediğini gösteriyor. Bu önemli bir nokta. Kişinin tabii ki tedaviye devam etmesindeki o motivasyonu, istek ve kararlılığı tedavinin yönünü değiştiriyor. Burada başarıdan bahsederken kişinin sadece kullanmış olduğu maddeyi bırakması ya da yahut herhangi bir davranışı bırakması temel olarak başarı ölçütü değil. Aslında başarı olarak değerlendirdiğimiz kıstasta bu. Kişi, örnek veriyorum madde kullanıyorsa madde kullandığı çevreyi bırakması, bazen telefon numarasını değiştirmesi, arkadaş ilişkilerini yeniden düzenlemesi, riskli çevreden uzak kalması, boş zamanlarını yapılandırmaya başlaması, aile ilişkilerini düzenlemesi, en önemlisi bir problem yaşadığında buna uygun çözüm mekanizmaları geliştirmesi bu hususta çok önemli. Bunların sağlanmasıyla birlikte kişinin yaşama ve topluma adaptasyonu artıyor ve bu da iyileşme seyrini olumlu etkiliyor aslında” şeklinde konuştu. “Bağımlılık en az birey kadar aileyi etkileyen de bir hastalık” Bağımlılığın yalnızca bireyi değil aileyi de etkileyen bir hastalık olduğunu ifade eden Turan, “Bir aile hastalığı. Bağımlılık en az birey kadar aileyi etkileyen de bir hastalık. Aileler ilk etapta öğrendiklerinde birçok duyguyu aynı anda yaşayabiliyorlar ve ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bu durumda açık ve anlaşılabilir bir dil kullanmak önemli. Aşağılamak, yargılamak, eleştirmek, sürekli öğüt vermek ve mantıksal çıkarımlarda bulunmak, ikna etmeye çalışmak ne yazık ki çok işlevsel değil. O yüzden öncelikle kişiyi anlamak, desteklemek, empatik bir dil kullanmak ve bunun irade problemi değil de bir beyin hastalığı olduğunu unutmamak çok önemli. Aileler bu süreci öğrendiklerinde mutlaka en uygun, en yakın bir kliniğe başvurmalı” dedi. Türkiye’de YEDAM’a başvuran tütün bağımlısı 18 bin 129 kişi, alkol ve uyuşturucu madde bağımlısı 25 bin 859 kişi, kumar bağımlısı 13 bin 904 kişi, internet bağımlısı ise 2 bin 887 kişi olduğu öğrenildi.
Bingöl BTSO Başkanı Çintay, kendi imkanlarıyla 4 derslikli okul yaptıracak Bingöl Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kadir Çintay, kente şahsi imkanları ile 4 derslikli okul yaptıracak. BTSO’nun kasım ayı olağan meclis toplantısı, Bingöl Valisi Ahmet Hamdi Usta’nın katılımı ve Meclis Başkanı Doğan Koç’un başkanlığında gerçekleştirildi. Toplantıda, Bingöl TSO üyelerinin ilettiği talep ve sorunlar, Vali Usta’ya aktarılarak çözüm yolları konusunda istişarelerde bulunuldu. Toplantıda ayrıca ilde devam eden ve planlanan projeler hakkında bilgi veren Vali Usta, bu projelerin Bingöl’ün gelişimine katkı sağlayacak önemli adımlar olduğunu ifade etti. BİNTSO Başkanı Kadir Çintay’dan eğitime şahsi destek sözü Toplantının dikkat çeken gelişmelerinden biri, Bingöl TSO Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Çintay’ın şahsi imkanlarıyla kente 4 derslikli bir okul kazandırma sözü vermesi oldu. Bu anlamlı katkının, şehrimizin eğitim hayatına önemli bir değer katacağına vurgu yapan Çintay, “Eğitime yapılan her katkı, geleceğimize yapılan bir yatırımdır. İnşallah bu okul, Bingöl için hayırlı bir adım olacak ve gençlerimizi daha iyi bir geleceğe hazırlamada katkı sağlayacak” dedi. Vali Usta ise Çintay’ın bu anlamlı desteğini takdirle karşılayarak, okul protokolünün en kısa zamanda imzalanacağını ve 2025-2026 eğitim öğretim yılına yetiştirilmesinin hedeflendiğini belirtti. Vali Usta, “Kazım Demircioğlu amcamızın ardından Kadir Çintay da şehrimize bir okul kazandıracak. Hayırseverlik bulaşıcı bir meziyet. Allah hayrını kabul etsin,” sözleriyle teşekkürlerini iletti. Vali Usta’dan iş dünyasına teşekkür Toplantının ardından sosyal medya üzerinden açıklama yapan Vali Usta, Bingöl’ün geleceğine yönelik fikir alışverişinin önemine vurgu yaptı. Bingöl TSO Başkanı Kadir Çintay, Meclis Başkanı Doğan Koç ve tüm meclis üyelerine teşekkür eden Vali Usta, “Bingöl’ü daha ileriye taşıma yolunda iş insanlarımızın fikirlerine değer veriyoruz. Bizleri bir araya getiren BİNTSO’ya teşekkür ederim,” diyerek iş birliği mesajı verdi. Meclis Başkanı Doğan Koç: “Bingöl Ticaret ve Sanayi Odası olarak, üyelerimizin dile getirdiği sorunların çözüme kavuşması için çalışmalarımıza devam edeceğiz. İlimizin gelişimine katkı sunacak her projede, devletimizin ve iş dünyamızın iş birliği ile Bingöl’ü daha ileriye taşımayı amaçlıyoruz. Kasım ayı olağan meclis toplantısında alınan kararların, Bingöl’ün geleceği için değerli bir adım olduğunu kamuoyuyla paylaşır, valimiz ve Oda Başkanımız Kadir Çintay’a şahsi imkanlarıyla sunduğu anlamlı eğitim desteği için şükranlarımızı sunarız. Ayrıca toplantımıza katılan tüm meclis üyelerimize de katkıları için teşekkür ederim” şeklinde açıklamada bulundu.
Diyarbakır Nevzat Bahtiyar ifade verirken baba Arif Güran gözyaşlarına boğuldu Narin Güran cinayetinde tutuklu Nevzat Bahtiyar ifade vermeye başladı. Bahtiyar, ’’Cezaevindeyken kimse bana para teklifinde bulunmadı. Arif Güran’ın evinin içerisine girdiğimizde Salih Güran ile birlikte evin içerisinde kimseyi görmedim. Sadece Narin’in cansız bedeni vardı’’ dedi. Bahtiyar ifade verirken Narin’in babası Arif Güran gözyaşlarına boğuldu. Bağlar ilçesinin Tavşantepe Mahallesi’nde 21 Ağustos’ta kaybolan ve 8 Eylül’de Eğertutmaz Deresi’nde cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran’ın öldürülmesine ilişkin tutuklu 4 sanık hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma tamamlanmıştı. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinde bugün ilk duruşması başlayan davada tutuklu sanıklar anne Yüksel, ağabey Enes ve amca Salim Güran ile komşuları Nevzat Bahtiyar ile tanıklar mahkemeye getirildi. Sanık ve tanık avukatlarının da hazır bulunduğu mahkemede yargılanma başlandı. Mahkemede ifade veren sanık Nevzat Bahtiyar, ’’Arabam aşağıdaydı yaya olarak Arif Güran’ın evinin etrafındaydık. Ahırın orada Salih Güran ile buluştuk. Salim dışında kimse yoktu. Salim Güran bana gel seninle işim var dedi. Salim bana arabaya bin ve beni takip et demedi. Araç içerisinde herhangi bir battaniye görmedim. Savcılık beyanımda korkmuştum. Beni ailemle tehdit ettikleri için savcılıkta o şekilde ifade verdim. Cezaevindeyken kimse bana para teklifinde bulunmadı. Arif Güran’ın evinin içerisine girdiğimizde Salih Güran ile birlikte evin içerisinde kimseyi görmedim. Sadece Narin’in cansız bedeni vardı. Ben herhangi bir bağrışma duymadım. Salim Güran’ın beni eve neden çağırdığını ilk başta bilmiyordum. Narin’in cesedini görünce anladım. Salim Güran bana Yüksel ile birlikte olduğumuzu Narin gördüğü için onu öldürdüm dedi. Salim beni arayıp gel seninle işim var diyene kadar ben Salim’i görmedim. Salim ben bahçeyi sularken geldi o zaman gördüm. Evde Narin’in cesedini görünce bana bu cesedi kaybedeceksin dedi. Götürüp bir yere at dedi. Cesedi dere kenarasın götürmemi Salim söyledi. Cesedi parçalamamı söyledi. Ben hayatımda ilk defa ceset gördüm. Beni silahla, seni oğlun Muhammet’i alıp götürüp önce onun kafasına sonra senin kafana sıkarım deyince cesedi alıp götürdüm. Ben Narin’i gördüğümde battaniyeye sarılı değildi. Salim dışarı çıkıp battaniye getirdi. O sırada Narin evde cansız bir şekilde yatıyordu. Battaniyeye sardıktan sonra kendi aracıma götürdüm. Yüksel, Narin’i araca götürdüğümde yukarıda ağlıyordu’’ dedi. İfade sırasında Narin’in babası Arif Güran gözyaşlarına boğuldu.
İstanbul Kızamık ve boğmacaya karşı uzmanlar uyarıyor: “Vakalar artıyor, tedbirleri almak gerekiyor” Geçmişe kıyasla kızamık ve boğmaca vakalarıyla daha sık karşılaştıklarını belirten uzmanlar, “Son yıllarda aşılama oranları gittikçe düşmeye başladı. Kızamık Covid’den çok daha hızlı bulaşan bir enfeksiyondur. Henüz bir salgın bildirimi yapılmadı ama ihtimaller arasında bir salgın olabilir” uyarısında bulunarak aşının önemine vurgu yaptı. Son zamanlarda birçok dünya ülkesinde kızamık ve boğmaca gibi hastalıklarla ilgili artış yaşandığı ifade ediliyor. Uzmanlar, aşılarda doz eksikliği, aşı reddi gibi durumların bulaşıcı hastalıkların yayılımına sebep olarak ciddi sıkıntıları beraberinde getirebileceğini aktarıyor. Biruni Üniversite Hastanesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Eda Kepenekli ve İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Deniz Aygün de geçmişe kıyasla boğmaca ve kızamık vakalarında artış olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Kepenekli ve Doç. Dr. Aygün, boğmaca ve kızamığın belirtilerine yönelik bilgi verirken aşının önemine vurgu yaparak uyarılarda bulundu. “Bebekleri kaybedebiliyoruz, boğmaca deyip geçmemek lazım" Boğmaca ile ilgili bilgiler veren Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Eda Kepenekli, “Boğmaca vakalarında hem İstanbul’da hem diğer illerde çalışan meslektaşlarımızdan gelen bildirimlere bakacak olursak boğmaca vakalarında bir artış var. Bir sebebinin boğmacaya artık daha iyi tanı koyabiliyor olmamamız olduğunu düşünüyorum. Bir de boğmaca mikrobunun zaman zaman boğmacada kullandığımız klasik antibiyotiklere karşı direnç gösterebiliyor olması, bu tabi tedavi başarısızlıklarına neden olabiliyor. Toplum içinde tedavi vermemize rağmen yayılım olabiliyor. Bir diğer önemli sebebi de ne yazık ki ülkemizde son yıllarda daha sık görmeye başladığımız aşı karşıtlığı veya aşı kararsızlığı. Hem bebeklik çağı aşıları hem de gebelerin ya da bebeğe temas edecek, bakım veren herkesin boğmacaya karşı aşılanması en önemli silahımız. Boğmacanın en ağır seyrettiği grup; 2 yaşın altındaki bireyler ama en en ağır seyrettiği grup 6 aylıktan küçük bebekler. Daha büyük çocuklarda boğmacayı ateşsiz öksürük nöbetleri, atakları şeklinde görürken ki genellikle iç çekmeli bir solunumla rahatlarlar. Bazen aile, ’Balgamlı kusuyor, sonrasında rahatlıyor’ diye ifade edebilir. Küçük bebeklerde ise öksürük nöbetleri sonrası nefesi kesilebiliyor hatta bazen buna apne diyoruz, apne ataklarıyla kaybedilebiliyor, yoğun bakım ihtiyaçları olabiliyor. Bazen o kadar şiddetli bir kafa içi basınç artışına sebep oluyor ki bu öksürük nöbeti, kafa içi kanama geçirip ne yazık ki bebekleri kaybedebiliyoruz. Boğmaca deyip geçmemek lazım, komplikasyonları hele ki küçük bebeklerde çok ağır. Gebeliğin son 3 ayındayken boğmacaya karşı aşılanabiliyor, bu bir annenin bebeğini, boğmacadan korumasındaki aslında en etkin metot" dedi. "Görmeyi unuttuğumuz, yıllardır görmediğimiz hastalıkları tekrar görmeye başladık" Kızamığa yönelik açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Kepenekli, “2 yıl önce vaka sayısında çok belirgin bir artış, bir salgın yaşadık. Hem Anadolu hem Avrupa yakasında kızamık olguları görmeye başladık. Vakaların aşı karşıtlığından ya da aşıları yetersiz, eksik olan çocuklardan başladığını meslektaşlarımızla tespit etmiştik, raporlamıştık. Bu salgın birkaç ay içerisinde de olsa kontrol altına alınabildi ancak onlarca çocuğu hastanede yatırarak izlemek zorunda kaldık. Kızamığa karşı en önemli kalkanımız olan aşıda bir kırılma söz konusuydu. Bu pandemi sonrası belki de yaşadığımız artçıl bir etki diye düşünüyorum. Kızamık aşısı yıllardır hem dünyada hem Türkiye’de kullandığımız ve etkilerini, yan etkilerini çok iyi bildiğimiz, çok tecrübeli olduğumuz bir aşı. Kızamık döküntülü hastalıklar içerisinde klinik olarak biraz daha ağır bir klinikle seyreder. Döküntü genellikle yüz ve kafadan başlar, gövdeye doğru yayılır. Sanki çocuk sıcağa maruz kalmış, haşlanmış gibi kıpkırmızı bir vücuda dönüşebilir. Kuru öksürüğün, gözlerde kızarıklığın eşlik etmesi hemen öncesinde sanki nezleymiş gibi burun akıntısı, hapşırma gibi belirtilerin eşlik etmesi yine kızamığın ayırt edici özellikleri bir de çok yüksek ateş olur. Örneğin; kızamıkçıkta ateşi genellikle 38-38.5’un altında bekleriz ama kızamıkta 39-40 derecelere kadar varabilen yüksek ateş olabiliyor. Ülkemizde çok başarılı yürütülen bir bağışıklama programı var, aşılama programına uyumlu kalmaları çocuklar için yapabilecekleri en büyük iyilik. Boğmacayı genellikle okul çağı çocuklarında görüyoruz, biraz uzamış öksürük nöbetleriyle geliyorlar. Bir evde sigara içiliyorsa solunum yolu enfeksiyonlarının hem daha sık hem daha ağır seyrettiğini biliyoruz. Kızamık ve boğmaca vakalarını önceki yıllara göre daha sık görüyoruz. Kızamık covid’den çok daha hızlı bulaşan bir enfeksiyondur. Henüz bir salgın bildirimi yapılmadı sadece vakalar bildiriliyor. Daha öncesinde ülkemizde çocukluk çağı aşılarının rutin yapılma oranı yüzde 95’lerin dahi üzerindeydi, çok başarılı bir ülkeydik fakat son yıllarda bu aşıyla ilgili olumsuz diyebileceğim yaklaşımlar sebebiyle oranlar gittikçe düşmeye başladı. Sırf bu sebeple görmeyi unuttuğumuz, yıllardır görmediğimiz hastalıkları tekrar görmeye başladık. Salgın ihtimaller arasında tabi ki bir salgın olabilir. Kızamık ne yazık ki standart, antiviral tedavisi olan bir viral enfeksiyon etkeni değil o yüzden kızamıktan korunmak daha önemli” şeklinde konuştu. “Hiçbir anne, baba evladını o ağır şartlarda görmek istemez" Vaka sayılarına ilişkin konuşan Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Deniz Aygün, “Kızamık ve boğmaca sayılarında artış oldu, geçmiş yıllarda bu kadar sık görülmüyordu. Son zamanlarda yaşadığımız pandemi, dünya şartları yüzünden aşılama oranlarımızda düşme oldu. Aşı reddi, kararsızlığı ne yazık ki bunu olumsuz olarak etkiledi. Asistanlığımda görmediğim şu anda gördüğümüz çok fazla sayıda kızamık ve boğmaca olguları ne yazık ki acil servislere başvurmakta. Bu iki enfeksiyon da aşıyla önlenebilir hastalıklardan, aşılanırsak bu hastalıklara ya yakalanmayacağız ya da yakalandığımız zaman çok hafif atlatacağız. Aşılanmadığımız takdirde her iki hastalık da çok ağır komplikasyonlarla seyreden hatta ölümcül olabilen enfeksiyonlar. Ne yazık ki gözlemlediğimiz; gelen vakalar arasında aşısız olgular var. Hiçbir anne, baba evladını o ağır şartlarda görmek istemez, gördükten sonra pişman oluyorlar ‘Keşke yaptırsaydım’ diyorlar, aşılamanın önemini ailelerimiz ne yazık ki hastalığı geçirdikten sonra anlıyorlar. Her iki enfeksiyon da her yaş grubunda görülebilir ama özellikle etkilediği ve ağır seyrettiği yaş grubu; boğmacanın süt çocuğu. Şu anda gördüğümüz boğmaca olguları ne yazık ki çok küçük çocuklar; 2-4 ay gibi. Kızamıkta özel bir yaş grubu yok, küçük hastalarımız da var, erişkin, adölesan dediğimiz ergen çocuklarımızda da görebiliyoruz. Olgularımızın çoğu küçük çocuklar, aşı 2’nci ayımızda var ama daha bu aşılama imkanına erişmeden enfeksiyonla karşılaşabiliyor o yüzden Sağlık Bakanlığı’nın da yürüttüğü koza aşı stratejisi diye bir uygulama var. Anne, baba, büyük baba, çevredeki büyükleri aşılayarak henüz aşılama şansına erişememiş küçük bebeğimizi bu şekilde korumuş oluyoruz çünkü boğmaca hayat boyu bağışıklık bırakmıyor. Vakalar artıyor, tedbirleri almak gerekiyor. Covid-19 gibi bir pandemi, kıtalararası bir aktarım yok ama daha önceki yıllarda görmediğimiz sayıda olgular görülmekte. Hasta kişilerin okula gönderilmemesi genel koruyucu önlemlerin alınması, mesafeye dikkat edilmesi çünkü bu enfeksiyonlar hava yolunun yanı sıra damlacık yoluyla bulaşıyor. Ulusal aşı takvimimize uyulması eğer yapılabiliyorsa mevsimsel grip aşısının çocuklara uygulanmasını öneriyorum” dedi.