GÜNDEM - 01 Aralık 2014 Pazartesi 11:05

Örgütün iki numaralı ismi cezaevinden çözüm sürecini yazdı

A
A
A
Örgütün iki numaralı ismi cezaevinden çözüm sürecini yazdı

17 yıldır cezaevinde olan Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık, İhlas Haber Ajansı (İHA) için parmaklıklar ardından kaleme aldığı mektubunda çözüm sürecine bakış açısını, ‘bu ülke için bir şeyler yapmak isterim’ sözüyle beklentilerini ve hayata tutunma çabasına yönelik çok özel satırlara yer verdi.

'Söylediklerim hiç ciddiye alınmadı, susturulmak istendim ama silahlı Şemdin’in sözleri daha çok dinleniyordu.’ Bu sözler örgütün ‘hain’, devletin ‘terörist’ olarak mahkemelerinde yargıladığı kod adı Parmaksız Zeki yani Şemdin Sakık’a ait. Örgütün tepesinde 18 yıl, dünün muhasebesini yaptığı cezaevinde de 17 yılı geride bırakan Sakık, İhlas Haber Ajansı (İHA) için parmaklıklar ardından kaleme aldığı mektubunda çözüm sürecine bakış açısını, ‘bu ülke için bir şeyler yapmak isterim’ sözüyle beklentilerini ve hayata tutunma çabasına yönelik çok özel satırlara yer verdi. 

Aile baskısı, ağalık rejimine isyan ve yönetim anlayışı reddedilen bir devlet. Akabinde mesken edinilen dağların en zirvesinden gelen örgütün iki numaralı adamı olmanın unvanı. Ne Pişmanlık Yasası ne de Topluma Kazandırma Yasası’ndan yararlanma başvuruları onun örgütte geçirdiği 18 yıllık geçmişinden yargılandığı müebbet hapis cezasını değiştirmeye yetti. 1998 yılında Kuzey Irak’ın Duhok kentinde yakalanan PKK terör örgütünün bir zamanlar iki numaralı adamı olan Şemdin Sakık, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde geçirdiği 17 yılın ardından geride kalan cezasını çekmeye devam ediyor.

“SUSTURULDUM”

Sakık, PKK terörünün sonlandırılmasına yönelik görüşlerinin bertaraf edildiğini ve susturulmak istendiğini kendi el yazısı ile dile getirdiği mektubunda şu satırlarla anlattı: “Aslında ilk günden itibaren sessiz kalmadım. Kendi penceremden gördüğüm gerçekleri 17 kitapta kaleme aldım. Bu kitaplardan 8 tanesi yayınlandı. Yüzlerce siyasi içerikli mektup ve makale kaleme alıp ilgililere gönderdim. Hemen her büyük ve küçük (ilgili) davada tanık olarak dinlendim. Hiçbir ifadem ya da yazımın aksi çıkmadı. Hep doğrulandım. Doğrulanmanın yorgunluğunu yaşıyorum. ‘Söylediklerim hiç ciddiye alınmadı’ desem doğru olmaz. Ama ‘silahlı Şemdin’nin sözleri dana çok dinleniyordu’ demek zorundayım. Kalem tutan ellerime uzanan pek az oldu. Özellikle ‘Çözüm süreci denilen muammanın başlamasıyla birlikte görüşlerim tümden göz ardı edildi. Hatta ‘süreci sabote edebilir. Öcalan hazretini kızdırabilir’ mantığıyla olabilir ki beni tümden susturdular.”

“ÖZGÜRLÜĞÜME KAVUŞURSAM”

Örgütteyken hesap sorduğu topraklarda şimdilerde mahkum olan Sakık mektubunda, yarınlara dair ise umutlarını Kürtçe şarkı söylemek istediği gerekçesiyle linç edilmek istenen ve Paris’te yaşamını yitiren Ahmet Kaya üzerinden örnek vererek anlattı: “ Samimi olmak gerekirse bu ülke bana tarla, dağ ve hücreden başka yer vermedi. Acıdan başka duygu tattırmadı. 55 yaşındayım hala oy kullanmadım. Yuva kurmak, huzur bulmak zaten gençlik yıllarımda rüyaya dönüştü. ‘Bunları ancak rüyanda görürsün Şemdin.’ Ama yine de bu ülke hayrına bir şeyler yapmak istedim, istiyorum. Çünkü hala bu ülkede hem de insanca yaşama umudum var. Hala geleceği hayal ediyorum. Geçenlerde biri, ‘Özgürlüğüne kavuşursan bu ülkede kalacak mısın?” diye sordu. ‘Sahip çıkan biri olursa kalırım, ama geçmişte yaptıkları kimi ‘hain’ kimi ‘terörist’ deyip beni dışlamaya devam ederlerse, Ahmet Kaya’nın değimiyle, ‘çeker giderim.’ Çünkü beni bu ülkeye bağlayacak fazla bir şey yoktur. Annemin ve kız kardeşimin mezarından başka bir şey.”

“HEP BİRŞEYLER KAYBEDEN ŞEMDİN”

PKK’yı var eden politik, sosyal ve kültürel iklimlerin kendi mazisinde de saklı olduğunu işaret ettiği mektubunda cezaevinde hayata tutunma çabasında iki kedi yavrusunun kendisini en çok mutlu eden olayı da şu satırlarla anlattı: “ Siyah kedim iki yavrusuyla çıkıp geldiler. Samimi söylüyorum bu iki yavruyu gördüğüm andaki kadar sevindiğimi hatırlamıyorum. Hep bir şeyler kaybeden annesini, kız kardeşini kaybeden, ailesi küçülen ve daha sonra dağılan Şemdin. Şimdi aileye iki yeni üye kazandırmış olmanın sevincini yaşıyordu. Günlerce onları izledim, onlarla konuşmaya çalıştım. Onları o kadar sevdim ki idareden biraz et artıkları istedim …Verirler mi? Sanmam. Yıllar önce koğuşumun penceresinde güvercin yavrulu yuvayı ‘yasaktır’ gerekçesiyle yıkmışlardı. Bu iki yavru adeta ruhumu aydınlattılar. Yenilik getirdiler,sorumluluk yüklemiş gibiler. Bir kedi yavrusu yaşamı bu kadar etkiliyorsa, baba olma, aileye yeni bir üye katmanın duygusunu kim tarif edebilir? ‘Sahi sen bir babasın, bir çocuğun olduğunda nasıl bir duygu yaşadın?’ diye sorduğumda ‘insanda onlarla birlikte yeniden doğuyor’ dedi. Eskiden tahliye olursam bu kedilere kim bakacak? derdim. Şimdi yavruları düşünüyorum.”

GEZİ VE 17-25 ARALIK OPERASYONLARI YORUMU

Cezaevinde kaldığı sürece kalem ve kağıda tutunarak 17 kitap ele alan Sakık, Adalet Bakanlığı onaylı tüm kitaplarında neredeyse PKK kitlesinin bir koyun sürüsünden farksız olduğunu öne sürüyor. Son olarak ‘Çözüm Süreci’ isimli 17’inci kitabının ilk sayfasına imzalı olarak kendi el yazısı ile yazdı satırlarda Gezi Direnişi ve 17-25 Aralık 2013 tarihinde gerçekleşen operasyonlara ilişkin şu yorumlarda bulundu: “2013’te üç büyük operasyon gerçekleşti. 2014 yılında ise ‘büyük fiyasko’ yani, İslamcı militanlara yapılan yatırım.Bu öyle büyük bir fiyaskoyla sonuçlandı ki, PKK’nın 40 yıllık savaşından kirli ve daha kırıcı bir savaş, hatta ülkenin bekasını tehlikeye atabilecek bir savaş kapıda bekliyor. Aklımız yardımcı olsun.”

İSTENEN KÜRT-ERMENİ VE YAHUDİ ÜÇGENİ

Kitabında Ortadoğu’da Kürt-Ermeni-Yahudi kuşağının oluşturulmak istendiğine dikkat çeken Sakık, özellikle Esad rejiminin devam ettiği sürece Suriye topraklarının Türkiye için bir bataklıktan ibaret olacağını ve karışıklığın devam ettiği sürece Kuzey Irak’tan sonra ikinci bir Kürdistan’nın da Suriye’de kurulmaya çalışıldığını öne sürüyor. Sözde Kürdistan projesinin Yahudilerin Ortadoğu’daki yalnızlığına son vermek ve Ermenileri tecritten kurtarmak olduğunu belirtiyor. Ortadoğu’da yaşanan iç karışıklıkla mezhepsel bir tablo oluşturulmak istendiğine dikkat çekerek oluşturulmak istenen en büyük kuşağın Yahudi-Kürt-Ermeni kuşağının olduğunu ifade ediyor.

“SANATÇILARLA OLMAZ”

Sakık, kitabında iki halkın birlikte yaşamamasının tek yolunun PKK’nın tasfiyesini olduğunu belirttiği satırlarda örgütünün 2012 yılında ağır darbeler yaşadığını bunun için de silah bırakmaya yanaşması için koşulların her zamankinden daha fazla olgunlaştığını aktarıyor. PKK’nın tasfiyesinin gerçekleştiği takdirde sayısız korku duvarlarının yıkılacağını açıklayan Sakık; “Silah bırakma şiddetine son vermek için Öcalan’la, PKK ile BDP ile PKK muhalifleriyle, köy korucularıyla, polisle, askerle, kısacası şiddete direkt ya da dolaylı olarak bulaşan herkesle görüşülmelidir. Sanatçılarla, yazarlarla, gazetecilerle, siyasetçilerle görüşmektense onlarla görüşmek daha değerlidir” görüşleri yer alıyor.

“ŞİDDET VE TERÖR İKİ YOL İLE BİTEBİLİR”

Kitabında ‘İmralı Diyalogları’ başlığı altında terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ve MİT yetkilileri arasında sözde gerçekleşen diyaloglarına da yer veren Sakık, örgüt lideri Öcalan’nın terörü ülke gündeminden çıkarmak için iki seçenek sunduğu ancak seçeneklerin yasal düzenleme ayağında muhalefet partilerinin tutumunun istismara yönelik olabileceğini belirtiyor. Sakık’ın kaleminden Öcalan’nın sözde ağzından gibi anlatılan o satırlarda şu ifadeler yer alıyor: “Naçizane görüşüme göre şiddet ve terörü ülke gündeminden çıkarmanın sadece iki yöntemi vardır. Birinci yol dağlardaki silahlı militanların silahsızlandırılarak topluma entegre edilmesidir. Bu iş için benden bir şeyler yapmam istenirse hemen söylemeliyim ki ben bütün militanlara silah bıraktırmaya ve onları sivil yaşama döndürmeye her zamankinden daha hazırım. Örgütü öyle bir noktaya getirdim ki talimat vermem durumunda bir iki küçük asi grup dışında bütün militanları silahları ile birlikte gidip güvenlik güçlerine teslim olurlar. Talimatlarımızın uygulanacağı konusunda hiçbir kuşkum yoktur. Zira yıllardır yürüttüğüm çalışmalar sayesinde örgütü böylesi bir duruma hazırlamış bulunuyorum. Ama benim görüşüme göre Habur örneğinden gördüğümüz üzere Türkiye toplumu ve devletimiz henüz militanları teslim almaya hazır değildir. Militanların silahsızlandırmak için alt yapı oluşturulmadan ve Türkiye toplumu ikna edilmeden böyle bir adım atmak hem hükümet hem de devletimiz açısından zor olabilir. Hatta bazı riskler barındırabilir. Zira bunun için en azından yasal düzenleme yapmanız ya da genel bir af çıkarmanız gerekecektir. Oysa CHP ve MHP gibi faşist oluşumlar böylesi bir yasal düzenlemeye karşı çıkacak ve bu durumu istismar ederek halkı kışkırtacaklardır.”

“ÖCALAN YAKALANDIĞINDA ŞU ÖNERİYİ GÖTÜRDÜM”

Terör örgütü Abdullah Öcalan’nın 1999 yılında yakalandığı zaman örgütün silahsızlandırılmasına ilişkin yasal düzenleme önerisinde bulunduğunu ancak herhangi bir adımın atılmadığını öne süren Sakık, iddia ettiği önerisini kitapta şu cümleler ile anlatıyor: “ PKK, Öcalan eksenli bir örgüttür. Örgüt militanları, lider olmadan mücadele etmenin ve hatta yaşamın bile mümkün olamayacağına inanırlar. Öcalan’nın yakalanıp cezaevine atılmasından dolayı, şu anda hepsi şok ve panik içindeler. Bu ortamda örgütün silahsızlandırılması ve dağdan indirilmesi için bir yasal düzenleme bile önemli oranda rol oynayabilir. Hele hele bu zatın can telaşında olduğu bir ortamda daha fazla iş görür. Çünkü örgüt şefi olmadan da militanlar yaşayabildiklerini, örgüt işi götürebildiklerini anlar. ‘Doğru söylüyorsun’ dediler.Ancak tek bir adım atmadılar.” 

ALEV HAMİTOĞULLARI

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Muş Tersine göç: Metropolden köyüne döndü, kurduğu fabrika ile gençlerin istihdam umudu oldu Metropoldeki yaşamını bırakarak Muş’un Kırköy beldesine dönen genç girişimci İsmail Baçaru, tarafından kurulan tekstil fabrikası, üç aydır sürdürdüğü üretimle başta gençler olmak üzere belde halkına istihdam umudu oldu. Metropollerden kırsala dönüşü ifade eden tersine göçün örneklerinden biri Muş’un Kırköy beldesinde hayata geçirildi. Büyükşehirdeki yaşamını geride bırakarak memleketine dönen genç girişimci İsmail Baçaru, Kırköy beldesinde kurduğu tekstil fabrikasıyla bölge gençlerine istihdam kapısı oldu. Belediyeye ait ek binada yaklaşık üç ay önce faaliyete başlayan tekstil fabrikasında, çeşitli markalar için üretim yapılıyor. Özellikle gençlerin ve kadınların istihdam edildiği tesiste, düzenli üretimle birlikte ekonomik hareketlilik de sağlanıyor. Fabrikanın faaliyete geçmesiyle birlikte beldede iş imkanlarının artmaya başlaması ile gençler, büyükşehirlere göç etmek yerine kendi memleketlerinde çalışma fırsatı buluyor. Bu tür yatırımların tersine göçü teşvik ederek kırsal bölgelerin kalkınmasına katkı sağlaması hedefleniyor. Beldede işsiz genç sayısının yüksek olduğunu belirten Kırköy Belediye Başkanı Rahmetullah Yaktı, her gün atölyeye geldiklerinde makinelerin çalıştığını, gençlerin cıvıl cıvıl iş başında olduğunu ve işletme sahiplerinin de üretim alanında gençlerin başında durduğunu görmenin kendilerini gururlandırdığını söyledi. Başkan Yaktı, "Gençlerimizin her gün Muş merkeze gidip gelerek çalışmaları hem ulaşım açısından zor oluyor hem de özellikle genç kızlar için aileler tarafından pek tercih edilmiyor. Bu nedenle gençlerimizin kendi beldelerinde çalışma imkânına kavuşması çok daha iyi oldu. İşletmeci kardeşlerimiz ihtiyaç duydukları sürece binanın tüm katlarını kullanabiliyor. Şu anda birinci ve ikinci kat aktif olarak kullanılıyor, üçüncü kat da tamamen kendilerine tahsis edilmiş durumda. Amacımız; köydeki ve beldedeki gençlerimize, kız-erkek ayrımı olmadan iş imkânı sunmak ve aile ekonomilerine katkı sağlamaktır. Bugün burada 35 civarında gencimiz çalışıyor. Gençlerimiz hem iş sahibi oluyor, hem ailelerine destek oluyor hem de meslek öğreniyor. Overlokçu, makineci, usta olarak işe başlayan gençlerimiz zamanla kendilerini geliştirerek ileride devlet desteklerinden faydalanıp kendi iş yerlerini açabilecek seviyeye gelebilecekler. Belediye olarak, belediye başkanı ve eğitimci kimliğimizle gençlere yönelik böyle bir projeyi uzun zamandır hayal ediyorduk. Bu yıl hayata geçirmek nasip oldu. Hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; tüm gençlerimize başarılar temenni ediyoruz" şeklinde konuştu. İstanbul’dan göç ederek beldesine dönen İsmail Baçaru, teksil işini küçük yaşlarda öğrendiğini ve kendi evinde, tek bir makineyle pantolon ve gömlek dikerek işe koyulduğunu belirtti. Baçaru, "Kardeşlerimle birlikte kendi iş yerimizi Kırköy Belediyesinin ek binasında açarak iş başı yaptık. Kırköy Belediye Başkanı Rahmetullah Yaktı bize bu yeri tahsis edip bize destekte bulundu. Bu süreçte bizlere kolaylıklar nasip oldu. Yaklaşık 3 aydır burada üretim yapıyoruz. Şuanda 35 personelimizle faaliyet gösteriyoruz. Gençlerimiz işlerinin başında, çalışıyor ve ailelerine ekonomik olarak katkı sağlıyor. Biz de burada çalışmaktan son derece mutluyuz. Bu vesileyle tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Hepsi işini severek, disiplinle yapan arkadaşlarımızdır. Burada çalışan gençlerimiz merkeze gitmek zorunda kalmıyor. Sabah-akşam yolda geçen birer saatlerini kazanmış oldular. İş yerimiz evlerine çok yakın, neredeyse kapılarının önünde. Özellikle kızlarımız güvenli bir ortamda çalışıyor, aileleri de bu durumdan memnun. Ben buradaki tüm gençlerimize şunu tavsiye ediyorum. Çalışın, çalışarak ve öğrenerek bir yerlere gelirsiniz. Buraya sadece zaman geçirmek için gelmeyin. Masanın başına her geçtiğinizde, yaptığınız işten bir güç alın. Zamanın ve emeğin değerini bilin. Çünkü bugün öğrendikleriniz, yarın size çok lazım olacak. Ben çocukluğumdan beri bu işi yaparak bugünlere geldim. Sizler de aynı azim ve emekle bu seviyelere gelebilirsiniz" dedi.
Eskişehir Eskişehir cezaevlerinde 5 bin 742 hükümlü ve tutuklu bulunuyor Adli Kolluk Değerlendirme Toplantısı’nda, 24 Aralık 2025 tarihi itibariyle Eskişehir Ceza İnfaz Kurumları’nda 5 bin 26 hükümlü ve 716 tutuklu olmak üzere toplam 5 bin 742 kişi bulunduğu bilgisi paylaşıldı. Eskişehir Adliyesi Yunus Emre Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen toplantı, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. "Güçlü bir adli kolluk yapısı, güçlü bir hukuk devleti anlayışının en önemli teminatlarındandır" Ardından, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcısı Üzeyir Karakülah tarafından açılış konuşması yapıldı. Karakülah, adli kolluğun, ceza adalet sisteminin temel unsurlarından biri olduğunu belirtti. Başsavcısı Üzeyir Karakülah, "Suçun aydınlatılması, delillerin hukuka uygun şekilde toplanması, mağdurun korunması ve şüphelinin haklarının gözetilmesi noktasında gösterilen her titiz çalışma, adaletin doğru ve zamanında tecellisine doğrudan katkı sağlamaktadır. Bu çerçevede, soruşturma ve kovuşturma aşamasında alınan kararlar, ancak sizlerin titizlikle yürüttüğünüz çalışmalar ile verilebilir. Unutulmamalıdır ki; güçlü bir adli kolluk yapısı, güçlü bir hukuk devleti anlayışının en önemli teminatlarındandır. Bu noktada, kurumlarımız arasındaki koordinasyonun artırılması, suçla mücadelede daha etkin olma yolunda büyük önem taşımaktadır. Adli kolluk ile Cumhuriyet Başsavcılığımız arasındaki koordinasyonun güçlenmesi, hem soruşturmaların hızını hem de hukuki güvenliği artırmaktadır. Elbette değerlendirme toplantıları, yalnızca başarıların konuşulduğu değil; eksikliklerin, yaşanan sorunların ve geliştirilmesi gereken alanların da samimiyetle ele alındığı toplantılardır. Gerçekleştirdiğimiz bu toplantıyla da yargı hizmetlerinin daha etkili ve verimli bir şekilde yürütülmesini amaçlamaktayız" şeklinde konuştu. Adli kolluk birimlerinin bir yıl boyunca yürüttüğü çalışmalar hakkında istatistikler paylaşılması sonrası basına kapalı şekilde devam eden programda, karşılaşılan sorunlar ve gelecek döneme ilişkin hedeflerle ilgili değerlendirmeler yapıldı. Programa; Eskişehir Cumhuriyet Başsavcısı Üzeyir Karakülah’ın yanı sıra İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Erhan Demir, İl Emniyet Müdürü Tolga Yılmaz, Gümrük Müdürü Muhammet Uçar, Orman Bölge Müdürü İsmail Çetin, Uludağ Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürü Vekili Mustafa Aşıcı, Cumhuriyet Başsavcı Vekilleri, Cumhuriyet Savcıları ve kolluk amirleri katıldı.
Erzurum ETÜ’de "Erzurum’daki kütüphaneleri tanımak ve tanıtmak" söyleşisi düzenlendi Erzurum Teknik Üniversitesi (ETÜ) Merkez Kütüphanesi ev sahipliğinde "Erzurum’daki Kütüphaneleri Tanımak ve Tanıtmak" başlıklı söyleşi programı gerçekleştirildi. Erzurum’daki kütüphanelerin mevcut durumu, sundukları imkânlar ve kütüphanelerin kültürel hayattaki yerini konuşmak amacıyla düzenlenen programa ETÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Naim Ürkmez, akademisyenler ve çok sayıda öğrenci katıldı. Moderatörlüğünü ETÜ Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanı Süleyman Yıldız’ın üstlendiği programda, Atatürk Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkan Vekili Murat Üstündağ, Erzurum Büyükşehir Belediyesi Gençlik ve Spor Hizmetleri Daire Başkanı Mustafa Keleş ile İsmail Saib Sencer İl Halk Kütüphanesi Müdür Vekili Hatice Doğulu konuşmacı olarak yer aldı. Konuşmacılar kendi kurumlarında yürütülen kütüphane hizmetleri, kullanıcı odaklı uygulamalar ve kütüphanelerin sosyal yaşam içindeki rolüne ilişkin görüş ve deneyimlerini paylaştı. Programda konuşan ETÜ Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanı Yıldız ise Erzurum’un tarih boyunca ilim ve irfanın önemli merkezlerinden biri olduğuna dikkat çekerek, kütüphanelerin yalnızca kitapların saklandığı mekânlar olmadığını, aynı zamanda geçmiş ile gelecek arasında köprü kuran, bireyin kendini ve dünyayı anlamasına katkı sağlayan canlı kültür merkezleri olduğunu vurguladı. 2025 Yılı YÖK Üniversite İzleme ve Değerlendirme Raporu’nda Erzurum Teknik Üniversitesi’nin, kütüphane hizmetlerinden duyulan memnuniyet oranında yüzde 80,86 ile Türkiye genelinde zirvede yer aldığını hatırlatan Yıldız, bu sonucun nitelikli hizmet anlayışı ve kullanıcı odaklı çalışmaların önemli bir göstergesi olduğunu ifade etti. Programı, kütüphanelerin dijital çağda nasıl daha etkin kullanılabileceği, gençlerin kütüphanelere ilgisinin artırılmasına yönelik çalışmalar ve kurumlar arası iş birliğinin önemi gibi konular çerçevesinde gerçekleştirilen değerlendirmelerin ardından soru cevap bölümü ile sona erdi.
Denizli Denizli için kapsamlı turizm yol haritası belirlendi Denizli’nin 2026-2030 turizm vizyonu dijitalleşme, gastronomi, kültür, sürdürülebilirlik ve deneyim odaklı projelerle şekilleniyor. Denizli Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Serkan Bertan, kentin sahip olduğu güçlü turizm potansiyelini daha etkin ve sürdürülebilir biçimde değerlendirmek amacıyla Denizli Turizm Yol Haritası’nı kamuoyuyla paylaştı. 2026-2030 yıllarını kapsayan yol haritası; dijital turizm, gastronomi, kültürel miras, doğa turizmi ve ulaşım başlıkları altında çok sayıda somut öneri içeriyor. Prof. Dr. Bertan, Denizli’nin Pamukkale ve antik kentler başta olmak üzere önemli değerlere sahip olmasına rağmen, bu potansiyelin bütüncül bir planlama ile desteklenmesi gerektiğini vurguladı. Hazırlanan yol haritasının temel yaklaşımının sürdürülebilirlik, dijital entegrasyon ve deneyim odaklı turizm olduğu ifade edildi. Hop-On Hop-Off ve dijital rehber ön planda Yol haritasında, Denizli Sesli Rehber Mobil Uygulaması temel alınarak şehir merkezini ve ören yerlerini kapsayan Hop-on Hop-off tur sistemi önerildi. Pamukkale, Karahayıt, Hierapolis, Laodikya ve şehir merkezini kapsayan bu tur kapsamında DenizliCard ile müze, teleferik ve alışverişte indirimli kombine bilet uygulamaları öngörüldü. Turizm noktalarına 118 adet karekodlu dijital levha, antik kent girişlerine ve toplu taşıma alanlarına karekodlu bilgilendirme panoları yerleştirilmesi planlandı. Havalimanı, Pamukkale ve Hierapolis girişlerinde dijital tanıtım merkezleri kurulması da öneriler arasında yer aldı. Gastronomi, doğa ve kültür rotaları Denizli mutfağının turizmle daha güçlü entegrasyonu için Gastronomi Yolu, Yöresel Lezzetler Yolu, Coğrafi İşaretli Ürünler Yolu, Karanlık Gökyüzü Park Yolu ve Sakin Şehir Rotaları gibi tematik turizm yolları planlandı. Elmalı Köyü’nün Gastroköy olarak konumlandırılması, Karataş Mesireliği’nin Gastropark haline getirilmesi ve Yeryüzü Pazarları’nın yaygınlaştırılması hedeflendi. Ayrıca, Denizli mutfağının korunması ve tanıtımı amacıyla Gastronomi Müzesi/Evi kurulması, kadın kooperatifleri aracılığıyla yöresel yemeklerin sunulması ve unutulmaya yüz tutmuş lezzetlerin yeniden canlandırılması önerildi. Yaşayan müzeler, çarşılar ve deneyim alanları Yol haritasında; tarihi konakların ve yapıların deneyim odaklı yaşayan müzeler haline getirilmesi, el sanatları ve somut olmayan kültürel mirasın ziyaretçilerle buluşturulması da önemli yer tuttu. Kaleiçi Çarşısı, Peynirciler Çarşısı ve Babadağlılar Çarşısı’nın yaşayan kültür alanları olarak yeniden düzenlenmesi önerildi. Ulaşım, sürdürülebilirlik ve termal turizm Ulaşım başlığında; uluslararası uçuşların artırılması, charter seferler, hızlı tren hattı, şehir merkezi-Pamukkale arasında nostaljik tren projesi gibi öneriler yer aldı. Termal turizm için ise Termal Turizm Master Planı hazırlanması, "Termal Kent Denizli" markasının güçlendirilmesi ve wellness odaklı tesislerin desteklenmesi gerektiği belirtildi. Denizli için ortak turizm vizyonu Prof. Dr. Serkan Bertan tarafından hazırlanan Denizli Turizm Yol Haritası; kamu kurumları, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörün ortak hareket etmesini hedefliyor. Yol haritasının hayata geçirilmesiyle Denizli’nin yalnızca günübirlik ziyaret edilen bir destinasyon olmaktan çıkarak, konaklama süresi uzun, marka değeri yüksek bir turizm kenti haline gelmesi amaçlanıyor.