ASAYİŞ - 08 Temmuz 2018 Pazar 12:10

Kocaeli’de Kurban Bayramı öncesi şarbon paniği

A
A
A
Kocaeli’de Kurban Bayramı öncesi şarbon paniği

Kocaeli’nin Gölcük ilçesine bağlı Hasaneyn köyünde bir kişi şarbon virüsü nedeniyle hastaneye kaldırılırken, köye hayvan giriş çıkışları da 15 gün yasaklandı.

Kocaeli’nin Gölcük ilçesine bağlı Hasaneyn köyünde bir kişi şarbon virüsü nedeniyle hastaneye kaldırılırken, köye hayvan giriş çıkışları da 15 gün yasaklandı.


Edinilen bilgilere göre, Hasaneyn köyünde Hayrettin Akman isimli vatandaş, hastalanan bir ineğini kendi imkanları ile tedavi etmek istedi. Yaşanan olayın ardından Akman, mide bulantısı şikayeti ile hastaneye gitti. Hastanede yapılan tetkikler sonucunda Akman’ın şarbon virüsüne yakalandığı tespit edildi. Bunun üzerine Hayrettin Akman, Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi altına alındı. Hayrettin Akman’da şarbon virüsüne rastlanmasının ardından köye gelen İl Tarım Müdürlüğü ekipleri, yapılan incelemeler sonrasında köye 15 gün hayvan giriş çıkışlarının yasaklanmasına karar verdi. Yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde yaşanan olay köylülerde tedirginliğe yol açtı.



“Şarbon sürerse kurban da olmaz, bir şey olmaz”


Köy sakinlerinden Rıza Erenkaya, “Hayrettin Akman hastaneye kaldırıldı. Orada doktorlar demiş ki, ‘Şarbon virüsü kapmış.’ Yanındaki hayvanlar hasta ise şarbon derhal insana geçiyormuş. Camide köye 15 gün hayvan giriş çıkışı olmayacağını hoca anons etti. Bu olması gereken bir şey. Tedbir alınacak. Hasta hayvanlar hangisi ise onlara sokulmayacaksın. Köylü bu şarbonda ürktü tabii ki. Bu şarbon iyi bir şey değil, bulaşıcı bir hastalık. Önlem alınıp gerekenin yapılması lazım. Önümüzde Kurban Bayramı var. Şarbon sürerse kurban da olmaz, bir şey olmaz” dedi.


Konu ile ilgili olarak Kocaeli İl Tarım Müdürlüğü ekiplerinin incelemeleri sürüyor.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ağrı AİÇÜ’de gastronomi bölümü öğrencileri için “önlük giyme” töreni düzenlendi Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi (AİÇÜ) Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümü öğrencileri için “Önlük Giyme” töreni düzenlendi. Tören öncesinde gerçekleştirilen Turizm’de Kariyer konulu söyleşi programında IC Hotels Santai İşletme Müdürü Önder Beyhan, öğrencilere mesleki bilgi ve tecrübelerini aktardı. Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu tarafından AİÇÜ Recep Tayyip Erdoğan Kültür ve Kongre Selçuklu Konferans Salonu’nda düzenlenen törene Rektör Prof. Dr. Abdulhalik Karabulut, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Mucip Genişel ve Prof. Dr. Serkan Kapucu, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Ahmed Menevşeoğlu, IC Vakfı Ağrı Temsilcisi Güven Karakaya ile akademik, idari personel ve öğrenciler katıldı. Programda konuşan Rektör Prof. Dr. Abdulhalik Karabulut, AİÇÜ’nün vakıf destekli bir devlet üniversitesi olma özelliğine sahip olduğunu anımsatarak, AİÇÜ’de öğrenim gören Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü ile Sivil Havacılık Meslek Yüksekokulu öğrencilerinin bu anlamda IC Holding bünyesindeki turizm, ulaşım ve diğer alanlardaki işletmelerinde iş ve staj noktasında büyük bir avantaja sahip olduğunu belirtti. AİÇÜ, IC Holding ve IC Vakfı iş birliği ile Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümüne modern standartlarda uygulama mutfağı kurulduğunu söyleyen Prof. Dr. Karabulut, “Amacımız, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümümüzde teorik eğitimin yanı sıra en iyi şartlarda öğrencilerimize uygulamalı eğitim vererek, iyi bir meslek sahibi olmalarını sağlamaktır” dedi. Özellikle son yıllarda Türkiye’de ve dünyada mutfak sanatlarının büyük bir önem kazandığını da ifade eden Prof. Dr. Karabulut, öğrencilerin mesleki kariyerlerinde iyi bir konuma gelebilmeleri için kendilerini mesleğin şartlarına göre sürekli geliştirmek zorunda olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Karabulut, çalışma arkadaşlarına, IC Holding ve IC Vakfı yöneticilerine Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümüne uygulama mutfağının kurulmasındaki katkı ve desteklerinden dolayı teşekkür etti. Prof. Dr. Karabulut, öğrencilere giydirilen beyaz önlüğün şeffaflığı, temizliği ve masumiyeti ifade ettiğini, öğrencilerin de bu bilinçle iyilik ve güzellik içerisinde aldıkları eğitimle mesleklerini başarılı bir şekilde icra edeceğine inandığını belirterek, öğrencilere akademik ve meslek hayatlarında başarılar diledi. Tören, öğrencilere önlüklerinin giydirilmesinin ardından sona erdi.
Trabzon Toprak kayması 3 katlı binada çatlaklar oluşturdu, 6 kişilik aile evsiz kaldı Trabzon’un Ortahisar ilçesinde bir ailenin yaşadığı 3 katlı bina toprak kayması nedeniyle tahliye kararı verilerek mühürlendi. 6 kişilik Çakıroğlu ailesi, eşyalarını kurtarmak için son kez girdiği evi terk etmek zorunda kaldı. Trabzon’un Ortahisar ilçesine bağlı Yeşilbük mahallesinde Çakıroğlu ailesinin yaşadığı bina yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Evlerinin önünde yapılan bir inşaat nedeniyle toprak kaymasının yaşandığını iddia eden Çakıroğlu ailesi, yaşanan çatlaklar sonrası AFAD’a başvurdu. Tehlike oluşturması nedeniyle Çakıroğlu ailesinin yaşadığı binada ve çevresinde inceleme yapan AFAD ekipleri, zeminde ve binanın çevresinde çatlaklar olduğunu tespit etti. Yapılan incelemede bölgenin topografik jeolojik yapısı ile meydana gelen çatlakların boyutlarının dikkate alındığı belirtilerek ani göçme riskinin bulunduğu değerlendirildi. AFAD ekiplerinin incelemesinin ardından hem 3 katlı binanın boşaltılması ve hem de yolun risk oluşturulduğu için kapatılmasına karar verildi. Ortahisar Belediyesi ekipleri tarafından Çakıroğlu ailesinin yaşadığı 3 katlı binanın giriş kapısına mühür vuruldu. Eşyalarını kurtarmak için son kez evlerine giren Çakıroğlu ailesi, evlerini terk etmek zorunda kaldı. Evin ünde yapılan inşaat nedeniyle evsiz kaldıklarını iddia eden Çakıroğlu ailesi, mahkemeye başvuracaklarını söyledi. "Şuan kalacak yerimiz de yok" Son kez eve girerek eşyaları kurtardıklarını belirten Alper Çakıroğlu, "Evimizin önünde inşaat yapıldı. Yaz aylarında bu inşaat yapıldığı için fark etmemiştim. Sonrasında yağmur yağmaya başlayınca ufak ufak toprak kaymaları meydana geldi. ’Biz Karadeniz’deyiz normaldir’ diye düşündük. Farklı bir duruma geçti. Küçük bir oynama olmadığı fark ettik. AFAD’a başvurduk çünkü bunu biz çözemezdik. Ufak bir yer kaymamıştı. Ekipler gelip bir rapor oluşturdu. Aşağıda yapılan inşaattan dolayı olduğunu söylediler. AFAD yolun kapatılması ve evin boşaltılması kararını verdi. Ortahisar Belediyesi gelip 1 saat içerisinde evimizi boşalttı. Sağda solda kalıyorduk ama her gün gelip evimizi kontrol ediyorduk. Şuan kalacak yerimiz de yok. Dün binanın arka bölümüne baktığımda binanın kalktığını gördüm. Evden olduk dedim. Eşyalarımızı kurtarmak istedik. Arkadaşlarım geldi evdeki bütün eşyalarımızı çıkarttık" dedi. "’Bir saat içerisinde kıyafeti alın çıkın’ dediler" Havva Çakıroğlu ise 6 kişilik bir aile olarak sokakta kaldığını kaydederek, "Toprak kaymaları tespit edilince belediyeye başvurduk. Ama bunlar hemen olmadı. CİMER’e yazı yazdım. Ondan sonra bu karar hızlandırıldı. Her geçen gün evimizin altındaki toprak aşağıya kaymaya başladı. Evin önünde yapılan yapıdan kaynaklı. Çünkü orada aşırı toprak boşaltıldı. Orası yapılırken yolda çöktü. Yolun çöktüğünü görenler oraya müdahale edebilirdi. Dolgu yaparak orayı da kapattılar. Sonuç olarak olan bize oldu. Aşağıdaki yapıda bir şey yok bizim evimiz çöktü. Evimizi apar topar boşaltmak zorunda kaldık. AFAD’dan çıkan karardan sonra bize ’Bir saat içerisinde kıyafeti alın çıkın’ dediler. Onca eşya, onca emek ne olacak biz bunları nasıl tekrar buraya getiririz? 6 kişilik bir aile sokakta kaldık. Küçük çocuğum bile neye uğradığını şaşırdı. Çocuğun psikolojisi bozuldu. Toprak kaymasına neden olan inşaat yetkilileri ile görüştük. Biz de mağduruz diyorlar. Gidebileceğimiz bir ev yok. Ne yapacağımızı şaşırdık. Evdeki eşyaları boşaltırken yarısı kırdık zaten. Maddi ve manevi zararımız var. Sağa sola dağıldık. Yıkım kararı şuan yok. Onun kararını vereceklerini de düşünmüyorum. Çökmesini bekleyecekler" ifadelerini kullandı.
Erzurum Maden ocağından vitrinlere; Oltu Taşı’nın hikayesi İnsanoğlunun bilinen en eski süs eşyalarından olan Oltu Taşı, Erzurum’un Oltu ilçesinde yöre insanının emeği ile yeraltından bin bir güçlükle çıkarılıyor. Oltu Taşı’nın saklanması ve şekil verilmesi ayrı bir özen ve emek gerektiriyor. Her usta bir heykeltıraş titizliğinde çalışıyor, yumuşak Oltu Taşı’nı çifte su verilmiş bıçakla yontup zımparalayarak şekil veriyor. Tebeşir tozu ve zeytinyağı ile cilalanan taşlar, kolyeden küpeye, sigaralıktan yüzüğe pek çok süs eşyasına dönüşüyor. Özellikle erkeklerin elinden düşürmedikleri Oltu Taşı’ndan teşbihlerin namı artık ülkemiz sınırlarını da aştı. Fosilleşmiş reçine ya da fosilleşmiş ağaç gövdelerinden oluşan Oltu Taşı, yumuşak bir linyit türü olarak ifade ediliyır. Hakim renki siyahtır, ancak nadiren de olsa gri yeşilimsi renkli olanları da vardır. Oltu Taşı’nın tarihi Bronz Çağı’na dek uzanıyor. Zengin Romalılar’ın mücevherlerini ve değerli süs eşyalarını süslediği bilinirken. Ortaçağ’dan günümüze tesbihler, kutsal emanet sandıkları ve heykellerin bu siyah taştan yapıldığına dair sayısız eser bulunuyor . Yazılı kaynaklara göre, 17. yüzyılda Oltu Taşı’nın tozu doktorlar tarafından ilaç niyetine da kullanıldı. Hava ile temas edince sertleşiyor Oltu Taşı cevheri çok ince, zaman zaman kaybolan yani kırılmış damarlar halinde bulunduğundan çok fazla çıkarılamaz. Topraktan çıktığında çok yumuşak olmasına rağmen hava ile temas ettiğinde hemen sertleşir. Bu yüzden de galeriden çıkıp cilalanana kadar mutlaka nemli ortamda saklanıyor. Büyük emekle çıkarılan bu maden küçük atölyelere gönderiliyor. Atölyelerde, tasarlanan süs eşyalarına göre sınıflandırılan maden, el çarkı ile işleniyor. Taş ustaları bu işlemin yürek, sevgi ve her şeyden öte derin bir sabır istediğini anlatırken, “İşin püf noktası ise taşın yumuşak ve nemli kalmasının sağlanmasıdır. Bu yüzden işlenecek kadar maden, su içinde bırakılarak korunur. Geri kalanı ise yeniden toprağa gömülerek saklanır. Oltu Taşı’ndan en çok yapılan ve en çok tanınan ürün hiç şüphesiz tesbihlerdir. Ünü Türkiye dışına da yayılan Oltu Taşı tespihler, elde çekildikçe daha çok parlayıp güzelleşir. 33’lük olanına ’tek sayı1, 99’luk olanına uç sayı1 adı verilen tespihler gümüş işlemesine göre kuka (yuvarlak), kızılcık, mercimek, kesme gibi isimler alır” şeklinde konuştular. İşte Oltu Taşı’nın ayırt edici özellikleri Ülkemizde en çok coğrafi işaret sahip olan üçüncü şehir olan Erzurum, Gaziantep ve Konya ile bu anlamda yarış içinde bulunuyor. Türk Patent tarafından tescil edilen coğrafi işaretli Oltu Taşı’nın tanımı ve ayırt edici özellikleri ise şu şekilde ifade ediliyor, “Siyah Kehribar olarak da adlandırılan Oltu Taşı, tipik sedimenter teşekkülleridir. Neojen yaşlı birimlerinde 70-80 cm kalınlığında bir marıngrozu tabakası içinde azami birkaç cm kalınlığında, birkaç metre yataylık gösteren mercekler halinde bulunmaktadır. Bu tabakalar yer yer çatallanmış ve kırılmışlardır. Marın ve Killerden oluşan, filik karakterindeki merceklerin, şiddetli teknotizmaya maruz kalıp kıvrımlaşarak kırıldığı tahmin edilmektedir. Oltu Taşı çıkarmak için açılan galeriler içerisinde birçok bitki ve ağaç fosillerine de rastlanır. Oltu Taşının az da olsa damarlı olması nedeniyle tamamen pürüzsüz bir görünümü yoktur. Oltu Taşına elle temas halinde kadifemsi bir dokunuş hissi verir. Ayrıca zımpara kâğıdına sürüldüğünde kahverengi toz bırakır. Kolaylıkla çatlayıp kırılmaz ve uzun süre dayanıklıdır. Fiziksel Özellikleri Oltu Taşı’nın en dikkat çekici özelliği yer kabuğundan çıkarıldığında çok yumuşak, hava ile temas ettirilmediği sürece bu yumuşaklığını muhafaza edip, hava ile temas ettiğinde sertleşen, zengin, kompakt bir maddedir. Bu özelliklerinden dolayı Oltu Taşının işlenmesi kolay, işlendikçe hava ile temas ederek sertleşen, kullandıkça parlayan bir cevherdir. Genellikle siyah, bazen koyu kahverengi, nadiren gri ve yeşilimsi renklerde bulunur. Hava gazında alev çıkarak yanar ve geriye bir miktar kül bırakır. Yanma esnasında aniden soğutulursa camlaşır ve kalıp haline gelir. Sürtünme ile elektriklenir ve hafif cisimleri çeker. Oltu Taşı Mors sertlik cetveline göre 3 sertliğe sahip olup, özgül ağırlığı 1,26 olan bir cins jayettir. Oltu Taşı’nın parlatılmış bir kesitinin mikroskop altında yapılan incelemesinde; Linyit, Kil Plajları, Prit taneleri ve Reçine Emrenyasyonu gözlemlenir. Oltu Taşı, cevher mikroskobunda yapılmış olan kimyasal analizinde ise %77,95 karbon içermekte ve kalorifik değeri 8064 k cal/kg’a kadar ulaşmaktadır.”
Bitlis Bitlis’te okul sporları heyecanı yaşanıyor Bitlis’te 40 okuldan yaklaşık 400 sporcunun katılımıyla 2024 yılı okul sporları faaliyet programında yer alan ’Okullar arası dart il birinciliği’ müsabakaları başladı. Bitlis Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü ile Bocce, Bowling ve Dart İl Temsilciliği’nin 2024 yılı okul sporları faaliyet programında yer alan ’Okullar arası dart il birinciliği’ müsabakaları başladı. Büyük heyecan ve çekişmeye sahne olan müsabakalara 40 okuldan yaklaşık 400 sporcu katılırken, birbirinden çekişmeli müsabakaların yapıldığı dart il birinciliğinde, sporcular dereceye girebilmek için kıyasıya rekabet etti. Müsabakalara katılan öğrenciler, hem bireysel hem de takım olarak yarışacak ve en iyi performansı sergileyenler, bölge ve Türkiye şampiyonalarına katılmaya hak kazanacak. Bitlis Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü ile Bocce, Bowling ve Dart İl Temsilciliği tarafından düzenlenen bu etkinlik, sporculara sadece fiziksel yeteneklerini geliştirme imkanı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda strateji ve zihinsel dayanıklılık açısından da büyük bir deneyim kazandırıyor. Turnuvada, öğrencilerin gösterdiği performans büyük ilgi toplarken, okul takımları arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. Dart oyununun gün geçtikçe yaygınlaştırdıklarını belirten Bocce, Bowling ve Dart İl Temsilcisi Rıfat Kırmızızambak, “Bitlis’te okul sporları dart müsabakaları başladı. Daha önce bu müsabakaları Tatvan’da yapıyorduk. İlimizde yeni spor salonumuz açıldığı için artık burada yapıyoruz. Bu müsabakalara 30 okul ve 40 takımımız katıldı. Maçlar bugün başladı. Yaklaşık bir hafta devam edecek. İnşallah ileri zamanlarda buradan, bu spordan milli sporcular yetişecek. Güzel bir spor dalı, bunu Bitlis’e de aşıladık. Katılım da her sene daha da fazlalaşıyor. Burada dereceye girecek olanlar bölge müsabakalarına katılacak. Yine bölgede de derece yapanlar Türkiye finaline katılacaklar. Buradan da derece yapanlar milli takıma seçilecekler” dedi.
İstanbul Kas ve İskelet Sistemi Sarkomlarında Yenilikler Sempozyumu gerçekleştirildi Kas ve İskelet Sistemi Sarkomlarında Yenilikler Sempozyumu gerçekleştirildi. Sempozyumda konuşan Ortopedik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Harzem Özger, “Kas ve iskelet sistemi sarkomlarında, yeni yöntemler sayesinde uzuv kaybı önlenebilmekte ve daha çok hasta hayata yeniden tutunabilmektedir” dedi. Kas ve İskelet Sistemi Tümörleri onkolojisinin farklı alanlarında çalışan uzmanlar, Kas ve İskelet Sarkomlarıında Yenilikler Sempozyumu için 13 Aralık 2024 tarihinde bir araya geldi. Sempozyumun Düzenleme Komitesi Başkanı Acıbadem Maslak Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği, Ortopedik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Harzem Özger, bir zamanlar “kötü kader” diye kabul edilen ve tümör nedeniyle bacak, kol, omuz ile omurga gibi önemli uzuvların feda edilip, buna rağmen hastaların ancak yüzde 3-5’inin hayatta kalabildiği dönemlerin artık tarihe karıştığına dikkat çekti. Ortopedik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Harzem Özger, “Kas ve iskelet sistemi sarkomlarına yönelik yeni bilgileri paylaşmak üzere patolojiden radyolojiye, onkolojiden cerrahiye farklı disiplinleri bir araya getiren önemli bir sempozyum düzenledik. Önleyici ve tedavi edici başarının öncelikle bilgi, tanıma ve güvenme bilinciyle toplumsal farkındalık oluşturarak erken tanı ve doğru adresle mümkün olduğuna inanıyoruz” ifadelerini kullandı. Daha çok kurtarılan hayat, daha çok kurtarılan uzuv" Doğru zaman ve doğru uygulama yapıldığında sonucun başarılı olduğunu belirten Prof. Dr. Harzem Özger, kas ve iskelet sistemi sarkomlarının az bilinen, biraz karışık, farklı ve özellikli bir kanser türü olduklarını, ancak doğru zaman, doğru adres ve doğru uygulamayla tedavide çok başarılı ve fark oluşturan sonuçlar alınmasının mümkün olduğunu söyledi. Prof. Dr. Harzem Özger, "Kas ve iskelet sistemi sarkomlarının diğer kanserlere göre daha az ve 10-20 yaş grubunda daha çok görülüyor. Bu tümörlerin, tüm hareket sisteminin (kol, bacak, omurga) her tür dokusundan (kemik, kas, damar, sinir, yağ vb.) kaynaklanabilen, bu nedenle de çok çeşitli ve birbirinden farklı davranan tümörler olduğunu belirtebilirim. Bu nedenle tanı ve tedavileri konusunda bilgi ve deneyim kısıtlı, buna sahip ve konuyla uğraşan kişilerin sayısı azdır. Dolayısıyla bu çeşitlilik, farklı tıp dallarının bir arada çalıştıkları ve tecrübenin biriktiği kişi ile merkezleri gerektirir. Tanısız tedavi olmaz. İlk düğmeyi doğru iliklemek belirleyicidir” dedi. "Hot - Dog yöntemiyle hastaların uzuv kaybı önlenebiliyor" Hastaların Hot - Dog yöntemiyle uzuv kaybının önlenebildiğini belirten Özger, “Günümüzde insan vücudunu kalça, diz, dirsek, omuz gibi kemik ve eklemlerinin şekil ile işlevlerini aynen taklit eden, özel dizayn edilmiş protezlerle (Modüler Tümör Protezleri) onarmak (Nonbiyolojik tamir) mümkün. Hastaların hayat ve uzuvlarını kurtaran bir biyonik insan yapabiliyoruz. ’Biyolojik Tamir’ dediğimiz ise Kemik ve iskelet sistemi tümörlerinin tedavisinde mümkün olabilen durumlarda hastanın kendi dokusunun kullanıldığı ‘Hot-Dog’ yöntemini (biyolojik rekonstrüksiyon) tercih etmekteyiz. Son derece başarılı sonuçlar aldığımız bu yöntemde tümör çıkarıldıktan sonra geride kalan boşluk, hastanın tümörden temizlenen kendi kemiği ve kendisinden elde edilen başka bir canlı kemikle doldurulmaktadır. Amaç, bu dokuların zamanla kendi dokusuna dönüşmesini sağlamaktır. Mikrocerrahi gerektirebilen ve uygulaması oldukça zor bir yöntem olsa da insanın kendi dokusunun kullanılması sayesinde protezlerde zamanla yaşanabilen aşınma ve kırılma gibi sorunlar oluşmadığı için yenilemeye ihtiyaç da duyulmamaktadır” dedi. "Tümörlü kemiğin temizlenmesinde sıvı azot sistemi" Özger, “Hot - Dog yöntemiyle gerçekleştirilen biyolojik rekonstrüksiyon yönteminde tümörlü bölge olması gereken temiz sınırlarla çıkarılıyor. Ardından tümörlü kemik 20 dakika boyunca -180 santigrat derecedeki sıvı azot içerisinde, 15 dakika oda havasında ve 10 dakika serum fizyolojik içinde bekletilerek donma ve çözülme sağlanıyor. Bu işlemde tümörlü hücrelerle birlikte sağlıklı kemik dokusu da ölüyor. Bu zamanla canlanabilecek, mekanik olarak güçlü, kullanıma hazır, eksik bölgeye tamamen uyan ve vücudun kendi parçası olan bir kemik. Ancak bu ölü kemiğin kendi kendine canlanması ve yük taşıyabilir hale gelmesi çok uzun zaman almaktadır. Bu kemiğin canlanması amacıyla önce içine bir kanal açılmaktadır. Ardından hastanın kendi bacağından damarlarıyla birlikte alınan canlı fibula kemiği (incik kemiği) bu kanalın içine mikrocerrahi yöntemlerle nakledilmektedir” şeklinde konuştu. "İntraoperatif navigasyon tümörün tamamen temizlenmesini sağlıyor" Ortopedik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Ashish Gulia “Kemik ya da yumuşak doku tümörünü tamamen çıkarabilmemiz ve hastalara daha iyi bir rekonstrüksiyon sağlayabilmemiz için daha iyi ve kusursuz ameliyatlar yapmamıza yardımcı olan bir yöntem bu. Bunu Google maps gibi düşünün. Size yol göstermesinin yanı sıra cerrahi ekibe yol gösteren bir yöntem. Eğer tümörü tamamen çıkarmaz ve tümörün bir kısmını geride bırakırsanız, tümör bir süre sonra nüksedip vücuda yayılır ve sonuçta hastayı kaybedersiniz. Bu yüzden bu lezyonları çok dikkatlice ve tamamıyla çıkarmamız son derece önem arz etmektedir. Ameliyathanede, hastanın vücudunu ve kemik parçalarını okuyabilen ve aletlerinizi yönlendirmenize yardımcı olabilecek bir bilgisayarınız varsa, o zaman tümörü çıkarmak çok daha kolay ve daha kusursuz hale gelir. Tümörü tamamen çıkarmanın yanında, iyi bir rekonstrüksiyon yapmanıza da yardımcı olur. Ameliyatı planladığınız bu modeli oluşturmak için bilgisayara aktardığınız BT tarama görüntüleri ve MR görüntüleri, hastaya özel aletler ve hastaya özel implantlar yapmanıza yardımcı olabilir ve sonuçta daha iyi rekonstrüksiyon gerçekleştirmeniz mümkün olur. Dolayısıyla günümüz çağında intraoperatif navigasyona sahip olmanın özellikle riskli vakalarda fark oluşturan bir yöntem olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.