SAĞLIK - 10 Nisan 2025 Perşembe 12:10

Kulağınızdaki çınlama zannettiğiniz kadar masum olmayabilir

A
A
A
Kulağınızdaki çınlama zannettiğiniz kadar masum olmayabilir

Gelip geçici gibi görünen kulak çınlamasının bazen daha önemli bir sağlık sorununun habercisi olabileceğine değinen KBB Uzmanı Dr. Soner Kadıköylü, kulaklıkla yüksek sesle müzik dinlemek ya da sık sık yüksek desibelli etkinliklere katılmanın da iç kulaktaki hassas yapıları zedeleyebildiğini söyledi.


Günlük koşuşturma içerisinde çok ciddiye almadığımız bu olaya "tinnitus" yani halk arasında bilinen adı ile kulak çınlaması deniyor. Türkiye’de yaklaşık her 100 kişiden 10’unda görülen kulak çınlaması bazen sanıldığı kadar masum olmayabiliyor. Bir hastalıktan çok bir belirti olarak değerlendirilen kulak çınlaması, işitme sisteminde en sık karşılaşılan durumlardan biri olarak karşımıza çıkabildiği ifade edildi.


Medline Adana Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Dr. Soner Kadıköylü, gelip geçici gibi görünen kulak çınlamasının bazen daha önemli bir sağlık sorununun habercisi olabileceğine dikkat çekerek önemli bilgiler verdi.


Kulaklardaki çınlamanın bazen de kalp ve damar sağlığıyla ilgili ipuçları verdiğini kaydeden KBB Uzmanı Dr. Kadıköylü, "Yüksek tansiyon veya damar sertliği gibi durumlar, kan akışındaki değişimlerle kulakta nabız atışına benzer bir sesin duyulmasına neden olabilir. "Pulzatil tinnitus" olarak adlandırılan bu durum, kalp atışlarımızla senkronize şekilde hissedilir ve altta yatan damar sorunlarının habercisi olabilir. Nadiren de olsa akustik nöroma (vestibüler schwannoma) adlı iyi huylu tümörler, iç kulakta yer alan denge ve işitmeden sorumlu sinir üzerinde gelişir. Tümör büyüdükçe, sinire baskı yaparak sürekli ve tek taraflı kulak çınlamasına yol açabilir. Genellikle bu çınlama, beraberinde işitme kaybı veya denge sorunlarıyla birlikte seyreder. Erken teşhis, bu tümörlerin tedavisinde büyük önem taşır. Bundan dolayı özellikle tek kulağı etkileyen ve zamanla artan çınlamalarda mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır" dedi.



"Ototoksik etkili ilaçlar, iç kulakta hasara neden olabilir"


Kadıköylü, kulak çınlamasına sebep olabilecek bir diğer faktörün ise kullanılan bazı ilaçlar olduğunu belirterek, "Özellikle yüksek dozda aspirin, bazı antibiyotikler, kemoterapi ilaçları ve idrar söktürücüler gibi ototoksik etkili ilaçlar, iç kulakta hasara neden olabilir. Bu gibi bir durumda, ilaç kullanımı doktor kontrolü altında yeniden düzenlenmelidir. Kulak çınlamasının altında yatan ve sık görülen bir başka neden de yaşa bağlı işitme kaybıdır. Zamanla iç kulaktaki hassas tüy hücreleri yıpranır ve zarar görür. Bu hücreler, dışarıdan gelen sesleri elektrik sinyallerine dönüştürerek beynimize iletmekle görevlidir. Ancak bu sistem bozulduğunda, beynimiz eksik kalan sinyalleri telafi etmeye çalışır ve kendi sesini üretmeye başlar. Bu durum ise biz farkında olmadan rahatsız edici bir çınlama olarak karşımıza çıkar" diye konuştu.



"Yüksek sesli müzik iç kulaktaki hassas yapıları zedeleyebilir"


Günümüzde özellikle gençler arasında kulak çınlamasının en sık rastlanan sebeplerinden birinin de yüksek sesle müziğe veya gürültülü ortamlara uzun süre maruz kalması olduğunun altını çizen Kadıköylü, "Kulaklıkla yüksek sesle müzik dinlemek ya da sık sık yüksek desibelli etkinliklere katılmak, iç kulaktaki hassas yapıları zedeleyebilir. İlk başta geçici gibi görünen bu çınlama, zamanla kalıcı bir sorun haline de dönüşebilir. Bazen çok daha basit ama gözden kaçan nedenler de çınlamaya yol açabilir. Örneğin, kulak kiri birikmesi ses dalgalarının kulakta doğru şekilde iletilmesini engeller ve baskı hissiyle birlikte çınlamayı tetikleyebilir. Benzer şekilde, grip veya sinüzit sonrası ortaya çıkan östaki borusu tıkanıklığı da kulak basıncını değiştirerek istenmeyen seslere yol açabilir. Modern yaşamın kaçınılmaz bir parçası olan stres de kulak çınlamasını tetikleyen başlıca etkenlerden biridir. Stres altındayken vücudumuzun ürettiği bazı kimyasallar, sinir sistemimizi aşırı hassas hale getirerek çınlamayı artırabilir. Uzun süreli kaygı, yoğun endişe ya da uyku problemleri de kulak çınlamasını daha belirgin hale getirebilir. Çene eklemi problemleri de tahmin edilenden daha fazla kulak çınlamasına yol açar. Çene kemiğimiz kulağa çok yakın bir yapıya sahip olduğu için, burada yaşanan kas veya eklem sorunları, kulağa yansıyarak çınlama hissine neden olabilir. Aynı şekilde, bazı nörolojik rahatsızlıklar da işitme sinirlerini etkileyerek kulak çınlamasına sebep olabilir" şeklinde konuştu.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Villaya silahlı saldırı İstanbul’da bir iş adamının villasına silahlı saldırı gerçekleştirildi, zanlılardan birinin hem ateş edip hem o anları telefonla görüntülemesi güvenlik kamerasına yansıdı. İş adamının avukatı Adem Ay, "Önce tel örgüleri demir makasla kesiyor sonra evi tespit edip önündeki araçlara zarar veriyorlar. Müvekkil, ailesi, misafirleri zarar görme ihtimaliyle karşı karşıya kaldı. Bir şahıs hedef gözetmeksizin hem eve hem araçlara gelebilecek şekilde bir elinde telefon bir elinde silah eylemi gerçekleştiriyor. Çektiği video kaydını kimlere gönderdiği noktasında sorgulanması gerektiği kanaatindeyiz" dedi. İstanbul’un Sarıyer ilçesinde yaşayan bir iş adamının villasına 7 Aralık tarihinde sabah saatlerinde iddiaya göre ailesinin, çalışanlarının ve misafirlerinin bulunduğu sırada henüz bilinmeyen bir nedenle silahlı saldırı düzenlendi. Villanın çevresindeki demir tellerin kesilerek alana girildiği belirtilirken 2 zanlının çevreye ateş açtığı anlar güvenlik kamerasına saniye saniye yansıdı. Görüntülerde zanlılardan birinin hem ateş edip hem de yaşananları telefonla çektiği görüldü. Saldırı sonrası Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü olayla ilgili geniş çaplı inceleme başlatırken iş adamının Avukatı Adem Ay, saldırının öncesi ve sonrasına ilişkin konuştu. "Büyük bir zarar görme tehlikesi altında kaldı" Olaya ilişkin konuşan Avukat Adem Ay, "Öncesinde müvekkil İzmir’de alışveriş yapmak üzere şehir merkezine ulaştı. Alışverişini gerçekleştirirken ne yazık ki aracına bir saldırı yapıldı. Bu saldırıda plaka zarar görmesi ve aracın belli başlı yerlerinde ezikler mevcut. İstanbul ilindeki Sarıyer ilçesine bağlı olan bir semtte oturmakta. Buradaki saldırı çerçevesinde malına zarar veriliyor. Kendisinin evde bulunması, çocuğu ve ailesiyle evde ikamet etmesi sebebiyle büyük bir zarar görme tehlikesi altında kaldığını açıkça belirtmek isteriz. Biri misafir aracı olmak üzere toplamda 2 araç zarar görüyor ve bir kurşunlama olayı olarak gerçekleşiyor" şeklinde konuştu. "Bir elinde telefon bir elinde silah olmak üzere eylemi gerçekleştiriyor" Sözlerini sürdüren Avukat Ay, "Güvenlikli bir site olmasına rağmen sitenin içerisine giren şahıslar önce tel örgüleri demir makasla kesiyor. Kestikten sonra içeri kolay bir şekilde girip, evi tespit edip önündeki araçlara zarar veriyorlar. Müvekkil, orada bulunan ailesi ya da yurt dışından gelen misafirleri de zarar görme ihtimaliyle karşı karşıya kaldı. Sarıyer Emniyet Müdürlüğü’müze de teşekkür etmek isteriz çünkü desteklerinin yanımızda olduğunu her zaman hissettik. Olay, İzmir’deki olaydan hemen hemen 1 ay sonra gerçekleşti. Hem devletimize hem emniyet güçlerimize sonsuz bir inancımız var. Kişiler, edindiğimiz bilgiye göre şu anlık yakalanmadı. Ne yazık ki 2 şahıs birlikte hareket ederek 1 şahıs yukarı doğru çıkıyor, yan komşunun bahçesinden, yukarıdan araçları hedef alıyor. Diğer şahıs ise hedef gözetmeksizin hem eve hem araçlara gelebilecek şekilde bir elinde telefon bir elinde silah olmak üzere eylemi gerçekleştiriyor. O çektiği video kaydını kimlere gönderdiği noktasında sorgulanması gerektiği kanaatindeyiz" dedi.
Bitlis Van Gölü yüzeyinde ilginç görüntü şaşırttı Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü yüzeyinde oluşan köpüklenme ilginç görüntüler oluşturdu. Bitlis’in Tatvan ilçesine bağlı Adabağ köyünün Van Gölü açıklarında görünen köpüklenme böyle görüntülendi. Alkali karaktere sahip olduğu için köpüklenmeye yatkın olan Van Gölü yüzeyinde oluşan kilometrelerce uzunluğundaki beyaz köpüklenme akademisyen ve fotoğraf sanatçısı Veysel Akşahin tarafından görüntülendi. Van Yüzüncü Yıl Üniversite (YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Akkuş, rüzgârların yoğun olduğu bu dönemde rüzgârlarla beraber yüzey suları ile dip suları, dip sularının kıyıya yakın yerlerde yer değiştirdiğini belirtti. Gölün altındaki karbonatça zengin suyun yüzeye doğru hareket ettiğini ifade eden Akkuş, rüzgarın etkisiyle köpürmeler oluştuğunu söyledi. Akkuş, "Van Gölü 3 bin 712 kilometre karelik yüzey alanı ile beraber ülkemizin en büyük gölü ve sahip olmuş olduğu su kalite kriterleri olaraktan özel bir ekosistem. Yani pH seviyesi 9.2’lerde, tuzluluk ise binde 21’lerde. pH seviyesinin yüksek oluşuyla beraber aynı zamanda dünyanın en büyük sodalı gölünü oluşturuyor. Alkali karaktere sahip olan Van Gölü’nün son günlerde Tatvan tarafında kıyıya yakın bölgelerinde köpüklenme olduğunu gösteren görüntüler görüyoruz. Yani adeta gölün yüzeyi kar yağmış gibi köpük öbeklerinden oluşuyor. Öncelikle alkali karakterdeki göller köpürmeye daha yatkın konumda bulunuyorlar. Özellikle rüzgârların yoğun olduğu bu dönemde rüzgârlarla beraber yüzey suları ile dip suları, dip suları kıyıya yakın yerlerde yer değiştiriyor. Yani alttaki karbonatça zengin su yüzeye doğru hareket ediyor. Yüzey daha planktonlarca yoğun, organik madde yüzeye geliyor ve Van Gölü’nün yüzeyinde biz köpürmeler olduğunu görüyoruz. Bu tip durumları hemen kirlilikle veya olumsuz bir durumla bağdaştırmak aslında doğru değil. Bu durum aslında Van Gölü’nün bize ne kadar özel bir ekosistem olduğunu gösteriyor. Alkali karakteriyle beraber Van Gölü adeta kıyıdaki insanlara görsel bir şölen oluşturuyor. Rüzgarla beraber dalgalar ortaya çıkıyor ve su köpürmeye başlıyor. Köpüren su ana akıntı hatlarıyla beraber hepsi birden bir alana toplanıyor ve akıntı yönünde harekete başlıyor. Bu elbette ki fotoğrafçılar ya da dron çekimi yapan insanlar için bulunmaz fırsatlardan birisi. İşte bu Van Gölü’nün ne kadar özel bir ekosistem olduğunun göstergelerinden birisi" dedi. (ÖO-MSA-Y
Eskişehir Eskişehir’de ‘Ortak Kimliğimiz ve Medeniyet Hafızamız’ başlıklı program Eskişehir’de Dünya Türk Dili Ailesi Günü anısına düzenlenen "Ortak Kimliğimiz ve Medeniyet Hafızamız" başlıklı program, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Taciser Tüfekçi Sivas Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi ve ilgi gördü. Türk dilinin tarihi derinliği, Türkoloji çalışmaları ve çağdaş dünyadaki yeri çok yönlü sunumlarla ele alındı. Programın sunuculuğunu diksiyon ve tiyatro eğitimcisi Şeker Aybala üstlendi. Etkinlikte günün anlam ve önemine ilişkin konuşmayı Anadolu Rektör Yardımcısı Erkan Erdemir yaptı. Açılış konuşmasını ise Edebiyat Fakültesi Dekanı Fuat Güllüpınar gerçekleştirdi. Program kapsamında Prof. Dr. Mehmet Mahur Tulum, Türk Dilinin ve Türkolojinin Tarihî Gelişimi üzerine kapsamlı bir sunum yaparak alanın akademik birikimini dinleyicilerle paylaştı. Ardından Prof. Dr. Zülfikar Bayraktar, ‘Rusya’da Türkler ve Türkoloji’ başlıklı sunumunda, Rusya Federasyonu’nda yaşayan Türk boylarının dil, kültür ve din politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bayraktar, ‘’Rusya’da Türkçeye ve Türk kültürüne artan ilgiye dikkat çekerek Türkçenin ‘Bir Dilden Fazlası, Bir Dostluğun Dili’ olduğunu’’ söyledi. Bayraktar konuşmasında, "Türkiye ve Rusya dostluğuna Türk dili ve kültürünün derin bir katkısı söz konusu. Türkçe, Rusya’da artık yalnızca kelimelerden ibaret bir dil değil; sıcaklık, empatî ve anlayışın ifadesi haline gelmiştir. Türkçeyi her yeni öğrenen, kültürel bağların bir temsilcisidir. Bu sürecin kazananı sadece dost iki ülke değil; ortak bir kültürel geleceği inşa eden genç kuşaklardır’’ dedi. Programın son bölümünde Doç. Dr. Ferdi Bozkurt, ‘Türk Dili için bireyler olarak neler yapabiliriz?’ sorusunu merkeze alan sunumunda, ‘’Dilin korunması ve yaşatılmasının yalnızca akademik çevrelerin değil, toplumun tüm kesimlerinin ortak sorumluluğu olduğuna dikkat çekti. Günlük hayatta Türkçenin doğru, özenli ve bilinçli kullanımının önemine değindi. Özellikle sosyal medya, dijital platformlar ve kamusal alanlarda dil hassasiyetinin artırılması gerektiğini’’ ifade etti. Program; akademisyenler, öğrenciler ve davetlilerin yoğun ilgisi ve katılımıyla tamamlandı. Etkinlik sonunda katılımcılar, ‘’Türk dilinin tarihi, kültürel ve toplumsal boyutlarını farklı perspektiflerden ele alan sunumların bilgilendirici ve ufuk açıcı oldu. Benzer programlar, Türk dili ve kültürü bilincinin güçlenmesine önemli katkılar sundu. Bu yönüyle program, ortak kimlik ve medeniyet hafızasının canlı tutulmasına yönelik anlamlı bir akademik ve kültürel buluşma olarak hafızalarda yer aldı’’ dediler.