GÜNDEM - 24 Kasım 2024 Pazar 09:35

35 yıldır acısı dinmeyen katliam: Kundaktaki bebeği de öldürdüler

A
A
A

Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde 35 yıl önce PKK’lı teröristlerce kundaktaki bebek dahil 28 kişinin katledildiği katliamın acısı hala ilk günkü gibi tazeliğini koruyor.

Terör örgütü PKK, 24 Kasım 1989’da Yüksekova ilçe merkezine yaklaşık 50 kilometre uzaklıktaki İkiyaka köyünde en büyük ve acımasız sivil katliamlarından birini yaptı. PKK’lı teröristlerce 35 yıl önce katledilen 28 kişinin acısı tazeliğini korurken, olayın tanıkları yaşanan o katliamı anlattı. Havanın karanlığa bürünmesiyle köye gelen PKK’lı teröristler evlere girerek; bebek, çocuk, kadın ve yaşlıların da aralarında bulunduğu masum insanları kurşuna dizip evleri ateşe verdi. Terör örgütünün gerçek yüzüne en acı şekilde tanıklık eden İkiyaka köyü sakinleri, katliamın acısını ilk günkü gibi yüreklerinde hissettiklerini belirtti.

35 yıldır acısı dinmeyen katliam: Kundaktaki bebeği de öldürdüler

“70 yaşındaki annemi vahşice katlettiler”

Vahşice yapılan o katliamı asla unutmayacağını belirten Halil Aykut, "Bizler İkiyaka köyümüzde güvenlik korucusuyduk. Devletimizi, vatanımızı ve bayrağımızı bilirdik. Kanlı terör örgütü PKK, 1989’da bizlerden yardım ve adam istedi. Vermedik ve biz sizlerden değiliz dedik. O dönemlerde kendilerine yardım vermeyen Kürt kökenli vatanseverlere katliam yapıp devletimizi lekelemeye kalkışan bu hainler, köyümüze saldırıp katliam gerçekleştirdiler ve Aykut ailemizden 13’ü çocuk, 6’sı kadın olmak üzere 28 vatandaşımızı haince şehit ettiler. Kundakta duran 1 yaşındaki bebekten tutun 70 yaşındaki annemize kadar acımadılar alçaklar. Hain terör örgütü, akşam saatlerinde köye baskın yaparak evlere ateş açmaya başladı. Bizim aileden 16 kişi şehit oldu. Annem, ağabeyim, 3 yengem ve 11 yeğenim şehit edildi. Diğerleri de bizim akrabamızdı. Kaç yıldır bu acıyı çekiyoruz. Teröre hep lanet ediyoruz. Annem 70 yaşındaydı. Kundaktaki bebeği de öldürdüler. Bunu nasıl yaptılar? Kim yapar böyle bir zulmü? Onları Allah’a havale ediyoruz. Lanet ediyoruz onlara. Devletimiz bizi hiç yalnız bırakmadı. Cumhurbaşkanımıza, Milli Savunma Bakanımıza, İçişleri Bakanımıza, valimize, paşamıza ve emniyet teşkilatımıza çok teşekkür ederim. Allah razı olsun. Bizleri hiç yalnız bırakmadılar, şehitlerimizi unutmadılar. Allah devletimize zeval getirmesin inşallah. Biz yaşadıkça devletimizin yanında olduk, hep öyle olacak. Devletimiz bizleri hiçbir zaman yalnız bırakmadı, bizlerde şanlı bayrağımızın gölgesinden ayrılmadık. Hiçbir şehidimizin kanı yerde kalmadı. Allah razı olsun devletimiz ve şanlı ordumuzdan. Bizler üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen acımızı her günümüzde yaşıyoruz ve o hain terör örgütü PKK’yı lanetliyoruz’’ dedi.

35 yıldır acısı dinmeyen katliam: Kundaktaki bebeği de öldürdüler

"Bebeğimin boğazına emzik yerine kurşunlar sıkarak susturdular”

PKK katliamına tanık olan Mehmet Salih Aykut ise "Benim bebeğimin sesini kısmak için emzik yerine ağzına tüfekle kurşunlar sıkıp vahşice şehit ettiler. Ben yaşadıkça bu gözlerde gözyaşı dinmeyecek, çünkü o caniler bebeğimin ağzına kurşunlar boşaltarak katlettiler. 35 yıldır gözlerimden yaş dinmedi. Onlar vahşice katliam yaparak, kardeşimin 5 çocuğunu, annemi, 3 çocuğumu ve eşimi şehit ettiler. Benim kızım daha 1 yaşındaydı. Hiç korkmadan bebeğimi susturmak için emzik yerine ağzına kurşunlar boşaltarak katlettiler. Bu acıya hangi yürek dayanır. Ben 35 yıldır ağlıyorum, gözlerimden yaş hiç dinmedi. Masum bir bebeği öldürdüler. Allah kabul eder mi? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın topu, tüfeği onların başlarında eksik olmayacaktır inşallah. Çünkü Erdoğan bizi bu terörden kurtardı. Allah devletimizden razı olsun, biz ölene kadar devletimizin yanındayız. Çünkü devletimiz bizi bu beladan kurtardı. Allah razı olsun devletimizden. Bebeğimin kanını yerde bırakmadılar. Şu an İkiyaka köyünün dağlarında şanlı bayrağımız dalgalanıyor" ifadelerini kullandı.

35 yıldır acısı dinmeyen katliam: Kundaktaki bebeği de öldürdüler

“Biz yaşadıkça bu acıyı asla unutmayacağız”

Acıyı hala ilk günkü gibi yüreklerinde yaşadıklarını dile getiren Faris Aykut ise “1989 yılında köyümüzde acımasızca bir katliam gerçekleştirdiler. Evlerimize gelerek kim varsa yoksa öldürdüler. 35 yıl oldu onların acısı asla yüreğimizden çıkmadı ve çıkamazda. Allah kabul etmesin, bize bu acıyı yaşatanlara. Allah devletimizin silahını, uçağını onların üzerinde eksik etmesin inşallah. Allah devletimize zeval vermesin. İkiyaka köyünde şimdi devletimizin şanlı bayrağı dalgalanıyor. Biz yaşadıkça o bayrağı koruyacağız. Allah tüm şehitlerimize rahmet, mekanlarını cennetle müjdelesin” şeklinde konuştu.

Metin Tek

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kayseri Görmediği öğrencilerinin gönlüne ’sazının teliyle’ dokunuyor Kayseri’de doğuştan görme engelli müzik öğretmeni Süleyman Ekici; hiç görmediği özel ihtiyaçlı öğrencilerinin gönlüne sazının teli dokunarak, müzik öğretiyor. Kayseri’de yaşayan 42 yaşındaki doğuştan görme engelli olan müzik öğretmeni Süleyman Ekici, monoton yapısından sıkıldığı masa başı memuriyetten ayrılarak 4 sene önce felsefe grup öğretmenliğine geçti. Ortaokulda ve lisede sanat üzerine eğitim alan Ekici, alan değişikliği ile müzik öğretmeni oldu. 2 yıldır Kocasinan ilçesinde bulunan Şehit Yiğitcan Çiga Özel Eğitim Uygulama Okulu’nda görev yapan Süleyman Ekici, özel ihtiyaçlı öğrencilerine müzik öğretiyor. Çaldığı sazıyla derslerini sürdüren Ekici, müzik ile öğrencilerinin gelişimine katkıda bulunmak için çalışıyor. "Öğretmen isterse kendisini sürekli geliştirebilir" Hikayesini anlatan Ekici, "Benim hikayem çetrefilli bir hikaye. Ben daha önce TÜİK de 9 sene memurluk yaptım. Aynı zamanda okuyordum. Sosyoloji mezunuyum. Felsefe grup öğretmenliği yaptım. Daha sonra alan değişikliğiyle müzik öğretmenliğine geçiş yaptım. Ortaokulum ve lise eğitimim sanat üzerineydi. Bir dönem müzik eğitiminde materyal sıkıntısı yaşadığımız için okuyamamıştım. Sonra teknolojinin ve eğitim imkanlarının değişmesiyle tekrar güzel sanatlar bölümünü okuyup, müzik öğretmenliğine geçtim. Biraz uzun sürdü ama geçiş yaptım. Öğretmenlik hayatıma 2020 yılında başladım. 2 yıldır da müzik öğretmeniyim. Her şeyden önce ben karakteristik olarak öğrenmeyi, bilgi edinmeyi ve araştırmayı çok seven bir insanım ve edinilen bilgileri paylaşmayı seven bir insanım. Sadece öğrenci ve öğretmen ilişkisinin dışında normal sosyal hayatımda da böyle bir yapım var. Sosyal ortamlarda da bilgi paylaşmayı ve bilgi edinmeyi seviyorum. Bizim önümüzde rol model hocalarımız vardı. Bizim hocalarımız hep görme engelli hocalardı. ‘Bende onlar gibi olacağım’ derdim ve muhtemelen o dönemde bir taklit gerçekleşti. Öğretmenlik mesleğini kendime yakın bir meslek olarak görüyordum. Memuriyet hayatında bir monoton yapı var. 8-5 çalışma mevcut ve bir bilgi üretme yok. Hazır bir şekilde bir işlem yapılıyor. Devletin işleriyle ilgili sürdürülebilirlik sağlanıyor. Ancak öğretmenlik öyle değil. Öğretmen isterse kendisini sürekli geliştirebilir. Sürekli alıştırabilir ve yaptığı araştırmalar sonucu sürekli bir paylaşım yapabilir Öğretmenlik sürecinde sürekli bir akış var. Öğretmenlik karakterimle uyuştuğu için tercih ettiğim bir meslek oldu. Ben daha önce engelli öğrencilerin bulunmadığı bir okulda görev yapıyordum. O zaman bilgisayarımı götürüyordum ve akıllı tahtaya bilgisayarımı bağlayıp, görselleri oraya yansıtarak gösteriyordum. Özel eğitim kurumlarında ise derslere özel eğitimci öğretmenlerimiz ile giriyoruz. Dersin selametini onlarla sağlıyoruz. Biz sadece bilgiyi paylaşıyoruz ve onlarla birlikte dersi işliyoruz. Onlar bir noktada dersi asiste ediyorlar. Bu sayede iletişim sorunu yaşamıyoruz" ifadelerini kullandı. "Şartlar ne olursa olsun bütün zorlukların içerisinde bir iğne deliği buluruz" Müzik öğretmeni Ekici, "Dünyada ve ülkemizde değişen birçok şey olabiliyor. Bizim insanlar olarak sıklıkla yaptığımız şey şikayet etmektir. Sistemi şikayet ederiz, ortamı şikayet ederiz, şartları şikayet ederiz. Şikayette kolaylıktır. Ben mesleğin yürütülebilmesi için tanık olduğum, duyduğum ve benim de birebir katıldığım birçok şikayet olabilir. Ama bunların hepsi öğrencilerle iletişim kurmaya engel değil. Evet, mesleğimiz zor. Eve iş götürülen tek meslektir. Sınav yaparsın, eve gidip kağıtları tek tek okursun. Mesleğimizi yürütmek zordur ama öğretmenlik mesleği bir kimliktir. Şartlar ne olursa olsun bütün zorlukların içerisinde bir iğne deliği buluruz. Yeter ki arayalım. Öğrencilerim de özel öğrenciler. Bu aramızda duygusal bir bağ oluşturuyor. Bende görme engelliyim. Burada müziğe mikro düzeyde yaklaşıyoruz. Onların algılayabileceği kapıları aralamaya çalışıyorum. Sürekli araştırıyorum ve uğraşıyorum. O kapıyı bulmaya çalışıyorum" diye konuştu.