SAĞLIK
Uzman jinekologdan kadınlar için önemli uyarı: "Normal saymayın" 19 Mart 2024 Salı - 07:20:31 Jinekolog Elifnur Özak, menopoz sonrası görülen vajinal kanamalara dikkat çekti. Bu dönemde görülen kanamaların genellikle iyi huylu nedenlere bağlı olduğunu belirten Uzm. Dr. Özak, “Ancak bazı kötü huylu hastalıklar ve kanserler kendilerini vajinal kanamalar ile belli edebilirler. Menopoza girildikten sonra, artık vajinal kanamalar ‘normalimiz’ olmaktan çıkar, göz ardı edilmemelidir.” diyerek kadınları uyardı. Acıbadem Kent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Elifnur Özak, menopozun kadınların doğal yaşam döngüsünün bir parçası olduğunu hatırlattı. Adet kanamasının kesilmesine menopoz denildiğini, tıbbi açıdan ise menopozun yumurta ve hormon üretiminin sona ermesi anlamına geldiğini vurgulayan Uzm. Dr. Özak, kadınların bu yeni dönemi için, "Kadınlarda ortalama 40’lı yaşlardan itibaren reprodüktif çağın menopozal kısımları başlar. Adetlerimiz, belirgin bir problem olmadığı sürece, bir anda kesilmez, yavaş yavaş araları açılarak gider. 2 ayda bir, 3 ayda bir, 6 ayda bir... ’Pre- menopoz’ dediğimiz bu menopoz öncesi dönemde kadınlarda “vazomotor semptom” olarak bilinen sıcak basmalarıyla, ani ve yoğun terlemelerle, ani sinirlilik haliyle, geceleri uyku problemleriyle, vajinal kurulukla sıklıkla karşılaşırız. Bunlar, vücutta azalan östrojen düzeylerinin bedenimizde oluşturduğu sonuçlardır. Premenopozal dönemdeki bu sorunların hemen hepsinin tedavisi mümkündür. Ne zaman ki bir sene hiç adet görülmez, ancak o şekilde ‘menopoza girdim’ diyebiliriz. Bu dönem de ortalama 45-55 yaşları arasına denk gelmektedir" bilgilendirmesinde bulundu. Normal kabul etmeyin, sebebini öğrenin Menopoz sonrasında vajinal kanamalar görülebildiğini, bunların pek çok kadın tarafından “normal” kabul edilip, doktor kontrolüne gerek duymadığını belirten Uzm. Dr. Özak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kadınlar özellikle doğurganlık süreçlerinde, hamilelik öncesinde ve hamilelikte kadın hastalıkları ve doğum uzmanı kontrolünde olmayı önemserler. Menopoza girdikten sonra ise artık jinekologla işlerinin bittiğini düşünürler, muayenelerini ihmal ederler. Menopoza girdikten sonra kanama sorunu yaşadıklarında bunu göz ardı ederler. Oysa bu dönemdeki kanamalar masum olmayabilir. Menopoz sonrası vajinal kanamalar genellikle iyi huylu sebeplere bağlı olsalar da bazı kötü huylu hastalıklar ve kanserler kendilerini vajinal kanamalar ile belli edebilirler. Menopoz sonrası kanama durumunda, jinekolojik muayene ve bu muayene sonuçlarına bağlı olarak rahim içinden (endometriyum) örnekleme yapmak, biyopsi alarak kötü huylu bir hastalık olup olmadığını değerlendirmek gerekebilir. Endometriyum kanserleri erken dönemde kendisini kanama ile belli ettiği için, çoğu zaman bu kanamalar sayesinde erken evrelerde yakalanır ve pek çok hastada kemoterapi ihtiyacı dahi olmadan, sadece ameliyatla cerrahi olarak tedavi edilebilir. Kötü rüya görmemek için bu kanamaların nedenlerinin belirlenmesi gerekir."
Tunceli’de yaşlı vatandaşlar ziyaret edildi
18 Mart 2024 Pazartesi - 16:28 Tunceli’de yaşlı vatandaşlar ziyaret edildi Tunceli’de 18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftası nedeniyle yaşlı vatandaşlar evlerinde ziyaret edildi. Tunceli İl Sağlık Müdürü Dr. Muhammed Duran, Yaşlılar Haftası nedeniyle Devlet Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Feti Çetin, sağlıklı yaş alma ekibinde yer alan doktor, hemşire, evde sağlık teknikerleri ile birlikte yaşlı vatandaşları evlerinde ziyaret etti. Yaşlılarla sohbet ederek sağlık durumlarıyla ilgilenen İl Müdürü Dr. Duran, ’’Bakanlığımız geliştirdiği Hastalık Yönetim Platformu (HYP) uygulaması ile aile hekimlerimizin, kendilerine kayıtlı yaşlı bireyleri, klinik rehberler doğrultusunda izleme ve değerlendirmeye olanak sağlamıştır. İlimizde de yaşlı bireylerimize yönelik HYP uygulaması aktif şekilde uygulanarak, yaşlı bireylerimize hizmet vermeye devam etmekteyiz. Bunun yanında, Sağlıklı Yaş Alma (YAŞAM) Merkezleri oluşturulmuş, 80 yaş ve üzeri, sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması, evinde ve yerinde tıbbi bakım ihtiyaçlarının belirlenmesi ile desteklenmesi, tıbbi izlem yapılması, gerektiğinde uzaktan sağlık hizmeti ile muayene ve danışmanlık hizmeti verilmesi, hastaneden eve, evden hastaneye naklinin organize edilerek hastane içindeki tıbbi bakımı için gerekli hizmet koordinasyonunun sağlanması amaçlanmıştır. 80 yaş üstü vatandaşlarımızın sağlıklı yaş alma ekiplerimizce, evinde hekim ve yardımcı sağlık personeli ile ziyaret ediyoruz, yaptığımız muayene ve değerlendirme sonucuna göre yaşlılarımızı diyetisyen, psikolog, fizyoterapist randevularını oluşturup yıl boyunca belli aralıklarla izlemlerini sürdürüyoruz. Ayrıca ihtiyacı olan yaşlılarımızı evlerinden alarak hastanede muayene, tetkik ve tedavilerini sürdürüyoruz” dedi.
Pamukkale’de alzheimer merkezi hastalara umut oluyor
18 Mart 2024 Pazartesi - 14:56 Pamukkale’de alzheimer merkezi hastalara umut oluyor Pamukkale Belediyesi tarafından hayırsever Yüksel-Turan Abalıoğlu adına yapılan Gündüzlü Alzheimer ve Yaşlı Rehabilitasyon Merkezi Alzheimer hastalarına umut oluyor. 2023 yılının Mayıs ayından itibaren hizmet vermeye başlayan merkez hakkında konuşan Pamukkale Belediye Başkanı Avni Örki, “Hayalimizdi, gerçekleştirdik. Alzheimer merkezimizde en değerlilerimizi ağırlamaya devam ediyoruz. Onların hayır dualarına nail oluyoruz” dedi. Pamukkale Belediye Başkanı Avni Örki’nin vizyon projelerinden olan Pamukkale Belediyesi Yüksel-Turan Abalıoğlu Gündüzlü Alzheimer ve Yaşlı Rehabilitasyon Merkezi, 2023 yılının Mayıs ayından bu yana hizmet vermeyi sürdürüyor. Toplam 950 m2lik alan içerisinde farklı, özel mimarisi ile dikkat çeken merkezde bekleme salonu ve fuaye alanı, yönetim, toplantı odası ve sekretarya, hasta yakınlarına yönelik aktivite odaları, gerontolog odası, grup terapi odası, hemşire odası, hasta dinlenme odaları, egzersiz odası, hastalara yönelik aktivite odaları, mutfak, yemekhane ve kiler bulunuyor. Pamukkale Belediyesi Yüksel-Turan Abalıoğlu Gündüzlü Alzheimer ve Yaşlı Rehabilitasyon Merkezi koca çınarları ağırlamaya devam ederek, hem alzheimer hastalarının hem de yakınlarının gönüllerine dokunuyor. Alzheimer rahatsızlığı bulunan koca çınarların ağırlandığı merkezde, sosyal hizmet uzmanı, hemşire, paramedik ilk ve acil yardım uzmanı, psikolog, sosyolog, fizyoterapist, ergoterapist, diyetisyen, el sanatları öğretmeni, müzik öğretmeni, spor öğretmeni bulunuyor. Servis İmkânı Evlerinden uzman ekip tarafından servisle alınarak merkeze getirilen koca çınarlar, alanında uzman kişilerle birlikte vakit geçirerek hastalığın olumsuzlukları ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Alzheimer hastaları, merkezde, zihinsel aktiviteler, psiko-motor aktiviteler, fiziksel egzersizler yaparken, onlar için kuşaklararası iletişim aktiviteleri, kültür sanat aktiviteleri, müzik ritim aktiviteleri, özel gün aktiviteleri, bahçe uğraşları, paylaşım saati aktiviteleri ve sosyokültürel geziler gerçekleştiriliyor. İlköğretim okullarından, liselerden gelen minik misafirlerle sık sık bir araya gelen koca çınarlar için, her hafta farklı etkinlikler düzenlenip, aileleri de davet edilerek, Alzheimer hastalığı ile farkındalık oluşturuluyor. Başvuru almayı sürdüren Pamukkale Belediyesi Yüksel-Turan Abalıoğlu Gündüzlü Alzheimer ve Yaşlı Rehabilitasyon Merkezi, bugüne kadar 150 hastaya hizmet verdi. Hala merkezden 65-70 civarında Alzheimer hastasını hizmet almaya devam ediyor. Merkeze başvuru yapmak için www.pamukkale.bel.tr adresi ile 444 9 220 nolu telefondan detaylı bilgi alınabiliyor. “Alzheimer merkezi hayalimizdi” Pamukkale Belediye Başkanı Avni Örki, vizyon projelerinden Alzheimer Merkezi’nin kendisinin en özel hayallerinden olduğunu her fırsatta dile getirerek, “Böylesi anlamlı ve sosyal sorumluluk içeriği yüksek bir projeye imza atmanın haklı gururunu yaşıyoruz” dedi. “Hayırsever Abalıoğlu ailesinin de destekleri ile Pamukkale Belediyemiz sadece Pamukkale için değil bölgemiz için çok değerli bir işbirliği gerçekleştirdi” diyen Başkan Örki, “En değerlilerimiz maalesef ki, belli bir yaştan sonra Alzheimer hastalığının olumsuzluklarıyla yaşamak zorunda kalıyor. Bizler istedik ki, büyüklerimiz hastalık sebebiyle bazı anları unutabilir ama bizler onları asla unutmayız, bu sebeple onları pamuklara sarıp sarmalamak istedik. Onlara, cennet gibi bir merkez yapmayı hayal ettik ve gerçekleştirdik. Bugüne kadar hem büyüklerimizin hem de yakınlarının destekçisi olduk. Gönüllere dokunduk. Haklı gururumuz bundandır. Merkezimiz, geleceğe yatırım niteliğinde oldu. İnşallah bundan yıllar sonra da, koca çınarlarımız Pamukkale Belediyesi Yüksel-Turan Abalıoğlu Gündüzlü Alzheimer ve Yaşlı Rehabilitasyon Merkezi’ne gelecek ve hem yakınları hem de kendilerinin yüzleri gülmeye devam edecek. Pamukkale ilçemize değer katacak projelerimizi gerçeğe dönüştürmek adına ilk günden son güne kadar var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz” dedi.
Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Sarıkaya: “Oruç tutmak için kalp ilaçlarınızı kesmeyin”
18 Mart 2024 Pazartesi - 14:43 Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Sarıkaya: “Oruç tutmak için kalp ilaçlarınızı kesmeyin” Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi ve Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Remzi Sarıkaya, Ramazan ayında oruç tutmak için kalp ilaçlarının kesilmemesi konusunda uyararak, “Doktor önerisi olmadıkça ilaçlarımızı kesmiyoruz. Ancak ilaç saatlerinizi değiştirebiliriz. Sabah aldığımız ilaçları sahur vaktine, akşam aldığımız ilaçları yine iftardan sonra alabiliriz” dedi. Ramazan ayında kalp hastalarının oruç tutup tutmamalarıyla ilgili bazı genellemeler yapılsa da hastayı ve geçirdiği kalp rahatsızlığını ele alarak konunun uzmanından değerlendirilmesi gerektiği belirtiliyor. Kalp hastası kişilerin oruç tutma niyetleri varsa, mutlaka doktorlarına danışmaları gerektiği ve bu konuda doktorun hastayı detaylı şekilde bilgilendirerek en doğru şekilde yönlendireceği tavsiye ediliyor. İHA muhabirine konuşan Hastane Başhekimi ve Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Remzi Sarıkaya, hastalıklar konusunda genelleme yapmamak ve hasta özelinde değerlendirmek gerektiğini ifade ederek, “Çünkü hekimin hastayla bireysel muayenesi sonucu bu tür kararları vermesi daha sağlıklı oluyor. Kalp hastalarında hipertansiyon ve tansiyonu olanların oruç tutma konusunda çok ciddi bir engel yok. Eğer tansiyon değeri çok anormal yüksek değerlerde değilse ve çok fazla ilaç kullanması gerekmiyorsa oruç tutmasına engel bir durum yok. Hatta biz kalp hastalıklarının diyet yapıp daha az besin tüketmelerini öneriyoruz. Orucun bu anlamda pozitif olarak da katkıları olabilir. Bunlarla ilgili bilimsel çalışmalar da var. Öğünü iyi ayarlama şartıyla, iftar menüsünde abartıya kaçmama ve sahuru da dengeli bir şekilde yapıldıktan sonra oruç tutmalarına engel bir durum yok” diye konuştu. “Son dönem kalp yetmezliği olanların oruç tutması sakıncalı olabilir” Kalp yetmezliği olan hastaların oruç tutup tutmayacağı konusunda da değerlendirmelerde bulunan Sarıkaya, “Hafif kalp yetmezliği kontrol altında olan ve gün içinde ilaç dozunu aksatacak bir durum yoksa o zaman oruç tutmasına engel bir durum yok. Ancak son dönem kalp yetmezliği varsa ve buna eşlik eden böbrek yetmezliği, şeker hastalığı gibi çoklu hastalıklar varsa kişinin volüm sıvı dengesini ayarlamak zor olabileceği için bu tür kişilerin oruç tutmaları sakıncalı olabilir” şeklinde konuştu. Orucun kalp krizi riskini artırdığı şeklinde herhangi bir verinin olmadığını hatırlatan Sarıkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Oruç kalp krizini arttırır mı? Başlığı altında yapılmış çalışmalar var. Dolayısıyla kalp krizi riskini arttırdığına dair hiçbir veri yok. Hatta bir çalışmada kalp krizini azaltabileceği yönde yorumlar da var. Ancak kalp krizi geçirdiniz ve ardından taburcu oldunuz. Hemen bir-iki gün sonra oruç tutmasını önermiyoruz. Kalp krizi geçirmiş şu an aktif bir şikayeti yoksa, genel durumu iyiyse, ilaçları, şikayetleri kontrol altındaysa, bunların ilaçlarını ayarlamak şartıyla oruç tutmalarına herhangi bir engel yok. Aynı durumu kalp ritim bozuklukları için de söyleyebiliriz. Özellikle kan sulandırıcı kullanan hastalarda doz ayarlamasıyla oruç tutulabilir. Burada temel prensip şu; hasta aktif bir şikayeti var mı yoksa hastalığı kontrol altındaysa doktor gözetiminde ilaçları ayarlanarak orucunu tutabilir. Ancak kontrol altında değilse şu anda aktif şikayeti varsa o zaman bu şikayetler giderilene kadar bir süre ara verileceğini düşünüyorum. Özellikle volüm dengesi ve yeterli miktarda sıvı tüketmek çok önemlidir. Kan sulandırıcı kullanan hastalarımızın da bu süreci yine doktorlarla yakın bir şekilde koordine etmeleri gerekiyor." “Kesinlikle ilaçların kesilmemesi lazım” Hastaların oruç tutabilmek için ilaçlarını kesmesinin riskli olduğuna vurgu yapan Sarıkaya, “Bazı hastalarımız oruç tutabilmek için ilaçlarını kesiyorlar. Doktor önerisi olmadıkça ilaçlarımızı kesmiyoruz. Ancak ilaç saatlerinizi değiştirebiliriz. Sabah aldığımız ilaçları sahur vaktine, akşam aldığımız ilaçları yine iftardan sonra alabiliriz. Gün içinde alınan ilaçlar varsa eğer bunlar günde bir defa kullanılıyorsa yine bunların da saatini her gün aynı saatte olması şartıyla doktor tavsiyesiyle ayarlanabilir ama kesinlikle ilaçlarımızı kesmiyoruz” dedi.
Kolon kanserinde erken tespit ve tedavi önemli
18 Mart 2024 Pazartesi - 13:25 Kolon kanserinde erken tespit ve tedavi önemli Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Fatma Seçil Kırdök, kolonoskopi kontrolünün kolon kanserine risk oluşturabilecek lezyonları önceden tespit ve tedavi etmekte çok önemli olduğunu ve deneyimli ekip tarafından yapıldığında da oldukça konforlu olduğunu söyledi. Acıbadem Eskişehir Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Fatma Seçil Kırdök, Kolon Kanseri Ayı vesilesiyle Türkiye’de görülme sıklığı en yaygın 5 kanser türünden biri olan kolon kanseri hakkında önemli bilgiler verdi. Tüm dünyada da ciddi bir sağlık sorunu olan kolon kanserinde erken tanı konulduğunda tedavi şansının oldukça yüksek olduğunu belirten Dr. Kırdök, “Birçok kanserde olduğu gibi, erken tanı ya da riskli lezyonların erken tedavisi ile kolon kanseri gelişimi önlenebiliyor. Risk faktörleri; ileri yaş, Crohn ve Ülseratif Kolit gibi kronik inflamatuar bağırsak hastalıkları, hareketsiz yaşam şekli, kötü beslenme, sigara, alkol kullanımı ve obezite olarak sayılabilir” dedi. “45 yaş üzerinde kolonoskopi gerekir” Tarama ve erken tanının kolon kanserinde oldukça önemli olduğunu vurgulayan Dr. Kırdök, kolonoskopi kontrolünün çok önemli olduğunu; uluslararası kılavuzlarca önerilenin, 45 yaş üzeri şikayet görülmeyen bireylerin kolonoskopi ile taranması olduğunu söyledi. Dr. Kırdök, Toplum taramalarında gaitada gizli kan testi kullanılabilse bile, testin pozitif olmasının kesin kanser varlığını göstermediği gibi, testin negatif olmasının da kanseri dışlamadığını, o nedenle kolonoskopi kontrolü mutlaka önerildiğini sözlerine ekledi. Tarama amaçlı yapılan kolonoskopilerde kolon kanserine risk oluşturabilecek polip denilen mukoza kabarıklıkları görülebileceğine değinen Dr. Kırdök, “Kolon polipleri çeşitli büyüklük ve sayıda olabilir. Birçok polip, standart kolonoskopi ile işlem sırasında, bazı büyük polipler ise daha ileri endoskopik teknikler ya da cerrahi müdahale ile çıkarılabilir. Polip çıkarıldıktan sonra patolojik inceleme sonuçlarına göre hastalar kolonoskopik takibe alınır. Kolonoskopik takipte olan hastaların kolon kanserine yakalanma ihtimali oldukça düşüktür” diye konuştu. “Sedasyon ile kolonoskopi oldukça konforlu” Dr. Kırdök, ailede özellikle birinci derece yakınlarında kolon kanseri olan kişilerin 45 yaşa gelmeleri beklenmeden, daha önceki yaşlarda kolonoskopi takibine girmelerinin kanser riski açısından oldukça faydalı olduğunu anlattı. Kolonoskopi işleminin tecrübeli kişiler tarafından yapıldığında komplikasyon oranı çok düşük bir işlem olduğunu vurgulayan Dr. Kırdök, “Sedasyon denilen anestezi türü ile yapıldığı için hastalar açısından oldukça konforludur. Hastane yatışı gerekmeksizin, işlem sonrası yaklaşık 1 saatlik takip sonrası eve dönülür. Kolonoskopi kontrolü kolon kanserine risk oluşturabilecek lezyonları önceden tespit ve tedavi etmekte çok önemli ve konforlu bir tıbbi uygulamadır” dedi. "Önlemler, sadece kolon kanseri değil her tür sağlık problemine karşı bağışıklık sisteminizi güçlendirir" Kalın bağırsak kanserinden korunmak için sağlıklı yaşam alışkanlıkları, rutin kontroller kolonoskopi ve dışkıda kan testleri gerektiğinin altını çizen Dr. Kırdök, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Düzenli kontroller hastalığın erken fark edilmesini ve daha başarılı bir şekilde tedavi edilmesini sağlar. Bununla birlikte düzenli gece uykusu, sağlıklı beslenme, alkol ve sigaradan uzak durma, düzenli egzersiz yapma, stresi yönetmeyi öğrenmek oldukça önemlidir. Bu önlemler, sadece kolon kanseri değil her tür sağlık problemine karşı bağışıklık sisteminizi güçlendirir."
Kontrolsüz ağrı kesici kullanımı böbrekleri vuruyor
18 Mart 2024 Pazartesi - 13:05 Kontrolsüz ağrı kesici kullanımı böbrekleri vuruyor Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Suat Bolat, "Böbrekler çok önemlidir ve 2’si birbirlerinin yedeği değildir. Böbrekler birçok etkene çok fazla savunmasızdır. Çok hızlı bir yıkım sürecine girebilmektedir. Şeker hastalığı, hipertansiyon, kontrolsüz ağrı kesici kullanımı böbrek hastalıklarının en önemli sebebidir" dedi. Medicana International Samsun Hastanesi doktorlarından Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Suat Bolat, böbrek yetmezliği ile ilgili açıklamalarda bulundu. Böbreklerin birçok etkene karşı savunmasız olduğuna dikkat çeken Dr. Mustafa Suat Bolat, "Böbrek yetmezliği bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de ciddi bir sağlık sorun haline gelmiştir. Böbrekler insan vücudunda oluşan birçok metabolik atığın kusursuz bir şekilde vücuttan uzaklaştırılması için dizayn edilmiş bir çift organdır. Her böbrekte yaklaşık 1 buçuk milyon idrar süzen filtre bulunmaktadır. Böbrekler çok önemlidir ve 2’si birbirlerinin yedeği değildir. 2 böbreğin de sağlığının korunması son derece önemlidir. Böbrekler birçok etkene çok fazla savunmasızdır. Çok hızlı bir yıkım sürecine girebilmektedir. Şeker hastalığı, hipertansiyon, kontrolsüz ağrı kesici kullanımı böbrek hastalıklarının en önemli sebebidir" diye konuştu. Erişkin bir insanın günde 1, 1,5 litre sıvı alması gerektiğini belirten Doç. Dr. Bolat, “Bazı durumlarda özellikle aşırı tuz tüketimi böbrek hastalıkları ve üreter tıkayıcı hastalıklarda böbrek yetmezliklerinin sebebi olabilir. Bu hastalıklardan korunmamızın sebebinin birincisi eğer ailevi bir öykü varsa mutlaka bunun kontrol altında tutulması gerekiyor. İkincisi ise yaşam tarzı değişikliklerimizi kontrol altında tutmamız gerekiyor. Örneğin tuz tüketiminden mutlaka kaçınmamız gerekiyor. Susuz kalmamak oldukça önemlidir. Erişkin bir insanın günlük 1, 1,5 litre sıvı alması gerekiyor. Diyabetin ve hipertansiyonun kontrolü oldukça önemlidir. Yüksek tansiyonun ve kontrolsüz diyabet hastalığının maalesef böbrekte ciddi fonksiyon kaybına yol açıyor. Böbrek hastalığı maalesef kronik böbrek yetmezliğine dönüştüğünde eğer çok ileri aşamada olmadıkça hiçbir bulgu vermez. Siz gayet sağlıklı yaşantınızı sürdürürken aslında yavaş yavaş böbrekleriniz fonksiyon kaybı başlamış olabilir. Kronik hastalığınız varsa mutlaka hekim kontrolünde olmanız gerekiyor. Aslında ideal olanı yılda 2 kez üroloji ve nefroloji kontrolüdür. Hiç olmazsa yılda bir kez kontrol olmanız gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘İftarda hızlı yemek, kalp ve mide şikayetlerine neden olabilir’
18 Mart 2024 Pazartesi - 11:57 ‘İftarda hızlı yemek, kalp ve mide şikayetlerine neden olabilir’ Ramazan ayının gelmesiyle hastanelerin acil servislerine iftarda yemeği fazla kaçıran kişilerin başvurularının artmaya başladığını belirten Kardiyoloji Uzmanı Dr. Yunus Amasyalı, “Hastalar namazlarını yarı dolu mideyle kılmalıdır. İftarlarını ise uzun bir yemek periyotuyla yapmaları daha iyi olacaktır” dedi. Liv Hospital Samsun Kardiyoloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Yunus Amasyalı, iftar sonrası yemeği fazla kaçıranların soluğu acillerde aldığını, bu nedenle vücut sağlıklarını düşünenlerin iftarda beslenmelerine dikkat etmesi gerektiğini söyledi. Ramazan ayının gelmesiyle hastanelerin acil servislerine gelenler arasında iftarda yemeği fazla kaçıranların sık olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Amasyalı, özellikle kalp ve mide şikâyetleri ile doktora başvuranlara beslenme konusunda uyarılarda bulundu. Ramazan ayındaki vakaların çoğunun secdede kalp sıkışmasıyla geldiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Amasyalı, “Hastalar namazlarını yarı dolu mideyle kılmalıdırlar. İftarlarını ise uzun bir yemek periyotuyla yapmaları daha iyi olacaktır” diye konuştu. Ramazan ayında hasta bireylere önerilerde bulunan Uzm. Dr. Amasyalı, “Ramazan ayında iftar ve sahurda bol sulu yemekler yemelerini ve su kaybını azaltıcı ortamlarda bulunmalarını önerebilirim. Vücudun ihtiyacı olan tuz gün boyu terleyerek atılmaktadır. Bu nedenle normal değerleri geçmeyecek şekilde tuz tüketimi tercih edilebilir” açıklamasında bulundu. Yemek seçimlerinde su ihtiyacını artırıcı baharatlardan kaçınılması gerektiğini işaret eden Kardiyoloji Uzm. Dr. Amasyalı, “Baharatların kalp ve damar hastalarına hiçbir zararı yoktur, ancak baharatlı yiyeceklerin sıcak havalarda su ihtiyacını artıracağı unutulmamalıdır” dedi.
Doktordan uyarı: "Emziren anneler oruç tutmadan önce doktoruna danışmalı"
18 Mart 2024 Pazartesi - 11:46 Doktordan uyarı: "Emziren anneler oruç tutmadan önce doktoruna danışmalı" Emziren annelerin oruç tutmasının, anne sağlığı ve bebeğin beslenmesi açısından dikkat edilmesi gereken bir konu olduğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Zeynep Banu Erdoğdu, “Emzirirken oruç tutmaya uzun süreli açlığın anne sütüne etkisi, bebeğin beslenme düzeni ve annenin kendi beslenme ihtiyaçları gibi faktörler göz önünde bulundurularak karar verilmelidir. Her anne ve bebeğin durumu farklı olduğundan, oruç tutmadan önce doktora danışılması gereklidir” dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Zeynep Banu Erdoğdu, emzirme ve oruç hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Emziren annelerin oruç tutmasının, anne sağlığı ve bebeğin beslenmesi açısından dikkat gerektiren bir konu olduğunu dile getiren Dr. Erdoğdu, “Bu süreçte, oruç tutmaya karar verirken uzun süreli açlığın anne sütüne etkisi, bebeğin beslenme düzeni ve annenin kendi beslenme ihtiyaçları gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Her anne ve bebeğin durumu farklı olduğundan, oruç tutmadan önce doktorunuza danışmak önemlidir. Doktorunuz size bireysel tavsiyelerde bulunabilir ve sağlıklı bir oruç tutma planı oluşturmanıza yardımcı olabilir” diye konuştu. “Anne sütü kalitesi etkilenebilir” Emziren bir anne olarak oruç tutmayı düşünenlerin, bebeklerin beslenme düzenini de göz önünde bulundurması gerektiğini söyleyen Dr. Erdoğdu, “Anne sütü, bebeğin büyüme ve gelişimi için gerekli olan besinleri sağlar. Ancak oruç tutarken sıvı ve besin alımınız kısıtlandığından, anne sütünün kalitesi ve miktarı etkilenebilir. Bu yüzden bebeğinizi düzenli aralıklarla emzirmeniz ve yeterli miktarda sıvı tüketmeniz önemlidir. Sıvı tüketimine özen göstermek, hem kendi sağlığınızı korumanızı hem de bebeğinizin beslenme ihtiyaçlarını karşılamayı sağlar” şeklinde konuştu. “Hekiminiz ek besin takviyeleri önerebilir” Gerektiğinde ek besin desteği almanın da bebeğin ihtiyaçlarını karşılamak için atılması gereken adımlardan biri olduğunu belirten Dr. Erdoğdu, “Eğer oruç tutarken yetersiz beslenme riskiyle karşılaşıyorsanız, doktorunuz size ek besin takviyeleri önerebilir. Bu takviyeler, bebeğin gelişimi için gerekli olan besinleri sağlamak amacıyla kullanılabilir. Doktorunuzun önerilerine uymak, bebeğinizin sağlığını korumak için önemlidir” ifadelerini kullandı. “Annenin beslenme ihtiyaçları göz ardı edilmemeli” Emziren anneler için oruç tutma sürecinde dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli noktanın da kendi beslenme ihtiyaçlarını göz ardı etmemek olduğunu vurgulayan Erdoğdu şunları söyledi: “Oruç tutarken sağlıklı ve dengeli bir beslenme planı izlemek önemlidir. İftar ve sahur öğünlerinde besin çeşitliliğine dikkat etmek, protein, lif, vitamin ve mineral açısından zengin gıdalar tüketmek önemli bir adımdır. Bu şekilde kendi sağlığınızı koruyabilir ve emzirme süreci boyunca enerji seviyenizi yüksek tutabilirsiniz”.
Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Zeynep Alkın:
18 Mart 2024 Pazartesi - 11:38 Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Zeynep Alkın: Doruk Sağlık Grubu Nilüfer Hastanesi hekimlerinden Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Zeynep Alkın, halk arasındaki adı ile göz tansiyonu olarak bilinen glokom hastalığının körlüğe yol açan çok sinsi bir rahatsızlık olduğunu ve glokomun katarakttan sonra ikinci sırada körlük nedeni haline geldiğini söyledi. Glokom hastalığına dikkat çekmek üzere her sene mart ayı içinde gerçekleştirilen etkinlikler çerçevesinde açıklamalarda bulunan Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Zeynep Alkın, “Çoğu glokom hastasında göz tansiyonu yavaş yavaş yükseldiği için hastada bir belirti oluşmaz ama her gün görme siniri yavaş yavaş zarar görür ve hastanın fark ettiği aşama olan merkez görmenin kaybı başladığında artık çok geçtir. Bu nedenle 40 yaş sonrası her birey senede bir kez göz muayenesi olmalı sadece göz tansiyonu ölçmesi ile kalınmamalı ve OCT yani sinir hücre sayımı yapan tomografi cihazı ile de ölçüm yapılmalıdır. Bu sayede glokom çok erken aşamalarda tanınarak erken tedavisi yapılabilir” dedi. Açıklamasında göz tansiyonunun neden yükseldiğine de değinen Alkın, “Göz tansiyonu bir balona benzeyen gözümüzün bütünlüğünü ve hayatiyetini koruyabilmesi için içinde yapılan aköz isimli sıvının oluşturduğu basınçtır. Bu sıvı bir bölgeden yapılırken diğer bir bölgeden de göz dışına çıkar ve kana karışır. Göz tansiyonu, genellikle bu dışa akım sisteminin bozulması sonucu yükselir, yani yapılan sıvı sabitken dışarı çıkan sıvı azalır. Bunun sonucunda da göz tansiyonu yükselir” şeklinde konuştu. Göz tansiyonu ortalaması 12 - 21 mm HG arasında olması gerektiğini söyleyen Alkın, glokomun doğuştan itibaren görülebildiğini ancak 40-50 yaşlarından sonra ortaya çıktığını dile getirdi. Prof. Dr. Zeynep Alkın, “Diğer göz hastalıklarının aksine merkezi görme en son safhaya kadar korunduğundan hasta gittikçe daralan görme alanı kaybını fark etmez, son aşamaya gelinceye kadar herhangi bir belirti vermediğinden görmeni sinsi hırsızı olarak adlandırılır” dedi. Glokomun tedavisine ilişkin de açıklama yapan Alkın, “Glokom temelde bir takip hastalığıdır. Aynı doktorda aynı cihazlarda belli aralıklarla yapılan görme siniri değerlendirmeleri tedavinin temelidir. Sinirde hasar oluşuyorsa göz tansiyonu düşürülmelidir. Bu nokta da önce damarlar yetmiyorsa lazer tedavileri ve ameliyatlar devreye girer. Erken tanı konmuş glokom hastası uzman bir doktor gözetiminin de iyi bir tedavi altında hayat boyu iyi görmesini korur körlük oluşmaz korkulacak nokta geç kalınmış ve yetersiz tedavidir” şeklinde konuştu.
Guatr ve tiroit nodülüne karşı iyotlu tuz
18 Mart 2024 Pazartesi - 11:37 Guatr ve tiroit nodülüne karşı iyotlu tuz Tiroit papiller kanseri görülme sıklığının arttığı şu günlerde çocukların, gençlerin, nodül oluşumuna karşı iyotlu tuz kullanması önerisi geldi. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Müfide Nuran Akçay, ‘Guatr ve tiroit nodülüne karşı çocuk ve gençlerin iyotlu tuz kullanmasını öneriyoruz.’ dedi. Tiroit papiller kanseri görülme sıklığının arttığı şu günlerde çocukların, gençlerin, nodül oluşumuna karşı iyotlu tuz kullanmasını isteyen Prof. Dr. Akçay, iyot eksikliğinin daha çok yüksek alanlardaki Himalayalar, Avrupa Alpleri ile Türkiye’de olduğunu söyledi. Prof. Dr. Akçay, şöyle devam etti: ‘Soluk borusunun önünde bulunan 20 gram ağırlığındaki önemli hormonlar salgılayan tiroit bezinin büyümesine guatr denilir. Tiroit bezi özellikle iyot eksikliği nedeniyle büyümektedir. Önemli olan yaşadığınız bölgenin özellikle toprağında, suyunda iyot olması gerekir. Şayet yoksa ve az miktardaysa o zaman yeterli tiroit hormonu salgılayamaz ve bunu telafi etmek için tiroit bezi büyür. Bez, tüm olarak büyüdüğü gibi içinde nodül dediğimiz küçük sert yapılar halinde de büyür’. En fazla nodül Kuzeydoğu Anadolu’da görülüyor Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Müfide Nuran Akçay, özellikle iyot azlığı olan Kuzeydoğu Anadolu’da çok fazla nodül görüldüğünü söyledi. Guatr hastalığının en baş sebebinin iyot eksikliği olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Akçay, genetik faktörlerinde dikkate alındığını bildirdi. Radyasyona dikkat Hastalığın önemli sebeplerden birinin de radyasyon olduğunu açıklayan Prof. Dr. Akçay, teknolojinin pik yaptığı günümüzde çok fazla radyasyon alındığını, sürekli TV ekranlarında, bilgisayarlar ve telefonlarında elden düşürülmediğine dikkat çeken Prof. Dr. Akçay, ‘Çernobil patlaması, nükleer patlamalardan da insanlar etkilendi. Ayrıca, çok fazla film ve tomografi çekimi radyasyon alınması noktasında önemli sebeplerdendir.’ diye konuştu. Özellikle, 60 yaş üzeri kadınların yüzde 65’inin tiroidinde nodül olduğunu ifade eden Prof. Dr. Akçay, sözlerini şöyle sürdürdü; ‘Tüm dünyada Tiroit hastalığı kadınlarda daha çok görülüyor. Tiroit nodüllerini son zamanlarda kanser şeklinde görüyoruz. Tabi eskiden daha az görülüyordu. Ama günümüzde radyasyona bağlı papiller kanserini fazlaca görüyoruz. Mesela son bir yılda yaptığımız guatr ameliyatlarının yüzde 70’inde kanser var. Yani 10 hastanın 7 kişisi papiller tiroit kanseri. Bu oranı çok yüksek seviyelerde görüyoruz. 2. dünya savaşı yıllarında yüzdeki akneye, saç derisindeki mantara ve bademcik iltihabına kadar çok fazla radyoterapiler yapıldı. Radyoterapi yapılan bu kişilerde on yıl aradan sonra çıkan nodüllerin kanser olduğu belirlendi’ Günümüzde radyoterapinin az yapıldığını, ancak nükleer iyonize radyasyona çok maruz kalındığını ifade eden Dr. Akçay, günümüzde çevresel radyasyona fazlaca maruz kalındığını, bu sebeple de papiller kanser vakalarının çok arttığına işaret etti. Çocuk ve gençlerde çıkacak nodüllere dikkat Çocuk ve gençlerde çıkacak nodüllerin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Akçay, tiroit nodülü global olarak kadınlarda daha çok ama erkeklerdeki nodüllerin kanser olasılığının daha yüksek olduğunu söyledi. Prof. Dr. Akçay, şöyle devam etti: ‘Erişkin yaştaki kadına kıyasla gençlerdeki nodüllerin kanser olma riski de yüksek. Nodül her yaşta görülüyor ama erkeklerdeki, ergenlik ve çocukluk çağındaki nodüller daha tehlikeli. Anne çocuğun boynunda şişliği görüp önemsiz sanmasın, bu nodüller hızla büyüyor. Yine 60 yaşın üzerinde nodül çıkması önemli. Hastalıkta erken dönem Bu hastalıkta erken tanı ve tedavi çok önemli. Papiller kanser, iyi huylu kanser, erken dönemde iyi tedavi ve ameliyatla kişi normal hayatına devam edebilir. Şayet ameliyat olmazsa kanser kemiğe, beyne, akciğere, vücudun her yerine metastaz yapabilir. Burada en önemli olan, tiroit bezi yapısal ve fonksiyonel olarak normal olanlar, çocuklar ve gençler mutlaka iyotlu tuz kullanmalıdır. Hastalık daha çok iyot eksikliğinden kaynaklanıyor. Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği 1990’lı yıllarda Türkiye’deki guatrın fazla olmasının iyot eksikliğinden kaynaklandığı fark edildi ve tuzlar iyotlandı. Tiroit bezinde nodül ya da fonksiyonel problem olanlar ise iyotlu tuz kullanmamalı’ Prof. Dr. Akçay, yapısal ya da fonksiyonel bozukluk olduktan sonra alınan iyotun, kişiye zarar verip hem nodülleri büyüttüğünü hem de tiroit bezinin fazla çalışıp fazlaca hormon salgıladığını da sözlerine ekledi.
Tatlıyı iftardan en az 2 saat sonra tüketin
18 Mart 2024 Pazartesi - 10:58 Tatlıyı iftardan en az 2 saat sonra tüketin İftarda aşırı şerbetli ve yağda kızartılan hamur tatlılarından uzak durulması gerektiğini belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Seda Nasuhbeyoğlu, “İftar sırasında veya hemen sonrasında yapılacak tatlı tüketimi, sindirim problemlerine ve kan şekeri bozulmasına neden olabilir. Bu nedenle tatlının iftardan en az 2 saat sonra tüketilmesi daha doğru olacaktır” diye konuştu. Ramazan’da sağlıklı beslenmek için yemek seçimi ve yemek süresine dikkat edilmesi gerektiğini işaret eden Dyt. Seda Nasuhbeyoğlu, vücudun iftara kadar uzun süre aç kalması nedeniyle, kan şekerinde düşme yaşanmasının doğurabileceği risklere ve tatlı tüketiminde dikkat edilmesi gerekenlere dikkat çekti. "Haftada 2 porsiyonu geçmeyin" Ramazan’da uzun saatler aç kalınacağı için oluşacak kan şekeri düşüklüğü sebebiyle tatlı krizleri yaşanabileceğinin altını çizen Diyetisyen Seda Nasuhbeyoğlu, “Şeker hastalığınız yoksa haftada 2 porsiyonla sınırlı kalacak şekilde sütlü tatlılar tercih edilebilir. Ramazan ayında tatlı tüketmek istiyorsanız, diyet programınızdan 1 su bardağı süt, 1 dilim ekmek, 1 orta boy meyve hakkınızı eksilterek; haftada bir gün, 1 porsiyon sütlü bir tatlı, 1 porsiyon meyve tatlısı veya 1 porsiyon güllaç tüketebilirsiniz” ifadelerini kullandı. "Evde yapacağınız sütlü tatlıları tercih edin" Tatlı tüketiminde göz önünde bulundurulması gereken en önemli noktanın hazır satın almaktansa evde kendimizin yaptığı, içeriğini bildiğimiz sütlü tatlıların tercih edilmesi olduğunu vurgulayan Nasuhbeyoğlu, “İftarda aşırı şerbetli, yağda kızartılan hamur tatlılarından uzak durulmalıdır. İftar sırasında veya hemen sonrasında tatlı tüketimi, sindirim problemlerine ve kan şekeri bozulmasına neden olabilir. Bu nedenle iftardan en az 2 saat sonra tüketilmesi daha doğru olacaktır” diye konuştu. "Meyveli tatlılar posa ihtiyacını giderir" Ramazan’da hangi tatlıların tüketilmesinin uygun olacağı hakkında açıklamalarda bulunan Dyt. Nasuhbeyoğlu, şunları söyledi: “Ramazan’da sütlaç, güllaç, muhallebi ve dondurma gibi sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Böylece enerjisi düşük, protein, kalsiyum ve fosfor içeriği yüksek beslenilmiş olur. Meyve ve sütün birleştiği tatlılar, taze mevsim meyveleriyle hazırlanan kompostolar ve kuru incir, kayısı, hurma, üzüm gibi kuru meyvelerle yapılan hoşaflar tatlı tüketiminde en doğru seçenek olacaktır. Meyvelerle hazırlanan tatlıların tercih edilmesi ayrıca günlük posa ihtiyacına da katkı sağlayacaktır.”