GENEL - 22 Mart 2012 Perşembe 16:59

DÜNYA SU GÜNÜ

A
A
A
DÜNYA SU GÜNÜ

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Türkiye`de su kaynaklarının yetersizliğinin, başka amaçlarla su kullanımına olan talebin, tarımsal sulamada da suyun ekonomik kullanılması gerektiğini ortaya koyduğunu bildirdi.
Bayraktar, 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Türkiye`nin kullanılabilir su potansiyelinin 112 kilometreküp olduğunu, bunun 40,1 kilometreküp kadarının içme suyu, sanayi ve sulama amaçlı kullanıldığını belirtti. Türkiye`de kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının bin 735 metreküp olduğunu, bu rakamın 2025 yılında bin 300 metreküpe ineceğini vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti:
"Aslında Türkiye de `az miktarda su kıtlığı çeken ülkeler` arasında yer almaktadır. Hızlı nüfus artışı, kirlenme, kentlerdeki şebekelerde su kaybı vardır. Tarım, sanayi ve evsel su kullanım oranları, belli bir strateji doğrultusunda dağıtılmamaktadır. Ülkemizde yıllık yağış ortalaması, dünya ortalamasından düşüktür. Bu durumlar mevcut kaynakların daha dikkatli kullanılması ve kirlenmeye karşı gerekli tedbirlerin bir an önce alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Gelecek nesillere yeterli suyun
bırakılabilmesi için birtakım tedbirlerin alınması gerekmektedir. Su kaynaklarımızın yetersizliği, başka amaçlarla su kullanımına olan talep, tarımsal sulamada da suyun ekonomik kullanılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Şu anda kullanılabilir suyun yaklaşık 29,6 kilometreküpü sulama amacıyla kullanılmaktadır. Tarım arazilerimizin yaklaşık 8,5 milyon hektarı teknik ve ekonomik olarak yer altı ve yer üstü sularla sulanabilir özelliktedir. Hala sulamaya açılmamış arazi miktarı 3,1 milyon hektar
düzeyindedir."
KURAKLIK RİSKİNİ AZALTMAK İÇİN ÖNLEMLER
Konya Ovası Projesi (KOP), Doğu Karadeniz Projesi (DOKAP) ve Güneydoğu Anadolu Projesi`ndeki (GAP) sulama projelerinin hayata geçirilmesiyle sulama alanlarının daha da artacağını vurgulayan Bayraktar, kıt olan suları verimli bir şekilde kullanmak ve kuraklık riskini azaltmak için alınacak önlemlerden bazılarını ise şöyle özetledi:
"Havza bazında kuraklık izleme ve önleme merkezi kurulmalı. Havzalar arası su transferleri için planlar hazırlanmalı. Su konseyi kurulmalı ve suyun rasyonel ve etkili bir şekilde kullanımı için `su yasası` çıkarılmalı. Sulama yatırımlarına hız verilmeli, GAP, KOP ve DOKAP gibi büyük projeler en kısa zamanda tamamlanmalı. Tarımda suyun ekonomik kullanımı için, tarla içi hizmetlerin geliştirilmesi paralelinde arazi ve bitkinin çeşidine göre damlama sulama veya yağmurlama sulama sistemleri hızla devreye
sokulmalı ve bu sistemleri yaygınlaştırmak için gerekli çalışmalara ağırlık verilmeli. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca damlama ve yağmurlama gibi basınçlı sulama projelerine verilmekte olan sıfır faizli krediler artırılarak devam etmeli. Bazı suiistimalleri önlemek için projelerin uygulanması en az beş yıl takip edilmeli. Toprakta nem takipleri yapılmalı ve çiftçinin ihtiyacı olan sulama programı hazırlanmalı. Erozyon kontrolü, ormanların korunması ve ağaçlandırma çalışmalarına gereken önem
verilmelidir."
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Tunceli Tunceli’de yoğun bakım ünitesi hizmet vermeye başladı Tunceli Devlet Hastanesindeki yoğun bakım ünitesi revizyon, tadilat sonrası yenilenme ve yatak kapasitesinin artırılmasının ardından yeniden hizmete başladı. Tunceli Devlet Hastanesi yoğun bakım birimlerinde görevli sağlık personelinin daha uygun koşullarda hizmet sunabilmesi, hasta memnuniyeti ve sağlık hizmeti kalitesinin artırılması amacıyla üçüncü basamak yoğun bakım ünitesi, izolasyon odası, ikinci basamak genel yoğun bakım ünitesi, ikinci basamak koroner yoğun bakım ünitesi İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yapılan ihaleyle yenilerek tamamlandı. İl Sağlık Müdürlüğü tarafından çalışmaya ilişkin yapılan açıklamada, ’’Müdürlüğümüzce, hizmet birimlerimizdeki ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak vatandaşlarımızın daha kaliteli ve verimli bir sağlık hizmeti alabilmesi ve bu hizmetlere daha kolay ulaşılabilmesi amacıyla yoğun bakım ünitelerimizin mevcut fiziki ortamının iyileştirilmesi için revizyon ve tadilat işlemlerine başlanmış, bu süre içerisinde sağlık hizmetinde yaşanabilecek aksaklıkların önüne geçilerek iyileştirme çalışmaları yürütülmüştür. Yataklı Sağlık Tesislerinde Yoğun Bakım Hizmetlerinin Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Tebliğine göre İl Sağlık Müdürlüğümüzce görevlendirilen komisyon tarafından yerinde değerlendirmesi yapılmış olup 23 Aralık 2024 tarihi itibariyle yoğun bakım ünitelerimiz hasta kabulü ile birlikte yeniden hizmet vermeye başlamıştır’’ denildi.
Düzce Havaların soğumasıyla solunum yolu enfeksiyonları arttı DÜZCE(İHA) – Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Özlem Ataoğlu, havaların soğuması ile birlikte solunum hastalıklarının da arttığına dikkat çekerek çocuk ve yaşlıların daha dikkatli olması gerektiğini bildirdi. Ataoğlu mikroplara karşı en etkili korumanın el yıkamak olduğunu söyledi. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Özlem Ataoğlu, kış mevsiminde artan solunum yolu hastalıklarına dikkat çekerek korunma yolları hakkında bilgi verdi. Havaların soğuması ile birlikte solunum hastalıklarının da arttığına dikkat çeken Ataoğlu, “Soğuk hava, kapalı ortamlarda daha fazla zaman geçirme, soğuk havalarda virüslerin daha fazla yayılma eğiliminde olması, kışın olan düşük nem ile birlikte burun mukozasının kuruması ve kişinin üst solunum yolu enfeksiyonuna neden olan virüslere karşı daha hassas hale gelmesi, kışın ısınma amaçlı kullanılan fosil yakıtlarla birlikte hava kirliliğinin artması da kışın solunum yolu hastalıklarının artma nedenlerindendir” dedi. “Çocuk ve yaşlılar daha dikkatli olmalı” Çocuk ve yaşlıların kışın grip ve üst solunum yolu enfeksiyonlarına karşı daha hassas olduğuna işaret eden Dr. Ataoğlu, bu kişilerin özellikle daha dikkatli olmaları gerektiğini vurguladı. Çocukların bağışıklık sistemleri henüz tam olarak gelişmediğinden enfeksiyonlara karşı daha savunmasız olduğunu ifade eden Öğr. Üyesi Ataoğlu, “Özellikle 65 yaş üstü yaşlı bireylerin bağışıklık sistemleri zayıflayabilir, bu da grip ve diğer viral enfeksiyonları daha tehlikeli hale getirebilir. Ayrıca, astım, kronik bronşit, kalp hastalıkları, böbrek yetmezliği, diyabet ve akciğer hastalıkları gibi kronik hastalıkları bulunan kişiler, hamileler, kanser tedavisi görenler, HIV/AIDS ve organ nakli hastaları gibi bağışıklık sistemi zayıf olan bireyler de enfeksiyonlar açısından daha yüksek risk altındadır” diye konuştu. Solunum yolu virüsleri sürveyans raporunun 48. haftasında en sık yer alan virüslerin influenza, rinovirüs, coronavirüs, SARS-CoV-2 olduğunu dile getiren Ataoğlu, bu virüslerin de sıklıkla akut bronşit, soğuk algınlığı, grip, sinüzit gibi hastalıklara neden olduğu bilgisini paylaştı. Kış aylarında yaygın olan solunum hastalıklarının erken belirtileri hakkında da bilgi veren Dr. Özlem Ataoğlu, “Özellikle boğaz ağrısı, burun akıntısı ve burun tıkanıklığı, öksürük, ateş ve titreme, baş ağrısı, yaygın vücut ağrısı, bazen nefes darlığı veya hırıltı, tat ve koku kaybı, halsizlik gibi şikayetler hastaların erken belirtileri arasında” dedi. “Nefes darlığı ve göğüs ağrısı, önemli akciğer veya kalp problemlerine işaret edebilir” 38 derece ve üzeri yüksek ateş, özellikle 3 gün boyunca düşmüyorsa, iltihaplanma veya ciddi bir enfeksiyonun belirtisi olabildiğini söyleyen Ataoğlu, “Nefes darlığı, göğüs ağrısı önemli akciğer veya kalp problemlerine işaret edebilir. Koyu renkli balgam, özellikle yeşil veya kanlı balgam, bakteriyel bir enfeksiyonun belirtisi olabilir. Ciddi viral enfeksiyonlar, özellikle yaşlılarda bilinç bulanıklığına yol açabileceğinden, derhal bir sağlık kuruluşuna başvurulması önemlidir” şeklinde konuştu. “Aşı, bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara yakalanma riskini azaltır” Kış aylarında solunum hastalıklarından korunmak için tavsiyelerde bulunan Öğr. Üyesi Dr. Özlem Ataoğlu, “Aşı olmak, özellikle mevsimsel grip aşısını yaptırmak, hijyen kurallarına uyarak sık sık el yıkamak, kalabalık ortamlarda maske kullanmak, yakın temastan kaçınmak, dengeli beslenmek, yeterli dinlenmek, kapalı ve kalabalık alanlardan uzak durmak, belirtiler görüldüğünde zaman kaybetmeden doktora başvurmak, alınabilecek önlemler arasındadır” ifadelerine yer verdi. Mikroplara karşı en etkili korunma: El yıkamak Toplu taşıma araçlarını kullandıktan sonra, yemek yemeden önce ve tuvaleti kullandıktan sonra bol su ve sabunla en az 20 saniye boyunca elleri yıkamanın mikroplara karşı en etkili korunma yollarından biri olduğunu vurgulayan Özlem Ataoğlu, “Özellikle havalandırmanın yetersiz olduğu kapalı ortamlarda ve toplu taşıma araçlarında maske kullanmak, hem kendimizi hem de çevremizdekileri korumak için önemlidir. İyi beslenmek, düzenli uyku almak ve stresle başa çıkmak gibi sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmek, bağışıklık sistemimizi güçlendirerek hastalıklara karşı direncimizi artırır. Özellikle yaşlılarda ve çocuklarda en ufak bir belirti hissedildiğinde vakit kaybetmeden bir sağlık profesyoneline danışmak, hastalığın erken teşhis edilmesi ve tedavi edilmesi açısından büyük önem taşımaktadır” dedi.