SAĞLIK
Türkiye’de epidural anestezi tercihi yüzde 1’in altında 04 Mayıs 2024 Cumartesi - 12:09:31 Diyarbakır Memorial Hastanesinde Anestezi ve Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Ahmet Anaç, epidural anestezi ile ağrısız doğumun diğer ülkelerde çok sık tercih edilen bir yöntem olduğunu, ancak Türkiye’de bu oranın yüzde 1’in altında olduğunu açıkladı. Uzm. Dr. Ahmet Anaç, epidural anestezi denilen bir yöntemle, doğum öncesinde anne adaylarının bel kısmından özel bir iğne kullanılarak omuriliğe takılan bir kateterden anestezik madde verilerek, belden aşağı uyuşturulmaktadır. Bu işlemin doğum öncesi ve doğum sırasında ağrının hissedilmemesini sağlayarak, anne adaylarının doğumlarını kolaylaştırdığını, işlemin halk arasında Prenses Doğum olarak da bilindiğini ifade etti. Prenses doğumun uygulanmasının anne adayları için oldukça ağrısız, sağlıklı ve kolay olduğunu, günümüzde sıklıkla tercih edildiğini, anne ve çocuk için ciddi bir zararı bulunmadığını aktaran Dr. Anaç, diğer ülkelerde oldukça revaçta olan epidural aneztezi yönteminin Türkiye’de nadiren tercih edildiğini belirtti. Epidural Anestezi ile doğumun Fransa’da yüzde 87, Amerika Birleşik Devletleri ve İskandinav ülkelerinde yüzde 90’nın üzerinde olduğunu, Türkiye’de ise bu oranın yüzde 1 dolaylarında olduğunu ifade eden Dr. Anaç, "Ülkemizde epidural anestezi ile yapılan prenses doğum dediğimiz doğumu yeterince tanıtamadığımızın kanaatindeyim. Bu işlemin anne adaylarına doğru ve bilinçli bir şekilde aktarılması gerekmektedir. Devlet tarafından desteklenmesini umuyoruz. Devlet tarafından karşılanmayan epidural anestezi ücretlerinden dolayı anneler bu doğumu yaparken kendi bütçelerinden ödemek durumunda kalıyorlar. Bu yüzden de çok fazla tercih edilmiyor" şeklinde konuştu.
04 Mayıs 2024 Cumartesi - 11:40 Psikiyatri hastaları hünerlerini konuşturdu Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Servisinde tedavi gören hastaların yaptığı el sanatları eserlerinden oluşan sergi, Malatya Park AVM’de yapılan açılış töreni izlenime sunuldu. Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Servisi’nde tedavi gören hastaların iş ve uğraşı faaliyetleri kapsamında yapmış oldukları dekoratif el sanatları, takı, tesbih, çanta, ahşap ve seramik ürünlerinden oluşan El Sanatları Sergisi açıldı. Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Bölümü Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Kerim Uğur, yaptığı açıklamada, “Psikiyatri Servisimizde hastalarımız için terapi odası var. Hastalarımızın terapi odasında yaptığı ürünleri sergilemek için alışveriş merkezinde böyle bir stant açtık. Hastaların tedavi sürecini katkısı rehabilitasyon açısından bu gibi etkinliklerin çok faydalı olduğunu düşünüyoruz” dedi. Malatya İl Sağlık Müdürlüğü Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkan Yardımcısı Dr. Esin İnce, Yeşilyurt İlçe Sağlık Müdürü Dr. Seyid Çiftçi, Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü Nuray Dağaşan, Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi İdari ve Mali İşler Müdürü Ömer Doğan, Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Destek ve Kalite Müdürü Mehmet Soylu Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcıları Doç. Dr. Muhammed Serdar Buğday, Uzm. Dr. Orhan Yücel, Dr. Yunus Coşar, Psikiyatri Bölümü Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Kerim Uğur, Yeşilyurt Halk Eğitim Merkezi hocaları ile psikiyatri hastaları ve yakınlarının katıldığı açılış halk oyunları gösterisi ile son buldu. Sergi, 3-6 Mayıs tarihleri arasında Malatya Park AVM’de açık olacak.
04 Mayıs 2024 Cumartesi - 10:12 5 yıl sonra, kalbinin normal atışını duydu 5 yıldır kalbinde şiddetli çarpıntı şikayetine sahip 84 yaşındaki Serap Arak, İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Point Hastanesi’nde yapılan 3 boyutlu Ablasyon işlemi ile sağlığına kavuştu. Serap Arak, “Kalbimin sesi artık normale döndü. Kendimi çok iyi hissediyorum” dedi. Kalp ritim bozukluğu ve şiddetli çarpıntı şikayeti olan 84 yaşındaki Serap Arak, İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Point Hastanesi’nde Kardiyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Mustafa Doğduş ve ekibi tarafından yapılan müdahale ile sağlığına kavuştu. Serap Arak’ın, 3 boyutlu haritalama yöntemi ablasyon işlemi ile kalp ritmi düzenlendi ve çarpıntı şikayeti sona erdi. “Yoğun ilaç kullandı” İEÜ Medical Point Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Mustafa Doğduş, “Serap hanımın yaklaşık 5 yıldır çarpıntı şikayeti vardı. Çarpıntı şikayetlerinin artması sonucunda, merkezimize başvurdu. 5 yıl önce kendisine kalp ritim bozukluğu tanısı konmuştu. Serap hanımda iki farklı kalp ritim bozukluğu vardı. Bu iki tip bozukluk kalp yetmezliğini tetikleyebilirdi. Yoğun ilaç almak zorunda kaldı. Şikayetleri artmaya başlayınca, 3 boyutlu haritalama yöntemi ile ablasyon işlemi yapmaya karar verdik. Ablasyon işlemi, kateter adını verdiğimiz ince esnek kablo şeklinde malzemeler ile kalp içerisinde aritmiye neden olan hedefin bulunup yakılması işlemidir. Bu işlem sonrası hastamızın kalp ritmi düzeldi, çarpıntı şikayeti sona erdi. Şu an kendisini gayet iyi hissediyor” ifadelerini kullandı. “Kendimi iyi hissediyorum” 5 yılın sonunda kalbinin normal attığını hissettiğini söyleyen Serap Arak da “Şiddetli çarpıntım vardı. Biraz yol yürüsem nefes darlığı yaşıyordum. Sırt üstü yattığım zaman, kalbim çıkacak gibi hissediyordum. 5 yıldır bu şikayetleri yaşıyordum. İşlem sonrası, şimdi kendimi iyi hissediyorum. Kalbimin normal sesini 5 yıl sonunda duydum” dedi.
04 Mayıs 2024 Cumartesi - 09:48 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya
04 Mayıs 2024 Cumartesi - 09:43 Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”
Nörolojik hastalıkları elektrik uyarısıyla tedavi eden cihaz geliştirildi
04 Mayıs 2024 Cumartesi - 08:04 Nörolojik hastalıkları elektrik uyarısıyla tedavi eden cihaz geliştirildi Hitit Üniversitesinde yürütülen proje ile nörolojik hastalıkları elektrik uyarısıyla tedavi edebilen cihaz geliştirildi. Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Doktor Öğretim Üyesi Güven Akçay, nörolojik hastalıkları ilaçsız tedavi edebilmek amacıyla çalışma başlattı. Makine ve İmalat Teknolojileri alanında desteklenen proje çerçevesinde hastaları ilaçların toksik doz ve yan etkisine maruz kalmadan tedavi edebilecek yerli ve milli cihaz üretildi. Cihazın geliştirilmesi için yürütülen çalışmalarda Hitit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Fatih Işık ve Doktor Öğretim Üyesi Serkan Dişlitaş yer aldı. Doktor Öğretim Üyesi Güven Akçay, geliştirdikleri cihaz ile beyne her hangi bir cerrahi operasyon yapılmadan beyindeki oluşacak olan elektrik uyarısıyla nörolojik rahatsızlıkları tedavi etmeyi amaçladıklarını söyledi. Nöromodülasyon (sinir dokularının yeniden düzenlenmesi) yönteminde 1950’li yıllardan itibaren ses, elektrik uyarısı ve manyetik uyarılardan faydalanmaya başlandığını ifade eden Akçay, bu tedavi yönteminin invaziv ve non-invaziv olarak iki şekle ayrıldığını kaydetti. Akçay, non-invaziv (kesi yapılmadan) olarak adlandırılan; beyne her hangi bir cerrahi operasyon yapılmayan tedavi yönteminde beyinde oluşacak elektrik uyarısıyla tedavinin amaçlandığını belirterek 2000’li yıllardan sonra bu tedavi yönteminin klinikte yer almaya başladığını ifade etti. “Beyine elektrik uyarısı vererek tedavinin gerçekleştirilmesini hedefliyoruz” Geliştirdikleri cihaz ile beyne elektrik uyarısı vererek tedavinin gerçekleştirilmesinin hedeflendiğine dikkat çeken Akçay, şunları söyledi: “Beyne elektrik uyarısı vererek yapacağımız bu tedavi yöntemini diğer tedavi yöntemleriyle kıyasladığımız zaman; örneğin ilaçlarda toksik doz veya yan etkisi gibi durumlar olurken bu tedavi yönteminde ise yan etkisi diğerlerine göre neredeyse yok denecek kadar çok az olup avantajları, tedavi etkinliği daha yüksektir. Klinik çalışmalara daha fazla ihtiyaç olduğundan dolayı ekibimizin geliştirmiş olduğu cihazla yapılan tedavi yönteminin preklinik çalışmaları tamamlanmış olup şimdi ki aşamalarımızda ise klinikteki çalışmalarımızı özellikle epilepsi, nöropatik hastalarında Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Doktor Öğretim Üyesi Sinan Eliaçık hocamız ile uygulamayı amaçlamaktayız.” Yurt dışına göre 50 kat daha az maliyetle üretebiliyoruz Geliştirilen cihazın tamamen yerli ve milli olduğunu vurgulayan Akçay, “Yurt dışında üretilen cihazların Türkiye’ye maliyeti ortalama 30 bin dolar civarında. Yerli üretim olanlarda ise yaklaşık maliyet 5-6 bin dolar civarında. Biz ise cihazı yurt dışına göre 50 kat daha az maliyetle üretebiliyoruz. Yapmış olduğumuz cihazı diğerlerinden farklı olacak şekilde ürettik. Sabit bir akım vermek yerine beyindeki elektrik direnci ve kafa direnci ölçülerek bu dirence uygun olan yani tedavideki etkin ilaç diye tabir edebileceğimiz gerçek elektrik değerini verip beyne modüle ederek hastalarımızın tedavisini amaçlıyoruz. Böylelikle sabit bir tedavi değil bireye özgü elektrik uyarısı vererek tedavi hedeflenmiş oluyor. Bu amaçla da tedavinin etkinliği daha da arttırmayı sağlamış oluyoruz.” diye konuştu.
Hitit Üniversitesi’nde “1. Tıp Öğrenci Kongresi” başladı
03 Mayıs 2024 Cuma - 18:14 Hitit Üniversitesi’nde “1. Tıp Öğrenci Kongresi” başladı Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından “Tıbbın yarını için bugün” temasıyla düzenlenen 1. Öğrenci Tıp Kongresi başladı. Tıp alanındaki yenilikler, geleceği etkileyecek tedavi yöntemlerini ve sağlık alanındaki dönüşümü ele alındığı kongrede alanında uzman akademisyenler sunum yapacak. Kongrede ayrıca temel, dahili ve cerrahi tıp bilimleri alanında interaktif atölye çalışmaları, yer alacak. Kongrede konuşan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nurcan Baykam, bu tür kongrelerin eğitim, araştırma, geliştirme, topluma hizmet gibi alanlarda sunduğu katkıya dikkat çekti. Kongreler ve benzeri etkinliklerle bu hizmetlerin bir anda ortaya koyulabildiğini dile getiren Prof. Dr. Baykam, “Burada da 6 yıl boyunca çeşitli uygulamalar, teorik derslerle alınan eğitimin üstüne daha farklı boyutlarda atölye çalışmalarıyla, üniversite içi ve dışı hocaların tecrübelerini paylaşmalarıyla öğrencilerimize çok daha farklı ufuklar, farklı yaklaşımlar getiriliyor. Esas olan ekip ruhu ile böyle bir organizasyonu yapmak. Araştırma-geliştirme ruhuna sahip olmak ve bunu geliştirmek” dedi. Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özgür Yağan, “Tıbbın yarını için bugün” temasın önemli olduğuna dikkat çekerek, “Temamız yarının hekimleri, akademisyenlerini ve sağlık sistemine yön verecek olan sizleri işaret etmesinden dolayı anlamlı. Diğer açıdandı bugün yürütülen sağlık hizmetlerinin gelecek nesillerin imkanlarına da devam edecek olması, sürdürülebilirliğini göstermesi, ima etmesi, vurgu yapması açısından da anlamlı. Bugünün imkanlarını kullanırken gelecek nesillerin imkanlarını da düşünmek zorundayız. Bir taraftan çevre kirliliği, atıkların kontrolü, geri dönüşebilir malzemelerin kullanılması gibi noktaları içerilirken bir taraftan da ekonomik açından da mali sürdürülebilirliği düşünmemiz açısından da son derece önemli. Toplumsal eğitim ve teknolojinin sağlık alanında kullanılması açısından da önemli olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu. Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin 2006 yılında kurulduğunu, 2012 yılında yapılan afilasyon protokolü ile her şeyin değiştiğini dile getiren Erol Olçok Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Sinan Zehir de, hem sağlık Çorum’un sağlık hizmeti sunumunda çağ atladığına dikkat çekti. 2024’ün ilk 4 ayında 660 bin 540 hastaya poliklinik, acil servisten 181 bin kişinin sağlık hizmeti verildiğini açıklayan Prof. Dr. Zehir, hastanede sağlık hizmetinin yanı sıra tıp öğrencilerine eğitim verildiğine dikkat çekti. Tıp Fakültesi’nin Çorum’da 2017-2018 yılında 60 kontenjanla eğitime başladığını hatırlatan Başhekim Zehir, “Hem tıp doktoru hem de uzman hekim yetiştiriyoruz, bu son derece gurur verici bir durum. Şehrimizde tıp fakültesi eğitimine 2017-2018 yılında 60 kontenjanla başladık. Geçen yıl 66 tıp doktorunu mezun ettik. Bu öğrencilerin bir kısmı hastanemizde çalışmaya başladı. Bizden uzmanlık eğitimini alıp hastanemizde hekim olarak göreve başlayan, hatta öğretim üyesi olarak aramıza katılan çok kıymetli arkadaşlarımız var. Şehirdeki sağlık hizmetinin, tıp eğitiminin bu noktaya gelmesinde herkesin çok büyük katkıları var. Bu yıl 94 tıp fakültesi öğrencimizi doktor olarak mezun olacak. Bunlar Türkiye’nin değişik yerlerinde hizmet verecek. Tıp eğitimi, usta-çırak ilişkisiyle süren bir eğitim ve bu kongre usta-çırak ilişkisinin en iyi örneklerinden biri olacak. Çünkü programımız sadece teorik derslerin anlatılmasından değil atölyelerimizde pratik uygulamaları da içererek bütün öğrencilerle paylaşmayı sağlayacak bir program” şeklinde konuştu. Kongre Başkanı Doç. Dr. Emre Demir de, kongrede öğrencilerle belirterek, şunları kaydetti; “Kongrede öğrencilerin alanında söz sahibi 15 hocadan kurs alacak. 32 farklı hocamızdan 14 farklı interaktif atölyede pratik yapma şansı bulacak. Kongrede 15 öğrencimiz bildiri sunacak. İnsanlığa daha fazla katkı sunmak için buradayız. Kongrenin düzenlenmesinde katkıda bulunan herkese teşekkür ederim”
Samsun’da devam eden sağlık yatırımlarındaki son durum
03 Mayıs 2024 Cuma - 17:48 Samsun’da devam eden sağlık yatırımlarındaki son durum Samsun’da yapımı devam eden sağlık yatırımları için son 1 yılda 54 milyon TL kaynak kullanılırken, yatırımların tamamlanması ile birlikte milyarlarca TL’lik sağlık yatırımı Samsun’a kazandırılmış olacak. Samsun’da 2022-2023 yılında tamamlanan sağlık yatırımları için 54 milyon 574 bin TL kaynak kullanılmış olup, devam eden yatırımların bitirilmesi ile birlikte milyarlarca TL’lik yatırım hizmete alınmış olacak. Sadece proje bedeli 1 milyar 69 milyon TL olan Samsun Şehir Hastanesi’nin maliyeti 7 milyar TL’yi bulurken, devam eden diğer sağlık yatırımları ile birlikte milyarlarca TL’lik sağlık tesisi vatandaşların hizmetine sunulacak. Samsun Şehir Hastanesi’nin yılsonuna kadar hizmete girmesi bekleniyor Devam eden sağlık yatırımlarından bin 127 yatak kapasiteli Samsun Şehir Hastanesi’nin proje bedeli 1 milyar 69 milyon TL, proje maliyeti ise çevre düzenlemeleri, malzemeleri ve yol çalışmaları ile birlikte 7 milyar TL civarına ulaşıyor. Hastanenin yüzde 96’sı tamamlanırken, yılsonuna kadar hizmete girmesi hedefleniyor. 250 yatak kapasiteli Tekkeköy Devlet Hastanesi’nin proje bedeli ise 126 milyon TL. İnşaat fiziki betonarme yüzde 97 seviyesinde devam ediyor. Yüklenici firmaya 5 Kasım 2020 tarihinden itibaren toplam bin 279 gün süre uzatımı verilmişti. Henüz hizmete alınmayan hastanenin yakın zamanda tamamlanması planlanıyor. Samsun Çarşamba Sağlıklı Hayat Merkezi’nin proje bedeli 40,8 milyon TL. Yüzde 25’i tamamlanan sağlık yatırımında ayrıca Aile Sağlığı Merkezi (6 AHB), 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu da yer alacak. 21 milyon TL proje bedelli Samsun Ayvacık Toplum Sağlığı Merkezi (T10), Aile Sağlığı Merkezi (7 AHB) ve 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu işinde de sona gelinirken, yakın zamanda hizmete alınması bekleniyor. Alaçam-Yakakent Devlet Hastanesi 50 yatak kapasiteli Alaçam-Yakakent Devlet Hastanesi’nin proje bedeli 52 milyon TL. Fiziki gerçekleşme oranı yüzde 10 olan hastanenin 26 Ağustos 2021 tarihinde inşaat filen başlamış olup, yüklenici firmanın tasfiye talebi üzerine 13 Mayıs 2022 tarihli ve 31834 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde belirtilen hususlar doğrultusunda Sağlık Bakanlığınca 6 Haziran 2022 tarihli oluru ile fesih edilmişti. Hastane inşaatı 1 hafta önce bakanlık tarafından yeniden ihale edildi. Toplam 17 bin 384 kapalı alanda 50 yataklı olacak hastanede 2 ameliyathane, 12 poliklinik ve 170 araçlık otopark bulunacak.
Acil tıp uzmanları Medicana’da buluştu
03 Mayıs 2024 Cuma - 15:39 Acil tıp uzmanları Medicana’da buluştu İzmir’deki acil servis hekimleri, Acil Tıp Gününde Medicana International İzmir Hastanesinde bir araya geldi. Medicana International İzmir Hastanesi, Türkiye’de acil tıp uzmanlığının kuruluş yıl dönümü olan 30 Nisan Acil Tıp Gününde, “Dünü, Bugünü, Yarını ile Acil Tıp Konuşuyoruz” adlı bir toplantı düzenledi. Acil tıp uzmanlığının gelişmesinde büyük katkıları olan; Prof. Dr. Özgür Karcıoğlu, Prof. Dr. Cem Oktay ve Prof. Dr. Murat Ersel’in konuşmacı olduğu etkinliğe, İzmir’de farklı sağlık kurumlarında görev yapan acil tıp uzmanları, pratisyen hekimler ve asistan hekimler katıldı. “Acil servis hekimleri tükenmişlik sendromunu en çok yaşayan meslek grubu” 30 yıl önce Türkiye’nin ilk acil tıp uzmanı olan Prof. Dr. Özgür Karcıoğlu, pandemi ve deprem süreçlerinde acil tıp uzmanlarının toplum sağlığında ne kadar önemli bir rol üstlendiğinin anlaşıldığını belirterek, “Geçtiğimiz 9 günlük tatilde ülkemizdeki acil servislere 5 milyon kişi başvurdu. Bu rakam sağlık sisteminde acil servislerin rolünü özetliyor aslında. Acil servis hekimleri; psikolojik ve fiziksel şiddeti, tükenmiştik sendromunu en çok yaşayan meslek gruplarından. Çalışma şartları, eğitim şartları ve özlük haklarının iyileştirilmesine ihtiyaç var” dedi. Prof. Dr. Cem Oktay, acil tıp uzmanlığının 30 yılda geldiği noktayı değerlendirerek, günümüzde artık bu alanda yoğun bakım, çocuk ve toksikoloji gibi yan dallara ayrılmaya başladığını söyledi. Yapay zekanın her alanda olduğu gibi acil tıpta da kullanıldığını belirten Prof. Dr. Murat Ersel de, “teletıp” kavramının gelecekte daha da yaygınlaşacağını; ancak bu sistemin entegre edilirken konuya titizlikle yaklaşılması gerektiğine vurgu yaptı. Medicana International İzmir Hastanesi Acil Servis Sorumlu Hekimlerinden Uzm. Dr. Fecri Bengi, acil tıp uzmanlarının özel sektörde de çalışması konusunda desteklenmesi gerektiğine dikkati çekerken, Genel Müdür Dr. Ulvi Ünal ise şöyle konuştu: “Bir hastanede yöneticiler akşam evlerinde rahat uyuyabiliyorsa, o hastanenin acil servis ekibi işlerini canla başla yapıyordur.”
Sıtma 24 saat içinde tedavi edilmeli
03 Mayıs 2024 Cuma - 15:27 Sıtma 24 saat içinde tedavi edilmeli Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Mehmet Uluğ, son dönemde daha yaygın görülmeye başlanan Sıtma hastalığı ve tedavi yöntemleri hakkında bilgilendirdi. Sıtmayı sivrisineklerin plazmodium adlı paraziti insanlara bulaştırması yoluyla oluşan ateşli bir enfeksiyon hastalığı olarak tanımlayan Özel Ümit Batıkent Hastanesi Doktoru Mehmet Uluğ, “Sıtma, dişi anofel sivrisineklerinin ısırmasıyla bulaşır. Dişi sivrisinekler yumurtalarını beslemek için bir kan emerler. Bulaşma, sivrisineklerin sayısına ve hayatta kalmasını etkileyebilecek iklim şartlarına da bağlıdır” dedi. "24 saat içinde tedavi edilmeli" Dr. Uluğ, “Sıtma salgınlarının, uygun şartların oluşması halinde, sıtmaya karşı bağışıklığın düşük olduğu bölgelerde veya insanların iş bulmak için mülteci olarak yoğun sıtma bulaşan bölgelere geçtiğinde ortaya çıkabilir. Sıtma, göç alan ve mültecilerin yoğun olduğu bölgelerde daha çok görülen akut ateşli bir hastalıktır. Semptomlar genellikle enfektif sivrisineğin ısırmasından 10-15 gün sonra ortaya çıkar. İlk belirtiler ateş, baş ağrısı ve titremedir” diye konuştu. "Önlenebilir ve tedavi edilebilir" P. falciparum sıtmasının 24 saat içinde tedavi edilmezse ciddi bir hastalığa dönüşebileceğine dikkat çeken Dr. Uluğ, bunun sıklıkla ölüme yol açabileceğini belirterek sözlerine şöyle devam etti: "Çocuklarda: şiddetli anemi, metabolic asidoz ile ilişkili solunum sıkıntısı veya serebral sıtma bulgularından bir veya daha fazlası görülebilir. Yetişkinlerde, çoklu organ yetmezliği sık görülür. Hayatı tehdit eden sıtma hastalığı önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü, tüm sıtma şüpheli vakalarında tedavi uygulanmadan once mikroskopi veya hızlı tanı testi kullanılarak tanının doğrulanmasını önerir. Sıtma ilaçların etkinliğinin korunması, sıtma kontrolü ve eliminasyonu için kritik öneme sahiptir.” Korunma yolları ve aşı Hasta bireylerin tedavi edilmesi ve vektör kontrolünün sıtma iletimini önlemenin ve azaltmanın ana yolu olduğunu dile getiren Dr. Uluğ, “Hasta olan herkes özenle tedavi edildiğinde bulaş zinciri kırılacağı için enfeksiyon sayıları azalacaktır. Vektör kontrolünde ise; böcek ilacı uygulanmış cibinliklerin kullanılması ve iç mekanların ilaçlanması etkilidir. Riskli bölgelere yolculuk yapanlar da kemoprofilaksi ile sıtma önlenebilir. Sıtma parazitinin karmaşık yapısının aşı geliştirilmesini çok zor bir iş haline getiriyor. Ancak RTS, S/AS01 (RTS, S), Afrikalı çocuklarda sıtmayı önemli ölçüde azaltan ilk ve bugüne kadar ki tek aşıdır. Sadece en sık ve ölümcül sıtma paraziti olan P. falciparum’a karşı etkilidir” ifadelerini kullandı.
Fuar ziyaretçilerine ilk yardım eğitimi
03 Mayıs 2024 Cuma - 14:23 Fuar ziyaretçilerine ilk yardım eğitimi İl Sağlık Müdürlüğü Sağlık Hizmetleri Başkanı Op. Dr. Ersin Işıldı liderliğindeki Acil Sağlık Hizmetleri ekibi, Eskişehir’deki fuarda ziyaretçilere yönelik önemli bir bilgilendirme ve eğitim programı düzenledi. Toplum sağlığının önemine dikkat çekmek ve acil durumlarda doğru müdahalenin hayat kurtarıcı etkisini vurgulamak amacıyla gerçekleştirilen bu etkinlik, katılımcılardan büyük ilgi gördü. İl Sağlık Müdürlüğü tarafından fuar alanında açılan stantta, Paramedik Harun Özkan, Paramedik Seda Şahin ve Acil Tıp Teknisyeni Gülyazı Aydın gibi eğitimciler, Temel Yaşam Desteği ve Yabancı Cisim Tıkanıklıkları gibi acil durum müdahalelerinde temel bilgileri içeren eğitimler verdiler. Ziyaretçiler, bu eğitimler sayesinde acil durumlarda nasıl doğru ve etkili bir şekilde müdahale edeceklerini öğrenme fırsatı buldular. Acil Sağlık Hizmetleri Başkanı Op. Dr. Ersin Işıldı, etkinliğin amacının toplumda acil durumlara karşı farkındalık oluşturmak olduğunu belirtti. İl Sağlık Müdürlüğü, toplumun sağlık konusunda bilinçlenmesini ve acil durumlarda doğru müdahalelerin yapılabilmesini sağlamak için bu tür etkinliklere önem verdiklerini ifade etti. Ayrıca, sağlık hizmetlerinin toplumla buluşması ve halkın sağlık konularında bilinçlenmesi adına yapılan bu tür etkinliklerin öneminin altını çizdi. Fuar ziyaretçileri, aldıkları eğitimlerle acil durumlarda nasıl hareket etmeleri gerektiği konusunda bilinçlenirken, aynı zamanda sağlık hizmetlerine ve sağlık personeline daha yakından tanıklık etme fırsatı buldular. Bu tür etkinliklerin toplum sağlığının korunması ve toplumda sağlık bilincinin artırılması açısından son derece değerli olduğu vurgulandı. Acil Sağlık Hizmetleri ekibi, katılımcılara verdiği bilgilerle toplum sağlığının korunması ve acil durumlarda etkili müdahalelerin yapılabilmesi için önemli bir adım attı. Bu tür etkinliklerin sıkça düzenlenmesi ve toplumun sağlık konularında bilinçlendirilmesi, gelecekteki acil durumlara hazırlıklı bir toplumun oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.