GÜNDEM - 07 Eylül 2022 Çarşamba 09:01

Bugün hava nasıl olacak? 7 Eylül hava durumu

A
A
A
Bugün hava nasıl olacak? 7 Eylül hava durumu

Orta ve Doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu'nun kuzeyinde sağanak yağışlar etkili oluyor. Yurdun kalanında ise parçalı ve az bulutlu bir gökyüzü hakim. Hava sıcaklıkları kuzey, iç ve doğu kesimlerde mevsim normallerinin 2 ile 6 derece altında seyrediyor. Denizlerde rüzgar Batı Karadeniz, Marmara ve Batı Akdeniz'de zaman zaman fırtına seviyesine çıkacak şekilde kuvvetli ediyor. Yaşanabilecek olumsuzluklara ve ulaşımda aksamalara karşı dikkatli olunmalı.

 Meteoroloji Genel Müdürlüğünden alınan tahminlere göre, yurdun kuzey ve doğu kesimlerinin parçalı yer yer çok bulutlu, Orta ve Doğu Karadeniz kıyıları ile Sinop, Artvin, Ardahan, Ağrı, Iğdır, Van'ın doğu ilçelerinin yerel sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor.

Hava sıcaklığında önemli bir değişiklik olmayacağı; kuzey, iç ve doğu kesimlerde mevsim normallerinin 2 ila 6 derece altında, diğer yerlerde mevsim normallerinin üzerinde seyredeceği tahmin ediliyor.

Rüzgarın ise genellikle kuzeyli, Akdeniz kıyıları ile güneydoğu kesimlerde güneyli yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette, Marmara'nın batısı ile Kıyı Ege'de kuzeyli yönlerden, Doğu Anadolu'nun güneydoğusunda güney ve güneybatıdan kuvvetli olarak (40-60 km/saat) esmesi bekleniyor.

Bazı illerde beklenen hava durumuyla günün en yüksek sıcaklıkları ise şöyle:

Ankara: Parçalı ve az bulutlu 24
İstanbul: Parçalı ve az bulutlu 27
İzmir: Az bulutlu ve açık 32
Adana: Az bulutlu ve açık 37
Antalya: Az bulutlu ve açık 35
Samsun: Çok bulutlu ve aralıklı sağanak yağışlı 22
Trabzon: Çok bulutlu ve aralıklı sağanak yağışlı 23
Erzurum: Parçalı bulutlu 22
Diyarbakır: Az bulutlu ve açık 35 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir Doç. Dr. Erhan Akdemir "Türkiye’nin AB süreci ’Gerçekçi’ bir bakış açısıyla yeniden ele alınmalı" Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erhan Akdemir, Türkiye’nin AB sürecini “duygusal” tepkiler yerine “gerçekçi” bir bakış açısıyla yeniden ele almak gerektiğini belirtti. Doç. Dr. Akdemir, Eskişehir Türk Ocağı’nda “Türkiye-AB İlişkilerinin Hukuki, Siyasi ve Kültürel Boyutu “ konulu bir konferans verdi. Konuşmasında, Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinin hukuki, siyasi, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla değerlendirilmesi gerektiğini belirten Akdemir, “Türkiye o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na katılmak için ilk başvurusunu 31 Temmuz 1959’da yapmıştır. Türkiye ile AET arasında bir ortaklık anlaşması olan Ankara Antlaşması ise 12 Eylül 1963’te imzalanmış ve 1 Aralık 1964’te yürürlüğe girmiştir. Antlaşmanın 2. Maddesine göre temel amaç, Türkiye ekonomisinin hızla kalkınmasını ve Türk halkının istihdam düzeyinin ve yaşam standartlarının yükseltilmesini sağlamaktır. Bununla birlikte Türkiye - AB ilişkileri her dönem küresel ve bölgesel gelişmelerden de etkilenmiştir. Türkiye AB ilişkilerinde 80’li yıllardaki temel gelişmeler bugünkü ilişkileri de belirleyici olmuştur. 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile başlamaktadır. Askeri müdahale sonrası, 22 Ocak 1982’de Avrupa Topluluğu (AT), Türkiye ile ilişkilerini dondurma kararı almıştır. Eylül Darbesi, ilişkilerin 1986’ya kadar soğumasına neden olmuştur. 16 Eylül 1986 tarihli Ortaklık Konseyi toplantısından sonra ise taraflar arasında ilişkilerin yeniden canlanması süreci başlamıştır. 14 Nisan 1987’de Türkiye’nin, AT’ye, Roma Antlaşması’nın 237., AKÇT Antlaşması’nın 98. ve EURATOM Antlaşması’nın 205. maddelerine istinaden tam üye olmak üzere başvurmasıyla yeni bir boyut kazanmıştır. 1990’lı yıllara gelindiğinde Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde iki temel unsur belirleyici olmuştur. Bunlar; Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Avrupa bütünleşmesi yolunda meydana gelen hızlı ilerlemelerdir. 90’lı yılların ortası ve sonunda Türkiye - AB ilişkilerindeki önemli gelişmeler ise 1 Ocak 1996’da Gümrük Birliği kararının uygulamaya geçmesi, Aralık 1997 Lüksemburg Zirvesi ve Aralık 1999 Helsinki Zirvesi’dir. Türkiye Aralık 1999’da aday ülke olarak ilan edilmiştir. Türkiye - AB ilişkilerinde 2000’li yıllar dönemini iki ayrı düzeyde analiz etmek gerekmektedir. İlk düzey Türkiye’nin reform sürecini artırarak devam ettiği ve bunun meyvelerini aldığı 2002 - 2010 yılları arasıdır. İkinci düzey, 2010 - 2016 yıllarını kapsayan, Türkiye’deki reform süreçlerinin geriye doğru gitmeye başladığı ve bu çerçevede de AB’nin Türkiye’yi hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlüklerin ihlali, kuvvetler ayrılığı ve basın özgürlüğü gibi konularda sert biçimde eleştirdiği ve yine bu çerçevede katılım müzakerelerin de fiilen durduğu düzeydir” diye söyledi. "Türkiye’nin AB süreci “gerçekçi” bir bakış açısıyla yeniden ele alınmalı" Sonuç olarak tüm bu gerçekler ışığında, Türkiye’nin AB sürecini “duygusal” tepkiler yerine “gerçekçi” bir bakış açısıyla yeniden ele almak gerektiğini anlatan Doç. Dr. Erhan Akdemir, “Her iki tarafta da yaşanan çeşitli güçlüklere rağmen, Türkiye’nin AB müzakere sürecinin “üyelik” perspektifi ile sürdürülmesi, hem Türkiye’nin hem de AB’nin yararınadır. Bu süreçte yapılması gereken, hem Türkiye’de hem de AB’de gerek karar alıcıların gerekse de kamuoylarının Türkiye - AB ilişkilerine dar görüşlü söylem ve eylemlerden uzak, “gerçekçi” bir bakış açısıyla yaklaşmalılardır. Türkiye ise sığ görüşlere kendini çiğnetmeden, sağduyusunu yitirmeden ve muasır medeniyet seviyesine ulaşma yolundan ve azminden hiçbir şey kaybetmeden yoluna devam etmelidir. “ dedi. Soru ve cevaplardan sonra Ocak Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal Doç. Dr. Erhan Akdemir’e şükran plakati takdim etti.
İstanbul Yenidoğan Çetesi’nin liderleri terör örgütü üyesi çıktı İstanbul’da bebekleri anlaşmalı hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan örgütün liderlerinden Fırat Sarı’nın ifadesi ortaya çıktı. Şüpheli Sarı ifadesinde “Tıp Fakültesinde okuduğum zaman PKK örgüt üyeliğinden hüküm giyerek 5 yıl civarı cezaevinde yattım. Cezaevinden sonra okuluma tekrar dönerek okulumu bitirerek mezun oldum” dedi. İstanbul’da bebekleri anlaşmalı hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak kasten ölmelerine neden olan çete hakkında yürütülen soruşturma tamamlanarak fezleke hazırlanmıştı. Fezleke değerlendirme yapılması için Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmişti. İddianame Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanarak Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti. Mahkemenin iddianameyi inceleme süreci devam ederken örgüt liderlerinden Fırat Sarı’nın ifadesi ortaya çıktı. Reyap Hastanesi çalışanı ve Medisense şirketinin sahibi örgüt lideri Doktor Fırat Sarı ifadesinde etkin pişmanlık hükümlerin faydalanmak istemediğini söyleyerek “Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. Tıp Fakültesinde okuduğum zaman PKK örgüt üyeliğinden hüküm giyerek 5 yıl civarı cezaevinde yattım. Cezaevinden sonra okuluma tekrar dönerek okulumu bitirerek mezun oldum. Zorunlu hizmet süremi Bingöl Kığı İlçesinde 3 yıl yaptıktan sonra İstanbul ilinde farklı farklı hastanelerde çalıştım. Medisense Sağlık Hizmetlerini yaklaşık 7-8 yıl önce kurdum. Yüzde 100 hisseli sahibiyim. Geçimimi doktorluk mesleğimi yaparak kazanıyorum” dedi. Fırat Sarı kendisi hakkında suçlamalar hakkında ise “Yeni doğan yoğun bakımında yetersiz sayıda hemşire çalıştırılması, bakımsızlıktan bebeklerin ex olması, dış nöbetçi hemşire görevlendirilmesi, hastanenin başka biriminde çalışırken yoğun bakımda görev alınıyor gibi liste düzenlenmesi olaylarının hiç biri doğru değildir. İddia edildiği gibi bakımsızlıktan ex olan bebek yoktur. Normalde yoğun bakımda 4 bebeğe 1 hemşire bakmalıdır. Tam zamanlı olarak bir doktor çalışmalıdır. Tam zamanlı doktorda benimdir. Her şey prosedüre uygundur” ifadelerini kullandı. Fırat Sarı hesap hareketleri incelediğinde gelen paralar hakkında ise “Şirketim ve tarafımdan gönderilen paralar daha öncede açıkladığım gibi danışmanlık verdiğim hastanede çalışanlara gönderilen motivasyon amaçlı paralardır” dedi. Sarı ifadesinde “Benim hastanelerde çalışan doktor, hemşire veya herhangi bir sağlık çalışanına talimat vermem söz konusu değildir. Ben hiç kimseye entübe olmayan bir bebeği entübe gibi gösterilmesini, 1. Düzeyde olan bir bebeği 2. veya 3. Düzeyde gösterilmesini, uygulanmayan tedavileri uygulandı gibi gösterilmesi gerektiğini, hastane muhasebeleri dahil kimseye söylemedim. Yine konuşma içeriklerinde çok sık geçen curosoft veya başka bir ilacın saklanması, hastaneden dışarı çıkarılması, dışarı satılması veya hastaya uygulandı gibi gösterilip uygulanmaması gibi bir talimat vermedim” şeklinde konuştu. (Mİ-SB-