ÇEVRE - 27 Haziran 2022 Pazartesi 21:43

Bartın’da ırmak taştı, şehir merkezi sular altında kaldı

A
A
A
Bartın’da ırmak taştı, şehir merkezi sular altında kaldı

Bartın’da aralıksız devam eden sağanak sonrası Bartın Irmağı'nda yaklaşık 8 metre yükselen su seviyesi nedeniyle şehir merkezi sular içerisinde kaldı. Polis çevrede geniş güvenlik önlemi alırken, vatandaşları bölgeden uzaklaştırdı.

Meteoroloji Genel Müdürlüğünün 'kırmızı' kodla uyardığı Bartın'da kuvvetli yağışla birlikte Yalı mevkiinde bulunan Bartın Irmağı'nda su seviyesi yaklaşık 8 metre yükseldi. Taşan ırmak nedeniyle Sevgi Parkı tamamen suyla kaplanırken, şehir merkezi göle döndü. Polis ekipleri şerit çekerek çevrede güvenlik önlemi aldı. Meraklı vatandaşları uzaklaştıran polisler, dere yataklarından uzak durulması konusunda sık sık uyarılarda bulundu.

Rıdvan Bostancı - Yasin Erdem

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kocaeli Derince Belediyesi ve Safiport arasında ruhsat krizi Kocaeli’de liman işletmeciliği yapan Safiport ile Derince Belediyesi arasında ruhsatsız deniz dolgusu tartışması yaşanıyor. Belediye, limanın çevreyi kirlettiğini ve denetimsiz faaliyet yürüttüğünü öne sürerken, şirket ise iddiaları reddediyor. Derince Belediyesi, geçtiğimiz günlerde limanının işletmesini alan Safi Derince Uluslararası Liman İşletmeciliği A.Ş.’nin deniz dolgusu faaliyetinin ruhsatsız olduğu gerekçesiyle tutanak tuttu. Şirkette buna ilişkin dün açıklama yaptı. "Derince Belediyesi tarafından bugün itibariyle hukuksuz bir şekilde tutanak tutulmuştur" Safiport’tan yapılan açıklamada, "Bilindiği üzere Derince Limanı’nın işletmesi, İşletme Hakkının Devrine İlişkin Sözleşme (İHDS) ile 39 yıl süresince bir başka ismiyle (yap-işlet-devret) tarafımıza devredilmiştir. Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan İHDS ile yürürlükte olan İmar Planı kapsamında deniz dolgusu yapmak suretiyle Derince Limanı’nı genişletme yükümlülüğü zorunludur. Bu yatırım yapılmazsa da sözleşmenin fesih sebebidir. Bu kapsamda yatırımlarımız yarı kamu iştiraki olarak tüm hızıyla devam etmektedir. Ancak göreve yeni gelen Derince Belediyesi’nin başkanının dolgu alanlarına yönelik ruhsat talepleri mevcuttur. Bir kamu yatırımı olan Derince Limanı’nda yapılan yatırımlar, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından onaylanan İmar Planı doğrultusunda yapılmakta olup, bu kapsamda yapılan yatırımların ruhsata tabi olmadığı açıktır. Geçmişte de tarafımızca açılan davalar mevcut olup, söz konusu davalar Şirketimiz lehine sonuçlanmıştır. Ancak tüm bu duruma rağmen Derince Belediyesi tarafından bugün itibariyle hukuksuz bir şekilde tutanak tutulmuştur" denildi. "Şirketimiz hukuksuz tutum sergileyen ilgili belediye yetkililerinden davacı olacaktır" Açıklamada, söz konusu yaklaşımın tamamen hukuk dışı olduğu, tutulan tutanağın hukuka uygun tarafı bulunmadığı ifade edilerek, "Söz konusu yaklaşım tamamen şova yöneliktir. Şirketimiz bugüne kadar hukuk içerisinde hareket etmiştir, bundan sonra da hukuka uygun şekilde davranmaya devam edecektir. Bugüne kadar yapılan tüm yatırımlar Bakanlar Kurulu tarafından onaylandığı şekilde zorunlu olarak kamu adına yapılmıştır. Nitekim İHDS’de açıkça belirtildiği üzere, şirketimiz tarafından kamu hizmeti niteliğinde hizmet sunulmaktadır. Şirketimizce tamamen hukuki zeminde hareket edilirken, Derince Belediyesi’nin hukuka aykırı eylemleri, mahkemenin ve devletimizin verdiği kararlara açıkça aykırıdır. Şirketimiz hukuksuz tutum sergileyen ilgili belediye yetkililerinden davacı olacaktır" cümleleri kullanıldı. "Unutulmamalıdır ki Derince Limanı kamunundur" Açıklamanın devamında ise şu ifadelere yer verildi: "Derince Belediyesince yapılan işlemleri hukuki çerçevede anlamakta zorlanmaktayız. Bu nedenle de, Derince Belediyesi’nin tutumunda kamu yararı olmadığı gibi oluşturulmaya çalışılan ortam kamu vicdanını da yaralamıştır. Unutulmamalıdır ki Derince Limanı kamunundur. Taahhüt ettiğimiz yatırımları İHDS ile belirlenen sürede tamamlama adına başlattığımız çalışmaların tüm hızıyla devam ettiğini, bu yatırımların zamanında tamamlanacağını ve TCDD’ye yani kamuya ait olan Derince Limanı’nın 2054 yılında yine TCDD’ye yani kamuya devredileceğini kamuoyunun bilgisine sunarız" . Derince Belediyesi: "Safiport yıllardır Derince’nin havasını ve suyunu kirletiyor" Safiport’un açıklamalarına yanıt veren Derince Belediyesi, şirketin kamuoyunu yanılttığını savundu. Derince Belediyesi tarafından yapılan açıklamada ise "Kamuoyu ile paylaşılan açıklamalar gerçeği yansıtmamaktadır. Kendilerini Derince halkının, yargının ve devletin üstünde gören bir anlayışla kaleme alınan bu açıklamayı esefle karşıladık. Kendi işletmelerinin de sınırları içerisinde olduğu, Derince’mizin çok kıymetli halkının iradesiyle seçilen belediye başkanımızdan ’Göreve yeni gelen Derince Belediyesi’nin başkanı’ gibi özensiz bir ifadeyle bahsetme fütursuzluğunu Derince halkına hakaret kabul ediyoruz. Büyükşehir Belediye Kanunu ile yetki ve sorumluluğumuz kapsamında olan Derince Liman alanının denetimi belediyemiz uhdesindedir. Safiport yıllardır Derince’nin havasını ve suyunu kirletmekte, yollarını tahrip etmektedir. Hiçbir denetime tabi olmadan kapalı kapılar ardında denizi doldurmakta, depreme ve yangına karşı herhangi bir önlem alınıp alınmadığı kontrol edilmeden inşaa faaliyetlerde bulunmaktadır. Bütün bu olumsuzlukların kamu menfaati olarak sunulması tamamen bir çarpıtmadır. Bugüne kadar yapım ve işletme sürecinde Derince halkına yansıyan bin bir türlü olumsuzluk ortadayken, söz konusu işletmenin kentimize sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda kayda değer bir katkısı da olmamıştır" ifadeleri kullandı. "Akılla ve hukukla bağdaşır hiçbir tarafı bulunmamaktadır" Derince Belediyesi’nin açıklaması şöyle devam etti: "Kıyı Kanunu’na, 3194 Sayılı İmar Kanunu’na ve yargı kararlarına göre ruhsat alınması gerekliliği sabit olmasına rağmen bahse konu şirket üzerine düşen sorumluluğu ısrarla yerine getirmemektedir. Herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının en basit inşaat talebi dahi ilgili kanunlara göre inşaat ruhsatına tabidir ve vatandaşlarımız bu talepleriyle ilgili tüm işlemleri mevzuata uygun yapmaktadır. Aynı şekilde tüm kamu kurumları; hastaneler, okullar ve hatta belediyemizin inşaa ettiği en ufak bir yapı için dahi inşaat ruhsatı alma zorunluluğu varken ’Ben devletim’ yaklaşımı içinde bulunan Safiport yönetiminin kendi yaptığı binlerce metreküp deniz dolgusu ve bunların üzerinde yapılan devasa yapıların inşaat ruhsatından muaf olduğunu söylemesinin akılla ve hukukla bağdaşır hiçbir tarafı bulunmamaktadır. Bilindiği gibi kentimiz birinci derece deprem kuşağında bulunmaktadır. Bununla birlikte ülkemizi son zamanlarda derinden yaralayan ve birçok canımızı yitirdiğimiz yangın hadiseleri de tazeliğini korumaktadır. Bu gerçekler ortadayken Safiport’un izinsiz ve denetimsiz inşa ettiği bu yapılarda yaşanacak herhangi bir olumsuz hadisenin sorumlusu kim olacaktır? Halkın iradesiyle görev başına gelen bizlerin asli sorumluluğu, hukuki esaslar çerçevesinde Derince halkının ve kamunun menfaatlerini gözetmektir. Yasaların bize verdiği yetkiler çerçevesinde kendini devletin üstünde gören bu anlayışa karşı halkımızın hakkını ve hukukunu bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da korumaya devam edeceğiz. Son olarak bilinmelidir ki, Derince Limanı Derince halkınındır. İşletmecisi kim olursa olsun, yasa ve yönetmeliklere uymak zorundadır"
Bolu Bolu’da kaya düşme tehlikesine karşı 7 konut için tahliye kararı Bolu’nun Göynük ilçesinde kaya düşmesi tehlikesine karşı 7 konut için tahliye kararı verildi. Ev sahiplerine, konutları tahliye etmeleri için 15 gün süre verilirken, tahliyeyi gerçekleştirmeyenlere yasal işlem uygulanacak. Göynük’e bağlı Çeşme Mahallesi’nde bulunan, 1980 yılında ‘afete maruz kalmış bölge’ ilan edilen alanda kaya düşmesi tehlikesine karşı 7 konut için tahliye kararı verildi. Kaya düşmesi ve toprak kayması riski olan bölgede Bolu Afet ve Acil Durum Müdürlüğü ekipleri inceleme yaptı. Kaya düşme riski bulunan noktadaki 7 konutun tahliye edilmesine ve mühürlenmesine karar verildi. Ev sahiplerine, konutları tahliye etmeleri için 15 gün süre verilirken, tahliyeyi gerçekleştirmeyenlere yasal işlem uygulanacak. 15 gün süre verildi Göynük Belediyesi Zabıta ekiplerince konut sahiplerine yapılan tebligatta, "İlgili yapının 7269 sayılı Kanunun 13. Maddesinin (ç) bendindeki ‘Yer kayması, kaya düşmesi gibi afetlerde tehlikenin devamı veya tekrarı ihmali üzerine boşaltılan binaların tehlikeye karşı kesin tedbir alınıncaya kadar işgaline veya hasara uğrayanlara müsaade edilmez’ ifadesi gereğince başta tahliye olmak üzere, belirtilen tüm tedbirlerin ivedilikle uygulanması gerektiği bildirilmiştir" denildi. Bölgedeki konut sahiplerinden Ayfer Uzun, tahliye kararına ilişkin, "Üç gün önce komşulardan bir telefon aldık. ‘Sizin evleri boşaltıyorlar’ dediler. Sonrasında ise bize tebligat geldi. 15 gün içinde evi boşaltmamız istendi. Evimizin üzerinde "zincirli kaya" olarak adlandırılan kayalar var. Ancak bu kayalar yalnızca bizim evimizin üzerinde değil, Göynük’ün girişinden başlayıp kuleye kadar devam ediyor. Buna rağmen sadece bizim bulunduğumuz yedi evi tahliye etmeye çalışıyorlar. Son anda bize tebligat geldi ve 15 gün içinde çıkmamız gerektiği söylendi" ifadelerini kullandı. "Hiçbir şey elde edemezsiniz, dediler" Evleri boşaltsalar dahi maddi olarak destek sağlanmayacağını belirten Uzun, "Benim evim 1957 yılında yapıldı. O dönemde oturduğumuz ev yolun alt tarafındaydı. Daha sonra devlet, yeni bir yer göstererek burada ev yapmamızı söyledi. Evimiz böyle oluştu. 1980’den sonra evimizin üst tarafındaki kayalar kırıldı, taş düşmesini engellemek için ağaçlandırma yapıldı ve bazı önlemler alındı. Buna rağmen hâlâ bizi evimizden çıkarmaya çalışıyorlar. Bize hiçbir alternatif sunulmuyor. Belediye, fonlarında para olmadığını söylüyor. AFAD ise ev sayısı az olduğu için yardım edemeyeceklerini belirtiyor. ‘Aksi takdirde hiçbir şey yaptıramazsınız, hiçbir şey elde edemezsiniz’ diyorlar" diye konuştu. "Öncelikli amaç, 15 günlük sürenin durdurulması" Konuyu mahkemeye taşıdıklarını kaydeden Ayfer Uzun, "Bugün mahkeme açılıyor. Öncelikli amaç, 15 günlük sürenin durdurulması ve evin mühürlenmesinin engellenmesi. Ancak avukatımız da kesin bir şey söyleyemiyor, yalnızca ‘Elimden geleni yapacağım’ diyor. AFAD yetkilileriyle de görüştüm. Onlar da ‘Hiçbir şey elde edemezsiniz’ dediler" ifadelerine yer verdi.
Gaziantep GSO Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ünverdi: Gaziantep Sanayi Odası (GSO) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ünverdi, 15. GAPTARIM Tarım, Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı’nın açılış töreninde konuştu. Gıda, enerji ve teknolojinin bugün tüm ülkeler için öncelik haline geldiğini, gıda ve tarım sektörünün ise pandemi, ardından Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte yaşanan buğday krizi ve değişen iklim koşulları sebebiyle hem kritik hem de stratejik bir sektör olduğunun çok net olarak anlaşıldığını ifade eden Ünverdi, "Ülke olarak bu anlamda geniş tarım alanları ve ürün çeşitliliğine sahip olmamız bizim için çok büyük bir avantajdır. Gaziantep de tarım, sanayi ve tarıma dayalı üretimde ülkemizde önemli bir yere sahiptir. Bu noktada, şehrimiz, tarıma dayalı sanayide, üretim, ihracat ve sağladığı istihdamla İstanbul’dan sonra Türkiye’de 2’nci sırada yer almaktadır. 2024 yılında Gaziantep’ten 2 milyar 887 milyon 111 bin dolarlık tarımsal sanayi ve hububat ürünleri ihracatı gerçekleştirilmiştir. Tarımsal sanayi ve hububat ürünleri ihracatı tekstilden sonra yüzde 33,7 ile şehrimiz ihracatında ikinci sırada yer almıştır. Şehrimiz, dünyanın ikinci büyük makarna ihracatçısı ve Türkiye’nin en fazla makarna üretim kapasitesine sahip kentidir" dedi. Mayıs ayında Orta Doğu’nun en büyük gıda fuarını yine Gaziantep’te düzenleyeceklerini ifade eden Ünverdi, "Nobel Expo Fuarcılık iş birliğinde düzenleyeceğimiz fuarımıza, Irak, Lübnan, İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Rusya başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinden alım heyetleri katılacaktır. B2B şeklinde düzenlenecek fuarımıza hepinizi şimdiden davet ediyoruz" diye konuştu. "Gıda ve tarım sektörümüzün gelişimi ve geleceği için yenilik şart" diyen Ünverdi, konuşmasında şunları kaydetti: "Bunun için de tarım teknolojileri, akıllı tarım uygulamaları, ürün geliştirme ve Ar-Ge çalışmalarına daha fazla yatırım yapmalıyız. En büyük sorunumuz olan üretimlerimizdeki katma değeri ve buna bağlı olarak ihracat birim değerlerini artırmamız gerekiyor. Hepimizin zorlukları var ama fırsatlar da hep bu zorluklarla birlikte ortaya çıkıyor. Bölgemiz adına, Kalkınma Yolu Projesi, Amanos Tünel Projesi, Suriye’de başlayan yeni dönemle birlikte kent olarak, bölge olarak ticarette yeni bir evreye geçeceğimize inanıyoruz. Bu doğrultuda, bizler de "Her aya bir fuar hedefiyle" düzenlemiş olduğumuz fuarlarla sektörlerimizdeki gelişmeyi hedefliyoruz. GAPTARIM Tarım, Tarım Teknolojileri ve Hayvancılık Fuarı’nın firmalarımıza, sektöre, şehrimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, emeği olan herkese teşekkür ediyorum."
İstanbul Yenidoğan Çetesi davasının duruşması ertelendi İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi’nin yöneticileri ve üyelerinin yargılandığı davanın görülmesine 24 Şubat Pazartesi günü devam edilecek. İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi yöneticisi ve üyesi 46 sanığın yargılandığı davanın 3. duruşması görüldü. Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada tutuklu sanık Damla Atak’ın avukatı Hasan Hazan savunma yaptı. Hazan savunmasında "Her yerde sanıklar bebek katili olarak geçiyor. Müvekkilim bize ’biz tutuklu kalalım önemli değil ama her yerde bize bebek katili diyorlar’ diyor. Tutuklular burada ölüme gidiyor. Bu yargılama Ergenekon yargılamalarına döndü. Biz delillerimizi getiriyoruz ama mahkemeye sunamıyoruz" dedi. Tutuklu sanık Dursun Eryılmaz’ın avukatı Nazan Işık ise, "Sanıklar yaklaşık 10 aydır cezaevinde ve tek hücrede kalıyorlar. Bizim aklanacağımız tek şey adli tıp raporları. Hasta dosyası yoksa bilirkişiler neyi inceledi? Aralık ayında tapeler imha edilmiş. Biz o delillerle hiç temas edemeyeceğiz maalesef" ifadelerini kullandı. Duruşma sanık avukatlarının savunmalarına devam edilmek üzere 24 Şubat Pazartesi saat 10.00’a ertelendi. İddianameden Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede 47 sanığa ve 19 sağlık kuruluşuna yer verilirken 10 bebeğin ise hayatını kaybettiği belirtildi. İddianamede Fırat Sarı liderliğindeki ve yöneticiliğini İlker Gönen ile Gıyasettin Mert Özdemir’in yaptığı suç örgütünün esas amacının işletmesini devir aldıkları yeni doğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamakları ile oynama yaparak SGK’dan üst sınırdan ödeme almak olduğu açıklandı. İddianamede çetenin hastaların mevcut durumlarını, evrak işlemlerine farklı yansıtarak (entübe olanı entübe olmayan, entübe olmayanı entübe olan, kullanılmayan ilaçları kullanılmış şekilde) gibi yöntemlerle evrak sahteciliği yapıp SGK’ya fatura ettiği, hastaların mevcut durumlarını olduğundan daha ağır göstererek daha uzun süre yatış sağlayıp SGK’dan yüksek ücret tahsil ettiği ve bazı hasta yakınlarından fazladan ücret adı altında para almak gibi işlemlerle maddi çıkar elde ettiği de aktarıldı. Hazırlanan iddianamede yer alan şüphelilerin çoğunun sağlık çalışanı olduğu ve kazanılan kardan bu çalışanların da aldığı belirtildi. İddianamede 112 sevk sistemi bertaraf edildiği için bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği örgüt adına kârlı gördüğü hastanelere yatışının yapıldığı, bu noktada amacın bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil maddi olarak en fazla kazanç elde edilmesi olduğu belirtildi. Bebeklerin her türlü enfeksiyona açık olan yeni doğan yoğun bakım ünitelerinde yatırılmasının kimi bebeklerde enfeksiyon kapma gibi rahatsızlıklara kimi bebeklerde ise ölüme dahi sebep olduğu da iddianamede kaydedildi. Şüphelilerin usulsüz şekilde düşümünü yaptıkları currosurf, infasurf gibi ilaçları hastaneden çıkartarak satıp maddi kazanç elde ettikleri, Özel Hastaneler Yönetmeliği’ne aykırı şekilde işletme devri yapılarak danışmanlık hizmeti adı altında Fırat Sarı liderliğindeki Yenidoğan Suç Örgütü’nün çok sayıda hastaneye az sayıda doktorla hizmet vermeye çalışması nedeni ile aslında sağlık hizmetinin doğrudan hemşire ve hatta hemşire yardımcıları ile verildiği bu nedenle bebek ölüm sayılarının arttığı da iddianamede kaydedildi.