SAĞLIK - 26 Eylül 2019 Perşembe 12:36

Bebeği emzirmeden kesme süreci nasıl olmalı

A
A
A
Bebeği emzirmeden kesme süreci nasıl olmalı

Dr.

Dr. Melike Özberk Koç, bebekleri memeden kesme süreci konusunda önemli bilgiler verdi.


Anneler için gebelikte başlayan; ’’Acaba sütüm gelecek mi ? Bebeğimi emzirebilecek miyim? ’’ kaygısı, bebeğimiz biraz büyüdükten sonra da ’’Sütten nasıl keseceğim? ’’ kaygısına dönüşebildiğini dile getiren Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Melike Özberk Koç, “Anne ile bebeğin fiziksel bağlanması anne rahmine düşüp göbek kordonunu oluşturacak ilk birkaç hücre ile başlıyor ve doğum sonrası emzirme ile farklı bir boyut kazanıp devam ediyor. Bu güçlü fiziksel bağlanma beraberinde duygusal bağlanmayı da getirdiği için, çoğu defa emzirme sürecinin bitecek olması annede sanki anneliğinden bir şeyler yitip gidecekmiş gibi bir hüznüne sebep olabiliyor. Dönemlerden oluşan bu yaşam yolculuğunda emzirmenin de bir süreç olduğu, zamanı geldiğinde anne ve bebeğin emzirme ve emme eylemi ile hafızalarda tadı kalacak şekilde vedalaşabilmesi de gerekmektedir” dedi.


Hayatımızın pek çok alanında aktif yer tutan inanç sistemleri olan dinler ve tıp akademilerinin çoğunlukla ilk 6 ayı sadece anne sütü olmak üzere 2 yaş civarlarına kadar emzirmeyi tavsiye ettiğini ifade eden Dr. Koç, “Ben de mesleki tecrübelerim ve eğitimim ışığında hiçbir çocuğun anne sütünden mahrum kalmamasından yanayım ancak 2 yaş civarlarında anne ve bebeğe uygun zaman diliminde emzirmenin bitirilmesi taraftarıyım. Zaman zaman sosyal medyada, ’’Anne sütü çok faydalıdır, gerekirse ilkokula kadar hatta daha ötesi emzirilmelidir.’’ gibi yaklaşımlarını hem annenin hem de bebeğin ruhsal ve bedensel sağlığına uygun olabileceğini düşünmüyorum. Eğer bebek bu döneminde kendi isteği ile daha az emmeye, memeyi sormamaya başlar ise siz de süreci destekleyin ve aklına getirmeyin. Bu anne ve bebek için en kolay olanıdır. Maalesef her zaman bu kadar kolay olmayabiliyor ve çocuk büyüdükçe daha da sık emmek ,memeden hiç uzak kalmamak isteyebiliyor. Eğer anne olarak sütten kesmeye kesin karara vermiş iseniz, basit cümlelerle bir süre sonra memede süt biteceğini çocuğa anlatın. Sonraki süreçte emme aralarını olabildiğince açmaya çalışın. Bu dönem muhtemelen birkaç hafta sürecektir. Kesin kararınızı verdiğiniz zaman gün belirleyin ve o gün hoş bir memeye ’’ bay bay’’ partisi düzenleyebilirsiniz. Çocuklarda erişkinler gibi neden-sonuç ilişkisine önem verirler ve istediğinde biz ’’bay bay’’ yaptık yeterli bir açıklama olabilecektir. Bu süreçte size eşlik edecek olan başta baba olmak üzere diğer aile bireylerinden mutlaka destek alın. Elbette ki ilk günler sık sık soracaktır, hatta belki ağlayacaktır. Ağlamanın bedensel ve ruhsal alanda bir toksin atma metodu olduğunu unutmayın! Ağlayan çocuğunuza sık sık sarılın meme olmasa bile yanında olduğunuzu hissettirin. Bu yaklaşımla birkaç gün içinde sormaları bitecek ve durumu kabul edecektir. Ağladığı için süreci yarım bırakır iseniz unutmayın ki bir daha ki deneme çok daha zor olacaktır” diye konuştu.


Dr. Koç, annenin tatile çıkıp çocuğu başka bir aile büyüğüne bırakması ile olan memeden kesmek, çocukta terk edilme anksiyetesi oluşturabileceğini vurgulayarak, “Meme ucuna sabır taşı, kekik yağı, acı biber ya da salça sürmek, ’’Yara oldu’’ diyerek bant yapıştırmak gibi.. davranışlar çocuğun güven duygusunu zedeler. Memeyi bıraktırır iken biberon ile süte başlamak. Gece uyandığında biberon ile besleme, gereksiz kalori, diş çürükleri ve reflüye neden olabileceği gibi ayrıca daha sonra da biberondan vazgeçirmek ayrı bir çabaya neden olacaktır” açıklamalarında bulundu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde anıldı Azerbaycan’ın eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen programda anıldı. Etkinlikte, Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan kardeşliğine katkıları ele alındı. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen "Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin mimarı: Ulu Önder Haydar Aliyev’i Anma Gecesi" programı, saygı duruşu ve Türkiye ile Azerbaycan milli marşlarının okunmasıyla başladı. Açılışın ardından düzenlenen panelde; Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Doğan, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Erbay, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Karabulut ile Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Okan Yeşilot, Haydar Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine katkılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Panelin ardından ses sanatçısı Süreyya Eyvazova, Azerbaycan’ın simge eserlerinden "Sarı Gelin" türküsünü seslendirdi. "Tarihimize baktığımızda biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de kader ortağıyız" Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Haydar Aliyev’in Azerbaycan milleti için taşıdığı önemi vurgulayarak, gerçekleştirdiği anma konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "İki liderimizden, iki ulu önderimizden birini bugün burada anıyoruz. Biri Atatürk, biri Haydar Aliyev. Her ikisi de bizim yolumuzu açtı. Biri Türkiye’nin, biri Azerbaycanlı Türklerin yolunu açtı. Azerbaycan bizim için can, Azerbaycanlı kardeşlerimiz de can kardeşlerimizdir. Uzakta olsak bile gönül bağıyla bağlıydık ve o kültürün, o toplumun içerisine girdikçe aslında ne kadar yakın olduğumuzu; benzerlik de değil ne kadar aynı olduğumuzu fark ettim. Aslında bizim bir olduğumuzu keşfettim. Ortak kültür, ortak dil ayrı bir dil değil, hepimiz aynı dili konuşuyoruz. Ama bir kan birliği kesinlikle var ve bu kan birliğinin, genetik birliğinin, genetik aynılığın ben artık kimyasına çok inanmaya başladım. Çünkü yabancı hissetmiyoruz orada, benim için başka bir ülke değil. Tarihimize baktığımızda aslında biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de aslında kader ortağıyız; aynı mücadelelerden geçmişiz. Emperyalist güçler tarafından aynı acılar çektirilmiş, aynı mücadele süreçleri yaşanmış. Dolayısıyla Haydar Aliyev gibi, Mustafa Kemal Atatürk gibi ulu önderler eğer bu kadar güçlü biçimde bizlere ışık tutup bizim yollarımızı açtılar ise, bu üniversitenin çatısı altında da şunu söyleyebilirim ki bizler için en büyük güç bilgi olmalı. Çünkü biz emperyalist güçlerle ancak ve ancak bilgi ile başa çıkabiliriz. Bu iki ulu önderin özelliği, her iki önder de kahramanlık destanını kendi halklarıyla birlikte, kendi milletleriyle birlikte yazdılar. Destanı cephede, meydanlarda birlikte gerçekleştirdiler. Birlikte kahramanlık hikayeleri yazıldı ve tarihe birlikte geçildi; milletiyle bütünleşerek ve büyük millet sevgisiyle. İktidar hırsı değil, millet sevgisi, milleti kurtarmak, bağımsızlık ve özgürlük sevdasıyla gerçekleştirilen büyük bir güç, büyük bir enerji. Dolayısıyla onlara çok şey borçluyuz." "Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır" Prof. Dr. Güngör, bilginin iki millet arasındaki birleştirici gücü artıracağını ve güçlü bir Türk ittifakının bilgili insanlarla mümkün olabileceğini dile getirerek, "Bugün burada olmanız bizler için çok anlamlı. Ülker Hanım bize "’İyi ki kapılarınızı açtınız’ demişti. Ben de dedim ki; biz kapıları açmadık, kapılar zaten hep açıktı. Biz çünkü kapıları kapatamayız, kapılar hep açık çünkü biz kardeşiz, biz aynı milletiz. Biz birbirimize dayanırsak güçlü oluruz. Yoksa bir tarafta Amerika, bir tarafta Rusya, geleceğin belki emperyal gücü Çin; bunlar için biz hep başkası olacağız, biz hep öteki olacağız. Bizim öteki olmaktan kurtulmamızın tek bir yolu var: Birbirimizi tanımak, birbirimizin farkına varmak ve biz olabilmek. Onun için de bilgi ittifakı yapmalıyız. Biz zaten kardeş ittifakı yapıyoruz, bilgi ittifakı yapmalıyız. Üniversitelerimiz arasında bilgi alışverişi, etkileşimi hızlandırmalıyız. Bunu çok daha güçlü hale getirmeliyiz. Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır. Dolayısıyla da farkında olmak, dolayısıyla da birbirinin yanında olmak, birbirinin içerisinde olmak, ittifakı güçlü bir Türk ittifakı oluşturabilmek, güçlü bir Türk bloku oluşturabilmek. Bunun yolu da aşkın insan yetiştirebilmek, bilinçli insan yetiştirebilmek ve bilgili insan. O nedenle de eğitim güçlerimizi birleştirmeliyiz. Bu tür topluluklarda da bunun farkını ve bunun farkındalığını sürekli güçlendirmeliyiz. Ben tekrar huzurunuzda Ulu Önderimiz Haydar Aliyev’i saygıyla, minnetle, sevgiyle anıyorum" ifadelerine yer verdi. Program, konuşmacılara ve katkı sunanlara plaket takdim edilmesiyle sona erdi.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde beyaz önlük heyecanı Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencilerine yönelik Geleneksel Önlük Giyme Töreni, 15 Temmuz Milli İrade Salonunda yoğun katılımla gerçekleştirildi. 2025-2026 Akademik Dönemi itibarıyla üniversite hayatına adım atan 316 öğrenci, hekimlik yolculuklarının ilk ve en anlamlı sembollerinden biri olan beyaz önlüğü giymenin gururunu yaşadı. Törene; Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ve eşi Prof. Dr. Esra Hacımüftüoğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Reyhan Keleş ile Prof. Dr. Hasan Yılmaz, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Erzurum Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özgür Dağ, Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Atila Eroğlu, BAP Koordinatörü Prof. Dr. Erol Akpınar, akademisyenler, öğrenciler ve aileler katıldı. Açılış konuşmasını gerçekleştiren Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, beyaz önlüğün yalnızca bir kıyafet değil; bilgi, sorumluluk, etik ve fedakârlıkla örülü uzun bir yolculuğun sembolü olduğunu vurgulayarak, öğrencilerin nitelikli hekimler olarak yetişmesi için fakülte olarak tüm imkânların seferber edildiğini ifade etti. "Beyaz Önlük, İnsanlığa Hizmet Yolculuğunun Simgesidir" Törende konuşan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ise öğrencilerin bu özel gününe tanıklık etmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Beyaz önlüğün, hekimlik mesleğinin taşıdığı kutsal sorumluluğun ve insani değerlerin bir göstergesi olduğunu belirten Rektör Hacımüftüoğlu, şu ifadelere yer verdi: "Bugün giydiğiniz beyaz önlük, sadece bir kıyafet değil; insanlığa hizmet yolculuğunuzun başlangıcıdır. Önünüzde zorlu ama bir o kadar da onurlu bir eğitim süreci bulunuyor. Öğreneceğiniz her bilgi, gelecekte kurtarılacak bir hayatın, umut verilecek bir ailenin temeli olacaktır. Atatürk Üniversitesi olarak sizlere, güçlü akademik altyapımız ve köklü eğitim geleneğimizle en iyi imkânları sunmak için kararlılıkla çalışıyoruz." Tıp Fakültesinin yalnızca akademik başarıyı değil, etik değerleri ve insani erdemleri de esas alan bir anlayışla eğitim verdiğini vurgulayan Rektör Hacımüftüoğlu, velilere de teşekkür ederek öğrencilerin bu noktaya gelmesindeki emek ve fedakârlıkların önemine dikkat çekti. Tören Hatıra Fotoğrafıyla Sona Erdi Konuşmaların ardından 1. sınıf öğrencileri, akademisyenler eşliğinde beyaz önlüklerini giyerek hekimlik mesleğine ilk adımlarını attı. Tören, günün anısına çekilen hatıra fotoğrafları ile sona erdi. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde geleneksel hale gelen Önlük Giyme Töreni, genç hekim adayları için unutulmaz bir başlangıç olurken, üniversitenin nitelikli sağlık profesyonelleri yetiştirme vizyonunu bir kez daha gözler önüne serdi.