Son Dakika
|
Asırlık çınar 72 yıldır günlük tutuyor
Rusya’da çığ düştü: 2 ölü
İstanbul'da metrobüs çilesi
Akdeniz sahillerinde denizanası istilası devam ediyor
Sosyal medyadaki ‘para sayma’ görüntülerine ilişkin İmamoğlu İnşaat Genel Müdürü ifade verdi
Bolu’da 3 ev 1 samanlık küle döndü: 2 yaralı
SOLOTÜRK Çanakkale Şehitlerini selamladı
Trabzon’da karayolunda heyelan
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "CHP yine DEM ile gizli saklı bir iş birliği halinde"
Bahçeli, yeniden genel başkan!
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Aktüel
Daha
Fotogaleri
Asayiş
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Aktüel
Daha
Fotogaleri
Asayiş
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Whatsapp
İHA Kurumsal
EN
Exploring The Wonders Of Khewra: Pakistan’s Salt Mine Marvel
Otobüste rahatsızlanan yolcuyu şoför hastaneye yetiştirdi
Dursun Özbek: "Bu yangının üzerine benzin dökmeye gerek yok"
Gazze'de can kaybı 31 bin 819'a yükseldi
Rusya’da çığ düştü: 2 ölü
Saksıdaki süs bitkisini kökleyip, poşete koyup böyle çaldı
İzmir’de MİT destekli PKK operasyonu: 5 gözaltı
Trump, 464 milyon dolarlık ceza için gereken teminatı bulamadı
Murat Kurum’dan otobüs şoförlerine müjde!
Yılmaz: “Mayıs ayına kadar yıllık enflasyonda ciddi bir gerileme beklemiyoruz”
SAĞLIK
Klinik Nörofizyoloji Uzmanı Leba: "Uyku hastalığı kişinin ömrünü kısaltır"
19 Mart 2024 Salı - 15:20:01
Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Nörofizyoloji Uzmanı Dr. Leyla Köse Leba, bazı uyku hastalıklarının hayati önem arz ettiğini belirterek, “Uyku hastalığının olması kişinin ömrünü kısaltır ve yaşam kalitesini bozar” dedi. Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde geçtiğimiz yıl hizmete açılan “Uyku Bozuklukları Merkezi” uyku hastalığı olan vatandaşlara şifa oluyor. Bu çerçevede uyku bozukluklarına teşhis ve tedavi imkanı sağlayan Uyku Bozuklukları Merkezi, uyku rahatsızlığı olan hastaları uyku laboratuvarlarında testlere tabi tutuyor. Özellikle horlama, uykuda nefes durması, uykuda yürüme sorunu, uykuda bacak hareketleri, aşırı uyuma veya az uyuma gibi şikayetleri olan hastalar, bu merkezde tedavi görüyor. Geçtiğimiz yıl 17 Mart tarihinde kutlanan Dünya Uyku Günü, bu yıl da 19 Mart tarihinde gerçekleştiriliyor. Uzmanlar, sağlıklı bir uykunun sağlığın temelini oluşturduğuna dikkat çekiyor. Konuya ilişkin konuşan Hastane Başhekimi Doç. Dr. Remzi Sarıkaya, uyku bozukluğunun kalp yetmezliği, hipertansiyon ve ritim bozuklukları gibi birçok hastalık üzerinde olumsuz etkiye sebep olduğunu belirtti. Başhekim Sarıkaya, “Uyku kalitesin arttırırken altta yatan bir hastalık var mı? Bizim uykuyla ilgili bir problemimiz var mı? Uyku apne sendromu var mı? Bununla ilgili mutlaka uzman hekimlerin görüşlerine başvurmamız gerekiyor. Özellikle evde uyuduğumuzda bunu öngören bir belirti olduğunda uyku anında nefes durması veya gün içinde aşırı yorgunluk ve benzeri durumlar olduğu zaman mutlaka profesyonel bir ekip tarafından değerlendirmek gerekiyor. Uyku deyip geçmemek lazım, aslında sağlıklı uyku sağlığın temelini oluşturur” dedi. “Uyku hastalıkları hayati önem arz eder” Klinik Nörofizyoloji Uzmanı Dr. Leyla Köse Leba ise fiziksel, ruhsal ve beyinsel olarak normal bir yaşantı sürdürülebilmesi için kaliteli bir uykunun uyunması gerektiğini belirterek, “Gün içerisinde yaşadığımız bütün deneyimlerin düzenlenmesi, duygusal olarak yaşadıklarımızın düzenlenmesi, fiziksel yorgunluğumuzun atılması ve öğrendiğimiz bilgilerin hafızaya kaydedilmesi için uyku oldukça önemlidir. Bazı uyku hastalıkları hayati önem arz eder. Uyku hastalığının olması kişinin ömrünü kısaltır ve yaşam kalitesini bozar. Uyku bozukluğu olan kişiler nasıl semptomlarla bizim karşımıza gelir? Öncelikle uykuya dalamama, kaliteli uyuyamama, sık sık uyanma şikayetiyle karşımıza gelebilir. Diğer taraftan çok aşırı uyuma, normal uyulması gereken süreden daha fazla uyuma, gün içerisinde aniden uyuyakalma şikayetleriyle karşımıza gelebilir. Aynı zamanda horlama, gece nefes durması, boğularak uyanma şikayetiyle de karşımıza gelebilir. Kişinin gün içerisinde aşırı yorgunluğu, konsantrasyon bozukluğu, dikkat dağınıklığı unutkanlığı varsa da mutlaka altta yatan bir hastalık var mıdır diye sorgulamak gerekir. Ayrıca ilaçlarla kontrol altına alınamayan tansiyon hastalığı, şeker hastalığı, kalp hastalığı varsa da altta yatan bir uyku hastalığı var mıdır diye araştırmak gereklidir” diye konuştu. Uyku bozukluğu olan hastaları öncelikle uyku polikliniğinde değerlendirdiklerini dile getiren Leba, “Polikliniğimizde hastalarımızın hikayelerini dinliyoruz, muayenelerini yapıyoruz ve gerekli ise de polisomnografi dediğimiz uyku testlerini uyku laboratuvarlarında değerlendiriyoruz. Uyku apnesi hayati tehlikesi olan, sinsi seyreden, uyku esnasında tekrarlayan, uykuda nefes durması ataklarıyla seyreden bir hastalıktır. Hastalar bize horlama, boğularak uyanma, gece nefes durması şikayetiyle gelir. Sabah uyandığında ağız kurulu baş ağrısının olması, gündüz uyku halinin olması, gece sık sık idrara çıkma, baş boyun bölgesinde terleme şikayetleriyle karşımıza gelebilir” şeklinde konuştu. “Uyuyamadığımız zaman da yatağı terk etmeliyiz” Sağlıklı bir uyku için; hem ısı hem ses hem ışık hem de fiziksel olarak uygun bir ortamın olması gerektiğine dikkat çeken Leba, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yatak odasında uyumak dışında başka bir faaliyetin yapılmaması gerekir. Örneğin yemek yemek, televizyon izlemek, kitap okumak, müzik dinlemek gibi. Uyumadan önce birkaç saat öncesinden hem fiziksel hem de ruhsal olarak biraz sakinleşmeli rahatlamalı ve uykuya hazır hale geçmeliyiz. En az 6 saat önceden çay kahve tüketimini kesmeliyiz. Uykumuz geldiği zaman yatağa geçmeli ve uyuyamadığımız zaman da yatağı terk etmeliyiz. Yani uyumak için yatakta kalıp kendimizi zorlamak aslında uykuyu kaçırıcı bir eylemdir.”
19 Mart 2024 Salı - 15:08
Otobüste rahatsızlanan yolcuyu şoför hastaneye yetiştirdi
Muğla’nın Menteşe ilçesinde şehir içi toplu taşıma otobüsünde rahatsızlanan vatandaş, otobüs şoförü ve yolcuların yardımı ile hastaneye yetiştirildi.
19 Mart 2024 Salı - 15:06
Batman’da "Temel Yenidoğan Bakım Eğitimi" düzenledi
Batman İl Sağlık Müdürlüğü, yenidoğan ünitelerindeki personele yönelik "Temel Yenidoğan Bakım Eğitimi" düzenledi. Ülke genelinde yenidoğan bakımının standardizasyonunu sağlamak amacıyla İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri çocuk, ergen, kadın ve üreme sağlığı birimi, kentteki kamu ve özel hastanelerin yenidoğan ünitelerinde görev yapan personele "Temel Yenidoğan Bakım Eğitimi" verdi. Eğitim programında, yenidoğanların sağlık hizmetlerinden en üst düzeyde faydalanmalarını sağlamak ve bebek ölümlerini minimuma ircâ etmek için tasarlandı. Eğitimler, yenidoğan bakımında kalitenin artırılması, güncel ve bilimsel yaklaşımların tüm sağlık çalışanları tarafından benimsenmesi hedefiyle gerçekleştirildi.
19 Mart 2024 Salı - 14:48
PAÜ Hastaneleri yoğun bakım hemşireliği sertifika programına ev sahipliği yaptı
Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri’nde 2008 yılından bu yana aktif bir şekilde devam eden sertifika programlarının bir yenisi olan ‘Yoğun Bakım Hemşireliği Sertifika Programı’ düzenlendi. Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Demet Ekici kapanış töreninde yaptığı konuşmada şunları kaydetti: “Yoğun bakım üniteleri sahip oldukları kompleks yapıları gereği, sağlık ekibinin vazgeçilmez üyelerinden olan hemşireler için, diğer hizmet alanlarından oldukça farklı bir öneme sahiptir. YB hemşireliği, hemşirelik biliminin çalışma alanları arasında en karmaşık ve en zor olanıdır. Özel eğitim ve uygulamaları içinde barındıran, güncel araştırma sonuçlarından yararlanmayı ve sürekli gelişimi zorunlu kılan yoğun bakımlarda çalışan hemşirelerin bilgi ve deneyimlerini artırmak, teorik ve pratik anlamda donanımlı olabilecekleri bir eğitim platformunda hemşireleri bir araya getirmek amacıyla düzenlenen sertifika programlarının birini daha gerçekleştirmiş olmanın mutluluğu ve gururunu yaşamaktayız. Eğitim hemşiremizle beraber yürüttüğümüz programımıza katılım sağlayan tüm kursiyerlere alacakları sertifikanın hayırlı olması ve bundan sonraki mesleki hayatlarında başarılara vesile olması diliyorum.” Kapanış programında konuşmalarını yapan Başhekim Yrd. Prof. Dr. Mustafa Çelik ise şunları ifade etti: “Hemşireliğin her alanı gibi yoğun bakım hemşireliğinin ve yapılan sertifika programlarının hemşirelik mesleğinin gelişimine olan katkısının önemi büyüktür. Programda emeği geçen tüm ekibe teşekkür ediyorum ve eğitimini tamamlayan tüm hemşirelerimizi tebrik ediyor, hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.” PAÜ Hastanelerinde düzenlenen programa İzmir, Edirne, Kütahya, Uşak, Antalya, Denizli merkezde bulunan hastanelerden ile PAÜ Hastanelerinde çalışan yoğun bakım hemşirelerinden toplam yirmi sekiz kişi katıldı. Kapanış programında kursiyerlere katılım belgelerini ve eğitimcilere ise teşekkür belgelerini Hastane Yönetimi Üyeleri tarafından takdim edildi. Program kapsamında ayrıca Pamukkale Üniversitesi Hastanelerinde sertifika eğitimi sürecinde elde edilen görüntülerden hazırlanan bir slayt gösterisi de yapıldı.
Çok Okunan Kategori Haberleri
1
17 Mart 2024 Pazar- 10:38
4 yıldır yemek yiyemeyen 15 yaşındaki kız sağlığına kavuştu
2
17 Mart 2024 Pazar- 20:26
Amasya Devlet Hastanesi’nin temeli yarın atılıyor
3
18 Mart 2024 Pazartesi- 14:43
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Sarıkaya: “Oruç tutmak için kalp ilaçlarınızı kesmeyin”
4
19 Mart 2024 Salı- 07:20
Uzman jinekologdan kadınlar için önemli uyarı: "Normal saymayın"
5
17 Mart 2024 Pazar- 11:09
Doç. Dr. Zeydin Acar: "Covid geçirenler mutlaka bir kardiyoloji uzmanına başvursun"
19 Mart 2024 Salı - 14:46
Lokman Hekim Hastanesinde Excimer Lazer tedavisi başladı
Van’da Lokman Hekim Hastanesi tarafından Türkiye’de sayılı yerlerde bulunan ve halk arasında ‘göz çizdirme veya gözlüklerden kurtarma’ cihazı olarak bilinen Excimer lazer cihazı, vatandaşların hizmetine sunuldu. Yıllardır Van’da hizmet veren Lokman Hekim Hastanesi, vatandaşlara hizmetin en iyisini sunabilmek amacıyla çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. En iyi ve en kaliteli hizmeti sunabilmek adına teknolojinin harikalarından geri kalmayan Lokman Hekim Hastanesi, Türkiye’de sayılı yerlerde bulunan Excimer lazer cihazını Van halkının hizmetine sundu. Yaklaşık bir aydır Excimer lazer cihazının Van ve bölge halkının hizmetine sunulduğunu belirten Lokman Hekim Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Operatör Dr. Mehmet Sıraç Demir, “Uzun zamandır bir talep vardı. Bizde Van halkından gelen bu talebe duyarsız kalamazdık. Yaklaşık bir aydır biz bu cihazı aktif olarak kullanmaya başladık. Özellikle vurgulamak istediğimiz; No Touch dediğimiz göze dokunmadan, hiçbir alet, bıçak kullanmadan yaptığımız teknolojidir. Yaklaşık 15-20 saniye içerisinde işlem bitmektedir. Bu tedavi yöntemi hem hastadaki stresi azaltmakta hem de çok daha hızlı olmasını sağlamaktadır. Ayrıca gözün uygun olması durumunda en güvenli yöntemlerden biridir. Bu manada gözlüklerden kurtulmak isteyen veya konforlu bir hayat sürmek isteyen vatandaşlarımızı hastanemize bekliyoruz” dedi. Excimer lazer cihazının hastaların miyop, astigmat ve hipermetrop başta olmak üzere gözlük ihtiyaçlarından kurtarılmalarını sağlayan bir cihaz olduğunu vurgulayan Operatör Dr. Selma Demir ise eşiyle birlikte 10 yıldır Van’da hizmet verdiklerini vurgulayarak, “Van halkının göz üzerine çok fazla talep olduğu için excimer lazeri bünyemize kattık. Excimer lazer ile hastalarımız göz numaralarından miyop, hipermatrop ve astigmat numaralarından PRK yöntemi ile kurtulabilecek. Bu yöntem göze temas etmeden, yani göze herhangi bir kesi olmadan direk korneanın ön yüzeyine lazer uygulanarak göz numaralarından kurtulma işlemidir. İlk gün hastalarımızın biraz ağrıları oluyor ama ikinci gün azalıyor ve üçüncü gün geçiyor. Sonrasında da kuru göz riski daha az oluyor ve bu yöntemle hastalarımız gözlüklerinden kurtulmuş oluyor” diye konuştu.
19 Mart 2024 Salı - 14:34
Sahurdan sonra hemen uyumayın: Organları yoruyor
Kastamonu Üniversitesi Turizm Fakültesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Elif Zeynep Özer, sahurdan sonra hemen uyumanın organları yorduğunu söyledi. Kastamonu Üniversitesi Turizm Fakültesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Elif Zeynep Özer, Ramazan ayında beslenmede dikkat edilmesi gereken hususlarla ilgili bilgi verdi. Ramazan orucunun vücuttaki toksinlerin temizlenmesine imkan sağladığını belirten Özer, sahurun önemli bir besin olduğuna dikkat çekti. Sahurdan sonra hemen uyumamak gerektiğine dikkat çeken Özer, iftardan sonra da çorba içtikten sonra bir kaç dakika bekleyip ana yemeğin verilen aranın ardından yenilmesi gerektiğini kaydetti. "Ramazan insan vücudunu yeniliyor" Ramazan ayında sağlıklı beslenmeye karşı herhangi bir engel bulunmadığını belirterek, “Aksine özellikle sağlıklı beslenme Ramazan’da mümkün olabilmektedir. Çünkü 11 ay boyunca yediğimiz gıdaların tamamının vücuttan atılması bir hayli zor. Ramazan orucu içerisinde yaşanan uzun süreli ‘açlık’ ile vücutta birikmiş toksinlerin temizlenmesine, insan vücudunun yenilenmesinin desteklenmesine destek olmaktadır. Orucun insanın beslenme alışkanlıklarından kaynaklanan mevcut sıhhi durumunun iyilik halini daha iyiye taşıyabilmesini sağlaması üzerine oluşturulmuş bir sistem şeklinde düşünülebilir” dedi. “Vücudun su dengesi bakımından kahve ve çay tüketimine dikkat edilmeli” Oruç tutarken uzak durulması gereken yiyeceklerle ilgili örnekler veren Özer, “Ramazan, aşırılıklardan ve abartıdan uzak kalma felsefesine sahiptir. Her anlamdaki aşırılık insana zarar verir. Gıdada da durum aynı şekilde, örneğin en sağlıklı olarak bilinen bir gıda abartılı bir biçimde fazla tüketilirse bu gıda kişiye zamanla zarar vermeye başlayacaktır. Ramazan’da, yani özellikle uzun süreli aç kalmış bir mideye, ilk besin maddesi olarak basit karbonhidratlar girerse burada sağlıklı beslenmeden kesinlikle bahsedemeyiz. Basit karbonhidratların özellikle Ramazan’da fazla tüketilmemesine özen gösterilmelidir. Basit karbonhidrat içeren besinler olarak; toz şekerler, mısır şekerleri, beyaz ekmek gibi unlu mamullerden bahsedebiliriz. Bunların dışında fazla tuzlu yiyecekleler vücutta su tutacağı ve kişide su ihtiyacı uyandıracağı için özellikle Ramazan ayında bu tür beslenme şeklinden muhakkak kaçınılmalı. Vücudun su dengesi bakımından kahve ve çay tüketimine de dikkat edilmeli” diye konuştu. “Özellikle kadınlar sahur yapmalıdır” Kadınların sahur yapmaları noktasında tavsiyede bulunan Özer, “Sahur oruç tutarken önemli, fakat olmazsa olmaz değil. Ramazan ayının her yıl değişmesinin beraberinde getirdiği açlık süreçleri de değişmekte, bunun oluşturduğu 16 saat ve üzeri açlık durumlarında hormonal dengenin korunması bakımından özellikle kadınların sahur yapmalarını tavsiye ederim. Ramazan’da yapılan en büyük yanlışlardan biri ise, günlük su tüketimini iftardan sonraki süreçte tamamlayabilmek adına tek seferde büyük yudumlarla su tüketmek. Günlük tüketilmesi gereken su miktarının yudum yudum içilerek tamamlanması istenilen faydayı sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki hızlı içilen su vücuttan hızla atılırken yavaş yavaş/yudum yudum içilen su vücuttan daha yavaş atılır. Fazla susuzluk çekmemek ve gerekli mineral dengesinin sağlanabilmesi adına soda ve demirhindi şerbetinin (Osmanlı Saray Mutfağı’ndan) içilmesini öneririm. Eğer kişinin mide sorunu yoksa sodaya limon ve az miktarda tuz eklenip içilmesi faydalıyken, kişinin mide sorunu varsa kişi sodayı suyla karıştırarak içebileceği gibi yüksek mineralli su da tercih edebilir. Ramazan ayında yoğun baş ağrıları yaşanmaması adına su tüketimi oldukça önemlidir” şeklinde konuştu. “Sahurun hemen ardından uyunmuşsa, organların yorulması söz konusu olacaktır” Sahurda işlenmiş gıdalardan uzak durulması gerektiğini belirten Özer, “Sebzeden zengin, yumurta (haşlanmış, omlet vb), peynir ve az tuzlu zeytin tercih edilebilir. Meyve istenirse tüketilebilir; ancak içerisinde şeker bulunduğu için acıkmaya etki edeceği bilinmelidir. Salam, sucuk, sosis gibi işlenmiş gıdaları tüketmemeli ve fazla şekerli gıdalardan uzak durulmalıdır. Doğallıktan uzaklaşmış gıdaları tercih listemizin dışında tutmalıyız. Vücudun kendi sisteminde organlar sürekli çalışma halindedir. İnsan uyuyunca organları daha yavaş çalışarak dinlenebilme sağlanırken, sahurda yiyecek-içecek tüketiminde bulunulup hemen ardından uyunmuşsa, organların yorulması söz konusu olacaktır. Yemek yedikten en iyi ihtimalle minimum bir saat sonra uyunmalıdır” ifadelerini kullandı. “İşlenmiş gıdalardan uzak durulmalıdır” Gluten hassasiyeti olanların Ramazan’da çok şanslı olduklarını söyleyen Özer, "Sağlıklı beslenmede bilinen yanlışlardan biri unlu mamulleri (örneğin ekmek) yersek tok kalırız düşüncesidir. Glutensiz beslenenler zaten undan uzak bir beslenme biçimleri olduğu için halihazırdaki sağlıklı beslenme biçimlerini koruyarak Ramazan ayını rahat geçirebileceklerdir. Sağlıklı beslenme rutininde yer alan sebze yemekleri ile proteince zengin yiyeceklerle beslenilirse açlık hissini yoğun yaşamayacaklardır. Ramazan ayında ve Ramazan ayı dışında da dikkat edilmesi gereken en önemli husus işlenmiş gıdalardan uzak durulmasıdır. Bu, gıda alerjisi olmayan kişiler için de geçerlidir” dedi.
19 Mart 2024 Salı - 13:17
9 ayda 80 yaş ve üzeri bin hastaya evde sağlık hizmeti
Samsun’da Sağlık Bakanlığınca 80 yaş ve üzeri yaşlı bireylerin sağlık hizmetlerine erişiminin kolaylaştırılması amacıyla kurulan Sağlıklı Yaş Alma Merkezi (YAŞAM) uygulaması ile 9 ayda bin hastaya hizmet verildi. Samsun İl Sağlık Müdürlüğü bünyesindeki doktor, hemşire ve sağlık personelinden oluşan ekip, 80 yaş ve üzeri bireyleri evinde ziyaret ederek, tedavilerini yapıyor. Yaşlılar Haftası çerçevesinde 92 yaşındaki Ali Ruhi Meral’ın evini ziyaret eden ekipler, burada tansiyon ölçme, hastasının ateşinin ölçülmesi, stetoskopla dinleme ve hastanın sağlık anlamında ihtiyaçlarının belirlenmesi ile ilgili çalışma yaptı. İl genelinde evde tedavisi yapılamayan yaşlılar ise randevu alınıp hastanede muayenesi gerçekleştirildikten sonra tekrar evlerine götürülüyor. "Bin hastaya hizmet" YAŞAM’ın kurulmasıyla 9 ayda bin hastaya ulaştıklarını söyleyen Samsun İl Sağlık Müdürlüğü Evde Sağlık Hizmetleri İl Koordinatörü Prof. Dr. Erdinç Yavuz, "Sağlık Yaş Alma Merkezi, Samsun’da tüm il merkezi ve ilçelerimizde kuruldu. 80 yaş ve hastalarımız için özel bir sağlık hizmetidir. Herhangi bir kriter olmaksızın tüm 80 yaş ve üzeri hastalarımızı bu hizmete dahil ediyoruz. Bu hizmette gördüğünüz gibi evde muayene, evde tetkik alımı, evde pansuman gibi, rehabilitasyon hizmetleri, fizik tedavi, psikolog, diyetisyen hizmetleri gibi bu ekiple birlikte evde sağlık hizmeti verebiliyoruz. Aynı zamandan bu hastalarımızın ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerini de organize ediyoruz. Hastamız MHRS’den randevu almaksızın elimizdeki imkanlar dahilinde diğer branşlar kardiyoloji, nöroloji, ortopedi gibi bölümlerden hiç sıra beklemeksizin bir refakatçi arkadaşımızla beraber ilgili polikliniklere gönderiyoruz. Hiçbir zaman yaşlımızı yalnız bırakmıyoruz. Tüm sağlık hizmetlerini kapsayan bir hizmettir. Tüm ile ve ilçe merkezlerimizde yaygınlaştı. Bu hizmete başvurmakta çok kolaydır. Hastanelerimizde bulunan YAŞAM’a başvurabilirler. MHRS’de de bu merkezimiz mevcut, orada da başvurabilirler. 9 aydır verdiğimiz bir sağlık hizmetidir. Bin hasta sayımız oluştu. 80 yaş üstü daha çok vatandaşa ulaşmaya ihtiyacımız var. Polikliniklerimize başvurabilirlerse sağlık hizmetlerinden yararlanabilirler" dedi.
19 Mart 2024 Salı - 13:14
9 ayda 80 yaş ve üzeri bin hastaya evde sağlık hizmeti
Samsun’da Sağlık Bakanlığınca 80 yaş ve üzeri yaşlı bireylerin sağlık hizmetlerine erişiminin kolaylaştırılması amacıyla kurulan Sağlıklı Yaş Alma Merkezi (YAŞAM) uygulaması ile 9 ayda bin hastaya hizmet verildi. Samsun İl Sağlık Müdürlüğü bünyesindeki doktor, hemşire ve sağlık personelinden oluşan ekip, 80 yaş ve üzeri bireyleri evinde ziyaret ederek, tedavilerini yapıyor. Yaşlılar Haftası çerçevesinde 92 yaşındaki Ali Ruhi Meral’ın evini ziyaret eden ekipler, burada tansiyon ölçme, hastasının ateşinin ölçülmesi, stetoskopla dinleme ve hastanın sağlık anlamında ihtiyaçlarının belirlenmesi ile ilgili çalışma yaptı. İl genelinde evde tedavisi yapılamayan yaşlılar ise randevu alınıp hastanede muayenesi gerçekleştirildikten sonra tekrar evlerine götürülüyor. "Bin hastaya hizmet" YAŞAM’ın kurulmasıyla 9 ayda bin hastaya ulaştıklarını söyleyen Samsun İl Sağlık Müdürlüğü Evde Sağlık Hizmetleri İl Koordinatörü Prof. Dr. Erdinç Yavuz, "Sağlık Yaş Alma Merkezi, Samsun’da tüm il merkezi ve ilçelerimizde kuruldu. 80 yaş ve hastalarımız için özel bir sağlık hizmetidir. Herhangi bir kriter olmaksızın tüm 80 yaş ve üzeri hastalarımızı bu hizmete dahil ediyoruz. Bu hizmette gördüğünüz gibi evde muayene, evde tetkik alımı, evde pansuman gibi, rehabilitasyon hizmetleri, fizik tedavi, psikolog, diyetisyen hizmetleri gibi bu ekiple birlikte evde sağlık hizmeti verebiliyoruz. Aynı zamandan bu hastalarımızın ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerini de organize ediyoruz. Hastamız MHRS’den randevu almaksızın elimizdeki imkanlar dahilinde diğer branşlar kardiyoloji, nöroloji, ortopedi gibi bölümlerden hiç sıra beklemeksizin bir refakatçi arkadaşımızla beraber ilgili polikliniklere gönderiyoruz. Hiçbir zaman yaşlımızı yalnız bırakmıyoruz. Tüm sağlık hizmetlerini kapsayan bir hizmettir. Tüm ile ve ilçe merkezlerimizde yaygınlaştı. Bu hizmete başvurmakta çok kolaydır. Hastanelerimizde bulunan YAŞAM’a başvurabilirler. MHRS’de de bu merkezimiz mevcut, orada da başvurabilirler. 9 aydır verdiğimiz bir sağlık hizmetidir. Bin hasta sayımız oluştu. 80 yaş üstü daha çok vatandaşa ulaşmaya ihtiyacımız var. Polikliniklerimize başvurabilirlerse sağlık hizmetlerinden yararlanabilirler" dedi.
19 Mart 2024 Salı - 13:02
Sarmaşık ve kedirgen bitkisi, yara iyileştirme özelliği sayesinde patente kavuştu
Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Teknokent’te çalışmalarını sürdüren ve başta Aydın olmak üzere Ege’deki endemik bitkiler üzerinde incelemeler yapan Karya Farma HBX AR-GE BAP (Bilimsel Araştırmalar Projeleri) şimdi de sarmaşık ve kedirgen üzerindeki incelemelerini açıkladı. Bölgede pek çok kişinin tadını beğenerek tükettiği endemik bitkilerden sarmaşık ve kedirgen otunun yara iyileştirme özelliği ortaya çıktı. Karya Farma bu endemik bitkiler üzerinde yaptığı bilimsel çalışmaları patente kavuşturdu. Sarmaşık ve kedirgen otu ile ilgili yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Karya Farma HBX AR-GE BAP (Bilimsel Araştırmalar Projeleri) Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Başlık; "Ege Bölgesi’nde yer alan, bahar aylarında ortaya çıkan bu çok şifalı bitkiler üzerinde yaptığımız çalışmalar bizi mutlu bir neticeye daha ulaştırdı. Bugüne kadar çalışmalarımızda 17 patent aldık. Projelerimizin en önemlilerinden olan ‘yara iyileştirme’ ile ilgili HBX-HYD813 (2020/03482) patent numaralı çalışmamızın çıkan sonucu bizi oldukça heyecanlandırdı. Buluşumuz, sağlık sektöründe biyoteknoloji alanında yaraların hızlı ve sağlıklı şekilde iyileşmesini sağlayacak bitkisel temelli bir farmakolojik veya nutrasötik bileşim ile ilgilidir" diyerek başta Aydın ve Ege Bölgesi olmak üzere bahar mevsiminde kendiliğinden çıkan ve pişirilerek tüketilen bu otların bundan sonra tıp alanında da kullanılabileceği belirtildi. Türkiye’nin pek çok bölgesinde bilinmemesine karşın Aydın ve civarında kaç asırdır tüketildiği bilinmeyen bu otların her geçen gün yeni faydaları tespit ediliyor. Konuyla ilgili açıklama yapan Başlık, “Antik Karya Bölgesi’nin vazgeçilmez bitkisi sarmaşık ve ikizi olan kedirgen otunun faydaları saymakla bitmez. Yara ve yanık iyileştirmenin yanı sıra antibakteriyel, antiviral, antiparaziter, antifungal ve antikanser ajanı olarak da bilinmektedir. Vücutta biriken fazla tuzu dışarı atarak ödem oluşunu engeller. Böbrek taşının düşürülmesine yardımcı olur. İdrarı ve safra salgılarını artırır. Lösemi başta olmak üzere diğer birçok kanser türüne karşı koruyucu kalkan görevini görür” dedi. Başta insan sağlığı olmak üzere çevre, tarım ve hayvancılık alanında Ar-Ge faaliyetlerini sürdüren Karya Farma HBX AR-GE Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Başlık; "Sarmaşık ve Kedirgen otu doğa eczanesinin bize armağan ettiği muazzam bir bitkidir. Yara iyileşmesi sırasında özellikle artan oksidatif strese karşı antioksidan sistemi güçlendiren yaklaşımların iyileşmeye katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Normal şartlarda yara iyileştirmenin gerçekleşmesi için kullanılan yara bakım materyalinin, antibakteriyel, antifungal, antioksidan etkilerinin olması, büyüme faktörü, kollajen ve fibroblast sayısını arttırıcı etkisinin bulunması önemlidir. Sarmaşık ve kedirgen bitkisi bunları sağlamakla beraber üzerinde daha çok çalışılması bilim adına ihtiyaçtır" diyerek tabiatta kendiliğin yetişen bu otları imkanı olan herkesin tüketmesini önerdi.
19 Mart 2024 Salı - 12:07
Uzmanından ağrı kesici ilaç uyarısı
Manisa Merkezefendi Devlet Hastanesi Nefroloji Bölümünde görevli Uzm. Dr. Özlem Yayar, sigara ve sık ağrı kesici kullanımının kişiyi böbrek hastalığı açısından yüksek riskli hale getirdiğini belirtti. Her yıl mart ayının ikinci perşembe günü kutlanan ’Dünya Böbrek Günü’ dolayısıyla açıklamada bulunan Nefroloji Uzmanı Dr. Özlem Yayar, önemli uyarılarda bulundu. Kronik böbrek yetmezliğinde artış Son yıllarda kronik böbrek yetmezliğinin tüm dünyada adeta bir salgın şeklinde artış göstererek ciddi bir sağlık sorunu haline geldiğini belirten Merkezefendi Devlet Hastanesi Nefroloji Uzmanı Dr. Özlem Yayar, “Kronik böbrek hastalığının en sık görülen nedenleri şeker hastalığı, yüksek tansiyon, nefritler, kistik böbrek hastalıkları ve ürolojik (idrar yollarında taş veya tıkanıklık) problemleridir. Şeker hastalığı, hipertansiyon, kalp hastalığı, şişmanlık, ileri yaş, ailede böbrek hastalığı öyküsü, sigara ve sık ağrı kesici ilaç kullanımı kişiyi böbrek hastalığı açısından yüksek riskli hale getirmektedir” şeklinde konuştu. “Sinsi bir hastalık” Kronik böbrek hastalığının çoğu kez belirti vermeden sinsi bir şekilde diyaliz aşamasına kadar ilerlediğini belirten Yayar, “Riskli kişiler başta olmak üzere herkesin düzenli olarak sağlık taramasından geçmesi, basit kan ve idrar testi ile böbrek fonksiyonlarını kontrol ettirmesi önemlidir. Erken teşhis ve tedavi edilemeyen kronik böbrek hastalığı son dönem böbrek yetmezliğine ilerlemekte, bu aşamada ise diyaliz ve böbrek nakli tedavileri gündeme gelmektedir” dedi. "Gereksiz ilaç kullanımından kaçınılmalı" Özellikle kronik böbrek hastalığı olan veya bu açıdan yüksek risk taşıyan bireylerde böbrek fonksiyonun korunması son derece önem arz ettiğini belirten Nefroloji Uzmanı Dr. Özlem Yayar, “Böbrekler için risk oluşturan ilaçlar kullanılırken, tanı veya tedavi amaçlı girişimlerde, riskli ameliyatlar öncesinde ve sonraki dönemde böbrek fonksiyonlarının hekim tarafından izlenmesi ve koruyucu önlemlerin alınması çok önemlidir. Gereksiz ve hekim kontrolünde olmayan ilaç kullanımından kaçınılmalıdır. Böbrek sağlığı açısından böbrekleri susuz bırakmamak ve yeterli su alımına özen göstermek, özellikle sıcak iklimde yaşayanlarda daha da önemlidir” şeklinde konuştu.
19 Mart 2024 Salı - 11:50
Uzmanlardan Ramazan ayında uyku ve beslenme uyarısı
Uzmanlar, on bir ayın sultanı olan Ramazan ayında vatandaşların diğer aylarda olduğu gibi uyku ve beslenme düzenine dikkat etmesi ve rutinlerinin bozulmaması gerektiğini ifade etti. Vatandaşların sağlıklı bir Ramazan ayı süreci geçirmeleri için iftar, sahur ve iftar sonrasında tüketilen besinler önem taşıyor. Sahur ve iftarda yenilecek yiyecekler, su, yoğurt, ayran tüketimi gibi konulara ilişkin bilgiler veren uzmanlar, tok tutacak ve susatmayacak besinlere yönelik tavsiyelerde bulundu. ‘‘Sahur olmazsa olmaz’’ Ramazan ayının ilk haftalarıyla birlikte sahura kalkan vatandaşların mutlaka sahur yapmasına söyleyen Aile Hekimi Dr. Saadet Gök, ‘‘Ramazan ayının ilk haftalarında hepimiz bir uyum süreci içerisindeyiz çünkü bu dönemde uyku, beslenme ve günlük sıvı alımı gibi hepsinde bir değişiklik söz konusu. Bununla birlikte bizim de dikkat etmemiz gereken bir takım hususlar var. Sahurla başlayacak olursak sahuru kesinlikle atlamamalıyız ve sahurda yumurta, peynir, yoğurt tüketimi bizim için çok önemli. Bunlar gün içerisinde hem tok tutar hem de günlük ihtiyacımız olan protein karbonhidrat ihtiyaçlarımıza gidermiş oluruz. Sıvı alımı yine aynı şekilde çok önemli. Gün içerisinde yorgunluk halsizlik baş ağrısı şikayetlerimizin olmaması için günlük sıvı alımımızı sahurda ve iftarda dengelememiz çok çok önemli. İftar menüsünde çok ağır besin şeklinde değil’de, öncelikle bir çorba sonrasında zeytinyağlılar ve haşlamalılar şeklinde iftar menüsü bu şekilde planlamalıyız çünkü iftardaki bu aşırı yüklenme sonrasında bize mide şikayetleri olarak geri dönebiliyor. Midede yanma, ağrı, batma şeklinde bize geri dönüş olabiliyor. Bu rahatsızlıkların olması için hafif beslenmeyi öneriyoruz. Burada yine iftardan sonrasında bir yarım saatlik yürüyüş hem metabolizmamızı hızlandırır hem de bağırsaklarımızı çalıştırır ve rahatlatır. Yine aynı şekilde kabızlık şikayeti bize en çok gelen bu şikayetlerden bir tanesi. Meyve tüketimini unutmamalıyız bunlar da bizim bağırsaklarımızı çalıştırır posa alımı lif alımı bizim için çok çok önemli. Kronik hastalıklar dediğimiz diyabet, kalp, tansiyon gibi hastalığı olanlar düzenli ilaç kullanması gereken ve aynı zamanda da gün içerisindeki beslenme şeklinden çok etkilenen hastalıklar grubu arasında. Bu şekilde hastalarımızın da oruç tutmadan öncesinde hekimlerine başvurarak planlamayı yapması daha doğru olduğunu düşünüyorum’’ dedi.
19 Mart 2024 Salı - 11:41
Bahar Alerjisinden korunmanın en önemli yolu alerjenlerden kaçınmak
Bahar mevsiminde ortaya çıkan alerjiler hakkında bilgi veren İhsan Başpınar “Daha çok ağaç, çiçek polenleri ve çimenlere bağlı burun akıntısı, burunda kaşıntı, tıkanıklık, hapşırma, gözlerde sulanma ve kızarma ile ortaya çıkan tabloya bahar alerjisi veya mevsimsel alerjik rinit denir” dedi. BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesi’nden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı İhsan Başpınar halk arasında ise saman nezlesi hakkında merak edilenleri yanıtladı. Bahar alerjisinin her yaş grubunda ortaya çıkabildiğini belirten Başpınar en sık çocukluktan erişkin döneme geçişte başladığını ve alerjinin görülmesinde özellikle genetik yatkınlık ve çevresel faktörler önemli rol oynadığını ifade etti. Başpınar bahar alerjisinin belirtilerini sıraladı: “Burun tıkanıklığı, burun akıntısı, hapşırma nöbetleri, gözlerde ve burun çevresinde kızarma, kaşıntı, koku ve tat hissinde azalma, dikkat dağınıklığı, uyku ve yorgunluk hissi, damakta ve burunda kaşıntı gibi bulguların ortaya çıkmasıyla çocuğun okul başarısı ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir” dedi. Bahar Alerjisinden korunma yolları nelerdir En önemli korunma yolu olarak alerjenlerden kaçınılmasını söyleyen Başpınar, semptomları şöyle sıraladı: “Polenlerin yoğun olduğu saatlerde, rüzgârlı ve kuru havalarda dışarı çıkmamak, şapka, gözlük ve maske kullanılması, uzun kollu elbise ve pantolon giyilmesi, evde ve araçta polen filtresi kullanılması, duş alınıp, elbiselerin değiştirilmesi, çiçekli ve çimenli ortamlardan uzak durmak, sigara içilen ortamlardan uzak durmak bahar alerjisinden korunma yolları olabilir” şeklinden konuştu. Başpınar, “Ayrıntılı muayeneden sonra ise; Serum IgE ve eozınofil seviyesi, nazal smear, deri testleri, kanda sperfik alerjen araştırılması ile bahar alerjisinin teşhisi konulabilir” dedi. Bahar Alerjisinde tedavisi nedir Medikal tedavi olarak kortizonlu spreyler ve antialerjik ilaçlar kullanılmaktadır. Haftada en az iki mevsim alerji semptomları gösteren veya 6 ay boyunca şikâyeti süren hastalar antialerjik ilaçlarla kontrol altına alınamıyorsa immunoterapi yapılabilir. Özellikle tamamlayıcı tıpta kullanılan kendi kanıyla tedavi (otohemeoterapi) ve ozon terapi de oldukça faydalıdır, diyerek konuşmasını sonlandırdı.
19 Mart 2024 Salı - 11:24
Ramazan’da kilo almamak için metabolizmayı hızlandıran öneriler
Diyetisyen Merve Sena Nazlı, oruç tutanlar için metabolizmayı hızlandıran önerilerde bulunarak, “Hamur işleri, yağlı-tuzlu yiyecekler kan şekeri dengesini bozup acıkmaları arttırabilir. Sahur ve iftarda yeterli besin alınmadığı zaman metabolizma yavaşlar ve kilo alımı başlar. Ramazan’da yeterli sıvı tüketimine ve protein ağırlıklı beslenmeye dikkat edilmeli” dedi. Oruç tutmak; bedeni arındırmaya ve sindirim sistemini dinlendirmeye yardımcı olur. Ancak Ramazan ayında yetersiz beslenildiği durumlarda; yorgunluk, susuzluk, baş-mide ağrısı görülebilir. Oruç tutarken bu sıkıntıların yaşanmaması için dengeli beslenmenin önemine dikkat çeken Medicana Sağlık Grubu Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Diyetisyen Merve Sena Nazlı, oruç tutanlar için metabolizmayı hızlandıran önerilerde bulunarak, “Hamur işleri, yağlı-tuzlu yiyecekler kan şekeri dengesini bozup acıkmaları arttırabilir. Sahur ve iftarda yeterli besin alınmadığı zaman metabolizma yavaşlar ve kilo alımı başlar. Ramazan’da yeterli sıvı tüketimine ve protein ağırlıklı beslenmeye dikkat edilmeli” dedi. Ramazan ayında iftarda çok fazla yemek ne kadar zararlıysa, tek öğün ile gün boyu oruç tutmanın da o kadar zararlı olduğunu belirten Diyetisyen Merve Sena Nazlı, "Oruç tutarken dengeli ve ölçülü beslenmeye, ayrıca yeterli sıvı almaya da özen gösterilmesi gerekiyor. Sahur ve iftarda yeterli besin alınmadığı için metabolizma da yavaşlıyor ve kilo alımı daha çok artıyor" diye konuştu. "Sahurda protein içeriği zengin besinler tüketilmeli" Hamur işleri, yağlı-tuzlu yiyeceklerin kan şekeri dengesini bozup, acıkmaları arttırabileceğini ifade eden Merve Sena Nazlı, Sahur öğününde hamur işlerinden uzak durulması gerekiyor. Sahur da protein içeriği zengin olan besinler tüketilmeli. Protein içeriği zengin besinler, gün boyu hem daha enerjik olunmasını sağlar hem de metabolizmanın yavaşlamasını engeller. Çok tuzlu olmayan peynir, yumurta, ceviz-badem-fındık, yeşillik, yoğurt, tam tahıllı ekmeklerin yer alacağı hafif kahvaltı öğünleri tercih edilmelidir" şeklinde konuştu. "İftarı ikiye bölün" İftarda açlığın verdiği hissiyatla çok hızlı yemek yenildiğine dikkat çeken Diyetisyen Merve Sena Nazlı, "Bu da şişkinlik, mide ağrıları, reflü şikayetlerine yol açabilmektedir. Bu şikayetlerin yaşanmaması için iftar öğününün ikiye bölünmesi gerekir. Öncelikle 1-2 bardak oda ısısında su ile başlanmalı, ardından kan şekerinin dengelenmesi için 1 adet hurma tercih edilmelidir. İftara 1 kase çorba ile başlamak, çorba bittikten sonra 10-15 dakika ara vermek fazla kilo alımını önleyebilir. Çünkü beyin doyma emrini yemeklerden 15-20 dakika sonra verir. Bu yüzden yemekleri hızlı yemekten kaçınmak, yavaş ve çok çiğneyerek tüketmek gerekir. Ara verdikten sonra ana yemek, salata, yoğurt, tam tahıllı ekmek gibi sağlıklı karbonhidrat ile devam etmek önemlidir. Ana yemek tercihleri dönüşümlü olarak et, tavuk, balık, kıymalı sebze yemekleri şeklinde olabilir. Ramazanda kuru baklagiller tüketimi oldukça azalmaktadır. Lif kaynağı olan bu grup salatalara ilave edilebilir. Beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek olan yiyecekler yerine bulgur pilavı, kepekli ekmek tercih edilmelidir. Kızartma, kavurma gibi sağlıksız pişirme yöntemlerinden uzak durulmalıdır. Tatlı ihtiyacı, şerbetli tatlılar yerine Ramazan ayının vazgeçilmezi olan güllaç gibi sütlü tatlılardan ya da meyve tatlılarından karşılanmalıdır” şeklinde açıklamalarda bulundu. "Çay-kahve, su yerine geçmez" Ramazan ayında önemli konulardan birinin de yeterli sıvı alımı olduğunu vurgulayan Merve Sena Nazlı, "Yeterince sıvı alınmazsa su ve mineral kaybı olarak, bayılma, baş dönmesi gibi sağlık sorunları yaşanabilmektedir. İftar-sahur arasında en az 1,5 litre su içilmesi gerekir. Çay-kahve gibi içecekler su yerine geçmez. Aksine bu tarz içecekler sıvı kaybını daha da arttırmaktadır. Bu yüzden her 1 bardak çay içerken yanında 1 bardak su tüketmeye özen gösterilmelidir. Eğer su içmek zorluyorsa, aromatik olarak içerisine limon, nane, salatalık, tarçın gibi eklemeler yapılmalıdır. Bu sayede de metabolizma hızlandırılabilir. Ayrıca iftardan 1-2 saat sonra hafif bir yürüyüş yapmak metabolizmayı hızlandırarak bağırsakların çalışmasına yardımcı olacaktır” dedi.
19 Mart 2024 Salı - 11:01
Rinoplastide amaç: Ameliyatlı burun izlenimi vermemektir
Burundaki şekil bozukluğunu düzeltmeyi amaçlarken burunda nefes almaya engel oluşturan kemik eğrilikleri (deviasyon) ameliyatı ile de bir arada yapılabilen Rinoplasti hakkında bilgiler veren Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Rauf Tahamiler, “Çoğunlukla burun küçültme işlemi olarak bilinen rinoplastide bazen burnun büyütülmesi de hedeflenebilir. Buradaki amaç ameliyatlı burun izlenimi vermemektir. Doktorunuzla görüşmeden önce burnunuzla ilgili tüm problemleri belirlemeniz faydalı olacaktır. Nefes alma, burun akıntısı, geniz ardına akıntı ve baş ağrısı olup olmadığını belirlemeniz, rinoplasti işlemiyle bu problemlerin çözümünü de mümkün hale getirir” dedi. Burnundaki şekil sorunlarından şikâyetçi olan kişiler, bu sorunlardan hangilerinin düzeltilip düzeltilemeyeceğini mutlaka doktorlarına danışmalı. Medicana Ataşehir Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Rauf Tahamiler, ameliyat sonrası beklentilerinizin olabilirliğini en iyi doktorunuzun ifade edebileceğini belirterek “Ameliyat sonrası hayal kırıklığından kurtulmanın yolu bu dönemi iyi değerlendirmek ile mümkündür. Bu ameliyatta doktorunuzla davranmanız hem sizi hem doktorunuzu rahatlatacaktır. Farklı beklentiler daha yolun başında doktorunuzla sizi karşı karşıya getirecektir. Sizin için çok büyük kusurlar cerrahi olarak basit bir işlemle düzeltilebilirken çok küçük bir ayrıntı bazen zor bir cerrahi ile düzeltilebilmektedir” açıklamasında bulundu. “En güzel burnu değil, yüze en uygun burnu yapmak önemli” “Burun estetiğinde amaç, yüzünüze en uygun burnu yapmaktır” diyen Prof. Dr. Rauf Tahamiler, şu bilgileri verdi: “Bu cerrahi işlem şüphesiz mevcut burunla yapılacaktır. Yani cildin kalınlığı, mevcut kıkırdakların inceliği ve formu, yara iyileşmesi ve daha önce geçirilen burun ameliyatları başarı oranını belirler. Amaç, yüzünüze ilgisiz bir burun yapmak değildir. Bu nedenle tek başına en güzel burunu yapmak sorunları çözmeyecektir. Yüzünüze en uygun burnu yapmak, en başarılı sonuç olarak kabul edilir. Burnun bazı yerleri küçültülürken bazı yerlerinin büyültülmesi ile yüzde iyi görünen burun sağlanmaya çalışılır. Burun deliklerinin aşırı görünmediği, diri, kemik çatının kaybedilmediği ve ameliyatlı olduğu izleniminin saklanması önemlidir.” “Yeni bir burunla ilgili herkes farklı yorum yapabilir” Burun estetik ameliyatları, dünyada en çok yapılan estetik amaçlı ameliyatlardır. Ameliyat süresi 1-1.5 saati aşmamaktadır. Ancak özel durumlarda bu süre daha uzun olabilir. Eskiye oranla ameliyat sonrası morluk ve şişliklerin çok daha az oranda görüldüğünü vurgulayan Prof. Dr. Tahamiler, “Burun ameliyatı sonrası kişiler; burun içinde bir gün kalan bir tampon ya da nefes almaya engel olmayacak özel bir sünger ve burun dışını saran minik bir alçı ile uyanır. Ameliyat sonrası genellikle korkulduğu gibi ağrılı geçmez. Basit ağrı kesiciler alınabilir. Bir gün sonra burun içi boşaltılacak ve nefes alımı normale dönecektir. Hastaların aşırı sıcak olmayan bir mekanda baş hafif yukarıda ya da oturur durumda istirahat etmeleri önerilir. Burun ameliyatlarından sonra her bir kişi farklı yorumlar yapabilir. Bu zevklerin değişik olmasının yanı sıra eski burnunuzun iyi bilinmemesi ile ilgilidir” şeklinde konuştu. Burun ameliyatı sonrası bilmeniz gerekenler Prof. Dr. Tahamiler burun ameliyatı sonrası bilinmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Burun üzerindeki alçı 7-10 gün arasında kalacaktır. Alçının ıslanmaması gerekir. Terleme ile bu alçının gevşeyeceğini düşünerek aşırı sıcak yerlerde bulunulmaması gerekir. Dişlerin ilk 10 gün çok dikkatli fırçalanması gerekir. Özellikle ön dişler fırçalanırken dikkatli olunması çok önemlidir. Yumuşak bir fırça tercih edilmelidir. Ameliyat sonrası aşırı fiziksel aktiviteden uzak durulmalıdır. Burundaki sargılar kalkıncaya kadar banyo yapılmamalı ve buharlı ortamda bulunulmamalıdır. Bir hafta boyunca aşırı yüz hareketleri ve gülmekten kaçınılması gerekir. Ameliyatı takip eden 20 gün boyunca boğazlı kazak veya dar boyunlu giysiler giyilmemelidir. Yüze ve burna 3 hafta süreyle sert bir şekilde dokunulmamalı. Operasyonu takip eden 6 hafta boyunca aşırı güneş ışığından uzak durulmalı. Aşırı sıcak burunda şişmeye neden olacaktır. Burun ameliyatlarından sonra gözaltlarında ve yüzde şişme olabilmektedir. Eski ameliyat tekniklerine göre bu duruma çok daha az oranda rastlanmaktadır. Bu şişlikler 1-2 hafta içinde geçecektir. Doktorun verdiği ilaçlar dışında ilaç alınmamalı. Ameliyat sonrası 5 gün kontak lens takılmamalıdır. 16 hafta boyunca hiçbir gözlük türü kullanılmaması, daha sonraki dönemde hafif bir çerçeve kullanılması önerilir. Burun açıldıktan sonra burun cildi sıvı sabun veya özel losyonlarla temizlenmeli. Bantlar alındıktan sonra makyaj yapılabilir.”
19 Mart 2024 Salı - 10:58
“Her 4 çocuktan 1’i kulak şekil bozukluğuyla doğuyor”
Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Salahattin Okur, yaklaşık 4 doğumdan birinde çocukların kulak şekil bozukluğuyla dünyaya geldiğine dikkat çekerek, düzeltilmeyen şekil bozukluklarının çocukları akran zorbalığına karşı savunmasız bıraktığı uyarısında bulundu. Acıbadem Adana Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Salahattin Okur, doğuştan kulak şekil bozukluklarının doğumların yaklaşık yüzde 1’inde görüldüğünü ve bunların yüzde 3 ila 5’lik kısmında kulak şekillendirme işlemi uygulanması gerektiğini söyledi. Dr. Okur, kulak kalıplama yönteminin, yeni doğanlarda kulak şekil bozukluklarının ameliyatsız bir şekilde düzeltilmesi için son derece etkili olduğunu ve doğumdan sonraki ilk altı hafta içinde başlanırsa yüzde 90’ın üzerinde başarı oranı olduğunu dile getirdi. Kulaktaki şekil bozukluklarının nedeninin bilinmediğini belirten Dr. Okur, “Kesin olarak bilinmese de dış baskıdan, anormal kulak kası gelişiminden ya da genetik yatkınlıktan kaynaklandığına inanılmaktadır. Bu bozukluklar, düzeltilmediği takdirde çocukları akranları tarafından alay edilmeye ve zorbalığa karşı daha savunmasız hale getirir, bu da zihinsel sağlık ve sosyal aktivite üzerinde olumsuz etki oluşturur” dedi. “Östrojen sayesinde kıkırdaklar kolay şekil alabiliyor” Bebeklerde şekil bozukluklarını düzeltmek için yapılan kulak kalıbının, kalıplamanın hayatın ilk altı haftasında gerçekleşmesi durumunda ameliyat ihtiyacını ortadan kaldırdığını vurgulayan Dr. Okur, erken kalıplaması sadece tedavi süresini kısaltmakla kalmadığını, ileride gerekli olabilecek ameliyatla düzeltme ihtiyacını da azaltacağını ifade etti. Kulak kalıplamanın, yeni doğmuş bir bebeğin hayatının ikinci veya üçüncü günü ile altı haftası arasında uygulandığında, kulak deformasyonlarını ameliyatsız düzeltmede oldukça etkili olduğunu; bu süre zarfında, çocuğun dolaşımında mevcut olan yüksek düzeydeki anne östrojeni nedeniyle kıkırdağın esnek olduğunu ve bu sayede daha hızlı ve kolay şekil alabileceğini söyledi. “Erken müdahale başarı oranını arttırır” Kulak şekillendirme işleminin, kulağın şeklini düzeltmek ve korumak için özelleştirilmiş yumuşak ve esnek malzemeden yapılmış bir cihazın belirli bir süre boyunca sürekli olarak takılmasını içerdiğini anlatan Dr. Okur, “Düzelmenin ilerleyişini izlemek için hasta haftalık olarak kontrol edilir. Şekil bozukluğunun doğru bir şekilde tanımlanması ve kalıplamanın buna göre uyarlanması çok önemli olduğundan, kulak kalıplama işlemi kulak şekil bozukluklarını düzeltme konusunda eğitim almış bir tıp doktoru tarafından gerçekleştirilmelidir. Genel olarak, bir çocuğa ne kadar erken müdahale edilirse, sonuçları da o kadar iyi olur. Bu nedenle, bir bebekte kulak şekil bozukluğu olduğundan şüpheleniliyorsa, bebek derhal değerlendirme ve teşhis için bu konuda uzman bir hekime yönlendirilmelidir” ifadelerini kullandı.
19 Mart 2024 Salı - 10:58
Uzmanı açıkladı: "Bir günlük oruç bir saatlik yürüyüşe eş değer"
Oruç tutmanın bir saatlik yürüyüşe eş değer olduğunu belirten Diyetisyen Gülsüm Hazman, Orucun kalp sağlığına da olumlu etkilerinin bulunduğunu belirtti. Oruç tutmanın hem bedene hem de ruha iyi geldiğini söyleyen Diyetisyen Gülsüm Hazman, “Vücudumuzda orucun etkisiyle aktif hale gelen özel proteinler var. Bunlar beynimizin daha iyi çalışmasını ve vücudumuzun daha dayanıklı olmasını sağlar. Bu durum da bağışıklığımızın güçlenmesi demektir. Bununla birlikte oruçlu iken GH yani büyüme hormonu dediğimiz hormonda artış gözlemlenir. Bu hormon aynı zamanda yağ yakıcı hormon olduğu için de kilo verimi hızlanır. Kilo verimi ile birlikte insülin direnci kırılır ve kan şekeri dengelenir. Orucun kalp sağlığına da olumlu etkileri bulunmaktadır. Uzun süreli aç kalmak kalp ritmini düzenlediği gibi yüksek tansiyonu ve kolesterolü düşürürken iyi kolesterol olan HDL’yi artır” dedi. “Oruç, kanser hücrelerini öldürüyor" Hazman, orucun kanser hücrelerini öldürdüğünü ifade ederek, "Oruç tutmanın kanserli hastalar üzerinde bile olumlu etkisi bulunmuştur. Yapılan araştırmalar, kanserli hastalarda tümör büyümesini yavaşlattığını ve kanser hücrelerini öldürdüğünü, kemoterapi ve radyoterapi etkisini artırdığını ispatlamış. Orucun birde psikolojik açıdan önemine bakalım. Spor yaparken vücutta salgılanan endorfin dopamin gibi bize mutluluk veren hormonlar oruç esnasında da salgılanır ve bu sebeple oruç psikolojik açıdan bizlere iyi gelir ve kendimizi daha mutlu hissetmenizi sağlar. Yani Oruç tutmanın insan üzerinde ki etkisi dışarıda yaptığımız 1 saatlik yürüyüşle neredeyse eş değerdir. Yapılan araştırmalar bize gösteriyor ki, oruç vücudun bağışıklık sistemini tamamen yeniler ve vücutta bir onarım sağlar. Hz Muhammedin de dediği gibi ‘Oruç tutunuz sıhhat bulunuz’” açıklamasında bulundu.
Daha Fazla Yükle
GERİ BİLDİRİM
Geliştirme sürecine katkıda bulunmak için lütfen sitede karşılaştığınız hataları bize bildirin.
Gönder