YEREL HABERLER - 27 Mart 2012 Salı 17:13

BURHANİYE`DE AОAÇ BAYRAMI

A
A
A
BURHANİYE`DE AОAÇ BAYRAMI

Balıkesir`in Burhaniye ilçesinde, Güney Marmara Çevre Derneği`nin (Gümçed) Cumhuriyet Meydanı`nda düzenlediği etkinlikte fıstıkçamı ve zeytin fidanı dağıtılırken, büyük coşku yaşandı.
Körfez halkını ağaç dikmeye çağıran Gümçed yetkileri yaptıkları konuşmalarda da çevre duyarlılığı ve ağaç dikiminin üzerinde durdu. Merkezi Edremit`te bulunan Güney Marmara Çevre Derneği Başkanı M. Akif Öznal`ın dağıttığı yaklaşık 2 bin fidan kısa sürede kapışılırken, adeta bir şölen yaşandı. Gümçed Sanat Topluluğu`nun folklor gösterisi coşkuyu artırırken, okunan şiirler de ilgi gördü. Çeşitli sivil toplum örgütlerinin de destek verdiği etkinlikte bir konuşma yapan Gümçed başkanı Mehmet Akif Öznal, vatandaşların çevreye duyarlı olmaya çağırdı.
Katılımcılara teşekkür eden Öznal, ``Çevre koruma yada geniş anlamıyla doğayı koruma, yüz yılımızın insanının kutsal bir görevi haline gelmiştir. Bu görev canlıların yaşam temellerini yok edilmesine karşı girişilmiş bir eylem niteliği taşımaktadır. Gerçekten de hava, su ve toprak gibi, yaşamsal düzeyde önemli doğal kaynaklardan, her türlü besin maddesine kadar bütün yaşam koşulları, canlıları tehdit eder hale gelmiştir. Temizleme teknolojisinin uluslar arası düzeyde son derece geliştirilmesine ve üçüncü dünya ülkelerinde bile ekolojik bilinçlenmenin önemli bir kavram haline gelmesine karşın, bu korkulu rüya sürüp gitmektedir. Orman tahribinin ve ölümlerin, canlı türlerin sayısının azalmasının, hava-toprak-su varlıklarının gün geçtikçe kıtlaşmasının olanca hızıyla sürmesi, bunun en belirgin kanıtıdır. Nükleer tehlike güncelliğini korumakta, zehirli atık maddeler sorunu sürmekte, tüm dünya afet halini almış, yeni tür orman zararlıları sürüp gitmektedir. Çölleşme gittikçe yaygınlaşmakta, atmosferdeki karbondioksit dengesizliği, ozon tabakasının delinmesi gibi süreçler önemini korumaktadır. Nüfus artışı ve sanayileşme doğal kaynaklar üzerindeki baskısını gün geçtikçe artırmaktadır. Bunun sonucunda, dünyada günde üç canlı türünün soyu tükenmektedir. Sonuçta bütün çabalara karşın ekoloji, ekonomi ve teknoloji, düşman kardeşler olmaktan kurtarılamamıştır. Dünya`nın Türkiye`sinde, Edremit Körfezimiz; bir yeryüzü cenneti olabilecek güzelliklere, doğal kaynaklara, zenginliklere ve kültürel birikime sahiptir. Ancak, bizlere bahşedilen bu cömertliğe karşın, yakın geçmiş ve günümüz kuşakları olarak yeterince bilinçli ve duyarlı olmadığımızı görmekteyiz. Gündelik ve kişisel çıkarlar uğruna bu değerlerimiz yitirilme tehdidi altındadır. Ve yukarıda bahsettiğimiz tehlike kapımızdadır. Kıyılarda dayatılan rant ekonomisine koşut, hızlı bilinçsiz yapılaşma kutsal zeytin ağaçlarımızın yerine betonlaşmayı ve yapay çevreyi getirmektedir. Denizin kirlenmesine yol açan alt yapı sorunları da, bu sürecin doğal sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Var olan olumsuzluklar yetmezmiş gibi, yürürlükteki 4086 sayılı zeytincilik yasası`nı değiştirerek, koruyucu hükümlerini etkisizleştirmek ve zeytinlikleri arsa ve yapı rantının yanı sıra, madencilik faaliyetlerinin yıkımına açmak amaçlı girişimleri kınıyoruz. Yok edilen zeytinlikler, orman sanayi için yapılan düz kesimlerde giden çam ağaçları, kirlenen ve balık türlerinin tükendiği bir deniz gibi korkunç bir son yaşamak istemiyoruz. Tüm bunların yanı sıra ve daha kötüsü, altın ve gümüş madencilerinin Kaz Dağları ve Madra dağlarını adeta ruhsatlarla istila etmeleridir. Son dönemlerde bu istilacılara bir de zeytin yasasına rağmen zeytinliklerde dayatılan taş ocakları eklendi. Kaz Dağları`nın kuzeyinde, güneyinde ve Madra`da 200`den fazla maden ruhsatı ile yüz binlerce ağacın kesilmesi, ekolojik dengenin onarılmaz şekilde bozulması ve eşsiz doğamızın geri dönülmez felaketlere sürüklenmesi ile cennet yöremiz yaşanmaz hale gelecektir. Güzel yurdumuzun 1/3 ünden fazlası, yaklaşık 300 bin kilometre karesi, 45 bini aşkın maden ruhsatı ile kapatılmıştır. Balıkesir ilimizin yüzde 66`sına maden ruhsatı verilmiştir. Bu dayatılan en büyük talan işgali karşısında mücadelemizi her gün daha bir karalılıkla sürdürmeliyiz. Kaz Dağları ve Madra Dağında, Biga yarımadası-Edremit Körfezi ile birlikte tüm güzel yurdumuzda; ``Hayat Altından Daha Değerlidir`` hayatımızın karartılmasına izin vermeyeceğiz. Güzel Edremit Körfezinin bekçileri olarak, yaşanan doğa katliamları karşısında daha da önem kazanan ormanlarımızı korumak ve geliştirmek için, 21 Mart Ağaç Bayramı ve Haftasında herkesi ``˜Ağaç Dikme Seferberliği`ne davet ediyoruz`` dedi. Daha sonra kamyonetler ile getirilen fıstık çamı ve zeytin fidanları halka dağıtıldı.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara 2025 Merkezi Yönetim bütçe görüşmeleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, “Biz nükleersiz bu dönüşümü Türkiye’nin arz güvenliğini, Türkiye’nin dışa bağımlılık hikayesini yazma şansımız yok. Elbette ki Türkiye’nin enerjiyi daha verimli kullanması lazım. Enerjisini sanayiden, tarıma, ulaştırmaya, bütün sektörlerde verimli halde kullanması gerekiyor.” Bayraktar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2025 yılı Merkezi Yönetim Bütçe ve 2023 Kesin Hesap Kanun Teklifi görüşmelerine katıldı ve milletvekillerinin sorularını cevapladı. Bayraktar, Türkiye’nin enerji talebi artan, büyüyen bir ülke olduğunu söyleyerek, “Son yirmi yılda hem doğal gazla hem elektrikle talep neredeyse üç katına çıktı. Yıllık yaklaşık yüzde dört buçuğun üzerinde bir elektrik talebi artışı var. Dolayısıyla bizim öncelikli görevimiz bu artan talebi karşılayabilmek. Arz güvenliği bizim birinci öncelikli noktamız. İkinci husus elbette ki dışa bağımlılığımız. Burada rakamları ifade etmeme müsaade edin daha detaylı olarak. Türkiye 2022 yılında doğal gaza yaklaşık 44.6 milyar dolar ödedi. Petrol ve petrol ürünlerine 2022 yılında 40.4 milyar dolar para ödedi. Toplamda 2022 yılında LPG, kömür ithalatımızda bu rakam 96.5 milyar dolar oldu. Dolayısıyla bütün stratejimizi aslında ta 2002 yılından beri Türkiye’nin enerjideki dışa bağımlılığını düşürme üzerine kurgulamış durumdayız. Onun için Türkiye artan enerji talebini karşılarken aynı zamanda enerjide bu dışa bağımlılığını mutlaka bitirmesi gerekiyor. Politikalarımız bunun etrafında şekilleniyor. Elbette ki bir üçüncü zorluk hatta belki bütün bu ikisinin daha ilerisinde bir zorluk 2053 yılında üç net sıfır emisyon edip Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu Meclisimizin 2021 yılında Türkiye’yi iklim anlaşmasına taraf yaparak ortaya koyduğum Türkiye’nin iklim değişikliğine mücadele hedefleri” ifadelerini kullandı. Yeniköy Kemerköy termik santrallerinin katkısına ilişkin soruya Bayraktar, “Bunlar 7.9 terawat saat elektrik üretiyor. Ürettiler. Yılda üretiyorlar. Toplam Türkiye’deki üretimin yüzde iki buçuğunu biz bu iki santralden karşılıyoruz. Akbelen ormanları kapsamında sorulan bir soruydu bu. Bu enerjiyi biz doğal gazdan üretsek, ithal kaynaktan üretsek yaklaşık 1.6 milyar metreküplük bir doğal gaz ithal etmemiz gerekiyor. Yerli kaynak yerine işte size bir cari açık kaynağı daha oluşmuş oluyor. Bunun yaklaşık bedeli yıllık 700 milyon dolar oluyor. Dolayısıyla bizim mutlaka yerli kaynaklarımızı çevreyle uyumlu bir şekilde devreye almamız gerekiyor” şeklinde konuştu. Bayraktar, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Yenilenebilir kaynaklar bizim göz bebeğimiz, en çok ehemmiyet verdiğimiz ve özellikle vurgulamak istediğim nokta bugünün bence çok çok önemli çıktılarından bir tanesi. Türkiye bugün konutlarında kullandığı elektriğin tamamının sadece rüzgar ve güneş enerjisinden üretilir hale gelmiş durumda. Bunu sadece geçtiğimiz 14-15 yılda yaptı. Sıfır olan rüzgar neredeyse sıfır olan rüzgarı tamamen sıfır olan güneşi 2012 güneş kurulu gücümüz sıfır. Geçtiğimiz 10-14 yıl içerisinde 31 bin megavatın üzerine çıkardık. Bu yılda yaklaşık 2 bin 500-2 bin 700 megavatlık bir kurulu güçler. Biz bunu yaparken diyoruz ki mutlaka bu otuz bin megavatı 2035’te 120 bin megavatı götürmeliyiz ki Türkiye iklim hedeflerine, Türkiye dışa bağımlılığını mutlaka bu şekilde azalsın.” Nükleer enerjinin Türkiye’nin 70 yıllık rüyası olduğunu söyleyen Bayraktar, “1955 yılında Türkiye Cumhuriyeti ilk aslında nükleerle ilgili adım atıyor ve Amerika Birleşik Devletleri’yle bir sivil sahada nükleerin kurulmasıyla alakalı bir anlaşma imzalıyor. Resmi gazetede 1956’da bu yayınlanıyor. Türkiye 1956 Atom Enerjisi Komisyonunu kuruyor. Türkiye’de 1957 yılında da Uluslararası Atom Enerjisi üye oluyor. Aynı tarihte Güney Kore’de üye oluyor. 1962 ilk araştırma reaktörü işletmeye alınıyor. 1965 enerji ilk kez beş yıllık kalkınma planımızda yer alıyor. 1976’da Akkuyu nükleer saha olarak tespit ediliyor. İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından. Biz Akkuyu’yu nükleer saha tespit ettiğimiz yıl Güney Kore ilk nükleer reaktörünü devreye alıyor. 2015’te uçak krizi, ondan sonraki yaşanan süreçler darbe gelişimleri. 2018 yılına geldiğimizde Akkuyu’ya biz ilk lisansı verdik ve orada çalışmalar başladı. Şu anda ilk reaktörün çalışmaları da devam ediyor. Birinci üretenin kubbesi de kapatılmış durumda. Ama nükleersiz Türkiye’nin kalıcı uzun soluklu temiz enerjiye erişme şansı yok. Bunu sadece biz söylemiyoruz. Biraz önce ifade ettiğimiz o 31 ülke yani Birleşmiş Milletler iklim değişikliğiyle mücadele anlamındaki en önemli toplantıda ortaya konan deklarasyon geçen sene Dubai, bu sene Bakü’de. Bakın bunların arasında öyle çok kaydedilen ülkeler yok diye ifade edildi. Ben size ifade edeyim. Kanada, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Fransa, Macaristan, Japonya, Kore, Hollanda, Polonya, Slovakya, İsveç, Birleşik Arap Emirlikleri, Birleşik Krallık İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri. Bu ülkelerden bazıları. Dolayısıyla bütün bu ülkeler ülke mutlaka küresel ısınmayla mücadelede bizim nükleersiz bu işi başaramayacağımızı ifade ediyorlar. Dolayısıyla biz de Türkiye olarak diyoruz ki biz Akkuyu’nun yanında Sinop’ta, Trakya’da üç tane konvansiyonel büyük santrale ihtiyacımız var. Yaklaşık on iki reaktöre ihtiyacımız var. Küçük modüle reaktörleri, SMR’lara da ihtiyaç var. Bugün özellikle dünyada gelişen trendler, yapay zeka, büyük data, büyük bir elektrik ihtiyacını beraberinde getiriyor. Bakın son dönemdeki gelişmeler. Google, SMR geliştirici bir şirkette elektrik satın alma anlaşması yaptığına çıkıyor. Microsoft yine bir anlaşma yapıyor Amerika’da. Three Mile Island ki burada 1979 beri kapalı olan bir kaza nedeniyle kapalı olan bir reaktördeki nükleer santral tekrar devriye alınıyor ve oradan yirmi yıllık bir alım anlaşması yapılıyor. Dolayısıyla biz nükleersiz bu dönüşümü Türkiye’nin arz güvenliğini, Türkiye’nin dışa bağımlılık hikayesini yazma şansımız yok. Elbette ki Türkiye’nin enerjiyi daha verimli kullanması lazım. Enerjisini sanayiden, tarıma, ulaştırmaya, bütün sektörlerde verimli halde kullanması gerekiyor.” BOTAŞ’ın ödenmemiş faturası olmadığını belirten Bakan Bayraktar, “BOTAŞ’ı özelleştirmeyi düşünmüyoruz” ifadelerini kullandı.