SAĞLIK
19 Mayıs 2024 Pazar - 11:37 Suçlu gen değil yaşam şekliniz Antalya Konyaaltı Belediyesi’nin, 17 Mayıs Hipertansiyon Günü’nde ilkini başlattığı Halk Sağlığı Buluşmaları’nda vatandaşları bilgilendiren Kardiyoloji Uzmanı Dr. Tunca Pişkin, “Tansiyon hastası olunca anne babanızı suçlamayın. Suçlu gen değil, yaşam şekliniz” dedi. Konyaaltı Belediyesi’nin ilçe halkının yaşam kalitesini yükseltmek ve hastalıkları önlemek adına vatandaşları bilinçlendirmek için düzenlediği “Halk Sağlığı Buluşmaları” ilgi gördü. Buluşmaların ilki 17 Mayıs Hipertansiyon Günü’nde Konyaaltı ilçesinde bulunan Siteler ve Gürsu Sahil Emekli Kahvesi’nde gerçekleştirildi. Etkinliklerde uzman doktorlar vatandaşları bilgilendirirken, belediyenin sağlık personelleri ise etkinlik süresinde vatandaşların tansiyonunu ölçtü. Tansiyon önlenebilir Gürsu Sahil Emekli Kahvesi’ndeki etkinlikte vatandaşlara hipertansiyon hakkında bilgi veren Kardiyoloji Uzmanı Dr. Tunca Pişkin, “Hipertansiyon kan basıncının yükselmesidir. Tansiyon hastalığı önlenebilir veya geciktirilebilir bir hastalıktır. O nedenle bizim koruyucu hekimliğe önem vermemiz gerekiyor” dedi. Anne babamızı suçlamayalım Tansiyon hastalığının yüzde 95’inin nedeninin bilinmediğini, daha çok hastalığın genetik olarak bilindiğini dile getiren Dr. Pişkin, “Annemizi babamızı suçlamaya gerek yok bence. Çünkü bu geni aktive eden tamamen bizim yaşam tarzımızdır. Yememiz, içmemiz, hareketlerimiz ve strestir. Bedensel, manevi yorgunluk ve tütün mamulleri de en önemli nedenler arasındadır. Suçlu olan gen değil, yaşam tarzımız, yaptıklarımızdır” diye konuştu. Tansiyon hastalarının hareketli olması gerektiğine de vurgu yapan Dr. Pişkin şunları söyledi: “Tansiyon hastaları her gün 1 saat orta tempolu yürüyüş yapmalı, günde 2 litreden fazla su tüketmeli, salça, turşu, beyaz ekmek gibi tuzlu besin maddelerinden uzak durmalıdır. Sodyumu az olmadığı sürece maden suyu tüketimini de önermiyorum. Ayrıca stresten de uzak durmaları gerekir.”
19 Mayıs 2024 Pazar - 10:20 NEÜ’de Dünya Hemşirelik Haftası törenle kutlandı Necmettin Erbakan Üniversitesi (NEÜ) Hemşirelik Fakültesi tarafından ‘Dünya Hemşirelik Haftası’, başarıların ödüllendirildiği bir törenle kutlandı. NEÜ Tıp Fakültesi Asım Duman Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen etkinlik Hemşirelik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emel Ege’nin konuşmasıyla başladı. Hemşirelik mesleğinde karşılaşılan zorluklar ve geliştirilmesi gereken noktalara değinen Dekan Ege, hemşirelik eğitiminin öneminden bahsederek, hemşirelik eğitiminin kalitesi için; fiziki altyapının yeterli olması, iyi donanımlı beceri laboratuvarları, yeterli sayı ve kalitede öğretim elemanı, klinik uygulama için yeterli standart bir eğitim şeklinin mühim olduğunun altını çizdi. Prof. Dr. Ege akreditasyon sürecinde fakültede tüm bu ortamların oluşturulması için ciddi çabalar verildiğini, birçok iyileştirme yaptıklarını ve çalışmaların artarak devam edeceğini belirtti. NEÜ Hemşirelik Fakültesinin, 2018 yılında kurulan genç bir fakülte olmasına rağmen kısa sürede çok yol alındığını vurgulayan Dekan Prof. Dr. Emel Ege, bu süreci destekleyen NEÜ Rektörü Prof. Dr. Cem Zorlu’ya ve rektörlük çalışanlarına, fakülte öğretim elemanlarına, idari personele ve öğrencilere teşekkürlerini iletti. Konuşmanın ardından akademik unvan alan öğretim üyelerine binişleri giydirildi. 2023 yılı hemşirelik bölümü akademik teşvik ödülleri, akademik performans ödülleri, öğretim üyeleri TÜBİTAK proje ödülleri, öğrenci ödüllerinin verilmesi, mezun mentor öğrencilere teşekkür belgelerinin takdimi ve devir teslim ile program sona erdi.
Türkiye’de her gün 1 bebek yemek borusu olmadan doğuyor
17 Mayıs 2024 Cuma - 16:41 Türkiye’de her gün 1 bebek yemek borusu olmadan doğuyor SAMSUN (İHA) – Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Berat Dilek Demirel, Türkiye’de her gün 1 bebeğin yemek borusu tam tıkalı ya da olmadan (özofagus atrezisi) doğduğunu, bu bebeklerin ameliyat edilmeden hayatlarını sürdürmelerinin ise imkanı olmadığını söyledi. Türkiye’de her gün ortalama bir bebek yemek borusu gelişmemiş şekilde dünyaya geliyor. Hastalık ve mücadele yolları ise yeterince bilinmiyor. Samsun’da doktorlar ve aileler, hem farkındalık oluşturmak hem de hastalıkla ilgili bilgi almak için bir araya geldi. Tıp Fakültesi Dekanlık Oditoryumu Pembe Salonda toplanan hasta ve aileler merak ettikleri konular ve bundan sonraki hayatlarında ne yapmaları gerektiği konusundaki yöntemler hakkında uzmanlardan bilgi aldılar. “Doğan 3 bin 500 bebekten birisi yemek borusu olmadan doğuyor” Ülke genelinde her gün 1 bebeğin yemek borusu olmadan ya da tam tıkalı şekilde dünyaya geldiğine değinen Çocuk Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Berat Dilek Demirel, “Yemek borusunun doğuştan tam tıkalı ya da gelişememiş olması anlamına gelen özofagus atrezisi, 3 bin 500 canlı doğumda bir görülüyor. Bu da demek oluyor ki her gün Türkiye’de 1 bebek özofagus atrezisi ile doğuyor ve ancak ameliyatla hayata tutunabiliyor. Bugün önce özofagus atrezisi nedeniyle tedavi edilmiş hastalarımızın sağlık kontrollerini gerçekleştirdik. Ardından da aile buluşmaları toplantısında hasta ve yakınlarımızın sorularına cevap verdik. Bu hastaları, sağlıklı yarınlara ulaştırmak için yardımcı olmayı planlıyoruz” dedi. “Yemek borusu olmadan doğan bebeklerin muhakkak ameliyat olması gerekiyor” Bebeklerin yaşama tutunabilmesi için muhakkak ameliyat olması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Berat Dilek Demirel, “Bu hastalık anne karnında tespit edilebilen bir hastalık ancak hastaların çoğu doğduktan sonra tanı alıyor. Çocuk doğduktan sonra ağzından tükürük gelmesi ya da emzirmeye çalışıldığında beslenememesi, yutamaması gibi nedenlerle hasta doktor tarafından değerlendiriliyor. Yemek borusunun doğuştan gelişmediği, kapalı olduğu görülüyor. Hastanın da bu nedenle muhakkak bir operasyon, ameliyat geçirmesi gerekiyor. Yapılan ameliyat ile yemek borusu bütünlüğü sağlanmaya çalışılıyor ama ancak bu hastalardaki en büyük problemlerimizden bir tanesi hastalarımızın çoğunda ek başka sistemlerinde de hastalık oluyor. Böbrek, kalp ve bağırsak hastalıkları sistemi gibi ek birçok sistemde de hastalıkları olabiliyor. Özofagus atrezisi ile doğan, hayatını sürdüren kahraman çocuklarımız birçok hastalıkla savaşmış oluyorlar” diye konuştu. “Samsun’daki özofagus atrezisi hastası yılda 10’dan fazla oluyor” Yılda 10’dan fazla yeni hasta ile karşılaştıklarının altını çizen Doç. Dr. Demirel, “Yemek borusu tam olarak gelişmediği ve kapalı olduğu için ameliyat olmadan yaşamlarını devam ettirebilme şansları yok. Bir beslenme yolunun oluşturulması gerekiyor. Yemek borusunun yokluğu olarak adlandırdığımız bu hastalık için ameliyat zamanlamasını hastalığın çeşidine göre yapıyoruz. Bazı hastalarımızda erken dönemde ameliyat yapabilirken, bazı hastalarımızda geçici süreyle mide yoluyla beslenme sağladıktan sonra ilerleyen dönemlerde ameliyatlarını gerçekleştiriyoruz. OMÜ Çocuk Cerrahisi Kliniği, Türkiye’deki özofagus atrezisi hasta takip sistemine kayıt olan ve bunu yürüten merkezlerden birisi. Yıllık hasta sayımız 10’un üzerinde. Bugün de 30’un üzerinde hastamız programımıza teşrif etti. Türkiye’de de deneyimli ve özofagus atrezisi hastaları takip edebilen nadir kliniklerden biriyiz” şeklinde konuştu. “Çocuklarımız doğar doğmaz nefes alma ve yemek yeme zorluğu çekiyor” Kendi çocuğunun da aynı hastalıktan muzdarip olduğunu belirten Türkiye Özofagus Atrezisi Çocuk ve Aile Destek Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Celal Boratav, “Oğlumun doğduktan sonra yemek borusunun olmadığını öğrendik. Çok zor bir süreç geçirdik. Canlılar doğduğunda solumak ve beslenmeye ihtiyaç duyar. Bizim çocuklarımızda ise bunları karşılamak için mutlaka cerrahi müdahale gerekiyor. Doğduktan 24 saat içerisinde ameliyat oldu ve 17 yaşındaki çocuğum bu günlere kadar geldi” ifadelerini kullandı. Bebekleri yemek borusu olmadan dünyaya gelen aileler ise şu ifadeleri kullandılar: “Doğum sonrası oğlumuzun nefes almada sıkıntı yaşadığı ve yemek borusu olmadığını öğrendik. 3 günlükken ameliyat oldu ve başarılı geçti. 9 ayına kadar hastanelerde uğraştık. Özofagus atrezisi yanı sıra birçok hastalık da geçirdik. 9 ay mama harici beslenemedi. 9 aylıkken bir ameliyat daha yapıldı ve şu anda her şeyden az da olsa yemeye başladı. 3 ayda bir kontrollere geliyoruz. Bu hastalığı başımıza gelene kadar hiç bilmiyorduk. Endişe ederek çocuğumuzu büyüttük. Şu anda çok şükür bir sıkıntımız görülmüyor.” “Kızımın doğduğunda yemek borusu hiç yoktu. 16 ay boyunca PEG ile beslendi. Daha sonrasında yapılan ameliyat ile yemek yemeye başladı. Midesi biraz yukarı çekildi ve her şeyi yiyebiliyor. Çocuğum çok sağlıklı olduğu için mutluyum. 6 ayda bir kontrole geliyoruz. Hastalığı ilk duyduğumuzda çok panik yapıp, üzülmüştük. Tedavi sonrası hiç panik ve strese yer olmadığını görmüş olduk. Aynı durum başına gelen aileler panik yapmasın. Tedavisi de ameliyatı da var. İlk başta zorluk yaşayabiliyorsunuz ama tedavi sonrası hepsi geçiyor.” Programa ayrıca OMÜ Tıp Fakültesi Başhekimi Prof. Dr. Davut Güven, Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ünal Bıçakçı, özofagus atrezisi almış çocuklar ve aileleri katıldı.
Sağlık turizmi için iki şehir arasında güç birliği çağrısı
17 Mayıs 2024 Cuma - 16:29 Sağlık turizmi için iki şehir arasında güç birliği çağrısı Sağlık turizmine artan ilgiye dikkat çeken Bursa AFSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. İlker Duran, “Bursa ve Afyonkarahisar’ın termal zenginliğini, sağlık turizmi anlamında geliştirmek istiyoruz. Dünyadaki pastadan daha fazla pay alabilmek için iki şehrin gücü birleşebilir” dedi. Bursa Afyonkarahisarlı Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (Bursa AFSİAD), geçtiğimiz ay yapılan genel kurulda seçilerek göreve başlayan Bursa Tabip Odası Başkanı Dr. Kadir Binbaş’a hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. Ziyarette konuşan Bursa AFSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. İlker Duran, “Sivil toplum kuruluşları ve odalar içerisinde Tabipler Odası’nın özel ve ayrı bir yeri olduğunun farkındayız. Afyonkarahisarlı bir hemşerimizin böylesine önemli bir kuruluşun başında olmasından büyük mutluluk duyuyoruz. Eminiz ki hem şehrimize hem de ülkemize önemli hizmetler vereceksiniz” dedi. Duran: “Üzerimize düşeni yapacağız” Bursa AFSİAD olarak hem Bursa’nın hem de Afyonkarahisar’ın sahip olduğu termal zenginliğin daha etkin bir şekilde kullanılması gerektiğini belirten Başkan Duran, “Artık dünyada sağlık turizmi gibi bir gerçek var. Buradaki ticari pastadan ülkemizin daha büyük pay almasını sağlamalıyız. Türkiye bu alanda son dönemde gerçekten güzel çalışmalar yaptı. Özellikle gelişmiş ülke vatandaşlarının, sağlık için ülkemizi tercih ettiğini görüyoruz. Bu da sizlerin nasıl özel işler yaptığınızı gösteriyor. Ayrıca termal yer altı kaynakları, sağlık turizmi alanında oldukça önemli. Bursa ve Afyonkarahisar, oldukça zengin termal kaynaklara sahip. Afyonkarahisar dediğimizde ilk akla gelen sektörlerin başında ‘kaplıcalar’ gelmektedir. Bu konuyu biraz incelediğinizde, bölgedeki sıcak suların Frigyalılar zamanında keşfedildiğini görüyoruz. Bursa AFSİAD olarak önümüzdeki dönemde gerek Bursa gerekse Afyonkarahisar’ın termal zenginliğinin, sağlık turizmi anlamında gelişimiyle ilgili üzerimize düşeni yapacağız. Bu konuda iki şehrin arasındaki işbirliğini geliştirip, ortaya önemli bir sinerji çıkarmak istiyoruz” dedi. 100 milyar dolarlık pasta Açıklamalarını sürdüren Başkan Duran, “Bursa AFSİAD olarak merkezimizde ticaret ve sanayi var. Ancak sağlık turizminin de son yıllarda çok ciddi bir potansiyele sahip olduğunu görüyoruz. Ülkemize geçtiğimiz yıl bir buçuk milyonun üstünde insan şifa bulmak için gelmiş. Diğer yandan yılda 500 milyon insanın sağlık bulabilmek adına başka ülkelere gittiğini biliyoruz. Dünyadaki 100 milyar dolarlık bu pastadan, çok daha büyük bir pay alabilecek potansiyele sahibiz. Bundan da payımızı en iyi şekilde almamız gerekiyor. İnşallah ileriki süreçte sizlerle nasıl projeler üretebiliriz konusunu masaya yatırmak istiyoruz. Bursa ve Afyonkarahisar’ın ortak çalışmasıyla ilgili sizlerle bir araya gelmeyi ümit ediyoruz” ifadelerini kullandı. Merdiven altı tehdidi! Aslen Afyonkarahisarlı olan Bursa Tabip Odası Başkanı Dr. Kadir Binbaş da Bursa AFSİAD Yönetimi’nin ziyaretinden duyduğu memnuniyeti ifade ederek, sağlık turizminde merdiven altı tehdidine işaret etti. Binbaş, “Sağlık turizmi alanında yapılacak çalışmalarda hem bireysel, hem de kurumsal anlamda bizler de yer almaktan mutluluk duyarız. Bu konuda ülke olarak en iyi payı almamız gerektiğini düşünüyoruz. Sağlık turizminin bir ticari, bir de tıpla ilgili yanı var. Maalesef tıp tarafı pek iyi gitmiyor. Ülkemize şifa bulmak için gelenlerden bazıları bilmediği için merdiven altı dediğimiz yerlerde işini yaptırıyor. Bu durum da ticaretin sürekliliğine ilişkin bir darbe oluyor. Örnek vermek gerekirse İskoç bir misafirimiz dişlerini yaptırmak istiyor. Merdiven altı bir yerde ciddi bir enfeksiyon kapınca, bir daha onun bulunduğu bölgeden kimse ülkemize gelmiyor. Bu alanda hem devlet, hem de ilgili kuruluşların iyi bir denetim mekanizması oluşturması gerekiyor. Sanki birilerine engel çıkarıyormuşuz gibi gelebilir. Ama özü itibariyle bir hizmetin kaliteli ve nitelikli olmasını sağlamak istiyoruz. Eğer sağlık turizminde kaliteyi yakalayamazsak, merdiven altı yerlerde sağlık hizmetleri devam ederse ülkemiz adına kötü sonuçlar doğurur. Dünyadaki bu pastadan yeteri kadar pay almadığımız ortada. Ama imkanlarımız çok geniş. Benim ilk sağlık turizmine ilişkin bilgilerim hekim olmama rağmen memleketim Afyonkarahisar’da oluştu. Oradaki arkadaşlarım, sağlık kuruluşu sahibi yakınlarım uzun süredir bu işle ilgileniyor. Bunun nitelikli ve kayda değer olması için çabalamalıyız. Bu konuda Afyonkarahisar’ın ve Bursa’nın potansiyeli birleştirilebilir. Bizler tüm taraflarla, her türlü işbirliğine açığız” ifadelerini kullandı.
Emekli hemşireye meslektaşlarından duygusal sürpriz
17 Mayıs 2024 Cuma - 15:55 Emekli hemşireye meslektaşlarından duygusal sürpriz İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Point Hastanesi’nde By-Pass ameliyatı olan emekli hemşire Gülten Voit’e (77) Hemşireler Haftası nedeniyle hastanede çalışan meslektaşları sürpriz yaptı. Çok duygulandığını söyleyen Voit, “Ben yetiştirme yurdunda büyüyüp hemşire oldum ve görevimi de bu yurtlarda yaptım. Beni çok mutlu ettiniz” dedi. 13 yaşında yetiştirme yurduna giren Gülten Voit, hemşire olmayı ve bu görevini de yetiştirme yurtlarında yapmayı kendine hedef koydu. Başarılı bir öğrencilik geçiren Voit hemşire olurken, kendine koyduğu bir diğer hedefi de gerçekleştirerek tıpkı kendisi gibi yurtlarda büyüyen çocuklara hem ablalık hem hemşirelik yaptı. Evlendikten sonra Amerika’ya taşınan Voit, 1987 yılında kesin dönüş yaptığı ülkesinde yetim çocuklar için yardımlar yapmaya devam etti. Geçtiğimiz günlerde öksürük, sancı gibi şikayetlerle İEÜ Medical Point Hastanesi’ne başvuran emekli hemşireye, Kalp ve Damar Cerrahisi bölümünden Prof. Dr. Koray Aykut ve Kardiyoloji bölümünden Doç. Dr. Mehmet Emre Özpelit tarafından By-Pass ameliyatı yapıldı. Başarılı geçen ameliyattan sonra Voit, servise alındı. Çocukları Amerika’da olan Voit’e İEÜ Medical Point Hastanesi’nde unutamayacağı bir sürpriz yapıldı. Başhekim Yardımcısı Uzm. Dr. Özlem Günay ve Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Güfer Özgür’ün de katıldığı sürprizde Medical Point’li hemşireler, meyveden yapılmış bir pastayı Voit’in odasına getirip Hemşireler Haftası’nı kutladı. “İyi ki hemşire oldum” Meslektaşları tarafından kendisine yapılan sürpriz sebebiyle çok mutlu olduğunu söyleyen Voit, “Ağlamamak için kendimi çok zor tuttum. Beni çok mutlu ettiniz. Kimse bana git hemşire ol demedi. Kendi isteğimle yaptım. Ben yurtlarda büyüdüm ve hemşirelik görevimi de yurtlarda yaptım. İyi ki bu mesleği seçmişim. Tüm meslektaşlarımın Hemşireler Haftası kutlu olsun. Ayrıca İEÜ Medical Point Hastanesi’nde görev yapan, benimle ilgilenen ve bu sürprizde emeği olan herkese teşekkür ederim” dedi.
Konyaaltı’nda Halk Sağlığı buluşmaları
17 Mayıs 2024 Cuma - 15:52 Konyaaltı’nda Halk Sağlığı buluşmaları Konyaaltı Belediyesi, 17 Mayıs Hipertansiyon Günü’nde ilçe sakinlerinin yaşam kalitesini iyileştirmek ve halkı bilinçlendirmek adına “Halk Sağlığı Buluşmaları” başlattı. Emekli kahvelerinde gerçekleştirilen etkinlikte vatandaşların tansiyonu ölçüldü, uzmanlar tarafından sağlıklı olmanın yolları anlatıldı. Konyaaltı Belediyesi, ilçe halkının yaşam kalitesini yükseltmek ve hastalıkları önlemek adına vatandaşları bilinçlendirmek için harekete geçti. Belediye, ilçede “Halk Sağlığı Buluşmaları” başlattı. Buluşmaların ilki 17 Mayıs Hipertansiyon Günü’nde Siteler Emekli Kahvesi’nde gerçekleştirildi. "Hipertansiyondan korunma yolları" Etkinlik kapsamında gerçekleştirilen söyleşide Dahiliye Uzmanı Dr. Mustafa Soytürk, vatandaşlara hipertansiyonun nedenleri ve hipertansiyondan korunma yollarını anlattı. Erişkin nüfusun yüzde 40’ının hayatının belli bir döneminde hipertansiyon problemi yaşadığını dile getiren Dr. Soytürk, “Ölümcül komplikasyonları var. Bu nedenle de önemli olan bu hastalık hakkında sizleri bilgilendirmek ve bu konuda farkındalık oluşturmak istedik” dedi. Hipertansiyonun çok sayıda belirtisi olduğunu söyleyen Dr. Soytürk sözlerini şöyle sürdürdü: “Her belirti her hastada olmayabilir. Hipertansiyon hastasının baş ağrısı, başta ağırlık, baş dönmesi, halsizlik, yorgunluk, nefes darlığı, çarpıntı gibi şikâyetleri olabilir. Bunun yanı sıra kulak çınlaması da şikâyetler arasındadır. Günümüzde hala hipertansiyonun tam olarak nedeni bilinmemektedir. Biz bunları ailevi, genetik hipertansiyon, esansiyel hipertansiyon gibi değişik isimlerle ifade ediyoruz. Genetik hipertansiyonun ortaya çıkması için belli risk faktörleri vardır. Bunlar; beslenme, hareketsiz yaşam, sigara, aşırı alkol kullanmak, aşırı tuz tüketimi ve strestir. Bu nedenle yaşam tarzınızı değiştirmeniz lazım. Açık havada yürüyüş yapmalı, stresten uzak durmalısınız. Sigara ve kahve kullanımına da dikkat etmelisiniz.” Etkinlik süresince sağlık personelleri vatandaşların tansiyonunu ölçtü.
‘Gebelik şekeri bebekte obezite ve tansiyon riskini artırıyor’
17 Mayıs 2024 Cuma - 14:38 ‘Gebelik şekeri bebekte obezite ve tansiyon riskini artırıyor’ Yaklaşık her 10 gebeden 1’inin ‘gebelik şekeri’ tanısı aldığını belirten Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Esra Tutal, “Gebelik şekeri, annede yüksek tansiyon hastalığı gelişme riskini artırır. Ayrıca bebekte yenidoğan döneminde şeker düşüklüğü ve yenidoğan sarılığını tetikleyebilir” dedi. Liv Hospital Samsun Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Esra Tutal, gebelikte şeker hastalığı hakkında açıklamalarda bulundu. Uzm. Dr. Tutal, “Gebelik şekeri, gebelik sırasında tespit edilen kan şekeri yüksekliğidir. Gebelik şekeri annede yüksek tansiyon hastalığı gelişme riskini artırır. Ayrıca bebekte yenidoğan döneminde hipoglisemi (şeker düşüklüğü) ve yenidoğan sarılığını tetikleyebilir. Şeker hastalığı gelişme riskini artıran unsurlar ise ailede şeker hastalığı olması, gebelikten önce kilolu olmak, 4,5 kilogramdan daha ağır bebek doğurmuş olmak, öncesinde erken doğum yapmış olmak, gebelik öncesi gizli şeker hastalığı, 25 yaşın üzerinde gebe kalmak ve polikistik over sendromudur” diye konuştu. “Tanı konma süreci” Hiçbir risk faktörü olmadan da gebelik şekerinin gelişebileceğinin unutulmaması gerektiğini belirten Uzm. Dr. Tutal, “Genellikle gebeliğin 24. ve 28. haftaları arasında gebelik şekeri teşhisi konulur. Önceden gebelik şekeri geçirdiyseniz veya doktorunuz riskli olduğunuzu düşünüyorsa, 13. haftadan önce de testler yapılabilir. Gebelik şekeri taraması, oral glukoz tolerans testi (şeker yükleme testi olarak bilinir) ile yapılır. 50 gram glukozlu içecek içildikten 30 dakika sonra alınan kan düzeyine bakılır. Test sonucu anormal ise 100 gram glukoz ile tekrar test yapılır” şeklinde konuştu. “Şeker yükleme testi değil, annede şeker olduğunu bilmemek riskli” Şeker yükleme testi yaptırmanın zararlı olmadığını dile getiren Uzm. Dr. Tutal, “Test sırasında alınan şeker, 1 bardak şekerli içecek, birkaç dilim tatlı ya da bir tabak pirinç pilavındaki şeker kadardır. Asıl riskli olan durum annede gebelik şekeri olması ve bu durumun bilinmemesidir. Anne kanındaki yüksek şeker, bebeğe geçerek bebekte aşırı miktarda insülin üretilmesine bu da bebeğin aşırı büyümesine neden olur. Aşırı büyük olan bebeklerin doğum travmalarına maruz kalma ihtimalleri artar. Annenin yüksek kan şekeri, erken doğumu tetikleyebileceği gibi bebeğin aşırı büyük olması da erken doğum kararının alınmasına neden olabilir. Gebelik şekeri olan annelerin bebeklerinde doğum erken olmasa bile akciğer gelişimi yetersiz olabilir ve bebek doğduğu zaman nefes almakta zorlanabilir. Kan şekeri kontrolsüz olan annelerden doğan bebeklerde doğum sonrası kan şekeri düşebilir. Çok ciddi düşüşler bebeğin havale geçirmesine neden olabilir. Derhal kan şekerinin yükseltilmesi gerekir. Gebelik şekeri olan annelerden doğan bebeklerde yaşamlarının ileri dönemlerinde obezite ve tip 2 diyabet hastalığı gelişme riski artmıştır” ifadelerini kullandı. “Anneye verdiği zararlar” Uzm. Dr. Tutal, gebelik şekerinin anneye ve bebeğe yansıyabilecek olumsuz etkilerini şöyle paylaştı: “Gebelik şekeri, yüksek tansiyon riskini arttırır. Ayrıca hem anne hem de bebeğin hayatını tehlikeye sokan preeklampsi riskini arttırır. Gebelik şekeri geçirdiyseniz, bir sonraki gebelikte de muhtemelen gebelik şekeri olacaksınızdır. Ayrıca yaşınız ilerledikçe tip 2 diyabet hastası olma ihtimaliniz de artacaktır. Gebelik şekeri geçiren kadınların yaşam tarzlarında yapacakları sağlıklı beslenme ve egzersiz gibi sağlıklı değişimler, gelecekte şeker hastası olma ihtimallerini azaltır. Diyetle kan şekeri kontrol altına alınamayan hastalarda insülin tedavisi gerekir. Doğum sonrası kan şekeri ölçümüne bir süre daha devam edilmelidir. Doğumdan yaklaşık 2 ay sonra şeker yüklemesi yapılarak şekerin tamamen normale döndüğünden emin olunmalıdır. Daha sonra her 2-3 yılda bir diyabet riskinin değerlendirilmesi gereklidir. Bu hastalığın tedavisi endokrinoloji ve kadın hastalıkları ve doğum uzmanı hekimlerince yapılmaktadır.”
Rektör Özkan: "Bütün dünyada kullanılan teknik Özkan Tekniği"
17 Mayıs 2024 Cuma - 14:35 Rektör Özkan: "Bütün dünyada kullanılan teknik Özkan Tekniği" Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, Akdeniz Üniversitesi tarafından dünyada ilki gerçekleştirilen rahim nakliyle ilgili deneyimlerini paylaştı. Prof. Dr. Özlenen Özkan, "Rahim nakli alanında şu anda bütün dünyada kullanılan teknik Özkan Tekniği, bunu gururla söyleyebilirim" dedi. Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu ve Organ Nakli Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ömer Özkan, 10. Ulusal Rekonstrüktif Mikrocerrahi Kongresi ve 3. Ulusal Acil El Cerrahisi ve Mikrocerrahi Kongresi’ne katıldı. Kongrelerde alanında uzman isimler tecrübelerini paylaştı. Türkiye’nin yanı sıra Güney Kore’den Dr. JP Hong, İtalya’dan Dr. Marco Innocenti, İspanya’dan Dr. Pedro C. Cavadas ve Dr. Francisco del Pinal, Kanada’dan Dr. Don Lalonde ve Finlandiya’dan da Dr. Sinikka Suominen kongrelere katılarak robotik mikrocerrahi başta olmak üzere alanla ilgili güncel gelişmelerin anlatıldığı sunumlar yaptı. “Bu çeşitlilikte nakil yapılan dünyada tek merkeziz” Kongrede Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan ‘Rahim nakli: Dünyadaki ilk başarılı olgudan günümüze son durum’ başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Oturum Başkanlığını Prof. Dr. Cenk Demirdöver, Prof. Dr. Hakan Uzun’un yaptığı oturumda konuşan Prof. Dr. Özlenen Özkan, Akdeniz Üniversitesi olarak şimdiye kadar 5 çift kol ve 2 uterus nakli yaptıklarını belirterek bu çeşitlilikte nakil yapabilen dünyada tek merkez olduklarını söyledi. “Bütün dünyada kullanılan teknik Özkan Tekniği” Özellikle dünyada ilk olan başarılı kadavradan rahim naklinin dünyada büyük ilgi uyandırdığını vurgulayan Prof. Dr. Özlenen Özkan, “Uterus transplantasyonu ilk kez 2001 yılında Suudi Arabistan’da yapıldı bir canlıdan ancak 99 gün sonra geri alınmak durumunda kalındı. 11 yıl kadar herhangi bir ülke buna girişmedi. Biz 2011 yılında dünyadaki ilk kadavradan rahim naklini başarıyla gerçekleştirdik. Bir kadavradan multi organ transfer edildi. Burada önemli olan şey bu bir Özkan Tekniği. Şu anda bütün dünyada kullanılan teknik Özkan Tekniği bunu gururla söyleyebilirim” dedi. “Dünyaya bu alanda rehberlik yaptık” Özkan Tekniği hakkında bilgi veren Rektör Özkan, “Uterus transplantasyonunda bizden önce yapılan hayvan deneylerinde ki en büyük handikap uterusun özellikle gebelikte dönmesiydi. Biz onun için alternatif geliştirdik ve ligomentleri düzgün bir şekilde onararak çok güzel bir destek sağladığımız için hiçbir olgumuzda bir rotasyonla karşılaşmadık” ifadelerini kullandı. Rahim naklinin birçok ülkeden çok merak edildiğini ve bu anlamda destek talepleri geldiğini dile getiren Prof. Dr. Özkan, “Bizim ameliyatımızdan hemen bir hafta sonra ki bu işle en çok uğraşan ekip İsveç ekibiydi. İsveç ekibi bir hafta sonra bizim ziyaretimize geldi ve birçok detayı aldılar bizden. Hatta sonraki süreçte onların devletten izin alırken de yardımlarımız oldu. Birçok ekip faydalandı tecrübelerimizden” şeklinde konuştu. “Tekrar bir kadın doğum stajı yaptık diyebilirim” Rahim nakli sonrası gebelik sürecinde yaşadıklarını anlatan Rektör Özkan, “26 Haziran 2020 yılında dokuzuncu yılında sezaryen planladık. Dokuzuncu yılda sağlıklı bir doğumla dünyanın ilk rahim naklinde başarıya ulaştık. Bir erkek bebek dünyaya geldi, 760 gramdı. 28 haftalık olarak dünyaya geldi. Yaklaşık 3 ay kadar üniversitemizde takibi oldu. Ömer Özkan bebeği evine çok sağlıklı bir şekilde gönderdik. Ama hani o süreci bir Allah bilir, biz biliriz. Tekrar bir kadın doğum stajı yaptık diyebilirim” dedi. “Dünyada 72 rahim naklinde 35 doğum gerçekleşti biz de 2’de 2” Akdeniz Üniversitesi’nin ardından İsveç, Çin, Almanya, ABD, Çek Cumhuriyeti, Hindistan, Brezilya, Sırbistan ve Lübnan’da rahim nakilleri yapıldığı bilgisini paylaşan Rektör Özkan, “İsveç, Çin, Almanya, Hindistan ve Lübnan canlıdan, ABD, Çek Cumhuriyeti, Brezilya ve Sırbistan da kadavradan rahim nakli yapılan merkezler. Bugüne kadar yaklaşık 72 hastaya transplantasyon yapıldı. Bunun 54’ü canlı, 18’i de kadavradan ve yaklaşık olarak başarı yüzde 77. Kliniğimizdeki iki hastanın ikisi de yaşıyor. Başarı oranı yüzde 100 kliniğimizde. Ve bu vakalardan 35 tane doğum oldu bugüne kadar dünyada” şeklinde konuştu. “Her iki vakada hakikaten bizi yaşlandırdı” Bu süre içerisinde Akdeniz Üniversitesi olarak ikinci rahim nakliyle de başarıya ulaştıklarını hatırlatan Rektör Özkan, “İkinci rahim naklinde de 30 haftaya kadar dayanabildi anne, 30 haftada tansiyon belirtileri başlamıştı. Anne böyle olunca 30. haftada bir kız bebeği dünyaya getirdik. Ömer Özkan bebeğin ikinci yılında Özlenen bebekte birinci ayında beraberce sağlıcakla aileleriyle evlerine gittiler. Burada bizim literatüre kazandırdığımız yayınlar birçok yönüyle rahim, anne, transplantasyon anlamında birçok yayın kazandırdık. Burada güzel olan şey şu, bu dünyanın artık başarılı ilk rahim nakli bunu gururla söyleyebilirim ülkemizde. Her iki vakada hakikaten bizi yaşlandırdı. Ömer Özkan’ın beyaz saçlarının çok büyük kısmı bana ait değildir, onu da ifade edeyim.” ifadelerini kullandı. Rahim nakli konusunda yaşanan olumlu sonuçları ve ilerleyen yıllarda bu nakilleri yapmayı düşünen katılımcılara tavsiyelerde bulunan Rektör Özkan, katılımcıların sorularını da tek tek yanıtladı. Kongrede Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu Organ Nakli Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ömer Özkan da Genel Mikrocerrahi başlıklı oturuma başkanlık yaptı. Prof. Dr. Ömer Özkan oturumda ayrıca Ekstrem Rekonstrüktif Mikrocerrahi başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Rektör Özkan: “Bütün dünyada kullanılan teknik Özkan Tekniği”
17 Mayıs 2024 Cuma - 14:31 Rektör Özkan: “Bütün dünyada kullanılan teknik Özkan Tekniği” Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, Akdeniz Üniversitesi tarafından dünyada ilki gerçekleştirilen rahim nakliyle ilgili deneyimlerini paylaştı. Prof. Dr. Özlenen Özkan, “Rahim nakli alanında şu anda bütün dünyada kullanılan teknik Özkan Tekniği, bunu gururla söyleyebilirim” dedi. Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan ve Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu Organ Nakli Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ömer Özkan 10. Ulusal Rekonstrüktif Mikrocerrahi Kongresi ve 3. Ulusal Acil El Cerrahisi ve Mikrocerrahi Kongresi’ne katıldı. Kongrelerde alanında uzman isimler tecrübelerini paylaştı. Türkiye’nin yanı sıra Güney Kore’den Dr. JP Hong, İtalya’dan Dr. Marco Innocenti, İspanya’dan Dr. Pedro C. Cavadas ve Dr. Francisco del Pinal, Kanada’dan Dr. Don Lalonde ve Finlandiya’dan da Dr. Sinikka Suominen kongrelere katılarak robotik mikrocerrahi başta olmak üzere alanla ilgili güncel gelişmelerin anlatıldığı sunumlar yaptı. “Bu çeşitlilikte nakil yapılan dünyada tek merkeziz” Kongrede Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan ‘Rahim nakli: Dünyadaki ilk başarılı olgudan günümüze son durum’ başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Oturum Başkanlığını Prof. Dr. Cenk Demirdöver, Prof. Dr. Hakan Uzun’un yaptığı oturumda konuşan Prof. Dr. Özlenen Özkan, Akdeniz Üniversitesi olarak şimdiye kadar 5 çift kol ve 2 uterus nakli yaptıklarını belirterek bu çeşitlilikte nakil yapabilen dünyada tek merkez olduklarını söyledi. “Bütün dünyada kullanılan teknik Özkan Tekniği” Özellikle dünyada ilk olan başarılı kadavradan rahim naklinin dünyada büyük ilgi uyandırdığını vurgulayan Prof. Dr. Özlenen Özkan, “Uterus transplantasyonu ilk kez 2001 yılında Suudi Arabistan’da yapıldı bir canlıdan ancak 99 gün sonra geri alınmak durumunda kalındı. 11 yıl kadar herhangi bir ülke buna girişmedi. Biz 2011 yılında dünyadaki ilk kadavradan rahim naklini başarıyla gerçekleştirdik. Bir kadavradan multi organ transfer edildi. Burada önemli olan şey bu bir Özkan Tekniği. Şu anda bütün dünyada kullanılan teknik Özkan Tekniği bunu gururla söyleyebilirim” dedi. “Dünyaya bu alanda rehberlik yaptık” Özkan Tekniği hakkında bilgi veren Rektör Özkan, “Uterus transplantasyonunda bizden önce yapılan hayvan deneylerinde ki en büyük handikap uterusun özellikle gebelikte dönmesiydi. Biz onun için alternatif geliştirdik ve ligomentleri düzgün bir şekilde onararak çok güzel bir destek sağladığımız için hiçbir olgumuzda bir rotasyonla karşılaşmadık” ifadelerini kullandı. Rahim naklinin birçok ülkeden çok merak edildiğini ve bu anlamda destek talepleri geldiğini dile getiren Prof. Dr. Özkan, “Bizim ameliyatımızdan hemen bir hafta sonra ki bu işle en çok uğraşan ekip İsveç ekibiydi. İsveç ekibi bir hafta sonra bizim ziyaretimize geldi ve birçok detayı aldılar bizden. Hatta sonraki süreçte onların devletten izin alırken de yardımlarımız oldu. Birçok ekip faydalandı tecrübelerimizden” şeklinde konuştu. “Tekrar bir kadın doğum stajı yaptık diyebilirim” Rahim nakli sonrası gebelik sürecinde yaşadıklarını anlatan Rektör Özkan, “26 Haziran 2020 yılında dokuzuncu yılında sezaryen planladık. Dokuzuncu yılda sağlıklı bir doğumla dünyanın ilk rahim naklinde başarıya ulaştık. Bir erkek bebek dünyaya geldi, 760 gramdı. 28 haftalık olarak dünyaya geldi. Yaklaşık 3 ay kadar üniversitemizde takibi oldu. Ömer Özkan bebeği evine çok sağlıklı bir şekilde gönderdik. Ama hani o süreci bir Allah bilir, biz biliriz. Tekrar bir kadın doğum stajı yaptık diyebilirim.” dedi. “Dünyada 72 rahim naklinde 35 doğum gerçekleşti biz de 2’de 2” Akdeniz Üniversitesi’nin ardından İsveç, Çin, Almanya, ABD, Çek Cumhuriyeti, Hindistan, Brezilya, Sırbistan ve Lübnan’da rahim nakilleri yapıldığı bilgisini paylaşan Rektör Özkan, “İsveç, Çin, Almanya, Hindistan ve Lübnan canlıdan, ABD, Çek Cumhuriyeti, Brezilya ve Sırbistan da kadavradan rahim nakli yapılan merkezler. Bugüne kadar yaklaşık 72 hastaya transplantasyon yapıldı. Bunun 54’ü canlı, 18’i de kadavradan ve yaklaşık olarak başarı yüzde 77. Kliniğimizdeki iki hastanın ikisi de yaşıyor. Başarı oranı yüzde 100 kliniğimizde. Ve bu vakalardan 35 tane doğum oldu bugüne kadar dünyada” şeklinde konuştu. “Her iki vakada hakikaten bizi yaşlandırdı” Bu süre içerisinde Akdeniz Üniversitesi olarak ikinci rahim nakliyle de başarıya ulaştıklarını hatırlatan Rektör Özkan, “İkinci rahim naklinde de 30 haftaya kadar dayanabildi anne, 30 haftada tansiyon belirtileri başlamıştı. Anne böyle olunca 30. haftada bir kız bebeği dünyaya getirdik. Ömer Özkan bebeğin ikinci yılında Özlenen bebekte birinci ayında beraberce sağlıcakla aileleriyle evlerine gittiler. Burada bizim literatüre kazandırdığımız yayınlar birçok yönüyle rahim, anne, transplantasyon anlamında birçok yayın kazandırdık. Burada güzel olan şey şu, bu dünyanın artık başarılı ilk rahim nakli bunu gururla söyleyebilirim ülkemizde. Her iki vakada hakikaten bizi yaşlandırdı. Ömer Özkan’ın beyaz saçlarının çok büyük kısmı bana ait değildir, onu da ifade edeyim.” ifadelerini kullandı. Rahim nakli konusunda yaşanan olumlu sonuçları ve ilerleyen yıllarda bu nakilleri yapmayı düşünen katılımcılara tavsiyelerde bulunan Rektör Özkan, katılımcıların sorularını da tek tek yanıtladı. Kongrede Prof. Dr. Tuncer Karpuzoğlu Organ Nakli Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ömer Özkan da Genel Mikrocerrahi başlıklı oturuma başkanlık yaptı. Prof. Dr. Ömer Özkan oturumda ayrıca Ekstrem Rekonstrüktif Mikrocerrahi başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Safra kesesinde taş bulunan hastalar daha büyük sorunlar oluşmadan tedavi olmalı
17 Mayıs 2024 Cuma - 14:31 Safra kesesinde taş bulunan hastalar daha büyük sorunlar oluşmadan tedavi olmalı Eskişehir Özel Ümit Batıkent Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Ersoy Esen, safra kesesi taşları ve ameliyatı hakkında konuşarak, “Hastalar en çok hazımsızlık ve şişkinlik sorunu ile gelir. Hasta yemek sonrasında karnında şişlik hazımsızlık, karna ve sırta vuran ağrı hisseder, bir iltihap söz konusu olduğunda ise ateş ve kusma gibi daha ciddi sorunlar ortaya çıkabilir” dedi. Safra kesesi taşı için en güzel tanı yönteminin karın ultrasonu olduğunu söyleyen Op. Dr. Esen, konuyla ilgili gerçekleştirdiği konuşmasında, “Hastalık tespit edildikten sonra ameliyata sorun oluşturacak bir durum yoksa kapalı yöntemle cerrahi tedavi uygulanır, 1 gece hastanede kalan hastada bir sorun yoksa taburcu edilir. Peki kimlerde daha çok görülür? Safra kesesi taşının oluşmasında cinsiyet, yaş gibi unsurlar etkilidir. Toplumda 20’li yaşlardan itibaren görülmeye başlayan safra kesesi taşları, kadınlarda ve 40 yaşın üstündekilerde daha sık gözükmektedir. Yaşam şekli de taş oluşumunda etken olur. Obezite, genetik yatkınlık, yüksek kalorili beslenme, hareketsiz yaşam durumunda safra taşı oluşmasında etkendir. Safra kesesi taşları kum tanesi boyutundan safra kesesini tamamen kaplayacak büyüklükte olabilir. Bu taşlar safra kesesinde iltihaba yol açmasını yanında safra kanalını tıkarsa ciddi sorunlara yol açarlar. Safra yollarının tıkanmasına bağlı sarılığın yanında oldukça tehlikeli bir hastalık olan akut pankreatite neden olabilirler. Bu yüzden safra kesesinde taşlar bulunan hastalara daha büyük sorunlar oluşmadan operasyon önermekteyiz. Hastada ameliyatıyla ilgili engel bir durum yok ise laparoskopik olarak yapmaktayız. Ameliyat sonrası insanlar safra kesesi olmadan rahatlıkla yaşayabilir. Safra kesesi bir depo organıdır ve karaciğerden akan safra sindirim için yeterlidir” ifadelerini kullandı.
‘Türkiye’de 5 hipertansiyon hastasından 1’i ilaçlarını düzenli almıyor’
17 Mayıs 2024 Cuma - 14:29 ‘Türkiye’de 5 hipertansiyon hastasından 1’i ilaçlarını düzenli almıyor’ Samsun İl Sağlık Müdürü Mustafa Uras, "Hipertansiyon; inme, kalp krizi, kalp yetmezliği ve böbrek hasarı gibi ölümcül durumlara yol açıyor. Ülkemizde, nüfusumuzun yüzde 16,7’sinin şu ana kadar kan basıncını hiç ölçtürmedi. Hipertansiyon tedavisi gören 5 hastadan 1’i ilaçlarını düzenli almıyor" dedi. Bu yıl ki teması ’Hayatının Değerini Bil, Tansiyonunu Ölçtür, Sağlıklı ve Uzun Yaşa’ olarak belirlenen 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü’ne özel Samsun İl Sağlık Müdürlüğü tarafından Büyük Cami yanına stant açıldı. Açılan stantta gelen vatandaşların tansiyonuna bakıldı, uzmanlar tarafından kendilerine bilgilendirmelerde bulunuldu. Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Halit Doğan, Samsun Müftüsü Seyfullah çakır ve vatandaşlar da standa gelerek tansiyonlarını ölçtürdü. "Hipertansiyon ciddi sağlık sorunlarına yol açan kronik bir hastalıktır" Hipertansiyonun kan basıncının olması gereken değerin üzerinde olmasıyla karakterize, tedavi edilmediği takdirde ciddi sağlık sorunlarına yol açan kronik bir hastalık olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Uras, "Hipertansiyon; inme, kalp krizi, kalp yetmezliği ve böbrek hasarı gibi ölümcül durumlara yol açması nedeniyle dünya genelindeki hastalık ve ölümlerin en önde gelen risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün yapmış olduğu çalışmalara göre dünya genelinde 1,3 milyar kişi hipertansiyon ile yaşamını sürdürmekte olup her yıl 30-70 yaş arasındaki yaklaşık 11 milyon kişi hipertansiyon nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde, 2023 yılında yapılan bir çalışmada 15 yaş üzerindeki nüfustaki hipertansiyon sıklığının yüzde 18,3 olduğu ve sıklığın yaşla birlikte arttığı belirlenmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan 2022 yılı ölüm ve ölüm nedeni istatistiklerine göre de ülkemizde gerçekleşen ölümlerin yüzde 3,5’inden hipertansiyon sorumludur. Vakaların yüzde 95’inde hipertansiyona yol açan asıl neden tam olarak belirlenememiş olmakla birlikte altta yatan en sık nedenler arasında yüksek tuz ve yağ tüketimi, meyve ve sebzeden fakir diyet, aşırı kilo ya da obezite, yetersiz fiziksel aktivite, zararlı alkol kullanımı, tütün ve tütün ürünleri tüketimi ile stresin yer aldığı gösterilmiş; olumlu yaşam tarzı değişikliklerini içeren birincil koruma yönteminin hipertansiyondan kaynaklanan ilave hastalık ve ölümleri önlemede etkili olduğu ortaya konulmuştur" diye konuştu. "Toplumun hipertansiyon farkındalığı istenilen düzeyde değil" Önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olmasına ve ölümcül sonuçlarına rağmen toplumun hipertansiyon farkındalığının istenilen düzeyde olmadığını ifade eden Dr. Uras, "Yapılan güncel çalışmalar; erişilebilir ve kapsamlı sağlık hizmet sunumunun gerçekleştirildiği ülkemizde, nüfusumuzun yüzde 16,7’sinin şu ana kadar kan basıncını hiç ölçtürmediğini; daha önce hipertansiyon tanısı almış olanların yüzde 21,8’inin ise hipertansiyon tedavisi almadığını ortaya koymuştur. Çarpıcı tespitlerden biri de tedavi alan 5 hastadan 1’inin ilaçlarını düzenli almadığıdır. Hipertansiyondan kaynaklanan sakatlık ve ölümlerin önlenebilmesi için vatandaşlarımızı; kayıtlı oldukları aile hekimlerini düzenli olarak ziyaret etmeye, periyodik olarak tarama ve izlemlerini yaptırmaya, hastalıklarını klinik yönergelere uygun olarak tedavi ettirmeye, aile hekimlerinin gerekli gördüğü durumlarda da hastanelere başvurarak ileri tetkik ve tedavilerini yaptırmaya davet ediyoruz. Sağlığınıza sahip çıkın, sağlığınızı koruyun. Hipertansiyondan ya da hipertansiyon nedeniyle ortaya çıkabilecek olumsuz durumlardan korunmak için sağlıklı beslenin, yeterli miktarda su için, tuz tüketimini azaltın, tütün, tütün ürünleri ve alkolden uzak durun, hareket edin, aile hekiminize başvurun, düzenli aralıklarla risk değerlendirmenizi yaptırın, hipertansiyonunuz yoksa yılda bir kez, hipertansiyonunuz varsa düzenli olarak tansiyonunuzu ölçtürün, ilaçlarınızı düzenli olarak ve önerilen şekilde kullanın. Bu vesileyle, hayatınızın değerini bildiğiniz uzun ve sağlıklı bir yaşam dileriz" şeklinde konuştu.
Yahyalı’da sağlık hizmetleri yerinde değerlendirildi
17 Mayıs 2024 Cuma - 14:15 Yahyalı’da sağlık hizmetleri yerinde değerlendirildi Kayseri İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan ve beraberindeki heyet; Yahyalı ilçesinde sunulan sağlık hizmetlerini yerinde değerlendirdi. İl Sağlık Müdürü Dr. Erşan; Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanı Dr. Ahmet Özyalçın, Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Dr. Burhan Akın, Sağlık Hizmetleri Başkanı Op. Dr. Cengiz Çavumirza, Destek Hizmetleri Başkanı Mesut Akdeniz, başkan yardımcıları, İl Ambulans Servisi Başhekimi Uzm. Dr. Mehmet Biçer, İl Kalite Koordinatörü Metin Atik ve ilgili birim personeliyle Yahyalı’da sunulan sağlık hizmetlerini değerlendirdi. Değerlendirme öncesi İlçe Kaymakamı Mehmet Kaya’yı makamında ziyaret eden İl Sağlık Müdürü Erşan; daha sonra ilçede hizmet sunan sağlık tesislerinde incelemelerde bulundu. Ziyaretleri sırasında sağlık tesislerinde görevli personel ile sohbet ederek istek ve taleplerini dinleyen Erşan, tedavi gören hastaları da geçmiş olsun dileklerini iletti. Gün sonunda Yahyalı Kaymakamı Mehmet Kaya ve İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan’ın katılımıyla gerçekleşen toplantıda, ilçede hizmet sunan sağlık tesislerinde incelemelerde bulunan müdürlük ekiplerinin hazırladıkları değerlendirme raporu ayrıntılarıyla ele alınarak, ilçenin sağlık alanındaki ihtiyaçları hakkında istişarelerde bulunuldu. Toplantının sonunda konuşan Yahyalı Kaymakamı Kaya; yapılan uygulamadan duyduğu memnuniyeti dile getirerek İl Sağlık Müdürü Erşan ve beraberindekilere teşekkür etti.