GÜNDEM - 11 Nisan 2020 Cumartesi 23:06

Prof. Dr. Ateş Kara: 'Cuma akşamı sokağa çıkanların 14 günde evde kalması gerekiyor'

A
A
A
Prof. Dr. Ateş Kara: 'Cuma akşamı sokağa çıkanların 14 günde evde kalması gerekiyor'

Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, “Cuma akşamı sokağa çıkan arkadaşlarımızın, eşimizin, dostumuzun, hepimizin 14 günde evde kalması gerekiyor. Bütün vatandaşlarımızın 14 gün kendilerini evde tutmaları gerekiyor, ateşlerine bakmaları gerekiyor. Şikayetleri artıyorsa doktora gidip Cuma akşamı dışardayım demeleri gerekiyor” dedi.

Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, TGRT Haber’e bağlanarak korona virüsle ilgili yapılan çalışmalar hakkında bilgiler aktararak vatandaşlara uyarılarda bulundu. TGRT bağlantısında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Ateş Kara, “Bir anda ilan edilmesinin getirdiği tedirginlik için kişiler ister istemez çocuğunun bezi için veya temel ihtiyaçlar için bebeğinin sütü için dışarıya çıkmak zorunda kaldılar. Özellikle şunu söylemeliyim, bizim büyüklerimize, değer verdiklerimize ciddi bir süredir evde tutuyor, evde kalmalarını istiyorduk. Onların evde kaldıkları sürenin etkisinin bir miktar azalmasına neden olma riski var, bunu çok iyi değerlendirmek gerekiyor” dedi. 

“Cuma akşamı sokağa çıkanların 14 günde evde kalması gerekiyor”

“Geçen haftasonu insanların belirli bir kesimi havanın iyi olduğu dönemde çok iyi olmadığını, havanın kötü olduğu dönemde uyumun iyi olduğunu biliyoruz” diyerek konuşmasını sürdüren Kara, “Buna önlem alacaksak, bunu açıkçası anlatmaya çalışıyoruz. Biz diyoruz ki sosyal mesafemizi koruyalım. Bunu biz daha erken söylememiz gerekiyordu. Bu Çarşamba, Perşembe olurdu.

Önümüzde Hindistan örneği var, onlar bir hafta öncesinden açıkladı. Bir gün deneme yaptı. Böyle düşünülünce, bizim burada hatamızın olduğu görülüyor. Bilim kurulu bunu kendi içerisinde özellikle halk sağlığı hocalarımızla konuşulup değerlendirilmesi gerekir ama benim kişisel önerim şöyle olacak. Biraz önce söylediğim gibi bizim büyüklerimiz bir süredir hep evlerinde tüm herkesten izole tutmaya çalıştık. Onların evlerde kalmalarını istedik.

Onların büyük bir kısmı çok ciddi uydu. Onlara saygı gereği, ülkenin bu güne kadar yaptıklarını düşündüğümüzde şöyle bir önerim var. Cuma akşam sokağa çıkan arkadaşlarımızın, eşimizin, dostumuzun, hepimizin 14 günde evde kalması gerekiyor. Öyle veya böyle 14 gün evde kalması gerekiyor.

Ama biz sıkı önlem olarak ne yapabiliriz. Cuma akşam sokağa çıkan kişilerin kendilerini 14 gün izole tutarlarsa hem ülkenin bu güne kadar verdiği emeği, ayın şekilde devam ettirme başarısına sahip oluruz. Hem de hep pik diyorduk ya, cuma akşam bu 2-3 hafta ve çok daha pik olmasına neden olabilir. Böyle bir risk oluşturabilir, onunda önüne geçmiş olabiliriz. Cuma akşam sokağa çıkan bütün vatandaşlarımızın 14 gün kendilerini evde tutmaları gerekiyor, ateşlerine bakmaları gerekiyor. Şikayetleri artıyorsa doktora gidip Cuma akşamı dışardayım demeleri gerekiyor” diye konuştu.

“Belirli bir nokta biz iyi işaretler görmeye başlamıştık, iyi gidiyorduk”

Cuma akşam dışarıya çıkanların 14 gün kendilerini izole etmeleri gerektiğini vurgulayan Ateş Kara, “Sağlık Bakanımızın açıklamasında belirli bir nokta da biz iyi işaretler görmeye başlamıştık ve iyi gidiyorduk. Ciddi bir başarı, bizim bunu devam ettirmemiz lazım. Olumsuz tarafları hep söyleyebilir konuşabiliriz. Olumlu taraflarına bakalım. Biraz önce söylediğim gibi cuma akşam dışarıya çıkan vatandaşlarımızın tamamı lütfen 14 gün evde kalalım, bu dönemi en kolay ve basit bir şekilde atlatalım.

İzolasyon kurallarına uyalım. Havanın güzel olması bir bakıma bizim için avantaj, virüs için dezavantaj olacak diye düşünüyoruz. Bir bakıma dezavantaj çünkü uyumumuz azabilir diye. biz bilinçli olarak kendi uyumumuzu kendimiz devam ettirebiliriz. Cuma akşam istisnaydı ben öyle düşünüyorum. Evde bebeğiniz var onun bez ihtiyacı var bunu temin etmeniz gerekiyor. Veya çocuğunuz süt ihtiyacı var, bunun yönetiminin daha iyi olması gerekiyor. Cuma akşam istisnai, evet Türkiye üstesinden rahatlıkla gelir, gelir ama burada şu çok önemli, bizim vatandaş olarak 14 gün içerde kalmamız gerekiyor. Bunu ayarlayalım. Bunu becerirsek, bu eksiği en aza indiririz, bu etki olur ama Türkiye bunun önlemini alıyor, onu da görüyoruz” şeklinde konuştu.

Mehmet Başa
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."