Tunus ve Mısır'daki protestoları yakından izleyen ve Arap halklarının yakından takip ettiği El Cezire televizyonu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün TBMM Ak Parti grubunda yaptığı konuşmayı canlı olarak yayınladı.
İçerde ve dışarıda özellikle bölgemizde önemli gelişmelerin yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. Bunlara geçmeden önce son haftalarda ülkemizde yaşadığımız, yaşattığımız büyük açılış coşkularını kısa özetliyim istiyorum.
8 Ocak’ta Kars’ta toplu açılışları gerçekleştirdik. Okullardan, bölünmüş yollara kadar 43 farklı yatırımı o illerimizde son derece coşkulu bir katılım eşliğinde Karslı kardeşlerimize kazandırdık. Aynı gün Kars Sarıkamış ilçesinde, 1914 harekatında hayatını kaybeden şehitlerimizi de bir kez daha yad ettik.
Oradan Kuveyt ve Katar’a hareket ettik. Her iki ülkede iş konseyleriyle bir araya geldik. Ayrıca Kuveyt’te şahsıma mümtaz şahsiyet ödülünü de ülkem ve milletim adına büyük bir gururla teslim aldım.
15 Ocak’ta Muğla’daydık. Fethiye’de Muğla ve ilçeleri için yaptığımız 33 tesisin toplu açılışın gerçekleştirdik. Ardından İstanbul’da büyük bir açılış coşkusu yaşadık. 28 kavşak, 3 spor salonu, 2 metro istasyonu ve 3 adet stat bağlantı tünelini, 36 farklı yatırımı bir tek toplu açılış töreniyle, Sinan Erdem spor salonunda İstanbul’a kazandırdık. Sadece bu açılış töreniyle, İstanbul’a kazandırdığımız yatırımların toplam bedeli 775 milyon lira.
Ardahan’da 27 tesis, Batman’da 69 eser açtık. 12 Eylül’de ‘evet’ oyunun rekor düzeyde çıktığı, Ağrı’da aynı şekilde 41 yatırımın toplu açılışını gerçekleştirdik.
Bu arada Ukrayna’ya resmi ziyaretimiz oldu. Orada vize muafiyeti konusunda müzakerelerin başlatılması kararını aldık.
Tabi Erzurum’da çok daha farklı bir heyecanı yaşadık. Önce 7 Ocak’ta Erzurum’a giderek, kış oyunları için Erzurum’a kazandırdığımız yaklaşık 650 trilyonluk bir yatırımla inşa ettiğimiz eserlerin açılışını yaparak Erzurumlulara kazandırdık.
Muhteşem bir manzaraydı. Lapa lapa yağan karın altında, statta tam bir kardeşlik tablosu çizildi. Hele hele 80 yaşındaki cirit ustası dedemizle, 10 yaşındaki torununun, belki de torununun at üzerinde stadı selamlarken oluşturduğu tablo, dadaşların coşkusu, 80 ülkenin televizyonlarından canlı olarak yayınlandı. O manzara karşısında gözyaşlarına hakim olabilmek mümkün değildi.
8 yıl boyunca Erzurum’a her alanda yaptığımız yatırımları, Universiade’la farklı bir boyuta getirdik. Çok şükür artık Erzurum yeniden uluslar arası bir marka kent olma yolunda önemli bir sınavı başarıyla geçti.
Bugünde grup toplantımızın ardından Bişkek’e hareket ediyoruz. İki ülkenin ticaretini artırmak için toplantımızı yapacağız. Alın teri döken her bir kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum. Eğitime ilişkin birkaç şey söylemek istiyorum. Dün TRT Okul’un açılışını gerçekleştirdik. TRT Okul 24 saat eğitim yayını yaparak eğitime önemli bir katkı sağlayacak.
Kredi ve Yurtlar Kurumu’muz yurtdışındaki öğrencilerimize kredi ve burs vermeye başlıyor. Öğrenci yurdu için de hazırlıklarımız başladı. Milli Eğitim Bakanlığımız başarılı fakat ihtiyaç sahibi öğrenciler burs desteği sağlıyordu. Şu anda 212 bin öğrencimiz bu burstan yararlanıyor.
Bölgemizde, yakın coğrafyamızda önemli olaylar, açıkçası tarihe yön verecek önemli gelişmeler yaşanıyor. Bu olaylara yaklaşımımız, günlerdir siyasi çevrelerde sorgulanıyor. Alıştık bunlara.
Şunu öncelikle söylemek istiyorum. Ak Parti her zaman hak ve özgürlükten yana olmuştur. Bizim bırakın bölgeyi, dünyanın neresinde olursa olsun hiçbir zulme sessiz kalmamız mümkün değildir. Bunları ama yazılı, ama sesli muhakkak dile getirmişizdir.
Ak Parti kurulduğu günden itibaren halkın tercihlerinin her şeyin üzerinde olduğuna inanmış ve bunu savunmuştur. Ak Parti yola çıkarken, yeter söz de karar da milletin diyerek, sadece millete inanarak iktidara iş başın gelmiş, emanet yüklenmiş bir partidir. Her zaman söylüyorum. Ak Parti’nin rotasını millet çizmiştir, bundan sonra da millet çizecektir. Ak Parti’nin kumaşını millet dokumuştur, bundan sonra da millet dokuyacaktır.
Milletin demokrasi yönünde ortaya koyduğu büyük bir haykırıştır. Ak Parti’nin varlık sebebi demokrasiye güç vermektir. Hukukun üstünlüğünü hakim kılmaktır. Hak ve özgürlükleri hayata geçirmektir. Ak Parti dünyanın her yerinde, hiç korkmadan, asla ve asla tereddüt etmeden mazlumun, mağdurun yanında olmuş, her zaman baskı ve zulmün karşısında cephe almıştır.
Biz bugüne kadar hep dik durduk ama dikleşmedik. Bundan sonrada devam edeceğiz. Bizim bu dik duruşumuzu, birkaç tane entelektüel, birkaç tane köşe yazarı şekillendiremez. Biz hiçbir yerden icazet alarak bu yolda yürümüyoruz.
Türkiye tarihin akışını değiştirecek roller oynuyor. Şahsiyetli bir dış politika izliyoruz. Zalimle zalim diyen, katile katil diyen Türkiye tabuları yıkmaktadır. İnsanları ablukaya mahkum edenlere dur bakalım diyen Türkiye hakkı ve hakikati haykırmaktadır.
Biz kendimiz için istediğimizi diğer kardeşlerimiz için de isteyen bir anlayışın temsilcisiyiz. Biz kardeş halkların komşu ülkelerin istikrarsızlık yaşamaması için bugüne kadar elimizden gelen çabayı sarf ettik. Bundan sonra da sarf edeceğiz.
İçindeki sorunları çözemeyen, kendi arasında uzlaşı sağlayamayan ülkeler aydınlık bir geleceğe de ulaşamazlar. Menfaatlerini de koruyamazlar.
Bunun için Filistin’de ulusal uzlaşı çağrısı yaptık. Irak’ta demokratik mutabakatın sağlanması için gayret gösterdik. Biz her zaman bölgemizdeki ülkelerin ulusal uzlaşılarını, birliklerini, demokratik gelişimlerini destekledik. İşte bu grup Türkiye içinde olduğu kadar, başta bölgemiz olmak üzere, tüm dünyada mazlumların sesi olarak tarihe ismini yazdırmış bir gruptur.
Tarihte baskıyla sindirmeyle korkutmayla ayakta kalmayı başaran hiçbir yönetim yoktur. Er yada geç insanlık onuru ve haysiyeti bütün zincirleri kırmış, duvarları yıkmış, mazlumun ahı aheste de olsa çıkmıştır. Bu yüzden hak ve özgürlüklere hiçbir yönetim kayıtsız kalamaz.
Cumhuriyetimiz her geçen gün daha ileri demokrasiye doğru yol almaktadır. Demokrasi halkın sesine gönlüne iradesine taleplerine sahip çıkmayı, bunları yönetime yansıtmayı gerektirir.
Halka gözünü gönlünü kulağını kapatan yönetimler uzun ömürlü olamazlar. Halkın hiçbir çağrısı karşılıksız kalmaz. Halka rağmen hiçbir iktidar ayakta duramaz. Devlet halk içindir, halkın varlığıyla iradesiyle anlam kazanır.
Biz kendimiz için ne istiyorsak, dostlarımız kardeşlerimiz için aynısını istiyoruz. Biz kendimiz için nasıl huzur güvenlik istikrar kalkınma birlik istiyorsak, kardeş ülkeler için de aynısını istiyoruz.
Buradan Mısır Devlet Başkanı sayın Hüsnü Mübarek’e içten bir uyarıda bulunmak istiyoruz. Bizler insanız. Bizler faniyiz. Kalıcı değiliz. Her birimiz ölecek ve gerde bıraktıklarımızdan dolayı sorgulanacağız. Müslümanlar olarak
Hepimiz gelip geçiciyiz. Baki olan gök kubbe altında hoş bir sada bırakmaktır. Saygıyla anılmaktır, rahmetle yad edilmektir. Bizler halk için varız. Onun iin diyorum ki yarın öldüğümüzde, hoca efendi gelip şunu söylemeyecek. Cumhurbaşkanı niyetine demeyecek, Başbakan niyetine demeyecek, bakan niyetine demeyecek.
Trilyarderlere sesleniyorum. Trilyarderler niyetine demeyecek. Er kişi niyetine diyecek, hatun kişi niyetine diyecek.
Seninle beraber gelecek sadece kefen olacak. Öyleyse o kefenin kadri kıymetini bilelim. Hem vicdanımızın, hemde halkımızın sesine, onların ya hayır duasına yada bedduasına hazır olalım. Onun için halkın haykırışına kulak verin, kulak verelim.
Halktan gelen değişim arzusunu karşılayın. Açık söylüyorum. İstismarcıların, mısır üzerine karanlık senaryoları olanların inisiyatif almalarına izin vermeden, önce siz adım atın. Halkı tatmin edecek adımlar atın.
Aylarca süren seçimlerin demokrasisi olmaz. 24 saatte biz seçim bitiyoruz. Bizim arzumuz bu olayların bir an önce son bulmasıdır. Onun için diyorum ki Mısır bir medeniyet ülkesi. Bir tarih bir kültür zenginliklerle dolu bir ülke. Mısırlı kardeşlerime de sesleniyorum. Silahtan uzak, ama tarihinize de kültürünüze de sahip çıkın. Buna bu arada, bana göre yara aldırmayın. Sadece özgürlüklere sahip olmanın haysiyetli mücadelesini verin diyorum. Bu sizin en demokratik hakkınızdır. Demokrasi ve özgürlük insani bir haktır.
Mısırda ister asker, ister polis, isterse sivil olsun, bir tek canın yitip gitmesi, bizim Türk milletinin canından can kopmasıdır. Mısır’da bir kişinin dahi burnu kanasın istemiyoruz. Halkın da iktidarında böyle bir sorumluluk anlayışı içinde mısır’da her kesimi tatmin edecek, demokrasiyi en ileri standartlara taşımaları en büyük arzumuzdur.
Mısır’da ve Tunus’ta reformların hayata geçmesi, birlik ve bütünlüğün kesinlikle bozulmaması en büyük arzumuzdur. Tunus’ta da yeni hükümetin, halkın talepleri doğrultusunda reformları hayata geçireceğini ümit ediyoruz. Türkiye bu kritik süreçte Tunus’un ve halkının da yanında olacaktır.
Kadim Mısır’dan Mezopotamya’ya ve İslam medeniyetine kadar, tarihin en büyük medeniyet gelenekler bu coğrafyada ortaya çıkmıştır. Bu coğrafyada farklı diller ve kültürler evrensel değerleri benimsemişlerdir.
Fakat son bir asırdır Ortadoğu, bambaşka bir çerçeveye oturtulmak isteniyor. Ortadoğu kanla gözyaşıyla, cehaletle ve insan hakları ihlalleriyle anılır hale gelmiştir. Biz Türkiye olarak Ortadoğu halklarının bunu hak etmediğine inanıyoruz.
Ortadoğu toplumları genç ve dinamik nüfusuyla, açık zihni ve özgürlükçü bakış açısıyla, yeni bir kültür ve medeniyet hareketine öncülük edebilir.
Değişim ile istikrar, reform ile güvenlik arasındaki dengenin muhafaza edilmesi gerekmektedir. Bu dengeyi kurmak suretiyle, Ortadoğu toplumlarının daha adil daha özgürlükçü bir geleceğe adım atacaklarına inanıyoruz. Biz demokrasiden radikalizmin çıkacağına hiçbir zaman inanmadık. Düzen ve istikrar ancak ileri demokrasiyle sağlanabilir.
Onun için millete bidon kafalı göbeğini taşıyan adam yakıştırması yapmak bir cehaletin ürünüdür. Bunu diyenlerde, bir kısım entelektüel geçinenlerden değil mi? Onların içinden çıktı. Ve 22 Temmuz seçimlerinde Ak Parti yüzde 47’ye ulaşırken neyle geldi? O cumhuriyet yürüyüşleriyle geldi. Ordumuzu göreve davet eden zihniyetlere, benim milletim dur bakalım dedi. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir dedi ve yüzde 47’yle Ak Parti’yi tekrar iktidara taşıdı.
Şimdi bakıyorum birileri yine buna hazırlanıyor. Sorun varsa, çözüm yeri sandıktır. Millete gitmektir. Ben inanıyorum ki bu coğrafya demokrasinin evrensel değerlerini, uzlaşı içinde yaşamanın en güzel örneğini tüm dünyaya gösterecektir.
Buradan bir kez daha kardeş halklara sesleniyorum. Karamsar olmak bizlere yakışmaz. Kardeşlik ve dostluk içinde özgüvenle hareket etmek durumundayız. Hak ve özgürlük mücadelesi vermek herkesin hakkıdır. Ama şiddete başvurmadan. Şiddetten kastım terör ağırlıklı.
Karşımızdakilerin de insan olduğunu, kardeşimizin olduğunu unutmadan, aklı selimden ayrılmayalım. İnanın aşılamayacak hiçbir sorun yoktur. Bize ne görev düşüyorsa, biz onu yapacağız. Ama hiçbir zaman durumdan vazife çıkarmayacağız.
Tunus ve Mısır’daki olayları en başından itibaren dikkatle izliyor oralardaki vatandaşlarımızın güvenliği noktasında gereken adımları, bunlar şu ana kadar takip edilmiş, THY ile koordineli bir şekilde yürütülmüştür. Şu ana kadar 1500 vatandaşımızı Türkiye’ye taşıdık. Türkiye’den yardım isteyen ülkelere de her türlü yardımı yaptık.
Önceki akşamda ABD Başkanı Obama ile telefon görüşmesi yaptık. Mısır’daki gelişmeleri ele aldık. Bu yöndeki değerlendirmemizi aldılar. Meşru ve doğal taleplerin karşılanması hususunda hem fikir olduğumuzda teyit edilmiştir.
Tabi küçük ya da büyük, içeride ya da dışarıda olumsuz her meseleyi istismara yönelen, hükümete fatura çıkarmak yada ilgili ilgisiz mesaj vermek isteyen muhalefet, tersinden okuma kabiliyetini ciddi bir şekilde ortaya koymuştur. Başta CHP olmak üzere, muhalefet partilerinin Tunus ve Mısır olaylarından ders çıkarmak yerine, halkı şiddete davet etmeler, Türk demokrasisi adına bir kara lekedir.
1950’de Menderes iktidara gelmiştir. Halkın CHP’ye karşı başkaldırışıdır. Milletin gönlünde kendisine silinmez bir yer edinen, Merhum Turgut Özal’ın da 12 Eylül’den sonra geldiğini unutmayınız.
22 Temmuz seçimleri, statükoya baskıya yasakçı anlayışa bir tepkidir. Şahsıma muhalefet, senin de akıbetin Menderes gibi olacaktır diye söylemeye ve bazı köşe yazarlarıyla aynen yazmaya başlamışlardır. Herhalde birilerine benzetiyorlardı. Biz Allah’ın verdiği ömrün, kimse tarafından noktalanmayacağını belirtmek isterim
12 Eylül halk oylaması, CHP-MHP ve BDP olmak üzere, değişime direnen, milletin talep ve arzularını kulak tıkayan çevrelere karşı açık bir mesaj vermiştir. Bu millet her zaman değişimin yanında olmuş ve bunu da sandık yoluyla gerçekleştirmeyi bilmiştir.
Tunus ve Mısır konusunda, Ak Parti’ye mesaj gönderen bazı köşe yazarları var. O mesajı asıl kendisi alması gerekenlerdir. O mesajı kendilerinin iyi okuması lazım. Bizim o mesaja ihtiyacımız yok. Milletin mesajına ihtiyacı var. Benim milletim o mesajı, o siyasi partilere vermiştir.
Türkiye’de kimin çetelere karşı amansız bir mücadele içinde olduğu, kimin de çetelere avukatlık yaptığı herkesin malumudur. Yarın yazacaklarını biliyorum. Ama söylemek zorundayım.
3 haftadır grubumuz yok. Nedir o? Bazı köşe yazarları, iki de bir yazarak, konuşarak şu ifadeleri kullanıyorlar. Sizin gayretleriniz belki bir işaret fişeği olabilir, ama bunları sümen altına iten iktidar olursa, siz sadece söylediklerinizle kalırsınız. Biz ise bu işi sizlerle değil, her şeyi kendi periyodu içerisinde yürüten işleyen ve bu şekilde de neticeye milletiyle ulaşmaya gayesi içindeyiz.
Sanırsınız ki onlar haktan yana, özgürlükten yana biz karşıyız. Halktan yana olan, milli iradeye gölge düşürülmesine eyvallah etmeyen Ak Parti iktidarıdır. Meclis’i terk edenler, komisyonu terk edenler, halk oylamasında halkı boykota çağıranlar, iktidara tuzak kuran çetelere avukatlık yapanlar değil, canı pahasına gecesini gündüzüne katan dik duran Ak Parti iktidarıdır.
Muhalefetin seviyesi iyice düşen, nezaketi saygıyı artık iyice terk eden üslubu hakkında da bazı değerlendirmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. MHP ve BDP’nin siyasi nezaket ve terbiye dışı üslubunu dikkate almıyorum. Ancak, aynı üslubun CHP’de siyasi söyleme, artık bir politikaya dönüşmüş olmasından dolayı demokrasimiz adına kaygı duyduğumuzu da belirtmek istiyorum.
Şu anda CHP genel başkanı üslubunun, genel başkan yardımcıları ve milletvekilleri tarafından benimsendiğini, CHP’ye üslupsuzluğun hakim olduğunu görüyoruz. Ben CHP’ye gönül veren, MHP’ye gönül veren, BDP’ye gönül veren kardeşlerime de sesleniyorum. Bir ana muhalefet liderinin yardımcısı, kalkıp bu ülkenin Başbakan’ına Bostancı başı ya da harem ağası ifadesini yakıştırabilir mi?
O köşe yazarlarına sesleniyorum. Acaba siz bu açıklama karşısında ne söylediniz, ne yazdınız? Ben ve arkadaşlarım, eyvallah iyi söyledi mi diyeceğiz? Kimin eli kimin cebinde belli değil. Böyle bir ana muhalefet partisi olur mu?
CHP ve Genel başkanın bu üslubunu biz bugüne kadar tam anlamıyla, gülümseyerek karşıladık. Bu üslubu her zaman milletimize şikayet ettik. Zaman zaman son derece hassas açıklamalara, iftiralara, mesnetsiz iddialara sert cevaplar vermemiz gerekti.
Örneğin Ak Parti’yi bir terör örgütüyle işbirliği iddiasıyla ilgili böyle bir densizliğe biz gereken bir üslupla cevap verdik. Sessiz mi kalacaktık?
Biz bütün siyasi partiler gibi meşru ve yasal zeminde herkesle görüşürüz. Bunu bir ittifak gibi lanse etmek, bize değil bu iftiraları atanlara zarar verir. Şimdiki CHP Genel Başkanı’nın SSK genel müdürlüğü döneminde, terör örgütü mensuplarına nasıl sahip çıktığını, nasıl tayinler yaptığını biz belgelerle açıkladık. Ama bunu hiçbir zaman hiçbir zaman, bir terör örgütü CHP ilişkisi olarak lanse etmedik, etmeyiz. Biz böyle üslubu asla kabul etmeyiz.
Ben SSK’yı 7 yıl yönettim. Güzel. Tamam da 7 yıllık yönetimindeki SSK ne yaptı? SSK sürekli kayıptaydı. Üstelik bir yıl önce, SSK artıdayken, 7 yıllık sürekli ekside devam etmiştir. Yıl yıl açıkladım. Arkadaşlarım açıkladı. Hepsi söylediler. Hangi yüzle çıkıyorsun da ben SSK’yı başarıyla yönettim diyorsun. Halep oradaysa, arşın evraklarda, belgelerde, burada.
Sadece biz değil vatandaşlarım da bundan rahatsız. CHP’li kardeşlerimiz de bundan rahatsız. Şimdi Candaş medya da bu üsluptan rahatsız.
Eğer CHP genel başkanı bu üslupla devam ederse, geçmişte de yaptığımız gibi, kendisini ademe mahkum eder, kendisini muhatap almayız. Ama onu muhatap almak, onun ciddiyetsiz yaklaşımlarına cevap vermek de bizim için bir zule dönüşüyor.
Herkes sözünü ölçerek, tartarak, edep ve nezaket dairesi içinde söylemeli. Yolsuzluk, ne kadar büyük bir suçsa, aynı şekilde namuslu şerefli insanlara, hiçbir belge olmadan, yolsuzluk ithamında bulunmakta o kadar büyük suçtur.
Sen yolsuzluk ithamında bulunacaksın, iftira atacaksın. İftira yalanlandığında da senin yüzün kızarmayacak. İftira atmanın bedeli pişkinlik olamaz.
Önce anayasa komisyonunda, sokak sokak mahalle mahalle direnme çağrısı yapıldı. Ardından komisyonda, CHP’li üyeler komisyondan istifa ettiler. Seçim öncesinde, CHP tarafından yapılan bu tehlikeli çağrıların, istifaların son derece anlamlı olduğunu ifade etmeliyim.
Bugüne kadar bir çok yasanın müzakeresinde kullanılmayan bir üslup, çok az bir süre kala devreye alınmış durumda. Öncelikle adalet komisyonundaki istifaların, komisyonun çalışmasını engellemediğini açıklamak istiyorum. Yeni üyeler seçilene kadar komisyon çalışmaya devam eder. Sokak sokak direniş çağrısıyla ilgili, Burdur ve Denizli’den açıklama yapma çağrısında bulundum. Bu açıklamalar karşısında CHP Genel Başkanı’nın suskunluğu, CHP’nin genlerinin hiçbir gelişime uğramadığını gösteriyor.
CHP 1960’da gençleri sokağa dökerek müdahaleye çanak tuttu. Bugün de aynısını yapmak istiyorlar. İşin daha da ilginç yanı şu. Mahalle mahalle sokak sokak direnme çağrısı yapanlar, seçimde bir başarıya dair umutlarını kaybetmiş durumdalar.
Seçimden başarılı şekilde çıkacaklarına inansalar, böyle bir çağrıyı yapmazlar. Bu çaresizlik göstergesidir. Türkiye 1950’lerin, 1960’ların Türkiye’si değil. Artık statükoyu, artık vesayeti sorgulayan, çeteleri mafyayı tasfiye etmiş, tasfiye eden bir ülke.
CHP ya birilerini göreve ya da halkı sokağa davet eder. Kendisine güvenen partiler başkalarından medet ummazlar. Sadece millete inanırlar. CHP artık bu sorumsuzluğu bir kenara bırakmalı. Millete eline taş sopa alıp, sokak sokak direnme çağrısında bulunanlar, bunun bedelini elbette sandıkta çok ağır bir şekilde ödeyecektir.
Böyle bir çağrının herhangi bir milletvekilimiz yaptığında nasıl bir tepkiyle karşılaşacağını sizlerin takdirine bırakıyorum.
Bir heykel tartışmasını dahi, alkolle ilgili düzenlemeyi dahi rejim tartışmasına taşıyanların, derin bir suskunluğa bürünmesini milletimin hakemliğine bırakıyorum.
Şimdi ne söyleniyor? Alkollü hareket engellenemez. Bir siyasetçi buna önderlik eder mi? İşte Taksim’den meydana, alkollü hareket engellenemez. Biz bu ülkeyi böyle anlayışlara teslim etmeyiz. Benim milletim bunu yapmaz zaten. Kendisini idare edemeyenin, milleti ülkeyi idare etmesi mümkün mü?
Anayasa’mızda 58. madde ortada. Bunu yerine getirdiğimiz için, bize anayasa’nın dediğini yapıyor demiyor bu ülkede.
Bunlar gençliğin koruması değil, gençliğin maalesef alkolik olmasını arzu ediyorlar. Biz anayasamızın hükmü neyse bunun gereğini yine yaparız, yine yapacağız. Kaldı ki bu bir bağımsız kurumun hazırlamış olduğu bir genelgedir.