POLİTİKA - 19 Ocak 2023 Perşembe 13:27

Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Yerhov: 'Rusya, nükleer savaşın kabul edilemez olduğu ilkesine göre hareket etmektedir'

A
A
A
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Yerhov: 'Rusya, nükleer savaşın kabul edilemez olduğu ilkesine göre hareket etmektedir'

Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, “Rusya, nükleer caydırıcılık alanındaki politikasını uygularken, kesinlikle ve tutarlı bir şekilde, bir nükleer savaşın kabul edilemez olduğu ilkesine göre hareket etmektedir. Bu savaşın bir kazananı olamaz ve böyle bir savaş asla açılmamalıdır. Nükleer silahları ancak ülkemizin varlığına yönelik bir tehdit olması durumunda ve bu tehdidi ortadan kaldırmak için kullanabileceğimiz, doktrin belgelerimizde çok açık bir şekilde belirtilmiştir” dedi.

Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, Rus yetkililerin yargılanması amacıyla ortak mahkeme kurulması çağrısını, Rusya’nın nükleer silah kullanma ihtimalini ve uygulanan yaptırımları İHA muhabirine değerlendirdi.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve diğer üst düzey yetkilileri yargılamak amacıyla özel bir mahkeme kurulmasını istemesine ilişkin, “Herhangi bir mekanizmanın ve hatta Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde uluslararası bir mahkemenin kurulması, Rusya’nın veto hakkına sahip olduğu BM Güvenlik Konseyi’nden yetki alınmasını gerektirir. BM Genel Kurulu bir yargı organı kurma yetkisine sahip değildir, bu konuda alacağı her türlü karar, Batılıların kendi ayrıcalıklarına ve dokunulmazlıklarına ilişkin inançları nedeniyle kurabilecekleri diğer muhtemel mekanizmalar gibi, uluslararası hukuk norm ve ilkelerine aykırı olacaktır” ifadelerini kullandı.

“Çatışmanın patlak vermesinin sorumluluğu barış tekliflerimizi reddedenlere aittir”
Tam olarak kimin ve ne için yargılanması gerektiğinin dikkatlice düşünülmesi gerektiğinin altını çizen Yerhov, “Kiev rejimi, 2014 yılında anayasaya aykırı bir darbe sonucu iktidara gelmesini izleyen sekiz yıl boyunca, Donbas bölgesindeki halka karşı suçlar işledi ve işlemeye devam etmektedir. Bunun yanında biz, savaş esirlerine yönelik gerçekten acımasız muameleye ilişkin bulguları tespit ediyoruz. Genel olarak, Ukrayna’da ve Ukrayna çevresinde çatışmanın patlak vermesinin sorumluluğu, kasıtlı olarak savaş ateşini alevlendirerek, Rusya dahil herkes için eşit ve bölünmez güvenliği garanti eden karşılıklı olarak kabul edilebilir anlaşmalara varmaya yönelik barış tekliflerimizi reddedenlere aittir. Bu kesimler, şimdi de Kiev rejimine silah ‘pompalayarak’ yangına körükle gitmektedir” açıklamasında bulundu.

“Rusya, nükleer savaşın kabul edilemez olduğu ilkesine göre hareket etmektedir”
Rusya’nın ihtiyaç görülmesi halinde nükleer silah kullanıp kullanamayacağı sorusunu yanıtlayan Yerhov şunları söyledi:

“Bu, tam olarak, Batı’nın hem Rusya’yı hem de Ukrayna’yı zayıflatmak amacıyla çatışmayı uzatmaya çalıştığını kanıtlamaktadır. Tanklar ve ağır silahlar bunun için tedarik edilmektedir, çünkü ne kadar çok silah temin edilirse bu çatışma o kadar uzun sürecektir. Bunu yapan, hangi söz ve maksatla arkasına saklanırsa saklansın, dökülen kanın devam etmesinden de sorumludur. Nükleer silah kullanımına gelince, çeşitli manipülasyonlarla Rusya’yı Ukrayna’da nükleer silah kullanma tehdidinde bulunuyormuş gibi göstermeye çalışan Batı’nın kendisidir. Ukrayna çevresindeki kriz bağlamında, bizzat ABD ve müttefikleri, nükleer retoriği kamuoyunun gündemine aktif olarak sokmaya çalışmaktadır. Rusya, nükleer caydırıcılık alanındaki politikasını uygularken, kesinlikle ve tutarlı bir şekilde, bir nükleer savaşın kabul edilemez olduğu ilkesine göre hareket etmektedir. Bu savaşın bir kazananı olamaz ve böyle bir savaş asla açılmamalıdır. 2022’de nükleer silaha sahip beş ülkenin liderlerinin nükleer savaşın önlenmesi ve silahlanma yarışının önüne geçilmesine ilişkin ortak açıklaması, Rusya’nın inisiyatifiyle yapıldı. Nükleer silahları ancak ülkemizin varlığına yönelik bir tehdit olması durumunda ve bu tehdidi ortadan kaldırmak için kullanabileceğimiz, doktrin belgelerimizde çok açık bir şekilde belirtilmiştir.”

“Ukrayna, ön koşullar ileri sürerek müzakereleri açıkça reddetmektedir”
Rusya ve Ukrayna arasında şu anda devam eden bir müzakerenin bulunmadığını hatırlatan Yerhov, “Taraflardan biri olan Ukrayna, aleni bir şekilde yerine getirilemeyecek olan ve ‘sahadaki’ güçlerin gerçek durumuna karşılık gelmeyen ön koşullar ileri sürerek müzakereleri açıkça reddetmektedir. Ancak elbette er ya da geç anlaşma yapmak gerekecek, er ya da geç çatışmanın üzerine bir çizgi çekmek ve çatışma sonrası yaşamın koşullarını belirlemek gerekecek. Müzakereleri kimin, nasıl, nerede ve kimin yardımıyla yürüteceğine dair spekülasyonda bulunmak şu anda çok anlamlı değil. Görünüşe göre birçok şey, önümüzdeki haftalarda ve aylarda gelişecek olayların dinamiklerine bağlı olacak. Bu sürece yapılacak her türlü katkının faydalı olacağı aşikardır. Yalnızca bu durumda, böyle bir katkı sunmak istediğini iddia eden tarafın her iki tarafça da ‘adil bir arabulucu’ ve gerçekten tarafsız bir kolaylaştırıcı olarak görülmesi gerektiği unutulmamalıdır” dedi.

“Bu yaptırımlar hem silahların hedefinde olanlara hem de silahları kullanmaya çalışanlara zarar veren bir kötülüktür”
Büyükelçi Yerhov, batılı ülkelerin Rusya’ya yönelik uyguladığı yaptırımları değerlendirerek, “Her şeyden önce, BM’yi bypass ederek uygulanan yaptırımların gayri meşru olduğunu söylememiz gerekir. Gelin objektif olalım: Bu, hem bu silahların hedefinde olanlara hem de bu silahları kullanmaya çalışanlara zarar veren büyük bir kötülüktür. Yaptırımlara katılan hemen hemen tüm ülkelerde, ekonomik büyüme dinamiklerinde yavaşlama kaydedilmektedir. Aslında bazı önde gelen Batı ekonomileri, resesyonun (durgunluğun) eşiğindeydi. Nüfusun gelirleri azalmaktadır. Girişimciler ciddi maddi kayıplar yaşamaktadır. Özellikle Avrupa’da ciddi bir sosyo-ekonomik sorun olarak eşi benzeri görülmemiş derecede yüksek enflasyon yaşanmaktadır. Uzmanlara göre, Rusya’ya yönelik yaptırımların ışığında, yabancı şirketler yaklaşık 240 milyar dolar kaybetti. Rusya’nın altın ve döviz rezervlerinin önemli bir kısmının fiilen ‘dondurulması’, birçok ülkeyi bu alandaki stratejilerini yeniden değerlendirmeye sevk etti. Özellikle de, Batı’dan bağımsız bir politika izlemek isteyen ülkeler, tasarruflarını altın külçeler halinde tutmaya aktif bir şekilde geri dönmektedir. ABD devlet tahvillerinin satışlarında artış görülmeye başlandı. Uluslararası ödemelerde, dolar ve avroya alternatif para birimlerinin payı artmaktadır” diye konuştu.

“(Rusya’ya uygulanan yaptırımlar) Bazı ülkeler sessiz bir şekilde bypass etmeye çalışıyor”
Genel olarak, ilginç bir tablonun ortaya çıktığının altını çizen Yerhov, “Bazı ülkeler bir yandan Washington ve Brüksel’in emriyle bize yaptırımlar uygularken diğer yandan da bir şekilde, tercihen çok ama çok sessiz bir şekilde kendi iş dünyalarının çıkarları için onları bypass etmeye çalışıyor. Ayrıca, tamamen aritmetik olarak, yaptırım uygulamayan ülkelerin dünya nüfusunun çoğunluğunu temsil ediyor olması da önemlidir. Genel itibarıyla, eğer Batı bize bir şey satmak istemiyorsa, biz Doğu'ya bakacağız. İhracatta da aynı şekilde. En nihayetinde, Türkiye ile son bir yılda büyük artış gösteren ticaret ciromuz bunu bizzat kanıtlamaktadır” ifadelerini kullandı.

Mevlüt İşli

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir Meme kanserinde ‘koruyucu ameliyatların’ faydası kanıtlandı Ünlü oyuncu Angelina Jolie, annesini yumurtalık kanserinden kaybetmesinin ardından kendisinin de meme ve yumurtalık kanseri riski taşıdığını öğrenip her iki memesini de aldırmasıyla tüm dünyanın dikkatini çekmişti. Konuyla ilgili ‘risk azaltıcı ameliyatların faydasının kanıtlandığını’ söyleyen Doç. Dr. Ahmet Özveren, “Bu kanıtlar San Antonio Meme Kanseri Sempozyumu’nda (SABCS) sunuldu. Artık hastalarımızın koruyucu ameliyatlar konusundaki sorularına bu veriler üzerinden cevap verebileceğiz” dedi. Acıbadem Kent Onkoloji Merkezi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Özveren, geçen 10-13 Aralık tarihlerinde ABD’nin San Antonio şehrinde düzenlenen, 11 binden fazla kişinin yüz yüze ve çevrimiçi katıldığı San Antonio Meme Kanseri Sempozyumu’nda sunulan çalışmaların sonuçlarını değerlendirdi. Doç. Dr. Özveren, meme ve yumurtalık kanseri yatkınlık genleri olarak bilinen BRCA mutasyonu olan ve erken başlangıçlı meme kanseri öyküsü olan hastaların risk azaltıcı cerrahilerden fayda görüp görmediği konusunda yapılan çalışmalardan ‘yol gösterici’ sonuçlar alındığını söyledi. Doç. Dr. Özveren şunları kaydetti: “Bu çalışmalarda BRCA mutasyonu taşıyıcısı olup 40 yaşından küçük ilk kez meme kanseri tanısı almış olanlarda risk azaltıcı mastektomi veya salpingo-ooferektomi (yumurtalıklardan ve fallop tüplerinden birinin (tek taraflı) veya her ikisinin (çift taraflı) çıkarılması işlemi) yaptırmanın genel sağ kalım ve hastalıksız sağkalım açısından anlamlı düzeyde iyileşme ile ilişkili olduğu görülmüş. Bu küresel çalışma, erken başlangıçlı meme kanseri öyküsü olan genç BRCA mutasyon taşıyıcıları arasında risk azaltıcı ameliyatların sağkalım sonuçlarını iyileştirdiğine dair kanıt sağlıyor.” “Genç popülasyonlarda cerrahi müdahalelerin etkisi daha az belirgin” BRCA mutasyon taşıyıcısı olup kanser öyküsü olmayan kişilere, risk azaltıcı cerrahi müdahaleler de dahil olmak üzere çeşitli risk azaltıcı stratejilerin önerilmekte olduğunu aktaran Doç. Dr. Özveren, “Ancak erken başlangıçlı meme kanseri öyküsü olan daha genç popülasyonlarda bu cerrahi müdahalelerin etkisi daha az belirgindir. Çalışma muhtemel patojenik/patojenik germ hattı BRCA1 ve/veya BRCA2 mutasyonları olan ve 40 yaşından küçük evre I-III meme kanseri tanısı konmuş 5 bin 290 hastayı kapsayan uluslararası, çok merkezli, retrospektif bir kohort (kayıtlardan geriye dönük izlemler yapılan araştırmalar) çalışmasıdır” diye konuştu. Mastektomi analizi sonuçları Doç. Dr. Özveren, risk azaltıcı mastektomi analizinin, tanıdan itibaren 1 yıldan kısa bir süre içinde ameliyata giren 2 bin 910 hasta ile ameliyat olmamayı tercih eden 2 bin 380 hastayı kapsadığını söyledi. 5,1 yıllık medyan (bir veri kümesindeki orta değer) takip süresince, risk azaltıcı mastektomi geçiren hastaların ölme riskinin yüzde 35 daha düşük bulunduğunu kaydeden Doç. Dr. Özveren, “Ayrıca hastalıksız sağ kalımda yüzde 42’lik bir risk azalması olduğu görüldü” dedi. “Bu analiz de 5 bin 290 hasta ile yapıldı” Doç. Dr. Özveren, risk azaltıcı salpingo-ooferektomi analizinin de tanıdan itibaren 3 yıl sonra bu ameliyatı geçiren 2 bin 782 ve geçirmeyen 2 bin 508 hasta olmak üzere toplam 5 bin 290 hastayı kapsadığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Ortalama 4,9 yıllık takip süresince, risk azaltıcı salpingo-ooferektomi yüzde 42 daha düşük ölüm riski ve hastalıksız sağ kalımda yüzde 32 risk azalması ile ilişkilendirildi. Bu tür veri kümelerine sahip olmak, hastalara ‘ameliyat olarak sahip oldukları riski azaltma miktarına dair potansiyel olarak en iyi tahminimizi’ vermemize yardımcı oluyor. Ayrıca bu çalışma verilerine dayanarak bu mutasyonları tespit ettiğimiz meme-over kanserli hastalarımızda ‘yine de koruyucu ameliyat olmasam olur mu?’ sorusuna daha net cevap verebilmekteyiz.” “İlk duyduğumda şok oldum” 2020 yılında elle muayene sırasında memesinde kitle hisseden ve ardından muayene olan Neslihan Ergin (42), “Meme kanseri olduğum tanısıyla ameliyat oldum. Kitle hemen alındı. İlk duyduğumda şok oldum çünkü ailemde ve akrabalarımda hiç kimsede meme kanseri yok. İlk defa bende çıktığı için bunun olabileceğine inanmadım. Muayene ve erken tanıyla birlikte operasyon geçirdim. Kemoterapilerim oldu. Şu an gayet iyiyim” ifadelerine yer verdi.
Ordu Ordu’da kahverengi kokarcaya karşı 200 bin nokta ilaçlandı Ordu’da, fındık başta olmak üzere tarım ürünlerine ciddi zararlar veren kahverengi kokarca ile mücadele kapsamında, 2024 yılında 200 bini aşkın noktada mücadele çalışması gerçekleştirildi. Karadeniz Bölgesi’nin en önemli geçim kaynağı olan fındık, istilacı kahverengi kokarca böceği ile tehlikede. İl ve ilçe tarım müdürlükleri ve sektör paydaşlarının ortak çalışmalarıyla 2023 yılında 40 bin noktada ilaçlama çalışması yapılırken, 2024 yılı için 15 ilçede 280 bin nokta belirlendi. Belirlenen bu noktalar için ekim ayında başlatılan çalışmaların ardından şimdiye kadar 200 bini aşkın noktada çalışmalar tamamlandı. 200 kattan daha fazla çoğalabilen böcek için yüksek kesimli bölgelerden başlayarak, orta ve sahil kesimlerde yapılan mücadele çalışmalarının 10 gün içerisinde tamamlanması hedefleniyor. “Son 2 yıldır ilimizde ciddi zararlara neden oluyor” Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Arslan Soydan, kahverengi kokarcanın Ordu’da son 2 yıldır yaygın bir şekilde görüldüğünü, bu süreçte ciddi zararlar verdiğini kaydetti. Kokarca ile son 1 yıldır önemli bir mücadele yapıldığını aktaran Soydan, “Her şeye rağmen özellikle bahar döneminde o kışlaklardan bahçeye dönen kokarcalar, ciddi zararlar verdi. Bununla ilgili yapılan toplantılar neticesinde bir eylem planı hazırlandı. Bu kapsamda kışlak mücadelesi yapılması kararı alındı ve Ordu’nun tamamında 280 bin noktanın ilaçlanması gerektiğine dair tespitler gerçekleştirildi. Bu çalışmalar 15 ilçeyi kapsadı ve bu süreçte Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ilaç desteği ile birlikte, ilgili kurumların da desteğiyle ekipler kurularak, 280 bin nokta için ekim ayının ortasında çalışmalar başladı” dedi. Yürütülen ilaçlama mücadelelerinin önemine değinen Soydan, “Bu mücadelelerin sonucunda 2024 yılında 200 binden fazla noktada ilaçlama yapıldı. Bu ilaçlama çalışmalarının yapıldığı noktalarda bu zararlının ciddi oranda imha olduğunu gördük. Kışlaklarını geçirmek için bekleyen kahverengi kokarcalar burada imha edildi, aslında bu dünyada örnek gösterilecek bir çalışma” diye konuştu. “Kışlak mücadelesinin ardından bahar döneminde de mücadele gerekiyor” Soydan, kahverengi kokarca ile mücadele çalışmalarının devam ettiğinin ancak bahar döneminde havaların ısınması ile yeniden bir mücadele yapılacağını kaydederek, şunları söyledi: “İlaçlamama çalışmalarının son anlarına gelindi, en fazla 10 gün içerisinde kışlak mücadelesi bitmiş olacak. Kışlak mücadelesi bittikten sonra belki ilaçlanmayan noktalar kalabilir, tamamı imha olmayanlar olabilir, bu nedenle kokarcalar hava ısınını yakaladığı zaman yani 17-18 derece hava ısısını bulduğu zaman yeniden kışlaklardan bahçelere dönmeye başlayacaktır. Bu süreç başlamadan yeniden bir mücadele planlaması yapılıyor. Böylelikle kahverengi kokarca ile ciddi bir mücadele yapmış olacağız. Bu mücadele temmuz ve haziran ayların, kokarcaların yumurtlama dönemlerinde de devam edecektir. Tüm kurumlarımız popülasyonunun artmaması ve zararın en aza inmesi için seferber oldu ve ciddi bir mücadele yapılıyor.”
İstanbul Milli Uydu "Fergani FGN-100-d1" uzayda Milli Uydu "Fergani FGN-100-d1" uzaydaCALİFORNİA (İHA) - Fergani Uzay tarafından milli olarak geliştirilen ve özel bir firma tarafından üretilen Türkiye’nin en büyük uydusu FGN-100-d1 uzaya fırlatılmasının ardından yörüngesine başarıyla yerleşti.Baykar Yönetim Kurulu Başkanı ve Teknoloji Lideri Selçuk Bayraktar tarafından kurulan Fergani Uzay’ın milli olarak geliştirdiği FGN-100-d1 uydusu, 14 Ocak 2025 akşamı Türkiye saati ile (TSİ) 22.09’da ABD’nin Vandenberg Uzay Kuvvetleri Üssü’nden uzaya fırlatıldı. Böylece Fergani Uzay tarafından yürütülen Konumlandırma Takım Uydu Projesi’nin ilk adımı başarıyla atıldı.Uzayda göreve başladıTürkiye’nin özel bir firma tarafından üretilen en büyük uydusu olan 102 kg ağırlığındaki FGN-100-d1 uydusu, Rideshare Programı kapsamında Transporter-12 göreviyle uzaya taşındı. Milli uydu sistemi fırlatmadan yaklaşık 62 dakika sonra TSİ 23.11’de fırlatma aracından ayrılarak yörüngesine başarıyla yerleşti. FGN-100-d1 uydusu yörüngeye oturmasının ardından telemetri verileri ileterek başarılı bir şekilde göreve başladı."İlk uydumuzu yörüngeye oturttuk"FGN-100-d1 uydusunun fırlatma ve yörüngeye yerleşme yolculuğu Fergani Uzay CEO’su Selçuk Bayraktar ve ekibi tarafından Özdemir Bayraktar Mili Teknoloji Merkezi’nde bulunan Uzay Gözlem ve Kontrol Merkezi’nden takip edildi. Bayraktar, FGN-100-d1 uydusunun göreve başlamasının ardından şöyle konuştu, “2022 yılında faaliyete geçirdiğimiz Fergani Uzay girişimimiz bugün 106 kişilik kocaman bir aile olarak yola devam ediyor. Bugün ilk uydumuzu yörüngeye oturtmuş olduk. Bu uydularımız alçak yörünge konstelasyonu olarak adlandırılan takım uyduları görevini üstlenerek, hem konumlandırma hem de haberleşme alanında hizmet verecekler. Bu projeyi tümüyle öz kaynaklarımızla yürüttük. Uydumuz şu an 500 kilometredeki yörüngesine vardı ve ilk manevralarını gerçekleştirdi.”"Uluğ Bey küresel konumlama sistemimizi öz kaynaklarımızla geliştireceğiz““İnşallah 5 yıl içinde 100 uyduya vararak Uluğ Bey adını verdiğimiz küresel konumlama sistemimizi tüm dost ve kardeş coğrafyalarla paylaşmak üzere öz kaynaklarımızla geliştirmiş olacağız. Takım uydularımızın konstelasyonunu tamamlarken, diğer yandan 50 tonluk ağırlığa sahip ve 1.5 tonu yörüngeye çıkartabilecek fırlatma aracımızın geliştirme çalışmalarına da devam edeceğiz. Vatanımıza, milletimize hayırlı ve uğurlu olsun. Gecesini gündüzüne katarak ülkemizin uzay serüvenine katkıda bulunan tüm yol arkadaşlarıma tebriklerimi ve şükranlarımı iletiyorum.”Günde 15 kez dünya turu atacakFergani mühendislerinin uzmanlığıyla tamamen milli imkânlarla geliştirilen FGN-100-d1 uydusu, Alçak Dünya Yörüngesinde (LEO) yaklaşık 510 km irtifada ve Güneş Eşzamanlı Yörüngede (SSO) görev yapacak. Milli uydu yörüngede 7.6 km/saniye hızla hareket ederek bir günde yaklaşık 15 kez dünya turu atacak.Türkiye’nin uzay yolculuğunu destekleyecekÜç yedekli uçuş bilgisayarına sahip olan FGN-100-d1 uydusunun, yörüngede operasyon, telemetri-telekomut haberleşmesi, konumlandırma ve faydalı yük iletişim kabiliyetlerini başarıyla test etmesi amaçlanıyor. Fergani Uzay mühendislik ekibi tarafından geliştirme sürecinde görev kritik aviyonik ekipmanları, yerli yazılım entegrasyonu, yeşil itki teknolojisine sahip motoru, yapısal tasarım çalışmaları ve çevresel testleri başarıyla gerçekleştirildi. Proje kapsamında Türkiye’nin uzay ekosistemi ve uzay teknolojilerinde güçlü bir şekilde ileri taşınması hedefleniyor.