GÜNDEM - 13 Şubat 2024 Salı 10:52

Eksi 24 derecede mangal yakıp keyif yaptı

A
A
A

"Yazın geleceği, havanın ısınacağı yok" diyen Bayburtlu vatandaş soğuğa meydan okudu: Eksi 24 derecede mangal yakıp keyif yaptı.

Hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyrettiği Bayburt’ta Şubat ayında yazdan kalma günler yaşanırken, yüksek rakımlı yerlerde yer yer kar yağışı etkili oluyor. Bayburt’a 42 kilometre uzaklıkta bulunan Başçımağıl köyü sakinlerinden Tunay Mutlu isimli vatandaş eksi 24 derecede mangal yaktı, odun ateşi üzerinde çay demledi, arkadaşlarına ziyafet çekti.

Eksi 24 derecede mangal yakıp keyif yaptı

Köy evinde bulunan sobayı yakarak işe koyulan Mutlu, "Köydeki yaşam şartları zor, hava soğuk sobanın üzerine güğümleri koyduk çay demleyeceğiz. Bu zor şartların, bu soğuk havanın en güzel yanı ise soba üzerinde demlenen çayı içmek" dedi. Çayını içtikten sonra mangal yakan Mutlu, soğuk kış günlerini bu şekilde geçirdiklerini ifade ederek, "Bizim de soğuk kışlarımız bu şekilde geçiyor. Bu havaları çile olarak görmüyoruz kar, kış ve kara demlik bizim en büyük tutkumuz" dedi.

Karların erimesine, havaların ısınmasına 3-4 ayın olduğunu söyleyen Mutlu, soğuk havaya aldırış etmeden mangalda tavuk, balık pişirerek mangal keyfinden mahrum kalmadı. Köyde tuttuğu balıkları mangalda pişiren Mutlu ise pişirdiği balıkları arkadaşlarıyla birlikte bir güzel afiyetle yedikten sonra, demlediği kara demlik çayından yudumlayıp, hep birlikte sohbet ederek, keyifli bir gün geçirdi. Köyde yaşamanın kışın ayrı, yazın ayrı güzelliği olduğunu savunan Mutlu, "Kar, kış, kıyamet derken mangalımızı yaptık, yemeklerimizi pişirdik. Sıcacık evimizde pişirdiğimiz tavuklarımızı, balıklarımızı yiyeceğiz, bize afiyet olsun. Kış günleri köyümüzde böyle geçiyor" ifadelerini kullandı.

Eksi 24 derecede mangal yakıp keyif yaptı

Köyünü çok sevdiğini, köy hayatını sevmeyenin köyde yaşayamayacağını kaydeden Mutlu’nun arkadaşı Fikri Telli ise, "Kışımız iyi, ben köyümü çok seviyorum. Zaten benim evim Bayburt’ta sevmesem gelip burada tek başıma yaşamam. Ben memnunum hayatımdan, aracımla sürekli Bayburt’a gidip geliyorum, benim sıkıntım yok. Bu soğukta, kısıtlı imkanlarda yaşamak benim için zor olmuyor bedenen çalıştığında, kafa dinç olduğunda ise hiç zor olmuyor. Eski kışlar merkezde yaşanmıyor, burada yaşanıyor. 2-3 sene önceki kışı yine yaşıyoruz. 2-3 sene öncesinde de yine aynı kar, kış vardı şu an durum aynı. Yaşam zor mu, zor ama ben köyümü sevdiğim için severek gelip gidiyorum. Arkadaşlarımla birlikte keyifli vakit geçiriyorum" şeklinde konuştu.

Öznur Demir

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Öksürük ve hapşırık krizine girdi, hastanede çıkan sonucu görünce hayatının şokunu yaşadı Antalya’da yaptığı seyahat dönüşü öksürme ve hapşırma krizlerine tutulup girip olduğunu düşünen yat kaptanı hastaneye başvurdu, yapılan kontrolde akciğer ve kalp arasında kist olduğu tespit edildi. Ameliyata alınan kaptan, Video Yardımlı Torakoskopik Cerrahi (VATS) ile 10 dakikalık operasyon sonucu sağlığına kavuştu. Yat kaptanlığı yapan 45 yaşındaki Ömer Can, çıktığı uzun seyahat sonrası omuzunda ağrı hissetti, öksürük ve hapşırma krizleri geçirince grip olduğunu düşündü. Can, nefes almakta güçlük yaşayınca Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde hastane aciline başvurdu. Burada tomografisi çekilen Can’ın, akciğer ile kalbinin arasında bir kist olabileceği belirtildi. Can, çevresindekilerin tavsiyesi üzerine detaylı araştırma ve inceleme için, Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurdu. Gerekli tetkikleri yapılan Ömer Can’ın, belirtilen bölgesinde yaklaşık 2 santimlik bir kist olduğu tespit edildi ve hemen ameliyata alındı. Göğüs Cerrahi bölümünde Video Yardımlı Torakoskopik Cerrahi (VATS) yöntemiyle gerçekleşen ameliyat yaklaşık 10 dakika sürdü. Hastanede ilk kez tüpsüz olarak gerçekleştirilen ameliyat sonrası Ömer Can sağlığına kavuştu, 1 gün sonrası ise taburcu edildi. “Öksürürken, hapşırırken nefesim kesiliyordu” Süreci anlatan Ömer Can, şunları söyledi: “Uzun bir seyahate çıktım. Seyahat dönüşü soğuk algınlığı gibi bir şey oldu. Omuzumdan bir ağrı başladı ve nefes alırken, öksürürken, hapşırırken nefesim kesiliyordu. Hastane aciline gittim, kist olduğunu söylediler ve burada Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni önerdiler. Kistin ciğerden kalbe sıçramak üzere olduğunu söylediler. Hemen ameliyata alındım ve 1 günde sağlığıma kavuştum. Ben komple göğüs kısmımın açılacağını sanıyordum ve açıkçası korkmuştum. Küçük bir noktadan girildi ve bu kadar hızlı taburcu olacağını düşünmüyordum. Hocalarımdan Allah razı olsun.” “Göğüs tüpü takmadan ameliyattan çıktık” Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi Kliniği Eğitim Sorumlusu Doç. Dr. Muharrem Özkaya, hastanın çekilen tomografisinde, akciğerin altında, kalbin yanında perikardiyal kisti bulunduğunu ve VATS yöntemiyle iki delikten girerek kisti aldıklarını anlattı. Normalde bu tarz ameliyatlarda göğüs tüpü kullanıldığını aktaran Özkaya, “Hastanın en büyük sıkıntısı bu tüpten dolayı. Şiddetli ağrıları olur ve taburculuğu uzar. Biz göğüs tüpü takmadan ameliyattan çıktık, operasyon 10 dakika sürdü ve bugün taburcu etmeyi planlıyoruz” dedi. “Bu bizim için kıymetliydi” Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi Kliniği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nilay Çavuşoğlu Yalçın da, kist için planlanan ameliyatla hastanın sağlığına kavuştuğunu söyledi. Perikardiyal kiste yönelik VATS ameliyatlarının yaygın olduğunu, ancak hastanelerinde ilk kez tüpsüz şekilde ameliyat gerçekleştirildiğini belirten Yalçın, “Bu bizim için kıymetliydi. Hastamız uygun bir vakaydı ve sıkıntı yaşamadık” dedi.
Antalya Prof. Dr. Erdoğan: “Akciğer kanserini erken evrede yakalayamıyoruz” Prof. Dr. Abdullah Erdoğan, “Akciğer Kanseri Farkındalık Günü” kapsamında yaptığı açıklamada, rahatsızlık veren şikayetlerin ertelenmemesi ve doktorların tavsiyelerinin dikkate alınması gerektiğini belirterek, "Akciğer kanserini erken evrede, evre 1’de yakalayamıyoruz. 2. evre, 3. evre hatta 4. evre gibi ilerlemiş bir evrede yakalıyoruz. Şikayetlerimizi ötelemeyelim ve bu konuda bilgi sahibi olan hekimlerimize güvenelim. Ameliyatı olmamız gereken dönemde olalım. Hekiminiz, ikinci kez geldiğinizde ben sizi ameliyat edemiyorum demesin" dedi. Memorial Antalya Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden Prof. Dr. Abdullah Erdoğan, “17 Kasım Akciğer Kanseri Farkındalık Günü” dolayısıyla akciğer kanseri hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı. Kansere neden olan etmenlerini aktaran Prof. Dr. Erdoğan, çevresel faktörlerin ilk sırada geldiğini ifade etti. “Akciğer kanserinin en sık görüldüğü bölge: Marmara” Erdoğan, “Akciğer kanseri, öldürücülüğü yüksek, yaşın ilerlemesiyle görülme olabilecek giderek artan bir kanser. Dünya toplumlarının tamamını etkileyen bir kanser. Bazı kanserler vardır. Bazı toplumlarda daha sık olur ama akciğer kanseri öyle değil. Yaşın ilerlemesiyle birlikte tüm dünya toplumlarının ana problemi haline geliyor. Akciğer kanseri yapısal olarak herkeste görülebilmekle birlikte çevresel faktörlerin önde olduğu, çevresel faktörlerin yok edilmesiyle kanser olabilecek azaltıldığı bir kanser türü. Çevresel faktörlerin etkisini erken yaşlarda alırsak, akciğer kanseri de erken yaşlarda görülmeye başlar. 20’li yaşlarda akciğer kanseri olup tedavi vermeye çalıştığımız hastalarımız oldu. Ama bunlar nadiren ortaya çıkmaktadır. Genellikle akciğer kanseri orta ve ileri yaş hastalığıdır ve çevresel faktörlerle de ilişkilidir. Ülkemiz için bir örnek vermek gerekirse, bu çevresel faktörlerin en başında sigara, havadaki karbon ve kirli hava gelir. Bu nedenle bölgeleri göz önüne alırsak; Türkiye’de Marmara bölgesi insidans olarak akciğer kanserinin en sık görüldüğü bölgedir. Sanayileşme, tütün ve tütün ürünlerinin kullanımı başı çeker” şeklinde konuştu. “Hastanın farkında olduğu şikayeti varsa, akciğer grafisi çektirmeli” Türkiye’de akciğer kanserini vatandaşların şikayetlerini önemsemesi nedeniyle erken evrede yakalayamadıklarını belirten Prof. Dr. Abdullah Erdoğan, şu ifadelere yer verdi: “Farkındalık, toplumların yapılarıyla ve eğitimleriyle de ilişkili bir şey. Bazı toplumlar farkındalığı daha kolay anlayıp, daha kolay önlem alıp, daha erken hastalığı yakalayabiliyor. Ama biz bu çağa gelmemize rağmen farkındalığı tam oluşturamıyoruz. Mesela akciğer kanserini erken evrede, evre 1’de yakalayamıyoruz. 2. evre, 3. evre hatta 4. evre gibi ilerlemiş bir evrede yakalıyoruz. Bunu hastalarıma sorduğumda şöyle yanıtlar alıyorum; ’Bu şikayeti önemsemedik. Zaten ben sigara içiyorum, öksürüğüm var, geçer diye düşündüm.’ Bunlar önemli şeyler. Hasta, sigara içiyorsa ya da fark ettiği değişik bir şikayeti varsa, o hastanın bir akciğer grafisi çektirmesi ya da bir hekime gelmesi kendi faydasına olur.” “Komşumuzu değil hekimlerimizi dinleyelim” Farkındalığı sağlayacak ikinci temel ögenin de; hekimleri dinlemek olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Abdullah Erdoğan, şöyle devam etti: “Toplumumuzda bu çağa rağmen hala yanlış devam eden bir inanç var. Geçen hafta gelen bir hastamı örnek vermek istiyorum; bir buçuk yıl önce gelmiş, çocukları getirmiş, tanıyı koymuşuz ya da görüntüyü görmüşüz. Demişiz ki; burada bir problem var, bunu buradan aldırman gerekiyor. Bize önce inanmış, tamam demiş, çocukları da onaylamış, ameliyatı kabul etmiş, gitmiş. Ama gittiği yerde komşuları “Akciğere bıçak değmez” demiş. Hasta tekrar geldi ama bu defa ameliyat edemiyoruz. Yani ameliyat aşamasını geçmiş. Şu an da hastayı başka bir arkadaşımız tedavi ediyor. Bu çağda böyle bir cümle duymak istemiyorum. Böyle günlerde asıl farkındalığı sağlamamız gereken, iki önemli nokta var. Birincisi, şikayetlerimizi göz ardı etmeyelim. İkincisi, hekimlerimiz bir şey söylüyorsa o konuda bilgi sahibiyse ona inanalım, o konuyu yanımızdaki komşumuzdan daha çok biliyordur muhtemelen diye düşünelim.” “Hastalığı erken evrede yakaladığımızda, tedavide çok büyük bir başarı elde ediyoruz” Öldürücülüğü yüksek olarak bilinen akciğer kanserinin, erken evrede yakalandığında tedavi edilebilirliğine dikkat çeken Prof. Dr. Abdullah Erdoğan, konuşmasını şu şekilde tamamladı: “Akciğer kanseri öldürücülüğü yüksek bir kanser dedik ama günümüzde tıp o kadar ilerliyor ki; yeni tedavi modaliteleri, yeni yöntemler her gün gelişiyor ve ilerliyor. Hastalığı erken evrede yakaladığımızda, tedavide çok büyük bir başarı elde ediyoruz. Akciğer kanserinin birinci tedavi yöntemi cerrahidir. Cerrahi aşamasında bizim bu hastayı yakalamamız lazım. Lenf noduna sıçradıktan sonra, “Önce bir tedavi olup, o tedavinin arkasından ameliyatı tekrar düşünelim” cümlesini bu çağda kullanmak istemiyoruz. Farkındalığımız şöyle olmalı; şikayetlerimizi ötelemeyelim, bu konuda bilgi sahibi olan hekimlerimize güvenelim. Ameliyatı olmamız gereken dönemde olalım. Hekiminiz, ikinci kez geldiğinizde ben sizi ameliyat edemiyorum demesin.”
Bingöl Bingöl’de 44 hafız, icazet aldı Bingöl’de hafızlığını tamamlayan 26’sı kız, 18’i erkek olmak üzere 44 öğrenci için icazet merasimi düzenlendi. Bingöl İl Müftülüğüne bağlı Kur’an kurslarında hafızlığını tamamlayan 44 öğrenci için Bingöl Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Kongre Merkezi’nde Hafızlık İcazet Merasimi düzenledi. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan program Kur’an-ı Kerim tilaveti, dualar ve ilahi dinletisi ile devam etti. Programa, Vali Ahmet Hamdi Usta, Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Sedide Akbulut, Bingöl Belediye Başkanı Erdal Arıkan, İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Bilgihan Yeşiyurt, Bingöl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erdal Çelik, İl Müftüsü Celal Sürgeç, Şeyh’ül Kurra Talip Akbal, kurum müdürleri, vatandaşlar, hafızlar ve aileleri katıldı. İcazetlerini alan öğrencileri tebrik eden Vali Ahmet Hamdi Usta “İlimiz genelindeki Kur’an Kurslarında yetişen 44 kardeşimiz daha bugün hafızlık kervanına katılıyor. Öncelikle kendilerini tebrik ediyor, vahyin son halkası olan Kur’an-ı Kerim’e ömür boyu hizmet etmelerini yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. Bu vesileyle, hafızlarımızın yetişmesinde emeği geçenleri; başta sayın müftümüz olmak üzere, öğrencilerimizin kıymetli annelerini, babalarını ve hocalarını ayrı ayrı tebrik ediyorum. Emekleriniz ve mübarek hasadınız daim olsun inşallah. Yüce kitabımız nazil olmaya başladığı andan itibaren önce peygamber efendimizin, ardından sahabenin, sonrasında ise kuşaktan kuşağa hafızların gönlüne nakşedilmiş, hafızalarda korunmuş olarak günümüze intikal etmiştir. Bu nedenle Asr-ı Seadetten günümüze hafızlık, kutlu bir makam ve fazilet olarak övülmüştür. Ancak unutmayalım ki, yüce kitabımızın lafzını zihnimizde muhafaza etmek ne kadar değerli ise onun kutlu mesajını muhafaza etmek de bu çerçevede çok daha önemli ve değerlidir. İnanıyorum ki bugün icazetlerini alacak hafız kardeşlerimiz de bu istikamette hayatlarını sürdürecek; ahlaklarını Kur’an ile şekillendirip çevrelerine kitabın rahmetini, bereketini ve esenliğini yayacaklardır” şeklinde konuştu. İcazet alan öğrencilerden Miraç Çakan; “1 yıldır hafızlık eğitimi görüyorum. Zorlandığım günlerde oldu ama başardım. Bugün de icazet belgemi aldım ve çok mutluyum” diye konuştu. Hafızlığını aldığı için çok mutlu olduğunu ifade eden Ayşe Bediz ise “Ben çok zorlanarak hafızlık yaptım. Ama belgeme kavuştuktan sonra buna değdiğini gerçekten de anladım. Hafızlık yapmak isteyen arkadaşlarıma şunu söylemek isterim ki, azmin ve gayretin elinden hiçbir şey kurtulmaz” diye konuştu. Merasim, Şeyh’ül Kurra Talip Akbal’ın yaptığı dua sonrası hafızlara belge ve hediye takdimi ile sona erdi.