EKONOMİ - 18 Ekim 2024 Cuma 10:31

12 saat çalışıp günlük 3 bin liraya saman presliyorlar

A
A
A

Diyarbakır’da buğday ve arpa hasadıyla birlikte doğu illerindeki besiciler için günde 3 bin liraya saman presleme işlemi devam ediyor.

Ekilebilir arazileriyle Türkiye’nin önemli tarımsal üretim illerinden Diyarbakır’da arpa ve buğday hasadı tamamlanmıştı, doğu illerindeki besiciler için saman presleme işlemi ise devam ediyor. Yazın 40 derece üzeri sıcakta sabahın erken saatlerinde çalışmaya başlayıp gece saatlerine kadar tonlarca samanı presleyen işçiler, günde 3 bin lira kazançla bu işin son günlerinde mesailerini sürdürüyor.

12 saat çalışıp günlük 3 bin liraya saman presliyorlar

İşveren Mehmet Güler, yazın başladıklarını, 4-5 ay saman için çok yoğun olduğunu söyledi. Sabah 05.00’te başlayıp gece 01.00’e kadar sürdüğünü belirten Güler, “Kışa doğru gidince saman yüklememiz azalıyor. Günde 70-80 ton oluyor. Bu zamanlar tonajlar düşüyor. Şu anda dökme saman presliyoruz. Erzincan, Erzurum illerindeki besicilere gönderiyoruz. Besiciler için kışa hazırlık yapıyoruz” dedi.

12 saat çalışıp günlük 3 bin liraya saman presliyorlar

Bu yoğunluklarının 1-2 ay daha süreceğini ifade eden Güler, “Yazın aşırı sıcaktan dolayı işçilerimiz çok zorlanıyor. Bu mevsimde pres işi çok güzel. Hava serin, işçiler de yorulmuyor. Şimdi sabah 07.00’de başlıyoruz, akşam 19.00-20.00’ye kadar. Ton başı alıyorlar, günlükleri 3 bine geliyor. Ne kadar çok yüklerlerse o kadar iyi para alıyorlar” şeklinde konuştu.

Rıdvan Kılıç

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Rahim nakliyle dünyaya gelen Özlenen bebek 2 yaşında Türkiye’de ikinci rahim nakliyle dünyaya gelen Özlenen bebek, 2 yaşına Rektör Prof. Dr. Özlenen Özkan ile birlikte girdi. Dünyanın ilk kadavradan rahim naklinin yapıldığı Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde ikinci rahim nakli 27 Temmuz 2021’de yapılmıştı. Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan ve Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan başkanlığındaki 40 kişilik ekip, Havva Erdem’e 8,5 saat süren operasyonla kadavradan rahim nakletti. Türkiye’de kadavradan ikinci rahim nakli yapılan Havva Erdem, 14 ay sonra doğum yaparak bebeği Özlenen Erdem’i kucağına aldı. Doğumun üzerinden geçen iki yılın ardından Havva Erdem, eşi Şükrü Erdem ve kızları Özlenen, Rektör Prof. Dr. Özlenen Özkan ile bir araya geldi. İkinci yaş pastası kesilen ziyarette Rektör Özkan, Özlenen bebeğe hediyeler verdi. “Hayatlarının değiştiğini görmek mutluluk kaynağı” Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, “Yaptığınız her şeyin sonucunun bu olduğunu görmek hakikaten insan için, bir doktor için çok kıymetli. Doktor olmanın en güzel tarafı da bu dokunduğunuz insanların hayatının nasıl değiştirdiğinizi görmek en büyük mutluluk kaynağı. İnsanın bu açıdan doktor oluyor diye düşünüyorum. En azından ben öyleyim” dedi. “İnsanlar için bir umut oldu” İlk rahim naklini 2011 yılında yaptıklarını söyleyen Rektör Özkan, “Bundan 13 yıl önce bütün dünyanın da ilkiydi aynı zamanda. O süreç biraz uzun bir süreçti bizim için. Çünkü hesaplayamadığımız şeylerle karşılaştık Derya’da ancak 9 yılın sonunda dünyanın ilk rahim nakli bebek sahibi oldu. Ömer Özkan bebeğimiz oldu. Bunun sonrasında da akabinde hemen Havva’ya ikinci rahim naklini yaptık. O ilkinde edindiğimiz bilgiler ışığında Havva çok daha şanslıydı. Çok kısa bir süre sonra 14 ay gibi bir zaman sonucunda da Özlenen bebeği kucağına aldı. Her şey gayet iyi gidiyor. Hem Havva için hem Derya için hem de çocuklar için. Ve tabii dünyada bebeği olmayacak olan insanlar için bir umut oldu. Bu anlamda bütün ekip bütün hastalar bunu bekleyenler de var. Hala o açıdan gerçekten çok mutluluk verici” diye konuştu. “Yeni nakiller yapmayı planlıyoruz” Rahim naklini bekleyen birçok hastanın olduğunu söyleyen Rektör Özkan, “Havva’nın tecrübelerini merak eden adaylar da var, sık sık görüşüyorlar, anlattığı kadarıyla bize de başvurdular zaten. Bu anlamda bekleyen birçok hasta var. Hem yurt içinden hem yurt dışından rahim naklini bekleyen birçok hasta var. Eğer uygun bir zaman olursa onları da yapmayı planlıyoruz. Mevzuat çalışmalarıyla ilgili çalışmalar tamamlandı aslında bundan sonra süreç çok da sanıyorum uzun sürmez. Biz de Sağlık Bakanlığıyla koordinasyonlu gidiyoruz” şeklinde konuştu. “Rahim nakliyle dünyam değişti” Rahim nakli ile anne olan Havva Erdem, “Benim dünyam değişti. Hayatım değil, dünyam değişti. Her şey Özlenen şu an, başka hiçbir şey yok. 2 yıl o kadar güzel ki, diyorum ya dünyam değişti benim, her şeyim onun üzerine. O uyursa belki birazcık otururum, onun haricinde her şeyim onunla. O gözünü açtıktan sonra başka ikinci düşündüğüm hiçbir şey yok. Gözüme onunla açıp onunla kapatıyorum. Hiçbir şey düşünmüyorum" dedi. "Özlenen’den sonra korku başladı" Hayatında yaşanan değişimleri anlatan Havva Erdem, “Sadece Özlenen’den önce ben de korku yoktu, şimdi ben de korku başladı. Korkar oldum bilmiyorum, her şeyden tedirginim, ayağa kalsa düşecek mi, kalkacak mı? Her şeyden korkuyorum yani aklımıza gelebilecek dışarıya çıksa evde bile korkuyorum. Zaten gözümün önünden ayırmam da ama bilmiyorum acayip bir korku var bende. Eski Havva gitti, korkusuz Havva gitti, şimdi korkulu bir hava geldi, aynen önceden kaybedecek hiçbir şeyim yoktu şu an var ve çok değerli. Rabbime emanet tüm evlatlarımız ve içinde de benim evladım Allah’a emanet. Biz de elimizden geleni yapacağız, onları koruyup yetiştirebilmek için” şeklinde konuştu. “Rahim nakli olmak isteyenler iletişim kuruyor” Rahim nakli olmak isteyenlerin kendisiyle iletişim kurduklarını söyleyen Erdem, “İletişim kuruyorlar ve tabii ki hepsine yetişmem mümkün değil ama aralarında görüştüğüm tabii ki var 1, 2 kişi özellikle bir kişiyle çok fazla görüşüyorum. Çünkü onda kendimi görüyorum. Ben çok çaba sarf ettim Özlenen’e kavuşmak için ve onun çabalarında da kendimi gördüğüm için onunla çok daha fazla görüşüyorum. O da tabii ki bekliyor. Yani tabii ki herkesin bir an önce evladını kucağına almasını isterim ama yani onda kendimi gördüğüm için üçüncünün onun olmasını çok isterim inşallah. Tabii ki rabbim herkesin gönlüne göre versin” dedi. “Özlenen Erdem de annelere umut olur inşallah” Erdem, “Yani ben çok istiyorum. Yani doktor mu olur ne olur bilmiyorum ilk önce gerçekten eğitimini çok iyi bir şekilde almasını istiyorum ve tabii ki gönlüm benim doktorluktan yana hatta plastik. Hocalarımızın inşallah yolundan gider diye ben çok arzu ediyorum ama tabii ki kendisi büyüdüğünde kendi yolunu kendisi çizecek. Ben elimden geleni yapacağım eğitimi için yani gönlüm benim o yönde ama kendisi de inşallah vefalı olur izinden gider ve bizim gibi bekleyenlere, bekleyen annelere inşallah benim kızım da umut olur” ifadelerini kullandı.
Düzce Sessiz İlerleyen hastalık DÜZCE(İHA) – Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuba Erdem Sultanoğlu, osteoporozun önlenmesi, teşhisi ve tedavisi konusunda farkındalık oluşturmak için ‘’20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü’’ dolayısıyla bilgilendirmede bulundu. Kemik erimesi olarak bilinen osteoporozun kemik dokusunun içeriğindeki mineral yoğunluğunun azalmasıyla kemiklerin zayıfladığı ve kırık riskinin arttığı en sık görülen metabolik kemik hastalığı olduğunu ifade eden Doç. Dr. Sultanoğlu, “Osteoporoz her yıl dünya çapında 8,9 milyon kırığa neden olan önemli bir küresel sağlık sorunudur. 50 yaş üzerindeki kadınların üçte birinde, erkeklerin ise beşte birinde yaşamlarının geri kalan kısmında osteoporoza bağlı kırık gelişmektedir. Osteoporoza bağlı kırık gelişmesi ise kişinin sağlık durumunu olumsuz etkiler” dedi. “Sessiz ilerlediğinden erken dönemde bir belirtiye neden olmaz” Kemik erimesinin, sessiz ilerlediği için erken dönemde herhangi bir belirtiye neden olmadığını dile getiren Sultanoğlu, “Kemik yoğunluğunun azalmasına rağmen genellikle kemikte kırılma veya çatlama ortaya çıkmadığı sürece hastalığın tespit edilebilmesi güçtür. Osteoporozlu kemikler, normal kemiklere göre daha kırılgan ve dayanıksızdırlar. Kemikten kalsiyum kaybedilmesine bağlı olarak kemiğin kütlesi ve sağlamlığı azalır. En ufak bir kaza veya yaralanmaya bağlı kemiklerin kolay kırılması görülebilir. Osteoporozun ilerlemesi durumunda kemik hasarı başlayınca birtakım belirtiler ortaya çıkar. Osteoporozun en yaygın belirtisi, zayıflayan kemikte görülen mikro kırıklara bağlı bel ve sırt bölgesinde oluşan ağrılardır. Fark edilmemiş omurga kırıklarına bağlı boy kısalması, kamburlaşma (kifoz), başın öne eğilmesi ve omuzların düşmesi gibi duruş bozuklukları yaygın görülen diğer belirtileridir. Duruş bozukluğuna bağlı olarak ağrı, solunum güçlüğü ve rahatsızlık hissi, erken doyma, şişkinlik gibi sindirim problemleri olabilir” şeklinde konuştu. “En önemli sağlık problemlerinden birisidir” Osteoporoz her yaşta görülmekle beraber genellikle erişkinlerde ortaya çıktığını kaydeden Doç. Dr. Sultanoğlu açıklamasında, “İlerleyen yaşla birlikte görülme sıklığı artan en önemli sağlık problemlerinden birisidir. Sessiz seyrettiği için osteoporoz gelişme riski olan bireylerin değerlendirilmesi ve hastalığın en önemli kötü sonucu olan kırıklar oluşmadan önce erken tanısı önemlidir. Osteoporoz, sadece kadınların hastalığı olmayıp erkekleri de etkilemektedir. Ancak kadınlarda kemik erimesi görülme ihtimali erkeklere oranla daha yüksektir. Menopoz dönemi kemik yıkımını hızlandırır ve osteoporoz riskini artırır. En yaygın osteoporoz türü, östrojen eksikliğinden kaynaklanan menopoz sonrası osteoporozdur. Osteoporozun nedenleri arasında sadece yaşlanma, cinsiyet ve hormonal değişiklikler değil, aynı zamanda diğer faktörler de rol oynar. Beyaz tenli, kısa boylu ve ince yapılı olma, ebeveyn ya da kardeşte osteoporoza bağlı kırık hikayesinin bulunması, daha önce omurga kırığı olması, yetersiz kalsiyum, fosfor ve D vitamini alınması, sağlıksız beslenme, normalden düşük kiloda olma, yeterince güneş ışığı alamama, günün büyük kısmını hareketsiz veya oturarak geçirmek, aşırı kafein tüketimi, sigara ve aşırı alkol kullanımı osteoporoz riskini arttırmaktadır” ifadelerine yer verdi. Osteoporozun pek çok hastalığa ve kullanılan ilaçlara bağlı olarak da gelişebileceğini sözlerine ekleyen Sultanoğlu, “Bunlara ikincil osteoporoz denir. Bu durum hem kadınlarda ve hem de erkeklerde görülen ve önlenmesi/tedavi edilmesi gereken bir sorundur. Örneğin kortizon, tiroid hormonu, antiepileptikler, antidepresanlar, antikanser ilaçlar osteoporoz riskini artırabilir. Osteoporoz bazı hastalıkların neden olduğu veya eşlik ettiği bir durum olabilir. Tiroid hastalıkları, böbrek hastalıkları, diyabet, romatoid artrit, çölyak hastalığı, kanser, kronik karaciğer hastalığı ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı bu hastalıklar arasında sayılabilir” dedi. “Kırıklar ağrılı ve yaşam kalitesini bozan kırıklardır” Osteoporozun tüm dünyada insan yaşamının uzaması ve nüfusun yaşlanmasıyla giderek artan önemli bir sağlık sorunu haline geldiğine işaret eden Doç. Dr. Sultanoğlu, “Kemik yapısının incelmesi ve kemik kalitesinin bozulması yaşlanmanın kaçınılmaz sonucudur. Kırıklar gelişmeden hastalığı erken tespit etmek ve bunun için tarama ile osteoporozdan şüphelenmek, eğer osteoporoz geliştiyse kişiye özgü tedavi planı önemlidir. Biliyoruz ki ilk kırık sonrasında ikinci kırık için risk artmaktadır. Osteoporoza bağlı kırıklar ağrılı ve yaşam kalitesini bozan kırıklardır. Hatta yaşamı tehdit edecek kadar ciddi olabilirler. Bu nedenle bireyin yaşına ve fiziksel durumuna uygun düzenli egzersizleri yapması, hareketsiz yaşamdan uzak durmak, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, dengeli beslenme, kemik sağlığı için gerekli olan potasyum, kalsiyum, magnezyum ve C vitamini bakımından daha zengin içeriğe sahip yeşil yapraklı sebzelerin kullanımı, çocukluktan başlayarak tüm yaş gruplarının yeterli miktarda ve düzenli olarak kalsiyum alması, yeterli miktarda D vitamini ve protein alımı, risk faktörlerinin gözden geçirilmesi, sigara kullanmamak, aşırı alkol ve kafein tüketiminden kaçınmak, uygun vücut ağırlığında olmak, düşme riskine karşı önlemler almak (yerde ayağın takılmasına ya da kaymasına yol açacak nesne bulundurmamak, kaydırmaz paspasları kullanmak, halıları sabitlemek, merdivenlere ve koridorlara tutunmak için tırabzanlar yaptırmak, yeterli aydınlatma, baston/yürüteç gibi yardımcı araçları kullanmak, terlik yerine ev ayakkabısı tercih etmek gibi) osteoporoz riskine ve kırık gelişimine karşı koruyucu önlemlerdir. Fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarımız, uzun süre hareketsiz olan hastaların hem kemik sağlığı hem de günlük yaşam aktivitelerinin sürdürülebilmesinde, gerekli konforu ve desteği vermeyi amaçlar.” tavsiyelerinde bulundu. “65 yaş üzeri tüm kadınların ve 70 yaş üzeri tüm erkeklerin osteoporoz açısından taraması yapılmalıdır” Osteoporoz tanısında risk faktörleri açısından değerlendirme, fizik muayene, kemik dansitometresiyle kemik mineral yoğunluğunun ölçülmesi, gerekli laboratuvar tetkikleri ve radyografilerden yararlanıldığını dile getiren Doç. Dr. Sultanoğlu, “Kemik dansitometresi tanı için en sık kullandığımız görüntüleme tetkikidir. Kemik yoğunluğu kolay ve ağrısız bir şekilde ölçülebilirken maruz kalınan radyasyon miktarı çok düşüktür. Herhangi bir bölgede düşük kemik yoğunluğu ölçümü tespiti durumunda osteoporotik kırık gelişimi açısından dikkatli olunmalıdır. Bu nedenle 65 yaş üzeri tüm kadınların ve 70 yaş üzeri tüm erkeklerin kemik dansitometresiyle osteoporoz açısından taraması yapılmalıdır. 65 yaşın altında olup menopozda ya da menapoza giriş sürecinde olan kadınlar ile 70 yaş altı erkeklerde ise hekim tarafından osteoporoz ve kırık riski değerlendirilerek gerekliyse tarama yapılmalıdır” diye konuştu. “En önemli husus, osteoporoz tedavisini planlarken bireye özgü tedavi planı yapılmasıdır” Tedavi için etkinliği kanıtlanmış ve kırık riskini azaltan çeşitli ilaçlar kullandıklarını ifade eden Doç. Dr. Sultanoğlu, “Kişinin durumuna göre ağızdan, damar yoluyla (serum) veya koldan cilt altına uygulanabilen ilaçlar mevcuttur. En önemli husus, osteoporoz tedavisini planlarken bireye özgü tedavi planı yapılmasıdır. Osteporoz ve kırık riski olan bireylerin hekim tarafından değerlendirilmesi, gerekli ise tedavinin zaman kaybetmeden başlanması, kırık gelişme riskinin ve ilaç uyumunun takip edilmesi, ilaç dışı tedavi önerilerimiz ve düzenli fiziksel aktiviteyle tedavi başarısı artar” dedi. “Kırık olmadığı sürece ağrı yapmadığı için sessiz ilerleyen osteoporoz önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır” vurgusunu yapan Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuba Erdem Sultanoğlu, “ 20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü’’ ile daha iyi kemik sağlığı için bu konudaki farkındalığın arttırılmasını amaçlamaktayız. Menopoz sonrası dönemdeki kadınlar ve 50 yaş üzerindeki erkekler osteoporoz risk faktörleri açısından mutlaka incelenmelidir. Osteoporozun erken ve doğru tanısı, bireye özgü tedavi planı yapabilmemiz için kırık gelişmeden önce hastalarımızın osteoporoz açısından taramalarını yaptırmasını öneriyorum” şeklinde açıklamasını sonlandırdı.
İstanbul İBB Meclisi’nde Beşiktaş Belediye Başkanı Akpolat, Balmumcu - Dikilitaş imar planını konuştu Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Ekim Ayı 3. oturumunda Balmumcu-Dikilitaş imar plan tadilatları ile ilgili konuştu. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Ekim ayı 3. oturumu dün Saraçhane’de yapılan birleşimle gerçekleşti. Beşiktaş’ın imar plan notlarının görüşüldüğü oturuma Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat katıldı. Başkan Akpolat, Balmumcu - Dikilitaş imar planın görüşüldüğü kararla ilgili de bir konuşma gerçekleştirdi. “Öngörünüm, geri görünüm ve kentsel sit alanlarının toplamı Beşiktaş’ın toplam imarının yüzde 80’ine denk geliyor” Beşiktaş’ın çok özel bir ilçe olduğunu kaydeden Başkan Akpolat, “Son zamanlarda günlük 3 milyona yaklaşan nüfusuyla 24 saat yaşayan bir kent. Birtakım zorluklarımız var ve bu konuların en başında imar konuları var. Biz, Beşiktaş ilçesi olarak Boğaziçi Kanununa tabii bir ilçeyiz. Öngörünüm, geri görünüm ve kentsel sit alanları gibi çok önemli ve Beşiktaş’a özgü çok önemli konu ve sorunlar var. Biz Beşiktaş Belediyesi’nde bir imar kararı çıkarırken sadece kendi ilçemizden aldığımız karar ya da İBB Meclisi’nin vereceği onay maalesef yeterli gelmiyor. Bununla ilgili kurul var, bakanlığın mutlaka onaylanması gerekiyor. Öngörünüm, geri görünüm ve kentsel sit alanlarının toplamı Beşiktaş’ın toplam imarının yüzde 80’ine denk geliyor. Dolayısıyla kurulların karar alırken gecikmesi ya da buralarda siyasi kararlar alınması Beşiktaş’ın bu anlamda uzun yıllar sıkıntı yaşamasına neden oldu. Peki, biz nerede yetki kullanıyoruz. Balmumcu- Dikilitaş bugün plan tadilatını yaptığımız noktada yetki kullanabiliyoruz. Yani Beşiktaş Belediyesi Meclisi ve İBB’nin onayıyla burada bir plan tadilatı yapıyoruz ve burada yıllardan beri yapılamayan dönüşümü vatandaşın cebinden para çıkmadan kendi binasını dönüştürebileceği plan tadilatını tam olarak olmasa da buradan hep beraber sizlerin desteğiyle geçirmiş olacağız. Ama 175 bin kişinin yaşadığı ve her gün 2.5-3 milyon ve metro inşaatının bitmesiyle beraber bu rakamların çok daha yukarı çıkacağını biliyoruz. Bizim gibi ilçelerin çok daha ayrı yetkilendirilmesi ve bütçelendirilmesi gerekir. Dolayısıyla oraya giren ve nefes alan herkesin oraya eğitim almaya gelen ya da turist olarak Avrupa’dan ve dünyanın dört bir yanından İstanbul’a gelen ve İstanbul’a gelen herkesin bir vesileyle mutlaka ayak bastığı yer Beşiktaş. Bu anlamda vizyon bir kent Beşiktaş. Buradan ülkesine dönen bir turist Beşiktaş çok güzeldir demeyecektir, Türkiye çok güzeldir diyecektir. Bu anlamda Beşiktaş’ın imarsal konular önündeki engellerin de kaldırılması Boğaz Kanununun revize edilmesi isteğimi, dileğimi, arzumu ve kaygımı dile getirerek bu plan tadilatının oy birliğiyle geçmesinde emeği olan tüm herkese ve İBB Başkanımız Ekrem İmamoğlu’na Beşiktaş halkı adına yürekten teşekkür ediyorum” dedi.