GÜNDEM - 23 Ekim 2024 Çarşamba 12:35

5 ismin içinde kayboldu, kendini bulmak için tespit davası açtı

A
A
A

Antalya’da doğumunda adı ve cinsiyetinin yanlış yazdırılmasıyla başlayan hatalar zinciri sebebiyle yaşamı boyunca okulda, askerlikte ve iş hayatında 5 farklı isimle anılmaya başlayan Ersin Akbaş, emekli olabilmek için ‘isim tespit davası’ açtı. Kayıtlarına bir türlü ulaşılamadığını ve mahkemenin davaya ret verdiğini belirten Akbaş, “5 ismin içinde kayboldum gittim. Kendimi bulmak için kendime tespit davası açtım. Mağdurum, sesimin duyulmasını istiyorum” dedi.

Antalya’da yaşayan 59 yaşındaki Ersin Akbaş’ın ismiyle ilgili hatalar zinciri doğumu ile başladı. Doğduğunda Ergün ismiyle nüfusa kız olarak yazılan adamın kaydı çok geçmeden düzeltildi ancak yanlışlıklar okul hayatında da devam etti. İlkokul diplomasını Ersun ismiyle alan Akbaş, itiraz etti ancak ikinci kez aldığı diplomada ismi Ergin olarak yazıldı. Ersin Akbaş, iddiasına göre kendi adıyla 1986-1987 yılları arasında 18 aylık askerlik görevi yaptı, 1990 yılında Körfez kriziyle çıkan seferberlik sonrası ikinci kez askerliğe çağrıldı. Akbaş, ikinci askerliğini ise Ersün adıyla yaptı. Akbaş, bu yaşına kadar Ergün, Ersun, Ergin, Ersün ve son olarak kendini tabir ettiği Ersin Akbaş ismiyle yaşamını sürdürdü.

5 ismin içinde kayboldu, kendini bulmak için tespit davası açtı

İsim tespit için dava açtı

Akbaş’ın ismi sebebiyle yaşadığı sıkıntılar, sosyal güvenlik primi ödemelerinde ve iş bulma süreçlerinde de devam etti. Son olarak emeklilik hayali kuran Akbaş ve avukatı, Antalya 9. İş Mahkemesi’ne isim tespit ve sigorta girişleri için tespit davası açtı. Zonguldak SGK’ye yazılan müzekkereye verilen cevapta, Ersin Akbaş’ın yanında çalıştım dediği annesi Şerife Akbaş’ın belirtilen tarihlerde vergi yükümlülüğüne ait bir kaydına rastlanılmadığı belirtilerek bilirkişinin sunmuş olduğu rapor doğrultusunda mahkeme istinaf yolu açık olmak üzere davanın reddine karar verdi.

5 ismin içinde kayboldu, kendini bulmak için tespit davası açtı

"Kendimi bulmak için kendime tespit davası açtım”

"Kendimizi bulmak için kendimize tespit davası açtık" diyen Ersin Akbaş dava çıkışında gazetecilere açıklamada bulundu. Bu tespitin yapılmasının çok önemli olduğunu, bununla birlikte sigorta kayıtlarından tespit dilebileceğini ve emekli olabileceğini kaydeden Akbaş, “1984 yılında annem Şerife Akbaş’ın yanında Ersun ismiyle sigortalı olarak çalışıyordum. Annemin kaydı da yok ortada. O da bulunamıyor. Askere 1986 yılında Ersin Akbaş olarak gittim, askerden geldim ikinci kez askere bu sefer 1990 yılında Ersün Akbaş olarak tekrar alındım. Yaptığımı söylememe rağmen kayıtlar görünmediği için tekrar yapmak zorunda kaldım. Ben suçluysam idam edilmeye razıyım. Çaycuma Askerlik Şubesi ya da vergi dairesindeki evraklara bakılsa her şey çözülecek. 59 yaşındayım, emekli de olamıyorum” dedi.

“Ersin’in sigortası var, Ersün’ün yok görünüyor”

Çok mağdur olduğunu dile getiren Akbaş, sözlerini şöyle tamamladı.

“5 ismin içinde kayboldum gittim. Ersün Akbaş’ın 1984 yılında sigortası var, 1991 yılında devlete vergi de verdim. Şu anki ismim Ersin Akbaş ile vergi mükellefi bendim, Bağ-Kur’luydum, borcumu ödemek için gidiyorum kabul etmiyorlar. Ersin ile Ersün’ü birleştirip emekli olmak istiyorum. Zaten Ersin ismimle 5 bin 330 günüm var benim ama Ersün’e yok. Bunu duyurmadığım insan kalmadı. Yetkililer de duysun lütfen sesimi. Ben ne yapacağım, çok mağdurum. Ersin 2006’da doğmuş. Diğer isimler yaşamış. 3 ismime 1 TC numaram var. Devletime, hükümetime saygım var. Onların bu işi çözeceğini düşünüyorum. Ben gerçekten çok yoruldum.”

5 ismin içinde kayboldu, kendini bulmak için tespit davası açtı

Avukatı: “İsimler tespit edilemediği için sigortası da tespit edilemiyor”

Akbaş’ın avukatı Nuray Ertem de geçmişte yapılan hatalar nedeniyle isim ve sigorta karışıklığının önüne geçebilmek adına tespit davası açtıklarını ancak kayıtlara ulaşılamadığı için mahkemenin davayı reddettiğini söyledi. İstinaf yoluna başvuracaklarını aktaran Ertem, “Gerekirse devlet arşivlerinden kayıtları isteyeceğiz. İsimler tespit edilemediği için sigortası da tespit edilemiyor çünkü farklı kişi görünüyor ve farklı sigortalar çıkıyor. Belirli bir tarihlerde Ersun olarak başka tarihlerde de Ersin olarak sigorta girişleri çıkıyor ancak ikisi birleştirilemiyor” dedi.

Suat Metin - Fırat Demir

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara 43. kattan düşerek ölen genç kadının ailesinden cinayet iddiası Ankara’da 43 katlı gökdelenin en üst kadından düşerek hayatını kaybeden 27 yaşındaki kadının ailesi, genç kadının intihara meyilli birisi olmadığını belirterek, olayın cinayet olduğunu ileri sürdü. Olay, 20 Ekim akşamı Çankaya ilçesi Konutkent Mahallesi’ndeki bir gökdelende meydana geldi. Alınan bilgilere göre, binicilik eğitmenliği yapan 27 yaşındaki Semanur Arslan, arkadaşları Ferhat D. (43) ile Ezgi Ö.’nün (31) bulunduğu eve gitti. İlerleyen saatlerde yerde bir kadın cesedi gören vatandaşlar, polis ekiplerine ihbarda bulundu. Olay yerine gelen ekipler tarafından yapılan incelemede ölen kişinin Semanur Aslan olduğu ve 43’üncü kattan düştüğü tespit edildi. Olayla ilgili ifadesi alınan Ferhat D’nin Arslan’ı tanımadığını, olay sırasında başka odada olduklarını ve dışarı çıktıklarında ise Arslan’ı göremediklerini söylediği öğrenildi. Ezgi Ö.’nün ise ifadesinde, Arslan’ın erkek arkadaşı ile problemleri olduğunu ve sürekli ağladığını iddia ettiği öğrenildi. Ölen genç kadının ailesi, olayın intihar süsü verilmiş cinayet olduğunu ileri sürdü. Olayın bir an önce çözülmesini isteyen aile, sorumluların en ağır cezayla yargılanmasını istedi. “Dayanamıyorum, çıldırmak üzereyim” Arslan’ın gözü yaşlı annesi Elif Karaca, kızının asla intihar etmeyeceğini belirterek, “O gün çok mutluydu. Kapadokya’ya gideceğini söylemişti. Asla intihar edecek birisi değildi. Öldüğü evde yaşayan kadını görünce tepki göstermiştim. O da bana kendisiyle çok fazla görüşmediğini söylemişti. Ben çocuğumu başka yerde sanırken, o kadının evine götürmüşler. Ertesi gün vefat ettiğini öğrendim. Kızım neden oradaydı bilmiyorum. Ankara’da olduğunu bile bilmiyordum. Hiçbir tahminim yok. O evde yaşayanları da tanımıyorum. Şüphelendiğim bir şey de yok. Benim kızım intihar etmez. Hayat dolu birisiydi, çok güzeldi. Temiz kalpliydi. En son konuşmamızda bizleri çok sevdiğini, ailenin ne demek olduğunu bildiğini söyledi. Son gördüğümde her zamanki gibi neşeliydi. Hiçbir açıklama yapmıyorlar, hiçbir şey bilmiyorum. Verilen ifadeler çelişkili, birbirini tutmuyor. Kızım asla intihar edecek biri değildi. Hayalleri vardı, ‘Sana çok güzel bir aile kuracağım annecim merak etme’ dedi. Ailesine çok düşkündü. Ne olur bu olayın üstü kapanmasın. Neyse olay ortaya çıksın. Dayanamıyorum, çıldırmak üzereyim. Kızımı tanımadıklarını söylemişler, tanımadıkları insanı nasıl evlerine alıyor ki. Ben çocuğumu istiyorum, onsuz yapamıyorum” dedi. “Ablamı tehdit eden kişiler vardı” Arslan’ın kardeşi Serhat Arslan ise, ablasının neşeli ve enerji dolu birisi olduğunu söyleyerek, şöyle konuştu: “Ablamın öldüğü evdeki o iki kişinin ifadeleri birbirleriyle çelişiyor. Ablam taksi çağırdıktan çok kısa bir süre sonra ölmüş. İntihar edecek hiç kimse taksi çağırmaz. Ablamın telefonu şifreliydi. Telefonuyla uğraşılmış. Bu olay kesinlikle intihar değil. Çok hayat dolu bir insandı ablam ve hayatında her şey yolundaydı. İntihar etmesine neden olacak bir erkek arkadaşı veya ilişkisi de yoktu. Güçlü bir kadındı. İntihar etmesine imkan yok. Şüphelilerin ikisi de ablamı tanıyordu ve sosyal medyadan takip ediyordu. Serbest bırakıldıkları an hesaplarını kapatmışlar. Ablamı tanımamaları söz konusu değil. Ablam bana ikisini bir araya getireceğini söylemişti. Muhtemelen o kadınla oğlanı sevgili yapmak için o eve gidildi. Yalan söylüyorlar. Ablam alkol bile kullanmıyordu. Psikolojik olarak intihar edecek birisi değildi. Duyan herkes yardıma gelirse bu olay çözülür. Ablamın sesinin duyulması gerekiyor. Kanı yerde kalmasın. Saatlerce kanını temizlemek için uğraştılar. Bu işin arkasında başka şeyler var. Neden öldüğüne dair bir tahminim yok ama ablamı tehdit eden kişiler vardı.”
Muş Muş’ta öğrencilere yönelik "Hukuk ve Basın" semineri düzenlendi Muş Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Kantar, "Hukuk ve Basın" konulu seminer kapsamında İletişim Fakültesi öğrencileri ile deneyimlerini paylaştı. Muş Alparslan Üniversitesi (MAÜN) İletişim Fakültesi ve Genç İletişimciler Topluluğu tarafından düzenlenen seminer, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Sabahattin Zaim Konferans Salonu’nda gerçekleşen seminere konuşmacı olarak katılan Muş Cumhuriyet Başsavcısı Kantar, basının matbaanın bulunmasıyla başlayan bir süreç olduğunu ifade ederek, "Şehirciliğin yaygınlaşması, demokratik toplum düzenine geçilmesiyle basının etkisi iyice ortaya çıkıyor. Habercilik, gazetecilik, toplumu yönlendirme, ondan sonra özgür basın, kısıtlamalara maruz kalmaktadır. Tabi basın deyince ilk akla gelen basın özgürlüğüdür. Özgür olmayan bir basının doğru haber aktarması, insanları doğru bilinçlendirmesi de söz konusu olamaz. Basın özgürlüğü deyince aslında içerisinde 3 haktan bahsetmek lazım. Bir; habere, olaya, olguya, düşünceye, fikre ulaşabilme hakkı. İki, bunu açıklayabilme hakkı. Üç, yayma hakkı. Aslında basın özgürlüğü içerisinde bu üç hakkı var. Ama her özgürlük gibi bu özgürlük de sınırsız bir özgürlük değildir. Anayasanın 28. maddesi basın özgürlüğünü düzenler ve şöyle başlar, ‘Basın hürdür, sansür edilemez.’ Ama devamında kısıtlamalar var. İşte ne diyor? Toplumun güvenliği, devletin iç ve dış güvenliği, kişilerin özgürlüğü. Bu konularla alakalı kısıtlamalar da kanuna getirilmek durumunda kalmış. İş ahlakını ve basın etiğini bilen gazetecilerin haber yapması ve toplumu düzgün bilinçlenmesi önemlidir" ifadelerini kullandı. Genç İletişimciler Topluluğu Başkanı Hirda Cidam da bir konuşma yaptı. Seminere, MAUN Rektör Yardımcısı Kenan Yıldırım, Genel Sekreter Harun Demir, Muş Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Emrullah Özbey, akademisyenler, basın mensupları ve öğrenciler katıldı.
Şanlıurfa ’Atların diyarı’nda nalbantlık son demlerini yaşıyor Yüzyıllardır ’atların diyarı’ olarak adlandırılan Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde nalbantlık mesleği son demlerini yaşıyor. Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde yüzyıllardır at yetiştiriciliği yapılıyor. Atların diyarı olarak adlandırılan ilçede haralarda yetiştirilen yarış atları Türkiye’nin birçok iline gönderiliyor. Değeri milyonlarca lirayı bulan yarış atlarının yanı sıra yük taşımacılığı için de atlar kullanılıyor. Sadece 2 nalbant kaldı Daha önce onlarca kişinin yaptığı nalbantlığı şimdi sadece 2 kişi yapıyor. Yaşları 50’nin üzerinde olan ustalar, çırak bulamıyor. Çocuklarının dahi nalbantlık yapmak istemediklerini söyleyen ustalar, bu mesleğin de artık son bulmaya başladığını söyledi. Esnaf ve Sanatkarlar Odası devreye girdi Nalbantlık mesleğinin bitme noktasına gelmesi Esnaf ve Sanatkarlar Odasını harekete geçirdi. İlçede bu mesleği yapan son ustalar olan 56 yaşındaki Nuri Erişen ve 53 yaşındaki Müslüm Özer’i ziyaret eden Esnaf ve Sanatkarla Odası Başkanı İsmet Demir, yeni ustalar yetiştirmek için proje hazırladıklarını belirtti. Suruç’ta bu mesleği yapan 2 kişi olduklarını söyleyen Özer “Benim çocuklarım bu mesleği yapmıyor. Birisi berberlik yapıyor, birisi ise döner işi yapıyor” dedi. Yok olmaya yüz tutan meslekler için proje hazırladıklarını söyleyen Esnaf ve Sanatkarla Odası Başkanı İsmet Demir, “Şu anda Suruç’ta iki nalbant ustamız var. Aslında devam eden bir meslek ama maalesef ilçemizde bitiyor, kimse tercih etmiyor. Biz de yok olmaya yüz tutan mesleklerin devam etmesi için çalışmalar yapıyoruz” diye konuştu. Nuri Erişen 48 yıldır bu mesleği yaptığını belirterek işini çok sevdiğini dile getirdi.