POLİTİKA - 06 Temmuz 2021 Salı 23:30

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, yarın KKTC’ye geliyor

A
A
A
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, yarın KKTC’ye geliyor

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, yarın temaslarda bulunmak üzere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Ankara’dan KKTC’ye gelecek.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay yarın temaslarda bulunmak üzere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) geliyor. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Ankara’dan KKTC’ye gelecek olan Oktay’ın 17.00’de başkent Lefkoşa’daki Ercan Havalimanına inmesi bekleniyor. İki gün sürecek olan ziyaret kapsamında Oktay’ın, Lefkoşa Kuzey Çevre Yolu çalışmaları ile yeni KKTC Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni ziyaret etmesi ve Başbakan Hamza Ersan Saner ile bir araya gelmesi planlanıyor.

Oktay, perşembe günü ise İskele ilçesine bağlı Yeni Erenköy ile Bafra köyünde vatandaşlarla bir araya gelecek, ardından Kapalı Maraş'taki Bilal Ağa Mescidi'nde restorasyon çalışmalarını yerinde inceleyecek.

Tatar ile görüşecek olan Oktay, daha sonra "Polis Müdürlüğü Araç ve Malzeme Teslim Töreni" ile Lefkoşa Büyük Han'da düzenlenecek olan Gençlik Buluşmasına katılacak.

Emir Abdurrahman Bulut
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir Gündoğmuş çifti kaybolan mesleği yarım asırdır yaşatmaya çalışıyor Eskişehir’de 49 yıllık evli Ömer ve Sevim Gündoğmuş çifti, ilerlemiş yaşlarına rağmen yok olmaya yüz tutmuş yün yorgan ve yastık işini el ele vererek yaşatmaya çalışıyor. Çiftin hem işinde hem de evliliklerindeki dayanışması ve tüm zorluklara rağmen birbirlerine olan hoşgörüsü çevresine örnek oluyor. Eskişehir’de 2 çocuk sahibi 76 yaşındaki Ömer ve 71 yaşındaki Sevim Gündoğmuş çifti yıllardır yorgancılık yapıyor. Ömer Gündoğmuş tarafından gerçek eğrilen yünlerle doldurulan yorganlar, eşi Sevim Gündoğmuş tarafından dikiliyor. Evliliğin ilk yılından buyana 49 yıldır aynı dükkânda çalışan Gündoğmuş çifti, hem iyi anlaşmaları, hem de çalışma sistemleri konusunda çevresine örnek oluyor. Eşini çok sevdiğini belirten 76 yaşındaki Ömer Gündoğmuş, gün boyu eşiyle birlikte çalıştığı için daha da keyifli iş gördüklerini belirtti. Sevim Gündoğmuş ise günümüzde evli çiftlerin çabucak kavga ettiğine ve buna çok üzüldüklerine değindi. Yün yastık ve yorganın işlenişi İşinin inceliklerini anlatan Ömer Gündoğmuş, elyaf yorgana göre yün yorganın faydalarından bahsetti. Gündoğmuş, yün yoganın kişiye daha kaliteli uyku sunduğunu ifade ederken, piyasada ise elyaf yorganın yaygın olduğunun altını çizdi. Eski yorgan ve yatıkların içinden çıkan yünleri işledikten sonra tekrardan yorgan ve yastıkların içini doldurduğunu ifade eden Gündoğmuş, işin inceliklerinden bahsetti. Belli bir fiyat tarifesi olmadığını belirten Gündoğmuş, maddi durumu olmayan vatandaşların yorganlarını normalden daha uygun fiyata doldurduğunu söyledi. Mesleğinde ustanın artık yetişmediğini belirten Gündoğmuş, bu zanaatı yakında kaybolacağından korktuğundan bahsetti. “Çırak yok, ama talep fazla” 76 yaşındaki Ömer Gündoğmuş, "40 sene önce Kuyumcular Çarşısı’nın orada bir yorgancı dükkânımız vardı. Biz orada babamızın yanında yetiştik. Babamız esnafın işini yapan bir adamdı, sanatkardı. Onun sayesinde biz de bir şeyler öğrendik, yanında ona yardımcı olduk. Hayat böyle devam etti, onlar vefat etti gitti. Şimdi bu işler bize kaldı. Ben bu işi ölünceye kadar devam ettiririm diye tahmin ediyorum. Bu işi yapan kalmadı. Arkadan birileri gelmiyor, çırak yok ama talep fazla. İnsanların sanki tekrar eskiye dönme hevesi var. Bana devamlı geliyorlar, ’Ömer amca dükkanını ne olur kapatma, biz işlerimizi kime yaptıracağız?’ diyorlar. Ben elimden geldiğince kimseyi kırmadan yapmaya uğraşıyorum ama bir yerde yaşım itibariyle ağır gelmeye başladı. Bakalım, nereye kadar sürdüreceğimi ben de bilemiyorum" dedi. “Günde 1 tane dikiyorum, 10 yorgan geliyor” Doğal olan malzemelerin her zaman için insan sağlığı açısından daha iyi olduğuna vurgu yapan Gündoğmuş, "Pamuk ve yün daha sağlıklıdır. Elyafı tercih edenlere ben buradan diyorum, hastalık çoğaldı. Elyaf sağlıksız ve tehlikeli bir madde. Ayrıca bir yangın çıktığı zaman kurtarmak mümkün değil ama bir yün ve pamuk sinsi yanar. Dumanı çıkar, kokusundan anlarsın. Benim kalp doktorum da gelir, buradan yün yastık alır. Günlük yorgan diktiğim zaman basma mitil şeklinde 1 gün içerisinde 4 buçuk 5 saati buluyor. Eşimle birlikte yapıyorum, o da yardımcı oluyor. Biz ikimiz birlikte çalışıyoruz, ikimiz de 70’in üzerindeyiz. Şu anda yorganı 500 liraya dikiyorum. Çift tek tarıyorum, ipi benden, taraması benden. Sadece malzemesini müşteri evinden eski malzemeleri ben onları yeniden değerlendiriyorum, sıfır hale getiriyorum. Burada genellikle kendi yorganım yok, devamlı dışarıdaki insanların işini yapıyorum. Onlar getiriyor, ben yapıyorum. Şu anda 3 aylık doluyum. Getiriyorlar, geri gönderiyorum. Bunu müşterimi kırmadan yapıyorum, ’Beklerseniz dikerim’ diyorum ama beklemezlerse yaşım itibariyle ben de fazla yüklenemiyorum. Mesela bir gün 1 tane dikiyorum, 10 yorgan geliyor. Ben 10 yorgana nasıl cevap vereyim? O yüzden beklemesi lazım. Tuttuğum defterde herkesin sırasına göre dikiyorum, bunu kendilerine de söylüyorum. Telefonlarını alıyorum, bitince haber veriyorum" şeklinde konuştu. “El ele verip mesleği ilerletmeye çalışıyoruz” Eşiyle yaklaşık yarım asırdır dayanışma halinde işlerini yürüttüğünü belirten, 71 yaşındaki Sevim Gündoğmuş ise, şunları söyledi: "Ben genelde dikiş dikiyorum, o yorgan dikişlerini yapıyor. Ben makinede dikiyorum. Yaklaşık 12 yaşında evde dikiş dikmeye başladım. Sonra konfeksiyona diktim, pantolon dikiyordum. Evlendikten sonra baktım yorgan işi var, yorgancılara yardım etmeye başladım. Baştan kayınpederime diktim, sonradan eşimle beraber dükkan açınca onunla beraber çalışmaya başladık. Şimdi böyle devam ediyoruz. Aslında güzel bir meslek yalnız aynı zamanda zor ve tozlu. Ben dikersem onun işi kolaylaşıyor, o da yorganın içine yün doldurup öyle dikiyor. El ele verip mesleği ilerletmeye çalışıyoruz ama biraz yaşımız da ilerlediği için zorlanıyoruz. Ancak elimizden geldiği müddetçe bu işi yapacağız. Yeni nesilde maalesef dikiş becerisi fazla yok. İğne geçirmeyi bilmiyorlar, söküğünü bile dikemeyenler var. Onu bize getiriyorlar, biz dikiyoruz. Beraber çalışmak hakikaten iyi bir şey. Çoğu kişi de eşiyle beraber çalışamaz. Ben evlendiğimden beri beraber çalışıyoruz. Kayınpederim vefat edince biz kendimiz dükkan açtık. O zamandan beri bu şekilde devam ediyoruz."
Adana Prof. Dr. Taşova: “Dünyada her gün 3 bin 500 kişi hepatitten ölmekte” Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yeşim Taşova, hepatitlerin dünya genelinde artış gösterdiğini belirterek, “Her gün dünyada 3 bin 500 kişi hepatit B ve C kaynaklı ölmekte. Dünyada 250 milyondan fazla kişi hepatit B, 50 milyondan fazla kişi hepatit C ile enfekte. Türkiye’de ise her 3 kişiden 1’i hepatit B, her 2 kişiden 1’i hepatit C ile enfekte. Bu sayılar buz dağının görünen kısmı” dedi. Hepatit, viral bir enfeksiyonun neden olduğu karaciğer iltihabı olarak biliniyor. A, B, C, D ve E tipleri olarak adlandırılan beş ana hepatit virüsü bulunuyor. Bu 5 tip, neden oldukları hastalıklar ve salgın potansiyeli nedeniyle son yıllarda dünya üzerinde büyük bir endişe kaynağı olmaya başladı. Her gün 3 bin 500 ölüm var Dünya Sağlık Örgütü’nün nisan ayında yayınladığı rapora göre ise her gün hepatit B ve C enfeksiyonları sebebiyle 3 bin 500 kişi hayatını kaybediyor. Ayrıca uzmanlara göre ülkemizde ise çoğu henüz tanı almamış yaklaşık 3.5 milyon hepatit B hastası, 750 bin de hepatit C hastası olduğu tahmin ediliyor. “Birçok kişi taşıyıcı olduğunu bilmeden yaşıyor” Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yeşim Taşova, konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Taşova, hepatit B ve C hastalarına ulaşılmada büyük sıkıntı yaşandığını belirterek, “Hepatitler halen önemini koruyan hastalıklardır. Hepatit B aşı ile önlenebilir ancak hepatit C’de aşı yoktur fakat gelişmiş tedavisi vardır. Buradaki en büyük sorunumuz hastalara ulaşabilme. Birçok kişi hepatit B ve C olduğunu bilmeden yaşamaktadır. Bulaşıcı olduğu için aile fertleri dahil birçok kişiye de hastalığı bulaştırabilmektedirler. Her gün dünyada 3 bin 500 kişi hepatit B ve C kaynaklı ölmektedir” ifadelerini kullandı. “Sayılar buz dağının görünen kısmı” Türkiye’de her 3 kişiden 1’inin hepatit B ile enfekte olduğunu ancak bu sayıyı ’Buz dağının görünen kısmı’ olarak tanımlayan Prof. Dr. Taşova, şunları söyledi: “Halihazırda dünyada 250 milyondan fazla kişi hepatit B, 50 milyondan fazla kişi hepatit C ile enfektedir ancak bu sayılar buz dağının görünen kısmı. Türkiye’de ise her 3 kişiden 1’i hepatit B ile enfektedir, yani taşıyıcı durumundadır. Erişkin yaş grubunda bu 2 milyondan fazla kişiye denk geliyor. Hepatit B ile tanı olan hastaların ancak 4’te 1’ine tanı koyabiliyoruz. Bu kişilerin de 5’te 1’i tedaviye ulaşıyor. Bu kişilerin tedavi olması durumunda karaciğer kanseri ve siroz olmasının önüne geçiliyor. Hepatit C’de ise daha da sıkıntılı bir durum var. Her 2 kişiden 1’inin Türkiye’de hepatit C olduğunu biliyoruz ancak en önemli sorun tanı konulamıyor çünkü hastalar hayatlarına hiçbir semptom göstermeden devam ediyor. Daha sonra da karaciğer kanseriyle bu hastalar karşımıza geliyor.” “Bütün dünyada artış var” Hepatit C tedavisi olan kişinin karaciğer kanseri ve siroz olma riskinin azaldığına dikkat çeken Prof. Dr. Taşova, “Hepatit C’de yeni tedavilerle hastanın durumuna göre 8-12 hafta arasında hap tedavisi ile kurtulmak mümkün. Yeter ki tanı konsun. Hepatit B’nin de tedavisi var ve üzerinde çalışıyoruz. Tedaviye başlayan kişinin siroz ve karaciğer kanseri olma riski çok aza indirgenebiliyor. Bütün dünyada hepatitlerde artış var” ifadelerini kullandı. “Tedavi olmak halk sağlığı açısından önemli” Tedavi olmanın halk sağlığı açısından önemine vurgu yapan Prof. Dr. Yeşim Taşova, “2016 yılında Dünya Sağlık Örgütü ‘hepatit B ve C’yi ortadan kaldıralım’ atağına geçti. Bu atakla birlikte hepatit B’nin yüzde 95 azaltılması, hepatit C’nin yüzde 85 azaltılması hedefleniyor. Buradaki amaç yüzde 65 ölümleri azaltmak, yüzde 90 tedaviye tanı koymak. Bu kişileri tespit edip tedavi olmalarını sağlamak halk sağlığı açısından çok önemli. Ülkemizde de bu program çerçevesinde yenidoğan çocukların aşılanması çok güzel bir şekilde gidiyor. Aynı zamanda gebelerin takip edilmesi devam ediyor” dedi. “Önlemler alınmalı” Hepatit bulaşının önüne geçilmesi için yapılması gerekenleri anlatan Taşova, şunları söyledi: “Damar içi uyuşturucu kullananların ortak enjektör kullanması engellenmeli. Bütün uyuşturucuların azaltılması gerekiyor çünkü uyuşturucu riskli davranışa yol açıyor. Hepatit B özellikle cinsel yolla ve kan yoluyla geçebilen bir hastalıktır. Vatandaşların hem testini yaptırması hem de kan ve cinsel sıvılarla bulaşın engellenmesi gerekiyor. Ayrıca bilinen ve temizliği olan diş hekimleriyle çalışılması, kadınların manikür, pedikür yaparken kendi aletlerinin olması ya da kuaförlerinden sterilizasyon istenilmesi, ortak diş fırçası kullanılmaması gibi önlemler almak gerekiyor.”