GENEL - 07 Nisan 2012 Cumartesi 10:31

(ÖZEL HABER) ÇAMURLU SU MUHTARI İSTİFA ETTİRİNCE MÜHÜR İMAMA KALDI

A
A
A
(ÖZEL HABER) ÇAMURLU SU MUHTARI İSTİFA ETTİRİNCE MÜHÜR İMAMA KALDI

Bursa`nın Orhaneli ilçesine bağlı Başköy`de sularını kirleten taş ocaklarını protesto eden muhtar ve azaları toplu olarak istifa etti. Taş ocaklarının içme ve sulama sularını kirlettiğini öne süren köylüler kara kara düşünürken, istifa eden muhtarın mührünü ise köy imamı Üzeyir Turan devraldı.
Orhaneli`ne bağlı Başköy`de içme suyu havzasına açılan taş ocağı köylüleri isyan ettirdi. Başköy, Koçköy, Ortaköy ve Süleymaniye olmak üzere 4 köyün içme suyu ihtiyacını karşılayan su kaynağının kirleneceğini düşünen muhtar ve azaları, bunun önüne geçmek için çalmadık kapı bırakmadı. Ankara`daki yetkililere dilekçe yazmaktan bıkan muhtar Halil Aydın ve azaları Hasan Acar, Sami Oruç, Yusuf Ertan ve Hasan Turhan, taş ocaklarının kapatılmamasını protesto ederek istifa etti. İstifa dilekçesini yazan muhtar
ve azaları, muhtarlık binasını terk etti. Bunun üzerine köyün imamı devreye girdi ve muhtarlık mührünü Orhaneli Kaymakamı Mehmet Serdar Bakır`dan aldı. Daha önce defalarca yetkililerin kapısını çaldıklarını ancak bütün kapılardan eli boş döndüklerini söyleyen muhtar Halil Aydın, "Açılan taş ocakları çevreye kirli su bırakıyor. Bu kirli sular yeraltındaki su havzasına iniyor ve içme suyunu kirletiyor. Köyümüzde yeraltı suyunu hem içme suyu olarak içiyoruz hem de sulamada kullanıyoruz. Ancak bu taş
ocaklarının atık suları yeraltı sularını kirlettiği için sularımız bazen kirli akıyor. Çayımızı, yemeğimizi bu sularla yapıyor, çamaşırlarımızı bu sularla yıkıyoruz" dedi.
Taş ocaklarının kapatılması için Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamına dilekçe yazdıklarını ifade eden Aydın, "Yazdığım dilekçelerden bir sonuç alamadık. Bürokrasi işleri insanı uğraştırıyor. Ankara`ya dilekçe yazdık ama hala biz yazdığımız yazıya cevap bekliyoruz. Köylüler, muhtar olduğum için taş ocaklarının sularımızı kirletmesine bir çare bulmamı istedi. Ancak yaptığım tüm yazışmalar derdimize derman olmadı. Köy halkı bürokrasi işlerinin bu kadar uzayacağını bilmediği için tepkilerini gittikçe
artırdı. İyice beynim durmaya başladı. Bir arpa boyu yol alamadık. Bir gün baktım ki azaların 4`ü de yetkililerin dilekçelerimize cevap vermemelerini protesto ederek istifa etmiş. Bende tek başıma muhtarlık makamında durmanın bana yakışmayacağını düşünerek istifa dilekçemi yazdım ve mührümü masaya bırakarak kapıyı kilitledim" diye konuştu.
Köy azalarından Hasan Acar, daha önce Devlet Su İşleri, belediyeler, Orhaneli Kaymakamlığı, İl Özel İdaresi gibi yerlere taş ocakları hakkında şikayetlerini bildirdiklerini ancak bir sonuç alamadıklarını belirterek, istifa ettiklerini söyledi. İkinci aza Hasan Turhan ise, "İlk önce biz istifa ettik. Daha sonra muhtarımız da `ben bu koltukta siz olmadan oturmam` diyerek istifa etti" dedi.
KÖYÜN YENİ MUHTARI İMAM OLDU
Köydeki muhtarın istifa ettiğini öğrenen Orhaneli Kaymakamı Mehmet Serdar Bakır, köy imamı Üzeyir Turan`ı yanına çağırdı. Yapılan görüşmelerde Kaymakam Bakır, muhtarlık mührünün imam Turan`a verilmesine karar verdi. Bunun üzerine Turan, mazbatasını almak için Orhaneli Kaymakamlığı`na gitti. Orhaneli`nin merkezi sistemine bağlı olan köydeki camide ezan okunurken, köylüler mazbatasını almaya gittiği için imamsız kalan camide namaz kıldı. Muhtarlık mührünün imama verildiği haberini telefonla alan muhtar
Aydın, köylülerle birlikte camide dua etti. Yeni muhtarın Başköy`e hayırlı olması temennisinde bulunan Aydın, "Kaymakam bey muhtarlık mührünü köyün imamına vermemi istedi. İmam geldikten sonra muhtarlık mührünü kendisine vereceğim. Bundan sonra resmi evrak işleri için imamın kapısını çalacağız. Hem imamın arkasında namaz kılacağız hem de resmi işlemlerimizi imama onaylatacağız. Köyün imamı muhtarımız oldu" dedi.
Bazı köylüler ise muhtarlık mührünün köylüler yerine imama verilmesine tepki gösterdi. Eski muhtarlardan Halil Kavlu, "Köylü burada dururken muhtarlık mührünün imama verilmesi akıl almaz bir olay. İmam gelip namaz mı kılacak, yoksa muhtarlık mı yapacak?" diye konuştu.
HOLLANDAYA ÇİÇEK İHRACATI YAPIYORLAR
Köylüler ayrıca, geçim kaynakları olan ve Hollanda`ya ihraç edilen çiçek üretiminin sularının kirlenmesinin ardından sona ereceğinden endişelendiklerini dile getirdiler. Hayvancılığın artık köyde geçim kaynağı olmadığını ve tek geçim kaynaklarının seralarda üretilen çiçekler olduğunu söyleyen köylüler, taş ocaklarının su havzasına akıttığı kirli sular yüzünden ekmek kapılarının da kapanacağını belirttiler. Seralarda üretilen çiçeklerin kadınlar için ekmek kapısı olduğuna dikkat çeken Aydın, "Burada
üretilen çiçekler Hollanda`ya ihraç ediliyor. Bu çiçeklerin temel besin maddesi su. Suyumuzda kirlenirse buradaki üretim duracak. Üretim durunca da bu kadınlar işsiz olacak ve evlerine ekmek götüremeyecek" dedi.
Kahvede bir araya gelen köy sakinleri, taş ocaklarının kapatılmaması halinde sorunların daha da büyüyeceğini söylediler.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Kendisini ‘albay’ olarak tanıtarak şahsın milyon dolarlık vurgun yaptığı iddiası İstanbul’da kendisini ‘albay’ ve SAT komandosu olarak tanıtan şahıs tarafından dolandırıldığını iddia eden iş adamı Yalçın K., Savcılığa suç duyurusunda bulundu. Konuya ilişkin açıklama yapan ve dolandırıcılığın boyutunun 2017’den bu yana 10 milyon doları aştığını belirten Avukat Sibel Kılıç, ‘’Suç örgütü faaliyeti çerçevesinde müvekkilimin neredeyse tüm malvarlıkları ve birikimi ele geçirilmiştir. Şüpheli ve ona yardım eden her bir şüphelinin cezalandırılmasını talep ediyoruz’’ dedi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan suç duyurusu dilekçesinde yer alan iddiaya göre, 31 Temmuz 2024’de iş adamı Yalçın K.’nın ailesiyle birlikte yaşadığı Başakşehir’de bulunan villasına hacze gelindi. Bunun üzerine yapılan araştırmalar sonucu Yalçın K.’nın yıllarca kendisini ‘albay’ olarak tanıtan, istihbaratta çalıştığını ve SAT Komandosu olduğunu söyleyen Atilla Ç. tarafından dolandırıldığı tespit edildi. Suç duyurusu dilekçesinde, dolandırıcılık eylemlerinin 2017’den beri devam ettiği aktarılırken, dilekçede yer alan bir eylemde iddiaya göre şüpheli Atilla Ç.’nin; Yalçın K.’ya oğlu Yavuz K.’nın Beşiktaş’ta bulunan bir gece kulübünde bazı kişilerle tartıştığını, bu kişilerin çok tehlikeli kişiler olduklarını, Yavuz’un hayatının tehlikede olduğunu, öldüreceklerini ama kendisinin olaya el attığını, adamlarla görüşüp onları ikna ettiğini fakat bu kişilere 500 bin dolar ödenmesi gerektiğini ama 350 bin dolara ikna ettiğini söyledi. Oğlunun hayatının sözde tehdit altında olduğunu öğrenen Yalçın K. ise korku ve panikle dairesini satıp, üzerine nakdi birikimini ekleyerek 350 bin doları şüpheliye verdi. Dilekçede yer alan iddialara göre ayrıca, şüpheli Atilla Ç.’nin, Yalçın K.’ya kurduğu baskıyla ve diğer şüpheliler D.Ç., G.B., B.Ü., Ş.G. ve Avukat İ.A. ile birlikte Yalçın K.’nın Avcılar’daki taşınmazlarını, Bahçeşehir’deki villa tipi evini, arabasını ve Tekirdağ Marmara Ereğlisi’ndeki arsalarını hep bir borç para ve faiz teminatı adı altında ele geçirdi ve ele geçirilmesini sağladı. "Dolandırıcılığın boyutu 10 milyon doların üzerinde’’ Dolandırıcılığın boyutunun 2017’den bu yana 10 milyon doları aştığını belirten müşteki avukatı Sibel Kılıç, ‘’Tüm bu olaylar tarafıma intikal ettiğinde, günlerce dosyalar, banka kayıtları, tapular araştırılıp, yıllara yayılan bu dolandırıcılık, gasp, tehdit suçlarına konu olaylar silsilesi açığa çıktı. Şüpheli Atilla Ç. hileli davranışlarla önce müvekkil ve ailesinin güvenini kazanmış sonra da diğer şüphelilerle birlikte sistematik bir eylem bütünlüğü içinde müvekkilin malvarlıklarına, neredeyse tüm birikimlerini ele geçirmiş, müvekkilin zararına kendi menfaatlerine yarar sağlamışlardır. Korku ve desiselerle, aldatmacalarla, tehditle müvekkilin malvarlığının elinden alınarak, şüphelilerce menfaat elde edilmesi ile nitelikli dolandırıcılık suçu dahil bir çok suç tipinin maddi ve manevi unsurları oluşmuştur. Atilla Ç., yönetiminde ve onunla birlikte sistematik olarak olaylar zincirine dahil olan, müvekkilin mal varlıklarını hileyle ele geçiren, kısmen borç para verdiği ve faiz talep ettiği söylenen, müvekkili aldatarak ve ailesine yönelecek bir zarar korkusuyla senetler imzalatan, gayrimenkullerine el koyan sanıkların eylemlerine uyan suçlar nedeniyle cezalandırılmasını talep ediyorum’’ ifadelerini kullandı.
Muğla Bafa Gölü’nün kültürel mirası anlatıldı Muğla ve Aydın sınırlarında yer alan Türkiye’nin önemli sulak alanlarından Bafa Gölü Tabiat Parkı, Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği’nin (EKODOSD) Çarşamba Söyleşileri’nde nasıl oluştuğu, mitolojik ve kültürel yönleri ele alındı. Binlerce yıllık döngüde Büyük Menderes Nehri’nin coğrafyayı nasıl değiştirdiği, liman kentlerini nasıl karada bıraktığı, taşıdığı alüvyonlarla Menderes Havzası’nı ortaya çıkararak verimli ovaları nasıl oluşturduğu, körfezlerin önünü tıkayarak göle nasıl dönüştürdüğü görseller üzerinden anlatıldı. Denizden göle dönüşen Bafa’nın bilinen 8 bin yıllık insanlık tarihinde, göl içindeki adalarda ve çevresinde gelişen uygarlıklar ve bizlere ulaşan kültürel miraslarından bahsedildi. Avrupa’nın birçok ülkesinde müzelerde, saraylarda ve katedrallerde sergilenen eserlerin üstünde yer alan Ay Tanrıçası Selene ile Çoban Endymion’un mitolojik hikâyesi de anlatıldı. EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, söyleşi ile ilgili olarak “Çarşamba Söyleşilerinde bu hafta doğal ve kültürel kaynak değerleri bakımından Batı Anadolu’nun en zengin göllerinden biri olan Bafa Gölü Tabiat Parkı görseller üzerinden anlatıldı. Kuzey kıyılarından Latmos (Beşparmak) Dağları, güney kıyılarından Ilbıra Dağları’yla bütünleşen Bafa Gölü’nün, Ege Denizi’nin körfezi durumundan Büyük Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyonlarla göl şeklini almasıyla sonuçlanan süreç anlatıldı. Doğa Koruma ve Milli Parklar’ın girişimleriyle, sahip olduğu biyolojik (flora, fauna, ekolojik yapı), arkeolojik, jeomorfolojik, jeolojik, peyzaj ve kaynak değerleri açısından korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla 1994 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Tabiat Parkı ilan edildiği, bu süreçte dönemin Doğal Hayatı Koruma Derneği ve Rosie Mary Baldwin’in önemli katkıları olduğunu ve 2008 yılında da Uzun Devreli Gelişme Planının onaylandığı belirtildi. Göl kıyısının ve adaların kültür varlıkları açısından çok zengin olduğu, Tarih Öncesi Dönem’den, Osmanlı Dönemi’ne kadar birçok eserin kazı çalışması yapılmadan bile görülebildiği bölgenin kültürel önemine dikkat çekildi. Ay Tanrıçası Selene ile Çoban Endymion’un mitolojik öykülere konu olan ölümsüz aşkı anlatıldı. Kuş varlığı açısından Bafa Gölü’nün önemli türlere ev sahipliği yaptığı, özellikle göl içindeki adalarda kuşların üremelerini gerçekleştirdiği, son yıllarda nesli tehlike altındaki Tepeli Pelikanların da adalarda üremeye başladığı, Serçin bölümünün kuş gözlemcileri için bir kuş cenneti olduğu belirtildi" dedi. "Tekrar hayata geçirilmeli" Göl kıyısındaki köylerde yapılan festivaller ve trekking etkinliklerinin önemli farkındalıklar oluşturduğunu ifade eden Sürücü "Serçin seddesi yapıldıktan sonra ve yavru balık tesislerinin kurulmasıyla birlikte göldeki balık türlerinde önemli değişiklikler olduğu, yılan balıklarının Meksika körfezinde biten hikayesi, balık geçişlerindeki sıkıntılar ve günümüzde yapılan çalışmalar anlatıldı. Çevresindeki köylerle birçok sosyal olaylara konu olan, acı-tatlı hikayelerin geçtiği, balık bolluğunun en üst seviyelere çıktığı yıllarda, üretimin yüksek olması nedeniyle Almanlar tarafından buz fabrikası kurulan, önce develerle sonra da alınan kamyonlarla ihracat için Kovala limanına taşınan balıkların hazırlandığı yer olan Dalyan işletmelerinin hikayesi ve son durumu hakkında bilgi verildi. Günümüzde göl kıyısındaki gastronomi turizmi, Kapıkırı ve Serçin köylerindeki ekoturizm faaliyetleri, kuş gözlemciliği, botanik turları ve trekking gibi etkinliklerin yöre insanlarına olan katkıları anlatıldı. Göl kıyısındaki köylerde geçmişte deniz bayramının, festivallerin ve şenliklerin yapıldığı önemli farkındalıkların oluştuğu, bunların tekrar hayat geçirilmesi gerektiği belirtildi" şeklinde konuştu. "Bütünlüğü bozacak faaliyetlere izin verilmemeli" Bafa Gölü ve Latmos’un bir arada korunması ve bütünlüğü bozacak faaliyetlere izin verilmemesi gerektiğine de dikkat çekilen söyleşide, doğru projelerin geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Sürücü; "Bafa Gölü’nün ekolojik yapısının bozulmasının başta Büyük Menderes Nehri’nin getirdiği kirlilik olmak üzere, güneybatısında yer alan yavru balık üretim tesislerinin olumsuz katkıları, maden ocaklarının oluşturduğu tahribatlar ve dış ortamdan gelen kirlilik yükü, su giriş ve çıkışlarının yılın belli dönemlerinde toprakla kapatılmasıyla birlikte gölün su kalitesindeki değişimler, tuzlanmalar ve bozulmalar meydana geldiği bu durumun sucul canlıları etkilediğinden başta balıkçılar olmak üzere, bir zamanlar önemli turizm destinasyonu olan bölgedeki turistik işletmeleri de olumsuz etkilediği belirtildi. Özellikle 2011 - 2014 yılları arasında gölde meydana gelen alg patlamaları nedeniyle SDÜ Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erol Kesici’nin yapmış olduğu araştırmalar ve çevre örgütlerinin yaptığı çalıştaylar ve toplantılar neticesinde önemli farkındalık oluştuğu vurgulandı. Bafa Gölü’nün ekolojik yapısının olumsuz etkilerden korunması için, tüm kurumların işbirliği yapacağı çok köklü önlemlere ve yaptırımların uygulanmasına bağlı olduğu, bunların bir an önce başlaması gerektiği belirtildi. Ancak en büyük tehdidin Bafa Gölü’yle bütünleşen hemen yanındaki Latmos Dağları’nın, binlerce yıldır bozulmadan duran olağanüstü güzellikteki doğal peyzajının geri dönülmez biçimde yok olmasına dikkat çekildi. Bafa Gölü’nün ve Latmos Dağları’nın bir bütün olduğu, bütünlüğü bozacak faaliyetlere izin verilmemesi gerektiği, koruma statülerinin birleştirilerek ve genişletilerek, doğal ve kültürel kaynak değerlerine ve bölgede yaşayan insanların geleneksel yaşamlarına hassasiyet gösterilmesini ve korumaya uyumlu kullanılmasını sağlayacak doğru projeler geliştirilmesine vurgu yapıldı” dedi.
Kahramanmaraş Selçuk Bayraktar: "Savunma sanayimizdeki yüzde 85 oranında dış bağımlılık yüzde 20’lere düştü" İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah üyelerine ait çağrı cihazı, telsiz ve telefonları eş zamanlı patlatması ile ilgili konuşan TEKNOFEST Yönetim Kurulu Başkanı, T3 Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar, "Savunma sanayinde olduğu gibi, o yazılımı gerçekleştirenler bu teknolojiye de hükmediyor. İsrail bunun bir örneğini çok vahşi bir şekilde terör eylemiyle gerçekleştirmiş oldu" dedi. TEKNOFEST Teknoloji Yarışmaları çerçevesinde ‘Uluslararası Liselerarası’ İnsansız Hava Araçları (İHA) Yarışması Kahramanmaraş Türkoğlu Lojistik Merkezi’nde düzenleniyor. TEKNOFEST Yönetim Kurulu Başkanı, T3 Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Selçuk Bayraktar heyecan dolu yarışmanın finallerine katılıp takımları ziyaret etti. Düzenlenen yarışmalar çerçevesinde Türkiye’nin dört bir yanında gelen öğrenciler oluşturulan stantlarda birbirinden farklı insansız hava araçlarını test edip havalandırma imkanı buldu. Stantları tek tek ziyaret edip TEKNOFEST hakkında konuşan Selçuk Bayraktar, “7. Yılında biz onuncu TEKNOFEST’i düzenliyoruz. Milyonlarca ziyaretçi ağırlandı ve bu yıl bir buçuk milyon öğrenci yarışmalarımıza başvurdu. ilk yıldan itibaren büyük bir rüzgarla geldi ve her severinde kendi rekorunu kırdı. Özellikle insansız hava araçlarımızda bundan 20 yıl önce başlattığımız mücadele tam da bu anlamdaydı” diye konuştu. Savunma sanayiinde bağımsız olabilmek için milli sistemlerin kritik olduğunun altını çizen Bayraktar, şöyle devam etti: "Teknolojinin tüm diğer sivil alanlarındaki bağımlılığın ülkeleri ne kadar zor duruma düşüreceğini yaşamış bulunuyoruz. Ülkemizin teknolojik bağımsızlığına adamış olan biri olarak bizlerin de elbette bildiği hususlardı. Çünkü teknoloji mekanik unsurlarıyla değil sanayi devriminden sonra gelişmiş mekanik makinalarla değil içinde çok karmaşık yazılımlar, elektronikler barındıran bir şekilde hayatımızın her alanına giriyor. Kolumuzdaki saatten, kullandığımız cep telefonlarına ve bunun yanı sıra araçlarımızda her yerde. Dolayısı ile savunma sanayinde olduğu gibi bu teknolojiye hükmedenler o yazılımları geliştirenler olmuş oluyor. Bununda bir örneğini çok vahşi bir şekilde terör eylemiyle İsrail gerçekleştirmiş oldu. Yaptığı eylemle bütün dünyayı bir anlamda kasıp kavurmuş oldu. Biz bunu savunma sanayinden özellikle vurgusunu yaparak milli teknoloji hamlesinin tam bağımsızlık vizyonuyla inşa etmiştik ama TEKNOFEST’in asıl vizyonu, savunma sanayiinde gösterilen bağımsızlık ve millileşme hamlesinin teknolojinin tüm diğer sivil alanlarına yayılmasıydı. Burada da milyonlarca gencimiz ile birlikte şuanda Kahramanmaraş’tayız ve yüzlerce gencimiz İHA’larını geliştiriyorlar. Elbette bu gençlerimizin yapacağı eserler bizlerin bu anlamda bağımsız ve egemen olması için çok önemli rol oynayacak." Türkiye’nin terörle mücadele de insansız hava araçlarının kullanımı noktasında ambargolara maruz kaldığını anımsatan Bayraktar, "Bu durumu ne kadar laf ile söylesek pek anlatmak mümkün değildi biz bunu özellikle insansız hava araçları serüvenimiz de çokça yaşadık. Biliyorsunuz ülkemizde büyük ambargolar uygulanıyordu özellikle terör ile mücadele harekatlarında yürüttüğü çalışmalar açısından 20 yıl önce insansız hava araçlarımız ile başlayan serüvenimiz bugün dünyanın en büyük markası. İnsansız hava aracını en fazla ihraç eden ülke olarak dünyaya damgasını vurdu. Savunma sanayimizde yüzde 85 oranında dış bağımlılıktan yüzde 20’lere düştü. İnsansız hava araçlarımızda yerli katkı yüzde 93 olarak gerçekleşti. Bütün stratejik bileşenlerin ülkemizde yapıldığı bir ekosisteme dönüştü. Bizim arzumuz bu hayatımıza ve her köşesine giren teknolojinin tüm diğer sivil alanlarında benzer bir hamlenin gerçekleşmesi. Bununda ancak büyük bir toplumsal bir dip dalgayla olacağını fark ederek biz TEKNOFEST’i düzenlemiştik ve şuanda 10. TEKNOFEST’i düzenliyoruz” ifadelerini kullandı.
Bursa Yollarda araç değil, neşeli çocuk sesleri yükselecek Bursa Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden BURULAŞ, Avrupa Hareketlilik Haftası kapsamında yolları araçlara değil, çocukların neşeli seslerine bırakmak adına 22 Eylül Pazar günü toplu taşıma araçlarının yüzde 50 indirimli olacağını açıkladı. Bursa’da, Avrupa Hareketlilik Haftası Büyükşehir Belediyesi’nin birbirinden renkli etkinlikleriyle kutlanırken, 22 Eylül Pazar günü Heykel Atatürk Caddesi, 10.00 ile 12.00 saatleri arasında araç trafiğine kapatılarak sadece bisiklet ve yaya ulaşımına açılacak. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in saat 09.30’da Tophane Saltanat Kapısı’ndan başlatacağı ‘Yeşil Pedalla Yeniden Yeşile’ bisiklet etkinliğiyle start alacak olan program, çocuklara ve yetişkinlere unutamayacakları bir gün geçirme fırsat sunacak. Ulucami ile Valilik Binası arasında yapılacak programda, bisiklet ve e-skuter sürüş eğitimlerinin yanı sıra 4 farklı alanda gazoz kapağı, cilli, yılan, ip atlama, yakar top, don ateş, istop, kuyruk kapmaca, mendil kapmaca, yağ satarım bal satarım, kutu kutu pense, körebe, davul zurna gibi sokak oyunları oynanacak. Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden BURULAŞ da 22 Eylül Pazar günü toplu taşıma araçlarının yüzde 50 indirimli olacağını açıkladı. BURULAŞ’tan yapılan açıklamada şu cümelere yer verildi; "Arabasız Gün’e hazır mısınız? 22 Eylül Pazar günü, Çocukların Heykeli Avrupa Hareketlilik Haftası kapsamında yolları araçlara değil, çocukların neşeli seslerine bırakıyoruz. Toplu taşıma araçları yüzde 50 indirimli! Hem şehrimizi keşfedin hem de çevreye bir nefes verin.” Uygulama Bursakart kullanmak suretiyle, kent içi ayakta yolcu taşıyan hatlarda geçerlidir.