SPOR - 13 Eylül 2022 Salı 14:05

Aileden güreşçi Yunus Emre Başar: 'Hedefim olimpiyatlara gidip ülkemizi en iyi şekilde temsil etmek'

A
A
A
Aileden güreşçi Yunus Emre Başar: 'Hedefim olimpiyatlara gidip ülkemizi en iyi şekilde temsil etmek'

Dünya Güreş Şampiyonası'nda bronz madalya kazanan milli güreşçi Yunus Emre Başar, aileden güreşçi olduklarını ve hedefinin de Türkiye'yi olimpiyatlarda temsil etmek olduğunu söyledi.

Sırbistan’ın başkenti Belgrad'da düzenlenen Büyükler Dünya Güreş Şampiyonası'nda grekoromen stil 77 kiloda Yunus Emre Başar, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları şampiyonu Hyeon-woo Kim'i yenerek, bronz madalya kazandı. Yunus Emre Başar ile Yunus'un babası Şakir Başar, basın mensuplarına madalya ile ilgili duygu ve düşüncelerini anlattı. Madalya ile Türkiye'ye döneceği için mutlu olduğunu söyleyen Yunus Emre Başar, "Geçen yıl da dünya şampiyonasına katılmıştım. Ufak bir talihsizlik yaşamıştık, yenilmiştim. Son iki senedir Avrupa Şampiyonası'nda final yapıyorum. Final müsabakalarında kaybetmem, ikincilik madalyası almam beni buraya daha bir hırslı getirmişti. Altın madalya almak için geldik ama maalesef olmadı. Ama yine elimiz boş dönmüyoruz. Üçüncülük madalyasını aldık. Buna da şükür diyebiliriz.

Benim sıkletim 77 kilo zaten olimpik sıklet. Ara sıklet olduğu için birçok şampiyonların bulunduğu bir sıklet. Burada üçüncülük maçı yaptığım Güney Koreli, olimpiyat şampiyonu bir sporcuydu. Tabii ki bu sporcular seneye de Dünya Şampiyonası'nda olacaktır. Hedefimiz her sporcunun hayali olduğu gibi tabii ki olimpiyatlara gidip ülkemizi en iyi şekilde temsil etmek. Bunu yapabilmek için de gelecek sene dünya şampiyonasında ilk 5'e girmem gerekiyor. Tabii ki hedefimiz şampiyonluk ama şampiyonluk dışında bir şey olursa ilk 5'e girip olimpiyata gitmem gerekiyor" diye konuştu.

"'Baba' diye bağırarak babama armağan ettim"

Bronz madalya maçını kazandıktan sonra zaferi salonda bulunan babası Şakir Başar'a armağan eden milli güreşçi, "Ben çocukken başladım spora. Benim ilk antrenörüm babam diyebilirim. Gerçekten biz çok yol kat ettik, çok çaba sarf ettik. Beraber başardığımız, yenildiğimiz zaman... Her şeye beraber ortak olduğumuz için babamın da burada olması, tribünde onun varlığını bilmem gerçekten beni çok mutlu ve onore etti. Tabii ki altın madalya alıp öyle armağan etmek isterdim ama üçüncülük madalyasını da 'Baba' diye bağırarak babama armağan ettim.Tabii ki bu başarıların baş mimarı babam kadar annem de var burada. Annemin de büyük bir rolü var. Buradan anneme de çok teşekkür ediyorum. Her ne kadar baba diye bağırsam da kalbim her zaman anne diye bağırıyor" şeklinde konuştu.

Güreşe başlama hikayesini de anlatan başarılı güreşçi, "Güreşe başlamamı babam anlatsa daha güzel olur ama şöyle diyebilirim; anne karnında karar verilmiş gibi bir şey. Çünkü güreş sporu Başar ailesinde dedelerden, amcalardan geldiği için Hakkı Başar, Zafer Başar amcamdan, oradan Metehan Başar ağabeyimden bize doğru, yeni kuşağa doğru aktarıldığı için kuşaktan kuşağa gidiyor. Hepimizin içerisinde böyle bir sevgi var" dedi.

Şakir Başar: "Yunus, 77 kiloda dünyanın en iyilerinden biri"

Babası Şakir Başar da Yunus Emre'nin çok küçük yaşta güreşe başladığını ifade ederek, "Gerçekten çok küçük yaşta başladı. Güreş aileden geldiği için bu spora devam etmek istedik. Kardeşim Zafer Başar da güreşçiydi, sakatlık geçirdi. O bizim içimizde biraz ukde bıraktı. Gerçekten uzun süreçli bir çalışmanın ürünü. Büyüklerde iki senedir üst üste final yaptık. Buraya da iyi hazırlandık ama bazı sakatlıklar yaşadı Yunus. Gerçekten çok zor şartlarda çıktı diyebilirim, hem ayağından hem de elinden. Sonuçta üçüncülük iyi derece. Şampiyonluk küçük nüanslarla gitti. Yunus'un da bahsettiği gibi önümüzdeki yıllarda bunu telafi edecek, 77 kiloda dünyanın en iyilerinden biri. Önümüzdeki sene olimpiyat vizesi alıp, Fransa'da yapılacak olimpiyata katılacağını umut ediyoruz ve çalışmalarımızı o yönde devam ettireceğiz. Çok disiplinli çalışıyor" diyerek sözlerini tamamladı.

Oğuzhan Ort

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Villaya silahlı saldırı İstanbul’da bir iş adamının villasına silahlı saldırı gerçekleştirildi, zanlılardan birinin hem ateş edip hem o anları telefonla görüntülemesi güvenlik kamerasına yansıdı. İş adamının avukatı Adem Ay, "Önce tel örgüleri demir makasla kesiyor sonra evi tespit edip önündeki araçlara zarar veriyorlar. Müvekkil, ailesi, misafirleri zarar görme ihtimaliyle karşı karşıya kaldı. Bir şahıs hedef gözetmeksizin hem eve hem araçlara gelebilecek şekilde bir elinde telefon bir elinde silah eylemi gerçekleştiriyor. Çektiği video kaydını kimlere gönderdiği noktasında sorgulanması gerektiği kanaatindeyiz" dedi. İstanbul’un Sarıyer ilçesinde yaşayan bir iş adamının villasına 7 Aralık tarihinde sabah saatlerinde iddiaya göre ailesinin, çalışanlarının ve misafirlerinin bulunduğu sırada henüz bilinmeyen bir nedenle silahlı saldırı düzenlendi. Villanın çevresindeki demir tellerin kesilerek alana girildiği belirtilirken 2 zanlının çevreye ateş açtığı anlar güvenlik kamerasına saniye saniye yansıdı. Görüntülerde zanlılardan birinin hem ateş edip hem de yaşananları telefonla çektiği görüldü. Saldırı sonrası Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü olayla ilgili geniş çaplı inceleme başlatırken iş adamının Avukatı Adem Ay, saldırının öncesi ve sonrasına ilişkin konuştu. "Büyük bir zarar görme tehlikesi altında kaldı" Olaya ilişkin konuşan Avukat Adem Ay, "Öncesinde müvekkil İzmir’de alışveriş yapmak üzere şehir merkezine ulaştı. Alışverişini gerçekleştirirken ne yazık ki aracına bir saldırı yapıldı. Bu saldırıda plaka zarar görmesi ve aracın belli başlı yerlerinde ezikler mevcut. İstanbul ilindeki Sarıyer ilçesine bağlı olan bir semtte oturmakta. Buradaki saldırı çerçevesinde malına zarar veriliyor. Kendisinin evde bulunması, çocuğu ve ailesiyle evde ikamet etmesi sebebiyle büyük bir zarar görme tehlikesi altında kaldığını açıkça belirtmek isteriz. Biri misafir aracı olmak üzere toplamda 2 araç zarar görüyor ve bir kurşunlama olayı olarak gerçekleşiyor" şeklinde konuştu. "Bir elinde telefon bir elinde silah olmak üzere eylemi gerçekleştiriyor" Sözlerini sürdüren Avukat Ay, "Güvenlikli bir site olmasına rağmen sitenin içerisine giren şahıslar önce tel örgüleri demir makasla kesiyor. Kestikten sonra içeri kolay bir şekilde girip, evi tespit edip önündeki araçlara zarar veriyorlar. Müvekkil, orada bulunan ailesi ya da yurt dışından gelen misafirleri de zarar görme ihtimaliyle karşı karşıya kaldı. Sarıyer Emniyet Müdürlüğü’müze de teşekkür etmek isteriz çünkü desteklerinin yanımızda olduğunu her zaman hissettik. Olay, İzmir’deki olaydan hemen hemen 1 ay sonra gerçekleşti. Hem devletimize hem emniyet güçlerimize sonsuz bir inancımız var. Kişiler, edindiğimiz bilgiye göre şu anlık yakalanmadı. Ne yazık ki 2 şahıs birlikte hareket ederek 1 şahıs yukarı doğru çıkıyor, yan komşunun bahçesinden, yukarıdan araçları hedef alıyor. Diğer şahıs ise hedef gözetmeksizin hem eve hem araçlara gelebilecek şekilde bir elinde telefon bir elinde silah olmak üzere eylemi gerçekleştiriyor. O çektiği video kaydını kimlere gönderdiği noktasında sorgulanması gerektiği kanaatindeyiz" dedi.
Bitlis Van Gölü yüzeyinde ilginç görüntü şaşırttı Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü yüzeyinde oluşan köpüklenme ilginç görüntüler oluşturdu. Bitlis’in Tatvan ilçesine bağlı Adabağ köyünün Van Gölü açıklarında görünen köpüklenme böyle görüntülendi. Alkali karaktere sahip olduğu için köpüklenmeye yatkın olan Van Gölü yüzeyinde oluşan kilometrelerce uzunluğundaki beyaz köpüklenme akademisyen ve fotoğraf sanatçısı Veysel Akşahin tarafından görüntülendi. Van Yüzüncü Yıl Üniversite (YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Akkuş, rüzgârların yoğun olduğu bu dönemde rüzgârlarla beraber yüzey suları ile dip suları, dip sularının kıyıya yakın yerlerde yer değiştirdiğini belirtti. Gölün altındaki karbonatça zengin suyun yüzeye doğru hareket ettiğini ifade eden Akkuş, rüzgarın etkisiyle köpürmeler oluştuğunu söyledi. Akkuş, "Van Gölü 3 bin 712 kilometre karelik yüzey alanı ile beraber ülkemizin en büyük gölü ve sahip olmuş olduğu su kalite kriterleri olaraktan özel bir ekosistem. Yani pH seviyesi 9.2’lerde, tuzluluk ise binde 21’lerde. pH seviyesinin yüksek oluşuyla beraber aynı zamanda dünyanın en büyük sodalı gölünü oluşturuyor. Alkali karaktere sahip olan Van Gölü’nün son günlerde Tatvan tarafında kıyıya yakın bölgelerinde köpüklenme olduğunu gösteren görüntüler görüyoruz. Yani adeta gölün yüzeyi kar yağmış gibi köpük öbeklerinden oluşuyor. Öncelikle alkali karakterdeki göller köpürmeye daha yatkın konumda bulunuyorlar. Özellikle rüzgârların yoğun olduğu bu dönemde rüzgârlarla beraber yüzey suları ile dip suları, dip suları kıyıya yakın yerlerde yer değiştiriyor. Yani alttaki karbonatça zengin su yüzeye doğru hareket ediyor. Yüzey daha planktonlarca yoğun, organik madde yüzeye geliyor ve Van Gölü’nün yüzeyinde biz köpürmeler olduğunu görüyoruz. Bu tip durumları hemen kirlilikle veya olumsuz bir durumla bağdaştırmak aslında doğru değil. Bu durum aslında Van Gölü’nün bize ne kadar özel bir ekosistem olduğunu gösteriyor. Alkali karakteriyle beraber Van Gölü adeta kıyıdaki insanlara görsel bir şölen oluşturuyor. Rüzgarla beraber dalgalar ortaya çıkıyor ve su köpürmeye başlıyor. Köpüren su ana akıntı hatlarıyla beraber hepsi birden bir alana toplanıyor ve akıntı yönünde harekete başlıyor. Bu elbette ki fotoğrafçılar ya da dron çekimi yapan insanlar için bulunmaz fırsatlardan birisi. İşte bu Van Gölü’nün ne kadar özel bir ekosistem olduğunun göstergelerinden birisi" dedi. (ÖO-MSA-Y
Eskişehir Eskişehir’de ‘Ortak Kimliğimiz ve Medeniyet Hafızamız’ başlıklı program Eskişehir’de Dünya Türk Dili Ailesi Günü anısına düzenlenen "Ortak Kimliğimiz ve Medeniyet Hafızamız" başlıklı program, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Taciser Tüfekçi Sivas Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi ve ilgi gördü. Türk dilinin tarihi derinliği, Türkoloji çalışmaları ve çağdaş dünyadaki yeri çok yönlü sunumlarla ele alındı. Programın sunuculuğunu diksiyon ve tiyatro eğitimcisi Şeker Aybala üstlendi. Etkinlikte günün anlam ve önemine ilişkin konuşmayı Anadolu Rektör Yardımcısı Erkan Erdemir yaptı. Açılış konuşmasını ise Edebiyat Fakültesi Dekanı Fuat Güllüpınar gerçekleştirdi. Program kapsamında Prof. Dr. Mehmet Mahur Tulum, Türk Dilinin ve Türkolojinin Tarihî Gelişimi üzerine kapsamlı bir sunum yaparak alanın akademik birikimini dinleyicilerle paylaştı. Ardından Prof. Dr. Zülfikar Bayraktar, ‘Rusya’da Türkler ve Türkoloji’ başlıklı sunumunda, Rusya Federasyonu’nda yaşayan Türk boylarının dil, kültür ve din politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bayraktar, ‘’Rusya’da Türkçeye ve Türk kültürüne artan ilgiye dikkat çekerek Türkçenin ‘Bir Dilden Fazlası, Bir Dostluğun Dili’ olduğunu’’ söyledi. Bayraktar konuşmasında, "Türkiye ve Rusya dostluğuna Türk dili ve kültürünün derin bir katkısı söz konusu. Türkçe, Rusya’da artık yalnızca kelimelerden ibaret bir dil değil; sıcaklık, empatî ve anlayışın ifadesi haline gelmiştir. Türkçeyi her yeni öğrenen, kültürel bağların bir temsilcisidir. Bu sürecin kazananı sadece dost iki ülke değil; ortak bir kültürel geleceği inşa eden genç kuşaklardır’’ dedi. Programın son bölümünde Doç. Dr. Ferdi Bozkurt, ‘Türk Dili için bireyler olarak neler yapabiliriz?’ sorusunu merkeze alan sunumunda, ‘’Dilin korunması ve yaşatılmasının yalnızca akademik çevrelerin değil, toplumun tüm kesimlerinin ortak sorumluluğu olduğuna dikkat çekti. Günlük hayatta Türkçenin doğru, özenli ve bilinçli kullanımının önemine değindi. Özellikle sosyal medya, dijital platformlar ve kamusal alanlarda dil hassasiyetinin artırılması gerektiğini’’ ifade etti. Program; akademisyenler, öğrenciler ve davetlilerin yoğun ilgisi ve katılımıyla tamamlandı. Etkinlik sonunda katılımcılar, ‘’Türk dilinin tarihi, kültürel ve toplumsal boyutlarını farklı perspektiflerden ele alan sunumların bilgilendirici ve ufuk açıcı oldu. Benzer programlar, Türk dili ve kültürü bilincinin güçlenmesine önemli katkılar sundu. Bu yönüyle program, ortak kimlik ve medeniyet hafızasının canlı tutulmasına yönelik anlamlı bir akademik ve kültürel buluşma olarak hafızalarda yer aldı’’ dediler.