SAĞLIK - 20 Kasım 2024 Çarşamba 14:06

Dünyada en çok görülen kanserlerden kolon kanserine yeni bir çare “Kara Mürver” meyvesi

A
A
A
Dünyada en çok görülen kanserlerden kolon kanserine yeni bir çare “Kara Mürver” meyvesi

Burdur’da akademisyenler çalışmalarıyla kolon kanseri hücreleri ile savaşabilen yeni bir özüt keşfettiler. Burdur ve Türkiye’nin bir çok yerinde doğada yetişen “Kara Mürver” meyvesi özütünü bileşenlerine ayıran bilim insanları bu bileşenlerin kanserli hücreleri yok ettiğini ispatladılar.


Dünyada en çok görülen kanserlerden bir olan ve dünyada üçüncü ölümcül kanser olarak bilinen kolon kanseri erken teşhis edilmediği sürece ölüm riskinin yüksek olduğu bir kanser olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde neredeyse her 10 kişiden birinde ortaya çıkan bu kanser halk arasında kalın bağırsak olarak bilinen sindirim sisteminin en son kısmındaki bölgede ortaya çıkıyor.


Sağlık Bakanlığı’nın istatistiklerine göre ülkemizde de en sık görülen ilk beş kanser türü (akciğer, meme, prostat, kolon ve tiroid kanserleri) arasında yer alan kolon kanseri, birkaç yıl öncesine kadar 50 yaşından sonra gözlense de son zamanlarda adeta ‘bir salgın gibi’ daha genç insanlarda ortaya çıkmaya başladı.


Burdur MAKÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Hulusi Dinçoğlu ve ekibi 2023 yılı Şubat ayında kolon kanserinde etkili olabileceğini düşündükleri ve içinde bulundurduğu antioksidan ve bağışıklık sistemi düzenleyici etkileriyle dikkat çeken bir meyve olan “kara mürver meyvesi” üzerinde çalışmalara başladı.


Prof. Dr. Dinçoğlu ve ekibi kendi geliştirdikleri sentez yöntemiyle yaptıkları bu çalışmalar sonrasında kara mürver meyvesi özütünün bileşenlerinin kolon kanseri hücreleri üzerinde öldürücü bir etkisi olduğu sonucuna vardı. Ülkemizde bir çok yerde doğal olarak yetişebilen kara mürver meyvesi bu özelliği ilerleyen dönemlerde yapılacak çalışmalar sonrasında kolon kanseri tedavisinde kullanılabilecek bir hale getirilecek.


Yapılan TÜBİTAK destekli tamamen milli ve yerli bu çalışma hakkında konuşan Prof. Dr. Ahmet Hulusi Dinçoğlu; “Biz Kara Mürver meyvesinin yapısında bulunan “antosiyaninler” demiş olduğumuz bileşiklerin kansere karşı etkili olup olmayacağına dair bir çalışma gerçekleştirdik. Bu çalışmaya ekibimizle beraber geçen sene başladık. Bu çalışmada diğer buna benzer çalışmalardan farklı olarak daha yenilikçi ve yeşil bir teknoloji dediğimiz “sentez” yöntemini kullanmış olduk. Bu yöntem kendi geliştirdiğimiz bir yöntemdir. Kullandığımız yöntem ile kara mürver meyvesinin yapısında yer almış olan kansere karşı etkili olabileceğini düşündüğümüz bileşikleri saf bir halde özütleyebildik. Bu sonuç bizim çalışmamızın şu anki aşaması için zaten oldukça verimli bir basamaktı ve başarıyla sonuçlanmış oldu. Sonraki basamakta da biz bu bileşenlerin yapısına dair özellikleri inceledik. Bu süreci de başarılı bir şekilde tamamladık ve daha sonraki süreçte de laboratuvar deneyleriyle hücre testleri gerçekleştirerek bu bileşenlerin kolon kanseri hücrelerine karşı nasıl bir etki ortaya koymuş olduğuna dair çalışmalar gerçekleştirmiş olduk. Laboratuvarda gerçekleştirilen bir çok test ve yöntem ile bu süreç ilerlemiş oldu ve çalışmamızın sonucunda elde ettiğimiz veriler bize kara mürver meyvelerinden kendi özütleme yöntemimiz ile elde ettiğimiz bileşenlerin kolon kanseri hücrelerine karşı öldürücü yıkımlayıcı bir etki göstermiş olduğunu ortaya koydu” dedi.


Ülkemizde birçok yerde doğal bir şekilde yetişiyor


Çalışmalarda kullandıkları kara mürver meyvesi hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Ahmet Hulusi Dinçoğlu; “Kara mürver meyvesi Burdur ve çevresinde yetişebilen bir meyvedir. Özellikle Burdur’da Altınyayla ilçesinde yaygın bir şekilde doğada var olan bir meyvedir. Çok fazla ticari olarak kullanımı olmayan bir meyve olduğundan dolayı üretiminde genel olarak doğada kendiliğinden yetişmiş olan ağaçların bulunmuş olduğu bir flora yaygın. Fakat ülkemizde de yine güneyde, İç Anadolu’nun güney kesimlerinde bu kara mürver meyvesi yetişebilmekte. Bu meyve son zamanlarda yapısındaki sağlık açısından olumlu etki gösteren bileşenlerden dolayı oldukça ilgi görmekte ve birçok ülkede yetiştiriciliği de yapılmaktadır. İnanıyorum ki ülkemizde de bizim bu çalışmalarımızla beraber bu ağacın, bu bitkinin ve meyvenin yetiştirilmiş olması, ekonomiye kazandırılması ile çalışmalar artacaktır. Bizim çalışmamız olayın sadece bir boyutu. Bu meyvenin bileşenlerinin bir çok farklı sağlık etkisi vardır olumlu yönde gerçekleşen. Biz bu çalışmaların yanında başka araştırmalar da yürütüyoruz. Onlarla da ilgili çok güzel sonuçlarımız var. Bu meyvenin yetişmesi çok önemli şartlar istemiyor, doğada, ülkemiz ikliminde yetişebilen bir bitki türü olarak karşımıza çıkıyor.” şeklinde konuştu.


Çalışmaları tamamlayıp endüstriyel aşamaya geçmek istiyoruz


Kara mürver meyvesi ile yapılan ilk çalışmaların tamamlandığını ve şimdi ise deney ve üretim olarak diğer aşamalara geçeceklerini de belirten Prof. Dr. Dinçoğlu; “Bu çalışmada biz birinci basamak aşaması olan “Faz 1” dediğimiz bir çalışma gerçekleştirmiş olduk. Hücre testleri ile süreci yürütmüş olduk. Burada önemli olan zaten olumlu sonuçlar elde edebilmiş olmaktı. Eğer olumlu sonuçlar elde edememiş olsaydık zaten bu çalışmanın bu aşamasından sonra ilerleyebilmemiz mümkün olmayacaktı. Elde ettiğimiz olumlu sonuçlar artık bizi ikinci ve üçüncü aşamalarda yani deney hayvanları veya onlardan olumlu sonuçlar elde edersek insanlar üzerinde gerçekleştireceğimiz çalışmalar ile artık nihai sonucu alma ve daha sonrasında da artık gerçekleştirilebilirse endüstri ile iş birliği yapılarak onlarda ürün geliştirme çalışmalarına girme süreçleri ile devam edecektir. Fakat şu an için sadece birinci basamak çalışmaları bitti. Bu çalışmalarda bize bu ürünün kolon kanseri üzerinde etkili olabileceğini gösterdi.” ifadesinde bulundu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara THF Başkanı Mesut Çebi: "Takımımızın Avrupa Şampiyonası’nda neler yapabileceğini göstermek istiyoruz" Türkiye Hentbol Federasyonu Başkanı Mesut Çebi, “İlk defa katılacağımız bir Avrupa Şampiyonası var. Takımımızın Türk hentbolseverlere ve Avrupalı hentbolseverlere neler yapabileceğini göstermek istiyoruz" dedi. A Milli Kadın Hentbol Takımı ilk defa Avrupa Kadınlar Hentbol Şampiyonası’na katılacak. 28 Kasım’da Macaristan’ın Debrecen kentinde başlayacak olan şampiyona öncesi Türkiye Hentbol Federasyonu (THF) Başkanı Mesut Çebi ile A Milli Kadın Hentbol Takımı Başantrenörü Costica Buceschi, THF Prof. Dr. Yaşar Sevim Hentbol Salonunda medya gününde hedeflerine yönelik açıklama yaptılar. Türk hentbolunu öne çıkarmak istediklerini belirten Başkan Çebi, “İlk defa katılacağımız bir Avrupa şampiyonası var. Takımımızı orada Türk hentbol severlere ve Avrupalı hentbol severlere bu katımın orada neler yapabileceğini göstermek istiyoruz. Önümüzde uzun yol var ama Türklere yakışır bir şekilde temsil edeceğimize inanıyorum. Tabi ki kolay değil ama neden olmasın, o maç kolay bu maç kolay şu maç imkansız gibi kesinlikle bir düşüncem yok hepsine çıkacağız aslanlar gibi mücadele edeceğiz. Başlangıçları gruplarda mücadele ederek ondan sonra çeyrek finaller, yarı finaller ve finaller görerek hentbolu şahlandıracağız inşallah, şimdiden sporcularımıza başarılar dilerim” diye konuştu. Çebi, hedeflerinin olimpiyatlara katılmak olduğunu vurgulayarak Türkiye’de hentbol kültürünü ve insanların bakış açısını değiştirmek istediklerini kaydetti. Başantrenör Buceschi, kadın hentbolunda grubu en iyi 4 gruptan 3. olarak bitiren finallere katılma hakkı kazandıklarını söyledi. Buceschi, finallerde Macaristan, Makedonya, İsveç müsabakaları çok zor takımlarla oynayacaklarını ve en iyi sonuçları alacaklarını ifade ederek, “Grubumuzda ilk 2 takım bir sonraki tura yükseliyor. Ana hedefimiz Kuzey Makedonya karşısında başarılı olabilmek, diğer güçlü takımlardan bir tanesinden de bir puan alabilmek ancak bu sadece kendimizi ilk ikiye atıp, diğer grubun takımlarıyla eşleşme şansı bulabileceğiz” ifadelerini kullandı.
Bursa Nilüferli çocuklar ’Güvenli kent’ için yürüdü Nilüfer’de 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla düzenlenen yürüyüşe katılan çocuklar, ’Güvenli bir gelecek için güvenli bir kent’ talebiyle bir araya geldi. Hazırladıkları dövizlerle taleplerini duyuran çocuklar, barınma, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlarda eşit yaşam hakkına dikkat çekti. Nilüfer Belediyesi ve Nilüfer Kent Konseyi iş birliğinde 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla yürüyüşe katılan çocuklar, ’Güvenli bir gelecek için güvenli bir kent’ talebiyle bir araya geldi. Nilüfer Kent Konseyi önünden başlayan yürüyüşe ilçedeki ilk ve ortaokullardan yüzlerce öğrencinin yanı sıra Nilüfer Belediyesi Çamlıca ve Burak Berk kreşlerinin minik öğrencileri de katıldı. Çocuklar, ellerindeki dövizlerle barınma, eğitim, sağlık gibi haklarına dikkat çekerek, Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüdüler. “Kararlara dahil olalım” Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen törende konuşan Nilüfer Kent Konseyi Çocuk Meclisi Başkanı Yasemin Arslan, tüm çocukların Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutladı. Çocuk meclislerinin çalışmalarından bahseden Arslan, “Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin yaşadığımız kentlerde hayata geçirilmesi, farklı kesimlerden çocukların temsil edilmesi, sorunlarının gündeme getirilmesi, bu sorunlara çözüm aranması ve çocukların kendileri ile ilgili konularda kararlara katılmalarını hedeflemektedir” dedi. Nilüfer’i “en çocuk dostu kent” yapma idealini paylaşan Arslan, ilçede yaşayan ve okuyan tüm çocukları Çocuk Meclisi’ne katılmaya davet etti. “Düşünerek, eğlenerek, öğrenerek ve farklılıklara saygı duyarak birlikte çalışalım” çağrısında bulunan Yasemin Arslan, sözlerine şöyle devam etti: “Daha fazla park, daha fazla ağaç, güvenli mahalleler, trafiğe kapatılmış sokaklar ve yaygın bisiklet kullanımı için çaba göstermeliyiz. Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde kendimizi demokratik bir şekilde ifade edebiliyor, haklarımızı savunabiliyor ve eşit bir gelecek için çalışabiliyoruz." “Atatürk’ün ilkelerini rehber edinin” Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, haklarına sahip çıktıkları için çocukları tebrik ederek, “Yıllar sonra belki sizden biri Nilüfer Belediye Başkanı olacak, bizi yönetecek. Milletvekili olup bizim sesimizi duyuracak, mühendis olup yaşayacağımız evi yapacak. İşte bu nedenle, daha aydınlık, daha özgür, daha üretken bir Türkiye için, sizin iyi yetişmeniz gerekiyor. İyi eğitim almanız, her konuda bilgi sahibi olmanız, bilimin ışığında yürümeniz, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerini rehber edinmeniz gerekiyor” dedi. “Haklarınızı biz koruyacağız” Nilüfer’de, ortak akıl anlayışıyla her yaştan insan için katılımcılığın önünü açtıklarını vurgulayan Başkan Şadi Özdemir, “Sizin sesinizi duyurabilmeniz için Kent Konseyi bünyemizde Çocuk Meclisimiz var. Burada toplanıp kararlar alabiliyorsunuz. Yine İhsaniye Mahallemizde sizin arkadaşlarınızın tasarladığı Oyun Engel Tanımaz Parkımız var. Belediyemizin hemen yakınında Nilüfer Çocuk Bostanı var. Bu bostanda sizler ürün yetiştiriyor, onların hasadını yaparak üretimin değerini anlıyorsunuz” diye konuştu. Başkan Şadi Özdemir, her çocuğun temel hak ve özgürlüklere sahip olmasını, fırsat eşitliği içinde, sağlıklı, mutlu ve refah içinde bir hayat sürmesini istediklerini de ifade etti. Her çocuğun kendi fikirlerini dile getirmeye ve kendi yolunu çizmeye hakkı olduğunun altını çizen Başkan Şadi Özdemir, “En önemlisi her çocuğun ‘çocuk’ olmaya hakkı vardır diyoruz. Size söz veriyorum, bu hakkınızı korumaya devam edeceğiz. Sizler de haklarınızı öğrenin, sahip çıkın. Hepinizin Dünya Çocuk Hakları Gününüz kutlu olsun” diyerek sözlerini tamamladı. Dünya Çocuk Hakları Günü etkinliği, Barış Anadolu Lisesi öğrencilerinden oluşan Barış Orkestrası’nın konseriyle sona erdi.
Gaziantep Malta Bakanı Galdes, Nurdağı’ndaki çalışmaları AB gözüyle inceledi Malta’nın Sosyal ve Ekonomik Barınma Bakanı Roderick Galdes, Gaziantep’in Nurdağı ilçesinde deprem sonrası inşa edilen kalıcı konut ve sosyal donatı alanlarını inceledi. Avrupa Birliği (AB) üyesi Malta’nın Sosyal ve Ekonomik Barınma Bakanı Galdes, teknik kadrosuyla birlikte Nurdağı ilçesinde hızlıca hizmete alınan kalıcı konut ve sosyal donatı alanları ile 244 dükkândan oluşan içerisinde restoran, çiçekçi, market ve kuaför gibi vatandaşların ihtiyaçlarını karşılayacağı noktaları gözlemledi, çalışmalar hakkında bilgi aldı. İncelemelere ayrıca Malta heyetinden Sekreterlik Başkanı Jason Vella, Daimi Sekreter Emanuel Psaıla, Polikita ve Projeler Direktörü Leonard Scerri, Konut İdaresi İcra Kurulu Başkanı Matthew Zerafa katıldı. Galdes’e Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekilleri Hakan Aslansoy ve Feray Yılmaz eşlik etti. 6 Şubat depreminden bu yana Büyükşehir Belediyesi’nin deprem bölgelerine sağladığı hizmetler ve destekler hakkında bilgi verdi. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Galdes, “Bizim için muazzam bir tecrübe oldu. Bu kadar yıkıcı bir depremin doğal afetin akabinde bu kadar kısa bir süre içerisinde kalıcı konutların tamamlanmış ve hak sahiplerine teslim edilmiş olabilmesi 1 yıl gibi çok kısa bir zamanda ortaya konuşan dayanışma, seferberlik ruhunu ve Türkiye Cumhuriyet’inin büyük bir devlet olduğunu ve böyle zor bir zamanlarda vatandaşının dertlerine çare olabilmesi refleksinin çok yüksek olduğunu gösteriyor. Biz Malta hükümetinin Çevre Şehircilik ve Konut İskan Bakanlığı olarak buradaki tecrübelerimizden, istişarelerimizden ziyadesiyle memnun olduk. Toplu konut idaresini tebrik etmek isterim. Burada yaptıkları çok kaliteli iş için. Aynı zamanda bu kadar büyük ölçekli bir yeniden imar projesini hayata geçirebildiği için Türkiye Cumhuriyeti’nin yetkilerini tebrik etmek isterim” dedi. Programda ayrıca Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü İkili İlişkiler Şube Müdürü Baran Görmez, Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü Protokol Şube Müdürlüğü Cemal Bostascıoğlu, Gaziantep Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürü Hakan Şimşek, Gaziantep Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdür Yardımcısı Hakan Kılyar, AFAD Gaziantep İl Müdürü Mahmut Coşkun yer aldı.
Ankara Uğur Dündar hakkındaki babalık davasında karar açıklandı Gazeteci Uğur Dündar hakkında D.G. isimli bir kişi tarafından açılan "babalık davası"nda karar çıktı. Mahkeme, Dündar’ın D.G.’nin biyolojik babası olmadığı sonucuna vararak davayı reddetti. Isparta 3.Aile Mahkemesinde görülen duruşmaya Uğur Dündar ile D.G. katılmazken taraf avukatları hazır bulundu. Hakim dosyayı karara bağlayacaklarını belirterek Adli Tıp Kurumu’nun DNA incelemesi yaptığını biyolojik babalık durumuna ilişkin delil bulunmadığını aktardı. Kararını açıklayan mahkeme, "Uğur Dündar’ın D.G.’nin biyolojik babası olmadığı" sonucuna vararak davayı reddetti. Kararın ardından sosyal medya hesabı üzerinden açıklama yapan Dündar, "Adli Tıp Kurumu DNA incelemesi, biyolojik babalık iddiasını kesin olarak reddetmişti. Dün de mahkeme kararını verdi ve bu gereksiz davayı reddetti" ifadelerine yer verdi. “Dosyayı İstinaf Mahkemesine götüreceğiz” D.G.’nin avukatları Ahmet Furkan Uludağ ile Ferihan Polat ise karara ilişkin, “Dündar her ne kadar süreç tamamen sona ermiş gibi açıklama yapmış ve bazı gündüz kuşağı programlarında da bu yönde söylemlerde bulunulmuş ise de DNA raporuna yapmış olduğumuz itirazlarımız bakidir. DNA testi ve raporlama aşaması usule uygun yapılmamış ve hatalarla doludur. Bu da bizlere raporun gerçeği yansıtmadığını düşündürmektedir. Bu nedenle dosyayı üst mahkeme olan İstinaf Mahkemesine götüreceğiz. İstinaf Mahkemesi itirazlarımızı değerlendirip bir karar verecektir. Özetle; karşı tarafın ‘gereksiz’ olarak tanımladığı ancak müvekkilin hayatına mal olan davada henüz kesin bir karar yoktur. Hukuki mücadelemiz devam etmektedir” dedi.
İstanbul Yenidoğan Çetesi davasında tutuklu hemşire: "Rıza Bey’in ’500 gram bebek mi olur, çek fişini’ dediğini öğrendim" İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi’nin yöneticileri ve üyelerinin yargılandığı davanın görülmesine üçüncü gününde devam ediliyor. Duruşmada savunma yapan tutuklu sanık hemşire Damla Atak, "Rıza Bey’in de ’500 gram bebek mi olur, çek fişini dediğini’ duydum, bunu savcılıkta öğrendim" dedi. İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi hakkında yürütülen soruşturma tamamlanarak fezleke hazırlanmıştı. Fezleke değerlendirme yapılması için Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmişti. İddianame Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanarak Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iletilmişti. Davanın görülmesine 3’üncü gününde devam ediliyor. Adliyenin konferans salonunda görülen duruşmaya bir kısım tutuklu, tutuksuz sanıklar ve avukatları hazır bulundu. Duruşmada tutuklu sanık hemşire Damla Atak savunma yaptı. "Mehmet Gürül, hastanenin yoğun bakımını işletiyordu" Savunma yapan sanık Damla Atak, 2015-2020 arasında Avrupa Şafak Hastanesi yoğun bakımında 2020 yılında Duygu Hastanesi’nde çalıştığını belirterek, "Duygu Hastanesi’nde çalışırken Fırat Sarı yöneticilik yapıyordu. 7 aydır dolandırıcılıkla suçlanıyorum. Fırat Sarı’nın Hastanesi’nde çalışıyordum ama Sarı’yı en fazla iki kez görürdüm. Bilgisayarda yazılan epikrizleri okumadım, bu epikrizlerin hangi şartlarda yazıldığını bilmiyordum. Mehmet Gürül, bu hastanenin yoğun bakımını işletiyordu, Fırat Sarı oraya karışmıyordu. Hastane, Seyhmuz Çelik’i istemiyordu bu yüzden Mehmet Gürül’ü getirdiler. İşe başlarken Ali Dirik’le görüştüm. Mehmet Gürül hastanedeki düzensizliklerden dolayı bir süre sonra ayrıldı" ifadelerini kullandı. "Rıza Bey, Kaya bebeği görmediğini söyledi ama gördü, viziteni kendi yazdı" Savunmasına devam eden sanık, "Bebek Kaya, anne riskli bir bebekti. Kadın doğum doktoru riskli olacağı için bebeği yoğun bakıma aldı doğumdan sonra. Bebek yoğun bakımdayken durumu kötüydü. 500 gram bir bebekti, akciğerleri kanıyordu. Sabah, Ali Bey yoğun bakıma geldi. Bende ona yaptıklarımızı söylüyordum. Bebek yoğun bakımında yetkili bir çocuk doktoru yoktu. Bize bebek değil, anne geldi. Bebek Esenler Hastanesi’nden Güney Hastanesi’ne sevk edildi. Seyhmuz Çelik, 23 Ekim civarı hastaneden ayrıldı. Bebeğin ex olduğu tarihte işe Rıza Bey başlamıştı. Çocuk doktoru, Kaya bebekle ilgili yapılabilecek bir şey olmadığını söyledi. Rıza Bey, Kaya bebeği görmediğini söyledi ama bu bebeği gördü, viziteni kendi yazdı. Bebeklerden sorumlu hemşirelerin listesini ben yazıyordum, bu yüzden tutukluyum" diye konuştu. "Rıza Bey’in de 500 gram bebek mi olur, çek fişini dediğini duydum" Üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini belirten sanık Damla Atak, "Bebek ex olduğunda benim hastanede olmam gerektiği söyleniyor, ben de diğerlerinin de hastanede olması gerektiğini söylüyorum. Batuhan, Rıza Bey’i arayıp, bebeğin 500 gram olduğunu söyledi. Rıza Bey’in de Batuhan Bey’e, 500 gram bebek mi olur, çek fişini dediğini duydum, bunu savcılıkta öğrendim. Doğukan Taşçı’nın yayınladığı videoyu TV de izledim. Hasta mahremiyeti diye bir şey var, bunun için doktor olmak gerekmiyor, bunu herkes bilir. Ben bir hemşire olarak nasıl başka bir hemşireyle görüntülü konuşurum. Beni arasaydı ben hastaneye giderdim ama beni aramadılar. Rıza Bey, Batuhan Bey’e ’Bebeğin durumu çok kötüyse fişini çek diyor’ bunu bebeği bilen ben yapamıyorum, Batuhan nasıl yapıyor? Hastaneyi denetime geldiğinde Kaya bebeği ve ilgilenen doktoru sordular. Ali Bey, denetimcilere bebeğin ex olduğunu söyledi. Bizde, o sırada sorumlu hemşire olmadığı için Rıza Bey’in eşi Hilda Hanım’ın kaşesini kullandık. Hilda Hanım o sırada Güney Hastanesi’nde çalışmıyordu, Hilda Hanım bebeği hiç görmedi, Rıza Bey gördü. Mehmet Gürül hastalarla kendi ilgilenirdi. Şeyhmus Çelik işten ayrıldığında yasal olarak çıkışını hemen yapmadılar, 1 hafta Mehmet Gürül kendi ilgilenirdi. Sonrasında Ümit Bey ilgilendi. Sabah işe gittiğimde bebek yoktu, Batuhan, bebeğin ex olduğunu söyledi. O sırada denetimciler geldi. Denetimcilere, Kaya bebeğin ex olduğunu söylediler, denetimciler de benden bebeğin dosyasını istediler, bende verdim" dedi. "Yoğun bakımdaki kameraları Ali Diren çıkarttırdı" Tutuklu sanık Atak, kamera kayıtlarına ilişkin ise, "Yoğun bakımdaki kameraları Ali Diren çıkarttırdı. Gece nöbetçi doktorun olmadığını hastane sahibi Müzeyyen Hanım biliyordu, sürekli hastanedeydi. Batuhan Bey, bebek ölümlerinden benim sorumlu olduğumu söyledi. Bende savcılıktan arama kayıtlarından arayıp, aramadığının araştırılmasını istedim, çünkü beni aramadılar, arasalar giderdim. Hastanenin yoğun bakımları dolduğunda, Gıyasettin Mert, Fırat Sarı ile anlaşmalı olduğu hastanelere sevkini yapıyordu. Hüseyin Günerhan’ı 2013 ten beri tanıyorum, kendisinin ilaç sattığına asla inanmıyorum. Bebek ex olduğunda üçüncü basamaktı ama o gün hastaneyi denetime geldikleri için bebeği birinci basamakta gösterdiler" diye konuştu. Duruşmada, Cumhuriyet Savcısı, sanığa "Neden her bilgiyi Gıyasettin Mert’e iletiyordun, kendisi yoğun bakımı mı işletiyordu" diye sordu. Sanık Damla Atak, "Gıyasettin Mert ile Ali bey yakındı. Gıyasettin Mert gönderdiği her bebeğin durumunu bilmek istiyordu, ben de bilgileri aktarıyordum" diye yanıtladı. Savunma yapan sanık avukatı, “Ölen bebekler için çok üzgünüz bu olayın yaşanmamasını isterdik, ancak bu genç kızın hiçbir suçu yoktur" dedi. Duruşma, Rıza Keykukubat’ın savunması ile devam ediyor.