EĞİTİM - 27 Nisan 2024 Cumartesi 10:51

Aslan: "‘Bütüncül Eğitim’ yaklaşımının esas alınması önemli"

A
A
A
Aslan: "‘Bütüncül Eğitim’ yaklaşımının esas alınması önemli"

Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredat değişiklikleri hakkında değerlendirme yapan Bahçeşehir Koleji Genel Müdür Yardımcısı Özge Aslan, “Bütüncül Eğitim Yaklaşımı”, okuryazarlık becerilerinin kazandırılması, sadeleşmiş eğitim programı uygulamaları, farklılaştırılmış eğitim, huzurlu aile ve toplum hedeflerinin önemli olduğunu söyledi.


Millî Eğitim Bakanlığı 2024-2025 Eğitim - Öğretim Dönemi’nde okul öncesi, ilkokul birinci, ortaokul beşinci ve lise dokuzuncu sınıflardan itibaren kademeli şekilde uygulanacak yeni öğretim programını kamuoyuyla paylaşılmak üzere askıya çıkardı. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adını taşıyan yeni öğretim programlarını değerlendiren, Bahçeşehir Koleji Genel Müdür Yardımcısı Özge Aslan, yeni programın öğrencilerin zihinsel, sosyal, duygusal, fiziksel ve ahlaki açıdan çok yönlü gelişimini esas alan “Bütüncül Eğitim” Yaklaşımı” esas alınmasının önemine dikkat çekti.



Sadeleşmiş öğretim programı


Öğrencilerin bireysel ihtiyaçları karşılandığında en iyi şekilde öğrendiklerini kabul eden bu yaklaşımla konu içeriklerinin, değerlerin, eğilimlerin ve okuryazarlık becerilerinin kazandırılmasının bağlam olarak kabul edildiğini belirten Aslan, şunları söyledi: “Bu anlamda öğretim programlarının içerik alanında konu alanları ile ilgili genellemelere, ilkelere ve anahtar kavramlara yer verilmektedir. Bu yaklaşım, öğrencilerin merak duygusunun beslenmesi ve disiplinler arası bir anlayışla derinlemesine öğrenmeleri ve ayrıca öğretmenlerin yoğun müfredatı yetiştirme kaygısı taşımadan sadeleşmiş bir öğretim programını uygulamaları açısından çok değerlidir” dedi. Yeni öğretim programlarında dijital yetkinliğe ve hayat boyu öğrenme kültürüne sahip fertler yetiştirmeyi hedeflendiğini belirten Aslan, öğrencilerin disiplinler üstü ve disiplinler ötesi deneyimler ile ilgi alanlarını keşfetmeleri, yeteneklerini geliştirmeleri, toplum bilincine sahip aktif vatandaşlar olmaları için okul dışı öğrenme deneyimleri sunan etkinliklere yer verildiğini belirtti.



Uluslararası değerlendirmeler için olumlu bir adım


Okul öncesinden lise sonuna kadar okuryazarlık becerilerinin kazandırılmasının hedeflendiğini vurgulayan Özge Aslan, şöyle konuştu:


“Bu beceriler, bilgi okuryazarlığı, dijital okuryazarlık, finansal okuryazarlık, görsel okuryazarlık, kültür okuryazarlığı, vatandaşlık okuryazarlığı ve veri okuryazarlığı becerileridir. Okuryazarlık becerilerinin öğretim programlarında yer alması, öğrencilere 21’inci yüzyıl yaşam becerilerini kazandırmak ve ayrıca PISA, TIMSS gibi uluslararası değerlendirmelerde ön plana çıkan okuryazarlık becerilerinde öğrencilerimizin daha iyi noktalara gelebilmeleri açısından çok olumlu bir adımdır.”



Erdem, adalet, sorumluluk, saygı


Öğretim programlarında değerler eğitimine temel oluşturacak “Erdem-Değer-Eylem” modeline dikkat çeken Aslan, burada hedefin “Huzurlu Aile ve Toplum” ile “Yaşanabilir Çevrede Huzurlu İnsan” yetiştirmek olduğunu söyledi. Aslan, “Modelin merkezinde erdemler bulunmakta; erdemden sonraki halkayı adalet, sorumluluk ve saygı değerleri oluşturmaktadır. Bu üç ortak değerden sonra alanlara göre sınıflandırılmış değerler gelmektedir. Modelin son halkasında erdem temelli değerler eğitiminin ana hedefleri olan ‘Huzurlu İnsan’, ‘Huzurlu Aile ve Toplum’ ile ‘Yaşanabilir Çevre’ bulunmaktadır” şeklinde konuştu.



Öğrencilerin bireysel farklılıkları dikkate alınıyor


Programların uygulanmasında temel alınan öğrenme yaklaşımlarının yaşantısal öğrenme, proje temelli öğrenme, bağlamsal öğrenme, sorgulamaya dayalı öğrenme ve iş birlikli öğrenme olarak belirlendiğini belirten Aslan, öğretim programlarında farklı öğrenme yaklaşımlarına yer verilmesi ile öğrencilerin bireysel farklılıklarına duyarlı bir öğretme-öğrenme sürecinin sağlanması yönünde önemli bir adım atıldığı düşünüldüğünü söyledi. Aslan, “Farklılaştırılmış öğretim, yeni öğretim programlarının ön plana çıkan bir diğer özelliğidir. Öğrencilerin bireysel farklılıklarını dikkate alan bu yaklaşım, yeni öğretim programlarının en güçlü yanlarından biri olup Bahçeşehir Koleji olarak uyguladığımız ve her öğrencinin kendi öğrenme hızı, ilgisi ve öğrenme profili doğrultusunda öğrenmesine olanak sağlamayı amaçlayan “Kişiye Özgü Öğretim Modeli” ile örtüşmektedir” dedi.



Sürekli değerlendirme anlayışı


Aslan, eğitim programında ölçme ve değerlendirme faaliyetlerinin öğrencilerin, bilgi, beceri, eğilim ve değerlerdeki düzeylerini belirlemenin yanı sıra öğrenme eksiklerinin ve bunların nedenlerinin tespit edilmesi amacıyla yapıldığının belirtildiğini, beceri tabanlı olacak şekilde planlandığının vurgulandığını söyledi. Bütüncül programda, öğrencilerin öğrenmesini iyileştirmek için sürekli değerlendirme anlayışı üzerinde durulduğunu belirten Aslan, “Programda, öğrencilerin kazandırılması hedeflenen bilgi, beceri, eğilim ve değerler konusunda ne durumda olduklarını ve öğrenmelerini geliştirmeye yönelik yapılabilecekleri belirlemek için kullanılacak farklı ölçme ve değerlendirme araçlarından elde edilen sonuçlar için “Öğrenme Kanıtları” kavramı kullanılmıştır. Bu kapsamda portfolyolar, ödevler, projeler, performans görevleri, sunumlar, kontrol listeleri, sınavlar, gözlem ve görüşme formları, öz/akran/grup değerlendirmeleri, sınıf içi tartışmalar, yansıtma yazıları gibi kanıtların öğrenci performansını ölçmek ve geliştirmek amacıyla kullanılabileceğinden bahsedilmiştir. Ayrıca ön değerlendirme / hazırbulunuşluk uygulamalarına vurgu yapılmış; öğrencilerin hangi konularda bilgi sahibi olduklarının ve neleri öğrenmek istediklerinin belirlenerek değerlendirme sonuçlarının eğitimin içeriğinin farklılaştırılması, zenginleştirilmesi ve öğrenci gereksinimlerine uygun hale getirilmesi için kullanılmasına değinilmiştir” şeklinde konuştu.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Tek tedavi glütensiz beslenme olan çölyak hastalığında “glüten bulaşımı uyarısı” 9 Mayıs Dünya Çölyak Günü vesilesiyle açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Orhan Kocaman, hastalığın tek tedavisinin glütensiz beslenme olduğunu vurgulayarak hastaların ‘glüten bulaşımı’ noktasında dikkatli olmaları gerektiğini söyledi. Buğday, arpa ve çavdar gibi tahıllarda bulunan glütenden kaçınmak zorunda kalan milyonlarca insanı anmak için her yıl 9 Mayıs ‘Dünya Çölyak Günü’ olarak kutlanır. Çölyak hastalığının farkındalığını artırmak, hastaların yaşadığı zorluklara dikkat çekmek ve glütensiz bir yaşam tarzının öneminin vurgulandığı bugüne Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Orhan Kocaman detaylı bilgilendirmelerde ve uyarılarda bulundu. Çölyak hastalığının özel bir belirtisi olmamasının teşhiste gecikmeye neden olabileceğini söyleyen kocaman ayrıca ‘glüten bulaşımı’ konusuna da dikkat çekti. “Özel bir bulgu olmaması teşhiste gecikmeye sebep olabiliyor” Öncelikli olarak çölyak hastalığının belirtilerinden ve bulgularından bahseden Prof. Dr. Orhan Kocaman, hastalığın tipik bir belirti ve bulgu göstermediğinden bahsetti. Kocaman, “Hastalığa ilişkin özellikli bulgu olmayışı, teşhiste gecikmeye neden olur. Hastalarda karın ağrısı, demir eksikliği anemisi, şişkinlik ve gaz, dışkılama düzensizlikleri, karaciğer enzim yüksekliği, kemik zayıflığı, eklem ağrıları, deride döküntüler ve psikiyatrik şikayetler görülebilir. Çocuklarda gelişme geriliği ve ergenlikte gecikme görülebilir” dedi. “Kesin nedeni bilinmemektedir, genetik yapıya sahiptir” “Çölyak hastalığı; buğday, yulaf, arpa ve çavdarda bulunan ‘glüten’ proteinine karşı bağışıklık sistemimizin bağırsak duvarında oluşturmuş olduğu alerjik bir cevapla kendini gösteren ve ömür boyu devam eden bir hastalıktır” diyerek tanımlamada bulunan Prof. Dr. Kocaman, bu durumun ince bağırsağın iç yüzeyindeki villus adı verilen küçük parmak benzeri yapıların hasar görmesine ve emilimin bozulmasına neden olduğunu söyledi. Hastalığın kesin nedeni olmamakla genetik yapıya sahip olduğunun da altını çizen Kocaman, “Çölyak hastalığının kesin nedeni bilinmemektedir. Bazı hastalar, çölyak hastalığı geliştirme riski taşıyan genetik yapıya sahiptirler. Glutenle temas etmeleri durumunda bağışıklık sistemi, ince bağırsakta hasara neden olabilecek bir tepki verir” dedi. Klasik, sıradışı, gizli ve tedaviye dirençli çeşitleri var Hastalığın birden fazla çeşidi olduğunu da aktaran Altınbaş Üniversitesinden Kocaman, “Çölyak hastalığının farklı klinik tipleri mevcuttur: ‘Klasik’ olan tipte, ishal, karın ağrısı, şişkinlik, kilo kaybı ve demir eksikliği gibi şikâyet ve bulgular mevcuttur. Bazı hastalarda bu klasik bulgular yoktur. ‘Sıra dışı’ olan tipte, tipik olan bulgular bulunmaz. Bu grupta, dermatitis herpetiformis gibi cilt problemleri, baş ağrısı, denge bozukluğu, uyuşma gibi sinir sistemi ile ilgili şikayetler ve kemik zayıflığı görülebilir. ‘Gizli’ olan tipte ise, hastanın endoskopisi ve ince bağırsak biyopsisi normal, kan testleri ise pozitiftir. Hastada şikâyet bulunmaz. ‘Tedaviye dirençli’ olan tipte ise glutensiz beslenmeye rağmen hastalıkta iyileşme olmaz. Bu hasta grubunda lenf sistemine ait bir kanser olan lenfoma gelişebilir” şeklinde konuşarak çeşitleri ile ilgili bilgilendirmelerde bulundu. Çölyak şüphesi olan hastalarda tanıya ulaşmak için bir takım testlerden faydalandıklarını ifade eden Kocaman sözlerine şöyle devam etti: “Kan testleri ilk basamağı oluşturur. Anti-transglutaminaz antikoru ve anti-endomysium antikoru gibi antikorlar, çölyak hastalığının varlığını gösterebilir. Kan testleri pozitif çıkarsa veya belirtiler tipikse endoskopi eşliğinde ince bağırsak biyopsisi yapılır. Biyopsi bulguları hastalıkla uyumlu ise çölyak hastalığı tanısı konabilir. Bazı durumlarda, kan testleri ve ince bağırsak biyopsisi net sonuçlar vermezse glutensiz beslenme denemesi yapılabilir. Hasta, gluten içeren yiyecekleri diyetinden çıkarır ve şikayetlerin geçip geçmediği kontrol edilebilir. Bu süreç çölyak hastalığının teşhisinde kullanılabilir.” “Beslenme tamamen glütensiz olmalı, glütensiz ürünlerin bulaşından kaçınılmalı” Hastalığın tek ve etkili tedavisinin glütensiz beslenme olduğunun altını çizen Kocaman, “Çölyak hastalarının günlük diyetleri tamamen glutensiz olmalıdır. Meyve, sebze, kırmızı/beyaz et, süt ve süt ürünleri gibi gluten içermeyen gıdalar ile mısır ve pirinç gibi gluten içermeyen alternatif tahıl içeren besinler tüketilmelidir. Ayrıca, çölyak hastalarının dikkatli olmaları gereken bir diğer husus, glutensiz ürünlerin bulaşından kaçınmaktır. Özellikle hazır gıdalarda ve restoranlarda, gluten içeren ürünlerle temas riski vardır” dedi. Hazır gıdalara özellikle dikkat edilmeli Beslenmeye ek olarak nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda da uyarılarda bulunan Kocaman, “Çölyak hastalarının glütensiz beslenmenin yanı sıra dikkat etmeleri gereken birkaç önemli husus vardır: Günlük hayatta, glüten bulaşının engellenmesi için glütensiz ürünleri satın alınırken yiyecek etiketleri dikkatlice okunmalıdır. Glüten içeren malzemelerin farklı isimler altında listelenebileceği unutulmamalıdır. Dışarda yemek yendiğinde, glütensiz seçeneklerin sunulduğu yerler tercih edilmelidir. Çölyak hastalarının glütensiz beslenme planları dengeli bir şekilde oluşturulmalı ve gerekli olan tüm besinlerin alınması sağlanmalıdır. Bu, çeşitli meyve, sebze, protein kaynakları ve sağlıklı yağları içeren bir diyeti içerebilir. Çölyak hastalarının düzenli takipleri bir gastroenterolog ve beslenme uzmanı tarafından yapılmalıdır. Bu şekilde yapılan bir takip programı, beslenme planlarının uygunluğunun değerlendirilmesini ve muhtemel beslenme eksikliklerinin erken tespit edilmesini sağlar” şeklinde konuştu. “Çölyak hastalarında lenfoma gibi belirli kanser türlerinin gelişme riski artabilir” Çölyak hastalığına sahip olan bireylerde gelişebilecek hastalıklar hakkında da bilgilendirmelerde bulunan Kocaman, “Çölyak hastalığına bazı hastalıklar eşlik edebilir veya hastalık sürecinde ek bazı hastalıklar ortaya çıkabilir. Tip 1 diyabet, otoimmün tiroid hastalıkları (Hashimoto tiroiditi veya Graves hastalığı), romatoid artrit ve lupus gibi hastalıklar çölyak hastalarında daha sık görülebilir. Çölyak hastalarındaki kalsiyum emilim bozukluğu kemik yoğunluğu kaybına ve osteoporoz riskinin artmasına yol açabilir. Demir, folik asit ve B12 gibi önemli besin maddelerinin emilim bozukluğuna bağlı anemi ortaya çıkabilir. Ciltte kaşıntılı kırmızı kabarcıklar ve döküntüler görülebilir. Çölyak hastalarında lenfoma gibi belirli kanser türlerinin gelişme riski artabilir. Bununla birlikte, düzenli tıbbi takip ve uygun beslenme ile bu risk azaltılabilir. Kadınlarda kısırlık veya düşük doğum ağırlığı gibi problemler görülebilir. Migren, uyuşma ve nöbet gibi nörolojik problemler tabloya eşlik edebilir” dedi. Ciltte kaşıntı ve yanma, cilt kuruluğu veya pullanma Son olarak hastalığın cilt yapısını da etkilediğinden dolayı belirtilerini aktaran Prof. Dr. Orhan Kocaman, “Çölyak hastalığının cilt belirtileri, özellikle dermatitis herpetiformis olarak adlandırılan belirli bir cilt bozukluğu ile ilişkilidir. Dermatit herpetiformis, çölyak hastalarının yüzde 10 ila yüzde 20’sinde görülen kronik ve kaşıntılı bir cilt döküntüsüdür. Bununla birlikte, çölyak hastalığında diğer cilt belirtileri de bulunabilir: Ciltte kaşıntı ve yanma, cilt kuruluğu veya pullanma, egzama, sedef veya ürtiker gibi cilt rahatsızlıkları çölyak hastalarında daha sık görülebilir” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Kocaeli Beton elektrik direğine çarpan otomobilin ikiye bölündüğü feci kaza kamerada: 1 ölü ,1 yaralı Kocaeli’nin Başiskele ilçesinde önce yol kenarında yürüyen yayaya sonra beton elektrik direğine çarpan otomobil ikiye bölündü. Feci kazada metrelerce savrulup yere çakılan yaya hayatını kaybetti. Öte yandan kaza anı iş yerinin güvenlik kamerası tarafından saniye saniye kaydedildi. Kaza, Sepetlipınar Mahallesi D-130 kara yolu geçişi Yalova istikametinde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, S.T. idaresindeki 41 ST 138 plakalı Honda marka otomobil sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde kontrolden çıkarak önce yol kenarında yürüyen ismi öğrenilemeyen yayaya sonra beton elektrik direğine çarptı. Çarpmanın şiddetiyle otomobil ortadan ikiye bölündü. Yaya metrelerce savrulup yere çakılırken, otomobilin bölünen arka kısmı da iş yerine çarptı. Kazayı gören vatandaşlar 112 Acil Çağrı Merkezine ihbarda bulundu. İhbar üzerine adrese sağlık, polis ve itfaiye ekipleri sevk edildi. Sağlık ekiplerince ilk müdahalesi yapılan S.T., ambulansla Gölcük Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Sağlık ekiplerince yapılan kontrollerde yayanın kaza yerinde hayatını kaybettiği belirlendi. Olay yeri inceleme polisinin kaza yerindeki incelemelerinin ardından hayatını kaybeden yayanın cansız bedeni otopsi işlemleri için morga götürüldü. Feci kaza kamerada Öte yandan, iş yerinin güvenlik kamerası tarafından kaza anı saniye saniye kaydedildi. Görüntüde, yayanın otomobilin çarpmasıyla metrelerce savrulup yere çakıldığı, otomobilin ise beton direğe çarpıp ikiye bölündüğü görülüyor.
Muş Jandarma ekipleri terörü bitirdikleri dağlarda şimdilerde ters lale nöbeti tutuyor Muş’ta jandarma ekipleri terörü temizledikleri dağlarda yılda bir kez açan ve bir aylık ömürleri olan ters laleleri korumak için nöbet tutuyor. Muş Merkeze Bağlı Karaağaç Beldesi’nde, bin 800 rakımlı Çizmeburun Dağı’nda açan ve nadir görülen ters laleler, jandarma ekipleri tarafından titizlikle korunuyor. Jandarma birimleri, terörle mücadele kapsamında temizledikleri dağlarda, yalnızca yılda bir kez açan ve kısa ömürlü olan bu ender çiçekleri özenle gözetiyor. Sarp dağlarda açan, nesli koruma altında olan ve ağlayan gelin olarak bilinen ters laleler, İl Jandarma Komutanlığına bağlı Çevre Doğa ve Hayvanları Koruma Timi tarafından korunuyor. Nesli koruma altında bulunan ters lalelerin soğanlarına zarar verilmemesi için jandarma ekipleri denetimlerini sıklaştırıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ise koparılan her lale için 387 bin 141 TL idari para cezası kesiyor. Muş Valisi Avni Çakır, Muş’un meşhur Ters Lalesi ve Muş Lalesinin ilkbahar mevsimiyle birlikte ilin birçok noktasında görülebildiğini belirtti. Özellikle Nisanın son haftaları ile Mayısın ikinci haftasına kadar canlılıklarını koruyan bu endemik bitkilerin korunması gerektiğini vurgulayan Vali Çakır, “Muş deyince dışarıda akla gelen figürlerden bir tanesi de Muş’un meşhur Ters Lalesi ve Muş Lalesidir. Bu anlamda tabii Muş Lalesi endemik bir tür olduğu için nesli koruma altında. Bunların toplanması, ticarete konu edilmesi ve zarar verilmesi yasak. Jandarmamız bu anlamda bu bitkilerimizin yoğun olduğu bölgelerde görev ifa ediyorlar. Tabi bu konuda Muş’ta da vatandaşlarımızın hassasiyeti artık ciddi alamda oluştu. Çünkü bu Türkiye’de nadir gözüken bitkilerden bir tanesi. İlimizin de dışarıdaki en önemli tanıtım figürlerinden bir tanesi. Bu noktada jandarmamız çalışmalarını sürdürüyor. Muş Lalesinin ve Ters Lalenin bu konuda neslinin devamı noktasında arkadaşlarımıza güçlü bir destek veriyor. Emeği geçen tüm jandarma personelimize de teşekkür ediyorum. Vatandaşlarımızı da bu güzellikler solmadan Muş’a gelip bu güzellikleri görmek için davet ediyorum” dedi. Muş ili, zengin sulak alanlara ve bitki örtüsüne sahip olmasıyla dikkat çektiğini söyleyen Telli Turna Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kasım Avci, “Muş ili çok zengin sulak alanlara, çok zengin bitki örtüsüne sahip, endemik bitki yönünden de çok zengin. Bunlardan en önemlisi de ömrü kısa olan ve ilimizde çok nadir belli bölgelerde çıkan ters lalelerdir. Ters laleler yaklaşık 15 ve en fazla 20 gün canlı kalma süresi var. Fotoğraf sanatçıları, meraklı kişiler gelip fotoğraflarını çekiyorlar. Koruma bilincinin gelişmesi gerekiyor. Bu konuda jandarmanın çevre timi sahadaki çalışmalarımıza sürekli denk geliyoruz. Sulak alanlarda yaptığımız çalışmalarda, saha çalışmalarında denk ediyoruz. Bu defa da ters lalelerin nadir olarak görüldüğü bir yerde nöbet tutuklarını, kontrol çalışmaları yaptıklarını gördük” şeklinde konuştu.