SAĞLIK - 26 Eylül 2019 Perşembe 12:16

Hamilelik topuk dikenini tetikliyor

A
A
A
Hamilelik topuk dikenini tetikliyor

Dr.

Dr. Burak Önvural, hamileliğin topuk dikeninin etkilediğini söyledi.


Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Burak Önvural, topuk dikeninin dinlenme halindeyken kendini gizleyen ancak hareket haline geçildiği zaman ağrılarla kendini belli eden bir hastalık olduğunu belirterek, “Bu hastalığın bir çok sebebi vardır ve hamilelik de bu can sıkıcı soruna zemin hazırlıyor" dedi.


Dr. Burak Önvural, halk arasında bilinen adıyla topuk dikeni, tıbbi literatürde plantar fasciitis olarak adlandırılan ve temel olarak ayak tabanını kaplayan ve topuk ile parmakları birleştiren kalın cilt altı bağ dokusunun yangısı olduğunu ifade ederek, “Ayak tabanı yada topuk ağrısının en sık sebeplerinden birisidir. Ağrı bütün ayak tabanına yayılabileceği gibi özellikle topuğun iç kısmında tek bir noktada da yoğunlaşabilir” diye konuştu.


Topuk dikeninin sürekli ayak üzerinde durmak zorunda olanlarda, yeterli taban desteği olmayan sert ayakkabı giyenlerde, obezlerde, hamilelerde ve menopoz sonrası kadınlarda daha sık görüldüğünü anlatan Dr. Önvural, “Burada asıl sebep ayak tabanındaki yağ dokusundaki incelmeye bağlı artan yüklenmeye ayak tabanının yangı ile cevap vermesi ve bu durumun uzun süre devam etmesidir. Hamileliğin erken dönemlerinde hızlı kilo alımına bağlı vücut ağırlığının artışı ayağa binen yükü arttırır. Bu olası sebeplerden biridir. Diğer asıl sebep ise relaxin denilen hormondur. Bu hormon özellikle hamileliğin son üç ayında vücutta artış gösterir, görevlerinden birisi de vücuttaki bağların gevşemesini sağlamaktır. Ayak tabanındaki bağların gevşemesi de dolaylı olarak tabana aşırı yük binmesine ve ayak tabanı zarının hasarına sebep olur” ifadelerini kullandı.


Esas tanı hastanın şikayetleri üzerine yapılan ayrıntılı bir ayak muayenesi sonrası koyulmakla birlikte röntgen ve MRG de tanı da yardımcı olduğunu dile getiren Dr. Önvural, açıklamasını şöyle sürdürdü:


"Özellikle röntgende topuk ucunda ayak tabanı fasyasının uzun süreli yangısına bağlı olarak dikene benzer bir çıkıntı oluşumu bu hastalık için tipik olmakla birlikte özellikle başlangıç evresinde bu olmadan da hastalık olabilmektedir. Topuk dikeni bu hastalığın sebebi değil sonucudur. MRG özellikle ayak tabanı fasyasındaki yangıyı gösterebilmesi açısından daha değerli olmakla birlikte çoğunlukla ihtiyaç duyulmayan bir tanı yöntemidir. Topuk dikeni tedavisinde birçok farklı yöntem olmakla birlikte hiçbirinin etkinliği yüzde yüz kanıtlanabilmiş değildir. Çok uzun yıllardır kullanılagelen ayak tabanı germe egzersizlerinin birçok hastada rahatlama oluşturduğu ancak devam edilmediği taktirde şikayetlerin tekrar oluştuğu bildirilmiştir. Silikon ya da ortası delik topukluklar da birçok ayakkabıcıda dahi bulunabilecek ve sıklıkla kullanılan önlemlerdendir. Aynı şekilde yumuşak ve kalın tabanlı ayakkabıların yararı oldukça fazladır. Ayak tabanına ve oluşan diken üzerine steroid enjeksiyonunun şikayetleri 3 ile 6 ay arası kestiği ancak sonrasında ayak tabanı yağ dokusunda incelmeye ve hastalığın tekrarlamasına sebep olabildiği belirtilmiştir. ESWT denilen ultrason dalga tedavisinin hastaların şikayetlerine yönelik kısa süreli yararı olmakla birlikte uzun süreli tedavi edici etkinliği tartışmalıdır. Son yıllarda oldukça popüler olan bir başka yöntem de insanın kendi kanından elde edilen trombositten zengin plazmanın (PRP) bu bölgeye enjeksiyonudur. Bu konuda çalışmalar devam etmektedir. Bu hastalarda özellikle eğer şikayetleri çok fazla ise cerrahi olarak da tedavi yapılabilmektedir ancak çok sık tercih edilmemektedir. Görüldüğü gibi topuk dikeni basit bir hastalık gibi görünse de tedavisi çeşitli olabilmekte ve her hastanın yarar göreceği tedavi yöntemi değişebilmektedir. Önemli olan hastalığın erken evresinde gerekli önlemleri alabilmektir.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde anıldı Azerbaycan’ın eski Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, vefatının 22. yılında Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen programda anıldı. Etkinlikte, Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan kardeşliğine katkıları ele alındı. Üsküdar Üniversitesi Merkez Yerleşkesi Nermin Tarhan Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen "Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin mimarı: Ulu Önder Haydar Aliyev’i Anma Gecesi" programı, saygı duruşu ve Türkiye ile Azerbaycan milli marşlarının okunmasıyla başladı. Açılışın ardından düzenlenen panelde; Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Doğan, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Erbay, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerem Karabulut ile Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Okan Yeşilot, Haydar Aliyev’in siyasi mirası ve Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine katkılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Panelin ardından ses sanatçısı Süreyya Eyvazova, Azerbaycan’ın simge eserlerinden "Sarı Gelin" türküsünü seslendirdi. "Tarihimize baktığımızda biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de kader ortağıyız" Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör, Haydar Aliyev’in Azerbaycan milleti için taşıdığı önemi vurgulayarak, gerçekleştirdiği anma konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "İki liderimizden, iki ulu önderimizden birini bugün burada anıyoruz. Biri Atatürk, biri Haydar Aliyev. Her ikisi de bizim yolumuzu açtı. Biri Türkiye’nin, biri Azerbaycanlı Türklerin yolunu açtı. Azerbaycan bizim için can, Azerbaycanlı kardeşlerimiz de can kardeşlerimizdir. Uzakta olsak bile gönül bağıyla bağlıydık ve o kültürün, o toplumun içerisine girdikçe aslında ne kadar yakın olduğumuzu; benzerlik de değil ne kadar aynı olduğumuzu fark ettim. Aslında bizim bir olduğumuzu keşfettim. Ortak kültür, ortak dil ayrı bir dil değil, hepimiz aynı dili konuşuyoruz. Ama bir kan birliği kesinlikle var ve bu kan birliğinin, genetik birliğinin, genetik aynılığın ben artık kimyasına çok inanmaya başladım. Çünkü yabancı hissetmiyoruz orada, benim için başka bir ülke değil. Tarihimize baktığımızda aslında biz hem kardeşiz hem soydaşız hem de aslında kader ortağıyız; aynı mücadelelerden geçmişiz. Emperyalist güçler tarafından aynı acılar çektirilmiş, aynı mücadele süreçleri yaşanmış. Dolayısıyla Haydar Aliyev gibi, Mustafa Kemal Atatürk gibi ulu önderler eğer bu kadar güçlü biçimde bizlere ışık tutup bizim yollarımızı açtılar ise, bu üniversitenin çatısı altında da şunu söyleyebilirim ki bizler için en büyük güç bilgi olmalı. Çünkü biz emperyalist güçlerle ancak ve ancak bilgi ile başa çıkabiliriz. Bu iki ulu önderin özelliği, her iki önder de kahramanlık destanını kendi halklarıyla birlikte, kendi milletleriyle birlikte yazdılar. Destanı cephede, meydanlarda birlikte gerçekleştirdiler. Birlikte kahramanlık hikayeleri yazıldı ve tarihe birlikte geçildi; milletiyle bütünleşerek ve büyük millet sevgisiyle. İktidar hırsı değil, millet sevgisi, milleti kurtarmak, bağımsızlık ve özgürlük sevdasıyla gerçekleştirilen büyük bir güç, büyük bir enerji. Dolayısıyla onlara çok şey borçluyuz." "Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır" Prof. Dr. Güngör, bilginin iki millet arasındaki birleştirici gücü artıracağını ve güçlü bir Türk ittifakının bilgili insanlarla mümkün olabileceğini dile getirerek, "Bugün burada olmanız bizler için çok anlamlı. Ülker Hanım bize "’İyi ki kapılarınızı açtınız’ demişti. Ben de dedim ki; biz kapıları açmadık, kapılar zaten hep açıktı. Biz çünkü kapıları kapatamayız, kapılar hep açık çünkü biz kardeşiz, biz aynı milletiz. Biz birbirimize dayanırsak güçlü oluruz. Yoksa bir tarafta Amerika, bir tarafta Rusya, geleceğin belki emperyal gücü Çin; bunlar için biz hep başkası olacağız, biz hep öteki olacağız. Bizim öteki olmaktan kurtulmamızın tek bir yolu var: Birbirimizi tanımak, birbirimizin farkına varmak ve biz olabilmek. Onun için de bilgi ittifakı yapmalıyız. Biz zaten kardeş ittifakı yapıyoruz, bilgi ittifakı yapmalıyız. Üniversitelerimiz arasında bilgi alışverişi, etkileşimi hızlandırmalıyız. Bunu çok daha güçlü hale getirmeliyiz. Bilmek ve bilgi yolunda ittifak, her tür emperyal baskıdan kurtaracaktır. Dolayısıyla da farkında olmak, dolayısıyla da birbirinin yanında olmak, birbirinin içerisinde olmak, ittifakı güçlü bir Türk ittifakı oluşturabilmek, güçlü bir Türk bloku oluşturabilmek. Bunun yolu da aşkın insan yetiştirebilmek, bilinçli insan yetiştirebilmek ve bilgili insan. O nedenle de eğitim güçlerimizi birleştirmeliyiz. Bu tür topluluklarda da bunun farkını ve bunun farkındalığını sürekli güçlendirmeliyiz. Ben tekrar huzurunuzda Ulu Önderimiz Haydar Aliyev’i saygıyla, minnetle, sevgiyle anıyorum" ifadelerine yer verdi. Program, konuşmacılara ve katkı sunanlara plaket takdim edilmesiyle sona erdi.
Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde beyaz önlük heyecanı Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencilerine yönelik Geleneksel Önlük Giyme Töreni, 15 Temmuz Milli İrade Salonunda yoğun katılımla gerçekleştirildi. 2025-2026 Akademik Dönemi itibarıyla üniversite hayatına adım atan 316 öğrenci, hekimlik yolculuklarının ilk ve en anlamlı sembollerinden biri olan beyaz önlüğü giymenin gururunu yaşadı. Törene; Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ve eşi Prof. Dr. Esra Hacımüftüoğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Reyhan Keleş ile Prof. Dr. Hasan Yılmaz, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Erzurum Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özgür Dağ, Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Atila Eroğlu, BAP Koordinatörü Prof. Dr. Erol Akpınar, akademisyenler, öğrenciler ve aileler katıldı. Açılış konuşmasını gerçekleştiren Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu, beyaz önlüğün yalnızca bir kıyafet değil; bilgi, sorumluluk, etik ve fedakârlıkla örülü uzun bir yolculuğun sembolü olduğunu vurgulayarak, öğrencilerin nitelikli hekimler olarak yetişmesi için fakülte olarak tüm imkânların seferber edildiğini ifade etti. "Beyaz Önlük, İnsanlığa Hizmet Yolculuğunun Simgesidir" Törende konuşan Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ise öğrencilerin bu özel gününe tanıklık etmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Beyaz önlüğün, hekimlik mesleğinin taşıdığı kutsal sorumluluğun ve insani değerlerin bir göstergesi olduğunu belirten Rektör Hacımüftüoğlu, şu ifadelere yer verdi: "Bugün giydiğiniz beyaz önlük, sadece bir kıyafet değil; insanlığa hizmet yolculuğunuzun başlangıcıdır. Önünüzde zorlu ama bir o kadar da onurlu bir eğitim süreci bulunuyor. Öğreneceğiniz her bilgi, gelecekte kurtarılacak bir hayatın, umut verilecek bir ailenin temeli olacaktır. Atatürk Üniversitesi olarak sizlere, güçlü akademik altyapımız ve köklü eğitim geleneğimizle en iyi imkânları sunmak için kararlılıkla çalışıyoruz." Tıp Fakültesinin yalnızca akademik başarıyı değil, etik değerleri ve insani erdemleri de esas alan bir anlayışla eğitim verdiğini vurgulayan Rektör Hacımüftüoğlu, velilere de teşekkür ederek öğrencilerin bu noktaya gelmesindeki emek ve fedakârlıkların önemine dikkat çekti. Tören Hatıra Fotoğrafıyla Sona Erdi Konuşmaların ardından 1. sınıf öğrencileri, akademisyenler eşliğinde beyaz önlüklerini giyerek hekimlik mesleğine ilk adımlarını attı. Tören, günün anısına çekilen hatıra fotoğrafları ile sona erdi. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde geleneksel hale gelen Önlük Giyme Töreni, genç hekim adayları için unutulmaz bir başlangıç olurken, üniversitenin nitelikli sağlık profesyonelleri yetiştirme vizyonunu bir kez daha gözler önüne serdi.