SAĞLIK - 06 Kasım 2024 Çarşamba 13:26

Antalya’da böbrek yetmezliği hastasının 1 günde hayatı değişti, başvurduktan sonraki gün böbrek nakli oldu

A
A
A
Antalya’da böbrek yetmezliği hastasının 1 günde hayatı değişti, başvurduktan sonraki gün böbrek nakli oldu

Antalya’da uzun yıllardır insülin kullanan, şeker hastalığına bağlı gelişen böbrek yetmezliği nedeniyle 7 aydır diyaliz tedavisi gören 59 yaşındaki çiftçi Mehmet Yaman, nakil için Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvurdu. Kayıt sonrası seraya çalışmaya giden Yaman’ın, aynı gün 2 saat sonra gelen telefonla hayatı değişti. Beyin ölümü gerçekleşen kişinin böbreğiyle nakil olabileceğini öğrenen Yaman, "Organ nakline yazıldım, 2 saat sonra telefon geldi. ’Organ nakli çıktı, acele gel’ dediler. Çevredekiler, ’Bu olay nasıl oldu, para mı verdiniz?’ diye soruyor. Para vermedik, böbreklerini bağışlayan hastadan, ailesinden, doktorlardan Allah razı olsun. Beni yaşattılar, çocuklarıma torunlarıma aileme bağışladılar" şeklinde konuştu.


Aksu ilçesinde yaşayan evli ve üç çocuk babası Mehmet Yaman’a, 6 yıl önce Tip-1 diyabet teşhisi konuldu. Günde 2 kez insülin kullanmaya başlayan Yaman’ın diyabete bağlı böbrek yetmezliği gelişti. 7 aydır diyalize giren Yaman’a haftada 3 gün tedavi uygulandı. Diyaliz görmekten yorulan Yaman, 11 Ekim 2024 tarihinde böbrek nakli için Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Organ Nakli Merkezi’ne başvurdu. Aynı gün gelen telefonla kendisine nakil yapılabileceğini öğrenen Mehmet Yaman’a, bir gün sonra gece 02.30 sularında Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Organ Nakli Merkezi Müdürü Prof. Dr. Arif Aslaner ve ekibi tarafından beyin ölümü gerçekleşen ve organları bağışlanan bir kişinin böbreği nakledildi. Yaman, nakil sonrası sağlığına kavuştu.



“Sürekli diyalize gitmekten yoruldum”


Mehmet Yaman, şeker hastalığı ve böbrek yetmezliği nedeniyle yaşadığı sıkıntıları şu şekilde anlattı:


"Şeker hastasıyım, bu hastalık böbreklerimi bitirdi. Bitirince diyalize nakle mecbur kaldım. Böbrek yetmezliğim vardı, doktor diyalize yönlendirdi. Yaklaşık 6-7 ay boyunca haftada üç gün salı, perşembe ve cumartesi günü diyalize giriyordum. Diyalize girdiğimde hareketsiz kaldığım için daralıyordum, gitmeyince de sıkıntı oluşturuyordu. Sürekli diyalize gitmekten yoruldum, böyle sürmeyeceğini anladım. Organ nakline yazıldım.”



“Yeni doğmuş gibiyim”


Organ nakline yazıldığı gün yaşadığı bölgeye dönerek, serada çalışmaya devam ettiğini aktaran Mehmet Yaman, aynı gün 2 saat sonra gelen telefonla hayatının değiştiğini ifade etti. Yaman, şöyle devam etti:


“Başvurdum, eve gittim, 2 saat sonra telefon geldi. ’Organ nakli çıktı, acele gel’ dediler, arabayla son gaz geldik. Bir gün sonra gece 2 buçukta nakil oldum. Aslında nakil için bekleyen 3 kişi vardı, biri Bolu’dan diğeri Adapazarı’ndan geliyordu. Ben de Antalya Aksu’dan 11 Ekim tarihinde başvurdum, doktorlar dosyaları inceledi. Gece 12 buçukta ’Mehmet Yaman’a uygun gördük’ dediler. Bu şekilde nakil oldum. Hastanede 11 gün kaldım, iki günde bir kontrol ediyorlar. Önceden çok çile çekiyordum. Şimdi yeni doğmuş gibiyim, ağrım sızım yok. Çevredekiler, ’Bu olay nasıl oldu, para mı verdiniz?’ diye soruyor. Para vermedik, böbreklerini bağışlayan hastadan ve ailesinden, doktorlardan, herkesten Allah razı olsun. Beni yaşattılar, çocuğuma torunuma aileme bağışladılar. 6 tane torunum var. Onları bir görsem de ölsem diyordum, cenab-ı Allah devamlı gösteriyor.”



“Babam kurtuldu”


Mehmet Yaman’ın 35 yaşındaki ortanca oğlu İsmail Yaman ise aynı gün nakil haberi alacaklarının, kendisinin de beklemediğini dile getirerek, babasının sağlığına kavuşmasından duyduğu mutluluğu şu şekilde ifade etti:


“Babam bazen diyalize girdikten sonra kötüleşiyordu, birkaç sefer kaldıramadı. Böyle kötü olunca da sürekli ne yapacağız diye düşünce halindeydim. Babama belki şansımız olur düşüncesiyle nakile yazılalım dedim. Kayıt olduk. Başvurduktan sonra çiftçilik yaptığımız seraya gittik, çalışırken telefon geldi. ’Sağlık Bakanlığı Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Organ Nakli Bölümü’nden arıyoruz, naklimiz var, buraya gelmeniz gerekiyor’ dediler. Hızlıca geldik, babamın tetkikleri yapıldı. Bekleme aşamasında olan 3 kişi çağrılmış, akşam konseyde bizi topladılar. Diğer arkadaşlarla doku uyumu olmadığını ama babamla uyumlu olduğunu söylediler. Biz de nakli kabul ettik, doktorlarımıza çok teşekkür ederiz. Çok sevindim, diyalizden sonra babam çok kötü olduğu için ister istemez bazı duygular içine giriyordum. Allah’a şükür babama nakil çıktı, babam kurtuldu.”



"Böbrek, üç aday hastanın içinde Mehmet Bey’e uyumluydu"


Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Organ Nakli Merkezi Müdürü Prof. Dr. Arif Aslaner ise nakil bekleyen 3 aday hastanın içinde böbreğin Mehmet Yaman’a uyumlu olduğunu tespit ettikten sonra, nakil işlemini planladıklarını söyleyerek şöyle konuştu:


"Mehmet Bey’in özelliği, kaydedildikten yaklaşık 2 saat sonra kendisine böbrek çıktı. Biz de onu davet ettik ve böbrek naklini gerçekleştirdikten sonra sorunsuz bir şekilde taburcu ettik. Böbrek, üç aday hastanın içinde Mehmet Bey’e uyumluydu ve naklini planladık. Sağlık durumu gayet iyi, şu an diyaliz ihtiyacı hissetmiyor. Kontrole gidip geliyor, yakın takip etmeye devam edeceğiz.”



"Kadavra bağışına eğilmekte fayda var"


3-9 Kasım Organ Nakli Haftası hakkında da açıklamalarda da bulunan Genel Cerrah Prof. Dr. Arif Aslaner, kadavradan bağış sayısının artırmayı amaçladıklarını aktardı. Organ nakli bağış oranının düşük seviyelerde olduğunun bilgisini veren Prof. Dr. Arif Aslaner, “Hastalarımız bekleme listesinde kadavradan bağış yapılmasını uzun süre bekliyor, bağış oranımız çok düşük. Bu vesileyle de bağış oranı artırmayı hedefliyoruz, yüzde 20 oranındaki organ bağışını yüzde 40’lara çıkartsak, nakil olacak hasta sayısını iki katına çıkarmış olacağız. Çünkü, canlı verici adaylarımızın uyumu uygun olmayabiliyor, bu açıdan kadavra bağışına eğilmekte fayda var. Hastalarımız uzun yıllar diyalizde bekliyor, bu süreçte hayatını kaybedenler oluyor. Ne kadar çok bağış olursa biz de hastalarımızın diyalizden kurtulması için aracılık etmiş oluruz. Vatandaşlarımızdan, kendilerinin de başına gelecekmiş gibi hastaların yerine kendilerini koymalarını ve vefat durumunda kendilerinin ve yakınlarının bağışçı olmalarını desteklemelerini istiyoruz” dedi.



"Organ bağışı hakkındaki düşüncenizi ailenizle paylaşın"


Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nin Organ Nakil Koordinatörü Recayi Madaslı ise Organ Nakli Haftası kapsamında şu ifadelere yer verdi:


"Türkiye’de en çok canlı vericili nakil yapılmakta ve kadavraya yönelik bağışlar az olmaktadır. Bunun en büyük sıkıntısını bizler yaşamaktayız. Normalde kadavra nakillerinin çok olması gerekirken, Türkiye’de maalesef sayısı az. Aile üyelerinin, vefatı durumunda organ bağışı hakkında ne düşündüğünü birbirine söylemesi lazım. Aile görüşmelerindeki en büyük ret nedeni bu; ’Sağlıklıyken, böyle bir tasarrufu var mıydı yok muydu bilmiyoruz’ dedikleri için, beyin ölümü gerçekleşen insanlar için maalesef aile izni alamıyoruz. Böylece organ nakli bekleyen binlerce insan mağduriyet yaşıyor."



Antalya’da böbrek yetmezliği hastasının 1 günde hayatı değişti, başvurduktan sonraki gün böbrek nakli oldu

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Sağlık çalışanlarının kurduğu koro izleyicilerden tam not aldı Medicana Bahçelievler Hastanesi’nin hekimleri, hemşireleri ve sağlık çalışanlarından oluşan Medicana Türk Müziği Korosu’nun “Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar ve Cumhuriyet’in Sesleri” adlı konseri dinleyicilerden tam not aldı. Medicana Bahçelievler Hastanesi Türk Müziği Korosu’nun “Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar ve Cumhuriyet’in Sesleri” konseri, İBB Cem Karaca Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Müzikseverler konsere büyük ilgi gösterdi. Konserin açılış konuşmasını yapan Medicana Bahçelievler Hastanesi Genel Müdürü Dr. Cem Murat Bozok, “Koro üyelerimiz, yoğun mesaileri sonrası büyük ciddiyetle koro çalışmalarını gerçekleştirdiler. Bu konserin ortaya çıkmasını sağlayan Şefimiz Müge Hale Çetintürk’e, Koro Başkanı Dr. Şebnem Altınlı’ya, Dr. Cem Başaran’a ve diğer tüm koro üyelerine emeklerinden dolayı teşekkür ederim. Konserimizi siz kıymetli misafirlerimize armağan ediyor, hoş geldiniz diyor ve iyi seyirler diliyorum” ifadelerini kullandı. Ardından 22 kişilik dev kadro müzik ziyafeti sundu. “Bitmeyen sevdamızın bitmeyecek şarkısıdır Cumhuriyet” Konserin sunuculuğunu üstlenen Medicana Bahçelievler Hastanesi Başhekimi Dr. Öğr. Üyesi Cem Başaran, müziğin yalnızca bedene değil ruha da şifa olduğunu belirterek, “Bir süredir hastanede çalışan arkadaşlarımızla bir şeyler yapalım düşüncesindeydik. 29 Ekim ve 10 Kasım tarihlerinin tam arasında bu organizasyonu yapmak istedik. Hastanede çalışan doktorlarımız, profesörlerimiz, hemşirelerimiz, ebelerimiz ve destek ekiplerimizle bir koro kurmaya karar verdik. Aylarca mesai sonrası saatlerde hep beraber yoğun şekilde bu konsere hazırlandık” şeklinde konuştu. Başaran, “Amatör bir ruhla yola çıktık. Amacımız birlikte bir şeylerin yapılabildiğini, birlikteyken bir güç olabildiğimizi göstermek ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak. Cumhuriyete hepimizin sahip çıkması gerekiyor. En temel öğemiz bu ve bunu çocuklarımızdan başlayarak yapmalıyız. Atalarımızın söylediği ‘ağaç yaşken eğilir’ sözünü unutmamalıyız. Cumhuriyetin önemini, bize ne getirdiğini, amacının ne olduğunu, nelere hizmet ettiğini çok iyi anlatmamız ve anlatmamız lazım. Cumhuriyeti korumak, ayakta tutmak için var gücümüzle sonuna kadar çalışmalıyız. Biz Cumhuriyeti ayakta tutarsak ülkemiz ve tüm vatandaşlarımız zaten ayakta kalacaktır” dedi. “Cumhuriyet’in 101’inci yılına yaraşır şekilde ilk konserimizi verdik” Mayıs ayında çalışmalara başladıklarını belirten koro şefi Müge Hale Çetintürk ise, “Bütün yaz boyunca hastanenin doktorları, hemşireleri, idari çalışanlarıyla koro çalışmalarımıza devam ettik. Cumhuriyetin 101’inci yılına yaraşır şekilde ilk konserimizi verdik. Mustafa Kemal Atatürk’ün sevdiği şarkıları söyleyelim istedik. İlk deneyimleri oldu. Hepimiz aşkla, heyecanla, gayretle birbirimize inandık. Her şeyden önce burada, sizin karşınızda olabiliyorsam bu Cumhuriyetin eseridir. Ben Cumhuriyet kadınıyım ve bu yolda olmaya devam edeceğim. Cumhuriyet bizim tek ilkemiz. Ata’mızın izinden yürüyeceğiz. Ben kendi alanımda, müzikle bunu en iyi şekilde, en iyi yerlere getirmeye uğraşıyorum. Çünkü Ata’mız da müziğe çok ilgiliydi. Türk müziğini çok severdi, üstelik söylerdi” dedi. Konser sonrası Medicana Sağlık Grubu CEO’su Reha Özkaya, koro şefi Müge Hale Çetintürk’e, koro başkanı Uzm. Dr. Şebnem Altınlı’ya ve koro sunucusu Dr. Öğr. Üyesi Cem Başaran’a çiçek takdim ederek, tüm ekibe performansları için teşekkürlerini iletti.
Ankara HAK-İŞ Genel Başkanı Arslan: “4 tane çalışanın bir emekliyi finanse etmesi ideal bir sistem” Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) Genel Başkanı Mahmut Arslan, “4 tane çalışanın bir emekliyi finanse ettiği sistem en ideal bir sistem. Bugün EYT uygulaması yapılmadan önce 2020 yılında aktif pasif dengemiz 2,37’ydi. Yani 2,37 çalışan bir emekliyi finans ediyor. 2023 yılında bu 1,82’ye düşüyor” dedi. HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, HAK-İŞ Akademi tarafından Türkiye’deki emeklilik sisteminin sorun ve çözüm önerilerinin ele alındığı ‘Emeklilik Sisteminin Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri Raporu’nu düzenlediği basın toplantısında kamuoyu ile paylaştı. Arslan, HAK-İŞ Akademi’nin sosyal güvenlik sistemiyle ilgili aylık bağlama sisteminin enflasyonlu dönemdeki durumu, emeklilik sistemi ve sosyal güvenlik sisteminin içinde bulunduğu sorunlar ve çözümleriyle ilgili bir çalışma gerçekleştirdiğini kaydetti. HAK-İŞ olarak sosyal güvenlik sistemiyle ilgili pek çok platformda birçok sorunu gündeme getirdiklerine dikkati çeken Arslan, “Sosyal güvenlik sistemimizin içinde bulunduğu şartları iyileştirme konusunda HAK-İŞ hep yapıcı bir rol üstlenmiştir. Hep sorunun sadece ortaya konması değil, çözümlerini de birlikte ortaya koymuştur” açıklamasında bulundu. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 1999’da, 2008’de ve sonrasında yapılan bazı çalışmalarla bütün olumsuzluklara rağmen önemli başarılar da yakaladığını belirten Arslan, 2002 yılında yüzde 70’lerde olan Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamının 89’lara ulaştığını dile getirdi. “Sosyal güvenlik sistemimize ciddi bir kaynak aktarmıyor” Arslan, gayri safi milli hasıladan emeklilerin aldığı payın 2009 yılında yüzde 7,6 olduğunu hatırlatarak, “2023’te 6,4’e düşüyor, 2024’te ise 6,8’e ağustos itibarıyla. Dolayısıyla aslında Türkiye’nin genel olarak milli geliri artmasına rağmen sosyal güvenlik harcamalarımızda 2023’te yüzde 6,4’a düşüyor, 2025’te 6,8. Bu şunu gösteriyor; maalesef sosyal güvenlik sistemimize diğer gelişmelere paralel olarak ciddi bir artış, ciddi bir kaynak aktarmıyor demektir” ifadelerini kullandı. “Aktüeryal dengemizi kayıt dışı istihdam bozuyor” Kamuoyunda sosyal güvenlik sisteminin aktüeryal dengesini EYT’nin ve emekli maaşlarının bozduğu algısı olduğunu belirten Arslan, “Bu doğru değil. Aslında aktüeryal dengemizi iki tane temel konu bozuyor. Birincisi kayıt dışı istihdam. Hala Türkiye, OECD ülkelerinin iki katı -OECD ortalamaları yüzde 15 esas kabul edersek- yüzde 30 kayıt dışı istihdam sorunuyla karşı karşıya. Kayıt dışı istihdam demek prim almama demektir, vergi almama demektir. Dolayısıyla Türkiye’nin emeklilikle ilgili en temel sorunu emekli maaşları değil, en temel sorunu kayıt dışı istihdamdır” dedi. “Prim gelirlerinin tahsil edilmesi durumunda Sosyal Güvenlik Kurumumuzun prim alacakları 600 milyarı buluyor” Aktüeryal dengeyi bozan ikinci konunun ise prim gelirlerinin tahsil edilememesi olduğuna işaret eden Arslan, “Elimizde 2023 yılı verileri var. Toplam baktığınız zaman Sosyal Güvenlik Kurumumuzun prim alacakları 600 milyarı buluyor. 600 milyarlık bir priminiz olsa bugünkü emekli maaşlarını yüzde 50 artırma şansınız var. Üstelik ciddi bir kayıt dışını da ortadan kaldırmayı da koyduğunuz zaman bu rakamlar 1,5 trilyonu bulan rakamlar oluyor. Dolayısıyla kayıt dışı istihdamı ortadan kaldırırsak veya asgariye indirirsek, prim alacaklarımızı tahsil edersek, aslında sosyal güvenlik kurumumuzun kamuoyunda algı oluşturmaya çalışılan ’kötüdür, batmıştır, yok olmuştur’ gibi algıları da değiştirmiş olacağız” diye konuştu. “4 tane çalışanın bir emekliyi finanse ettiği ideal bir sistem” Arslan, emeklilik sistemindeki aktif-pasif dengesine ilişkin ise, “Dünyadaki primli sistemlerde aktif-pasif dengesinin 4 çalışanın bir emekliyi finanse ettiği bir modelden bahsediyoruz. Fakat dünyanın hiçbir yerinde bu model 4’te bir değil. Olsa bu ideal bir şey. Evet, 4 tane çalışanın bir emekliyi finanse ettiği ideal bir sistem. Fakat bunu hiçbir zaman biz yakalayamadık. Bugün de sistemden önce yani bu EYT uygulaması yapılmadan önce 2020 yılında aktif-pasif dengemiz 2,37’ydi. Yani 2,37 çalışan bir emekliyi finans ediyor. 2023 yılında bu 1,82’ye düşüyor. EYT’den kaynaklı oldu. Dolayısıyla bizim 1,82 çalışanımız bir emekliyi finanse etmek zorunda. Bu da aslında çanların çaldığı ciddi bir sıkıntıyı işaret ediyor” değerlendirmesinde bulundu. “Türkiye’de sendikal örgütlülüğün önünü açarsak sorunları çözüyoruz” Avrupa İstatistik Ofisi’nin verdiği rakamlara göre Avrupa Birliği ortalamasında aktüeryal dengenin 1,93 olduğunu belirten Arslan, neredeyse hiçbir demokratik ülkede 4 çalışanın bir emekliyi finanse ettiği bir rakamın yakalanamadığını dile getirdi. Arslan, “Türkiye bununla övünmeli mi? Elbette değil. Ama bunu sadece EYT’nin üzerine yıkmak büyük bir haksızlık. Biz HAK-İŞ olarak eğer Türkiye’de sendikal örgütlülüğün önünü açarsak, sendikal örgütlülük yüzde 15 değil de yüzde 50’lere ve daha yukarıya çıkarsa üç tane temel sorunu çözüyoruz” ifadelerini kullandı. Sendikalı örgütlülüğün önünün açılması halinde toplu sözleşme sisteminin genişletileceğini aktaran Arslan, gelir dağılım adaletsizliğini önlemek için önemli bir aşamayı kaydedeceklerini vurguladı. “Sistem enflasyonun çok yükseleceği veya çok düşeceği dikkate alınmadan yapılmış” Arslan, 2025 yılında emekli olacaklara enflasyondan kaynaklı olarak daha az maaş bağlamasından ötürü yaşanan mağduriyete değinerek, “HAK-İŞ olarak bu sorunu köklü bir çözüm olarak görüyoruz. Bugün konjonktürel olarak önümüze gelen 2024 yılında emekli olan bir işçi, eğer 2025 yılında emekli olursa yüzde 35’e varan gelir kaybını, maaş kaybını tartışmaktan öteye büyük bir reformdan bahsediyoruz. Konjonktürel olarak bu sene bu sorunu çözmek gelecek yıl için başka sorunları gündemimize getiriyor. Sistem 2008 yılında reform gerçekleştirilirken maalesef enflasyonun çok yükseleceği veya çok düşeceği dikkate alınmadan o günkü konjonktüre göre yapılmış bir hesaplama, bugün gelip duvara tost attı bizi” dedi. “Emekli olmadan çalışmaya devam eden insanlar ne kadar fazla sistemde kalırsa o kadar fazla maaş alır” Emeklilik sisteminde köklü bir düzenleme yapılması gerektiğini kaydeden Arslan, şu ifadelere yer verdi: "Bizim düzenlememiz şu; sistemde kalan yani emekli olmadan çalışmaya devam eden insanlar ne kadar fazla sistemde kalırsa o kadar fazla maaş alır. Bu eşyanın tabiatı da bu olması gerekiyor. Daha fazla prim ödeyip, daha az maaş almak; bu gerçekten doğru bir tutum değil. Bundan vazgeçilmeli. Hükümetimiz neden bundan vazgeçti? Niçin bu kritik sorunun çözümü konusunda beklemeye geçtiler bilemiyoruz. Henüz iki ayımız var. Kasım ve aralık ayı. Belki aralık ayının sonuna kadar bir düzenleme yapılabilir. Beklentimiz var. Eğer yapılmazsa bir taraftan erken emekliliği eleştirenler, EYT’yle sosyal güvenlik sistemimize yeni yük getirildi diyenler, emeklilerle ilgili sendikaları suçlayanlar, ki bizi de suçluyorlar EYT’yi savunduğumuz için, ülkeyi bir krize soktuğumuz için.” Arslan’ın konuşmasının ardından İş ve Sosyal Güvenlik Uzmanı Sadettin Orhan, ‘Emeklilik Sisteminin Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri Raporu’na ilişkin sunum gerçekleştirdi. Orhan, kısa vadede 2024 sonrası aylık kayıplarının önlenmesi, orta vadede emekli aylığı hesaplama ve güncelleme sisteminin revize edilmesi, Sosyal Politika Koordinasyon Kurulu oluşturulması, uzun vadede ise Sosyal Güvenlik Şurası zemininde sosyal güvenlik sisteminin reforme edilmesi gerektiğini vurguladı.