- 01 Kasım 2017 Çarşamba 15:38

Türk mühendislerden yerli ve milli ağ güvenliği ve log kayıt sistemi

A
A
A
Türk mühendislerden yerli ve milli ağ güvenliği ve log kayıt sistemi

Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Göller Bölgesi Teknokent’te faaliyet gösteren bir şirket, geliştirdiği yerli ve milli ağ güvenliği, log kayıt sistemi ve cihaz sayesinde bilişim suçlarında genelden özele tespit imkanı sağlıyor.

Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Göller Bölgesi Teknokent’te faaliyet gösteren bir şirket, geliştirdiği yerli ve milli ağ güvenliği, log kayıt sistemi ve cihaz sayesinde bilişim suçlarında genelden özele tespit imkanı sağlıyor.


Türk mühendisler tarafından geliştirilen yerli sistem sayesinde, özellikle ortak kullanım alanlarında yer alan internet hatları üzerinden Bylock gibi terör örgütlerinin şifreli haberleşme programlarının kim tarafından, hangi zaman diliminde indirildiği kolayca tespit ediliyor. TÜBİTAK ile eş zamanlı olarak loglama sistemi ile kayda geçen sistem, kamu kurumları, ortak internet sağlanan toplu yaşam alanları ve umuma açık bölgelerde yoğun ilgi görüyor.



Sistem 5651 sayılı yasaya uygun TÜBİTAK zaman damgası ile kayıt yapıyor


XLog adı verilen cihaz ve sistemin yerli Türk mühendisleri tarafından geliştirildiğini, yazılımının da yüzde 100 yerli olduğunu belirten Arjeta Bilişim isimli firmanın Genel Müdürü Dorukhan Altınay, "Şu anda geliştirmiş olduğumuz projenin adı XLog Ağ Güvenlik ve Loglama sistemi. Bu sistem, 5651 Sayılı Kanuna göre, internet kayıtlarının loglarını tutan bir sistemdir. Bu yasanın gereklerini karşıladığımız sistemde, TÜBİTAK Zaman Damgası ile internet kayıtları loglanmakta ve imzalanmaktadır. Bu da 5651 Sayılı Kanunda istendiği gibi, loglarda eş zamanlı olarak yapılan kayıtlar kurumların kendi sisteminde kalırken, bir kopyası da TÜBİTAK’a gönderiliyor. Biz de bu sistemi buna göre geliştiriyoruz" dedi.


Sistemin başlıca özelliği olan log tutmanın yanı sıra ek olarak kişi ve kurumlara uygun şekilde uyarlanabildiğini ifade eden Arjeta Bilişim Genel Müdürü Dorukhan Altınay, "Sistemin özelliklerine ek olarak geliştirdiğimiz özellikler de var. Firewall dediğimiz özellikle sistem güvenliğini sağlıyoruz. Aynı zamanda WPN özelliğimiz de var, bununla birlikte birden fazla lokasyonu tek bir networkmüş gibi çalıştırıyoruz. İçerik filtreleme özelliğimizle de istenmeyen internet siteleri sistemde engellenebiliyor. Bandwidth özelliği ile interneti, toplu internet sağlayıcıları için eşit olarak ya da istenilen şekilde bölebiliyoruz. İnternet altyapısının yeterli olmadığı noktalarda birden fazla modemi tek noktada birleştirerek tek noktada daha hızlı internet sağlayabiliyoruz. Sistem, apartlar, yurtlar, kafeler, restoranlar, devlet kurumları gibi her alanda sistemimiz kullanılmaktadır. Wifi yayını bulunan her alanda sistem rahatlıkla entegre edilebilir" diye konuştu.



Memura özel kota sistemiyle iş performansı yükseltme


Genel Müdür Altınay ayrıca, sistemin kamu kurum ve kuruluşlarında çalışma saatleri içerisindeki performansı da yükselttiğine işaret ederek, "Sistemimize şu anda özellikle devlet kurumlardan yoğun talep geliyor. Özellikle kamu kurumlarında ciddi anlamda sosyal medya kullanımından dolayı duyulan rahatsız ve işlerin aksaması durumları önümüze çıkabiliyor. Bu sosyal medya kullanımları dolayısıyla çalışanların çok verimli çalışamadığı zamanlar olabiliyor. Bu konuyla ilgili sistemden engel koyabilmenin yanı sıra biz bir kota sistemi geliştirdik. Her çalışan başına belli bir kota belirliyoruz, memurumuzun mesai saati içerisinde işini yapmasına yetecek kadar bir kota tanımlıyoruz. Bu kota ile birlikte sosyal medya-internetten müzik dileme-film izleme durumları olursa, kota dolduğu zaman sistem çalışmayı durduruyor ve sistem yöneticisine bu konuyla alakalı açıklama yapma durumları oluyor" şeklinde konuştu.



"Alakasız kişilerin Bylock mağduriyetlerini önlüyor"


Sistemin, son dönemde özellikle FETÖ üyeleri tarafından şifreli haberleşme aracı olarak kullanılan Bylock ve diğer sıkıntılı programların internet hat sahipleri ve kamu kurum yetkilisi izni dışında indirilmesi ile bu yolla oluşabilecek mağduriyetleri engellemek adına da tam bir çözüm aracı olduğunu kaydeden Altınay, "Sistemimiz aynı zamanda özellikle son günlerde gündemi ciddi şekilde yoğunlaştıran Bylock gibi terör örgütlerinin haberleşmek maksadıyla kullandıkları çeşitli programlar var biliyorsunuz. Bu Bylock’un farklı kişi ya da kurumlara ait noktalardan indirilmesi ve kullanımı sonucu, durumla alakası olmayan kurum amirleri veyahut internet hat sahipleri çok ciddi sıkıntıda kalıyorlar. Çünkü, internet logları bazında baktığımızda, servis sağlayıcılar sadece internetin ana sahibinin yaptığı işlemleri görebiliyor. İç networkteki işlemleri kimin yaptığını ayrıca göremiyorlar. Bundan dolayı tamamen mesuliyet, internet sahibi veya kurum amirine kalıyor. Biz bunun engellenmesi açısından cihazımızı iç networkte konumlandırdığımızda, ’Hangi kişi, nereye girmiş, hangi zaman diliminde, hangi uygulamayı indirmiş’ bunun tespitini yapabiliyoruz. Özellikle son dönemde ortaya çıkan Bylock gibi programlardan alakasız kişiler için doğan mağduriyetlerin giderilmesi açısından bu cihaz ve sistem tam bir çözümdür" ifadelerini kullandı.


Altınay, "Bilişim suçlarında terör örgütlerinin haberleşmek amacıyla kullandıkları programları indirenlerin yanı sıra bizim sistemimiz, terör örgütlerine ait veya çocuk pornosu gibi zararlı internet sitelerine giren kişiler ile devlet büyüklerine yorum olarak hakaret eden kişilerin belirlenebilmesini ve engellenebilmesini sağlıyor. Bunun yanında yine sistemde tanımlı olmayan bir siteye giriş yapıldıysa veya tespiti isteniyorsa, sistemimiz tam bir çözüm aracıdır" dedi.


Özellikle Türkiye’de son dönemde büyük bir çıkış yakalanan yerli ve millilik alanında da bu sistemin büyük bir önem taşıdığını anlatan Altınay, sistemin Türkiye’de kayıt tutarak dış kaynaklara bilgi teslimi yapmanın önüne geçtiğini savundu.


Altınay, "Piyasada bizim cihazımızın alternatifi olan sistemler, genelde hep yabancı menşeli firmalar tarafından üretilmiş markalardır. Bunları kurumlarımızda ya da ortak internet kullanım alanlarında konumlandırdığımızda, biz bu internet kullanımında tutulan bilgilerimizi bu firma ve ülkelere teslim etmiş oluyoruz. Bütün bu cihaz ve sistemleri biz, tamamen yerli ve milli olarak geliştirdik. Bu cihazımız tamamen Türk Mühendisleri tarafından geliştiriliyor. Milliliğimiz gereği de biz kendi serverlarımızda tuttuğumuz kayıtların da yine Türkiye’de kendi sunucu ve sistemlerimizde kalmasını sağlıyoruz. Biz, yalnızca kendi markamız için değil, bu tür kullanımlarda kurumlara veya ortak kullanım alanı işletenlere her zaman yerli ürün kullanmalarını öneriyoruz. Bizim sistemimiz de bunu sağlayarak, kayıt ve logları dış kaynaklara teslim edilmemeyi sağlıyor" açıklamasında bulundu.


Türkiye genelinde birçok önemli referans ve iş ortağı bulunan firma, önümüzdeki dönemde bu sistemi geliştirerek yerli ve milli bilişim alanında emin adımlarla ilerlemek istiyor.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak Karadeniz yükseliyor, 160 milyon kişi tehdit altında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEUN) Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, Karadeniz’de deniz seviyesinin okyanuslarla eşdeğer biçimde yükseldiğini belirterek, önümüzdeki yıllarda kıyı erozyonu, su baskınları ve yerleşim alanları için ciddi risklerin oluşabileceği uyarısında bulundu. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin Karadeniz kıyıları üzerindeki etkilerine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Uydu altimetresi verileriyle yürütülen bilimsel çalışmada, Karadeniz’de deniz seviyesinin düzenli ve sürekli biçimde yükseldiği ortaya konuldu. Kutoğlu şöyle devam etti: "Küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı olarak dünyada global olarak denizlerin yılda 3 mm yükselmesi söz konusu. Bu yükselme iklim değişikliğine bağlı olarak giderek artarak 2100 yılına kadar devam edecek. Dünya denizlerinin yılda 2 metre yükseleceği ve bu yükselmeye bağlı olarak da bazı bölgelerde, deniz ve kıyı bölgelerinin düşük kota sahip olduğu bölgelerde denizin kilometrelerce içeri girmesi hatta fırtınalı zamanlarda dalga yüksekliğinin fazla olduğu zamanlarda pek çok yerleşim biriminin sular altında kalması durumu söz konusu. Bu anlamda Karadeniz’le ilgili deniz seviyesi çalışmaları ve kıyı erozyonu çalışmaları yetersiz idi. Biz uydu altımetresi tekniğiyle elde edilen ve 1993 yılına kadar giden verilerin tamamını aldık. Bunların zaman serisi analizini gerçekleştirdik ve gördük ki Karadeniz okyanuslarla benzer dolayısıyla okyanuslarla benzer bir yükselmeye sahip olduğu için okyanus ve kıyılarında ne gibi tehditler söz konusuysa Karadeniz kıyısında da benzer tehditlerin söz konusu olduğunu tespit etmiş olduk. 1993 yılından 2020 yılına kadar Karadeniz’de deniz seviyesinin yılda ortalama 3 milimetre, toplamda ise yaklaşık 10 santimetre yükselmesi söz konusu. Bunlar çok küçük rakamlar gibi görünebilir. Ancak denizin bir birim yükselmesi demek kıyı alanının yüksekliğine bağlı olarak düşük yüksekliklerde 50 ila 100 kat daha içeriye girmesi anlamına gelir. Dolayısıyla bir sene önce deniz 1 mm daha düşükken daha kısa bir mesafeye erozyonu uğratırken bir sene sonra yükselme nedeniyle çok daha iç bölgeleri kıyı erozyonuna tabi tutabilir. Hatta fırtınalı zamanlarda dalgaların çok daha içeriye girip su basması tehdidi söz konusu olabilir." "İki metre yükselmeyle denizin 500 metre içeriye girmesi söz konusu olabilir" Küresel ölçekte deniz seviyelerindeki artışa dikkat çeken Kutoğlu, "Bu çalışmada biz Karadeniz’in okyanuslarla eşdeğer bir şekilde yükseldiğini keşfetmiş olduk. Yılda 3 mm’ye kadar. Ancak bilimsel çalışmalar şunu gösteriyor. Sıcaklıklar, küresel ısınma arttıkça buzulların daha fazla erimesi, dolayısıyla da yükselmenin daha fazla artması durumu var. Yapılan bir senaryoya göre buzullar eridiğinde dünya denizlerinin, okyanusların 2 metre kadar yükselmesi söz konusu. Dolayısıyla bu 2 metre yükselme yaklaşık 200 ila 500 metre içeriye hatta bazı daha düşük kodlu yerlerde denizin düşük seviyeli yerlerde birkaç kilometre içeriye girmesi söz konusu olabilir" dedi. "160 milyonluk nüfusu etkileyebilir" Bu yükselmenin etkilerinin sanılandan çok daha büyük olacağını vurgulayan Kutoğlu, "Karadeniz’de okyanuslarla eşdeğer bir yükselmeye sebep olduğu için aynı tehdit Karadeniz kıyılarında da söz konusu. Burada haritayı incelediğimiz zaman sarı ve kırmızı ile işaretlenmiş alanlar kıyı erozyonunun en şiddetli gözleneceği ve gözlenmekte olduğu yerleri gösteriyor. Haritaya baktığımız zaman Kuzey Karadeniz yani Ukrayna, Rusya bölgelerinde kıyı bölgelerinin kodları daha düşük olduğu için kıyı erozyonu burada çok daha etkin olacak. Bizim kıyılarımız daha yüksekliği fazla olduğu için oraya göre daha sınırlı görünüyor. Bu haritaya baktığımızda yine de bizim bazı kıyı bölgelerimizde ilerleyen zamanlarda ciddi kıyı erozyonlarının meydana gelmesi söz konusu. Karadeniz Havzası’nın kıyı bölgelerinde 160 milyon insan nüfusu var. Bu nüfusun büyük bir çoğunluğu kıyı bölgelerinde yerleşmiş durumda. Şehirler genelde kıyı bölgelerinde kurulmuş. Dolayısıyla bu 160 milyon nüfus önümüzdeki 50 yıl 100 yıl içerisinde ciddi kıyı erozyonuna maruz kalınabilir. Şimdiden bunun farkında olup bununla ilgili tedbirlerin alınmasında fayda var" ifadelerine yer verdi. "Karadeniz okyanuslarla aynı hızda yükseliyor" Mevcut ve gelecekteki yatırımlar konusunda uyarılarda bulunan Kutoğlu, "Tabii ki mevcut alanlarla ilgili kıyı erozyonu görülen yerlerde ki mesela bizim Türkiye’de Karasu bölgesi oralarda erozyonu söz konusuydu. Kıyı tahkimatları yapılarak bunların önüne geçilmesi gerekiyor. Ama bunlar da ekstra bakım onarım maliyetleri. Bundan sonra gelecekteki yatırımlar yapılırken kıyı erozyonları deniz seviyesi ve buna bağlı kıyı erozyonu dikkate alınarak yatırımların daha yüksek bölgelerde ve uzak bölgelerde yapılması ülke ekonomileri için faydalı olacak" dedi. Prof. Dr. Hakan Kutoğlu’nun Karadeniz’de deniz seviyesi yükselmesi ve kıyı erozyonuna ilişkin hazırladığı bilimsel çalışma, 16. Uluslararası Çevre Bilimi ve Teknoloji Konferansı’nda sunuldu.
Iğdır Olta yok, ağ yok: Karasu Çayı’nda çıplak elle yayın balığı avı Ağrı Dağı’nın doğu yamaçlarından doğup Aras Nehri’ne karışan Karasu Çayı’nda yaşanan ilginç bir olay, görenleri hayrete düşürdü. Bölgede "balık adam" olarak tanınan Suat Çetindere, hiçbir ekipman kullanmadan, balıkları çıplak eliyle yakalıyor. Iğdır’ın Aralık ilçesinde bulunan Aras Nehri ve Karasu Çayı, amatör balıkçıların en uğrak noktaları arasında yer alıyor. Balık tutmayı bir tutkuya dönüştüren yöre halkı, hafta sonlarını bu sularda geçirebilmek için sabırsızlıkla bekliyor. Özellikle Karasu Çayı’nda yaşayan ve halk arasında "Lakka" olarak adlandırılan yayın balığı, balıkçıların en çok peşine düştüğü türlerden biri. Ancak çayın yapısı nedeniyle olta ile balık tutmak neredeyse imkânsız. Bu durum karşısında Suat Çetindere, alışılmışın dışında bir yöntemle dikkat çekiyor. Nefesini tutarak suya dalan Çetindere, sazlıkların ve çalı diplerinin arasında saklanan balıkları eliyle yakalıyor. Onun bu sıra dışı avlanma yöntemi, kıyıda bekleyen arkadaşları tarafından hayret ve sevinçle izleniyor. Karasu Çayı’nda sergilediği bu cesur ve farklı balık avı, Suat Çetindere’yi bölgenin en dikkat çeken isimlerinden biri haline getiriyor. Suat Çetindere; " Ben bu balıkları hobi amaçlı, elimle suyun altında tutuyorum. Bende illegal yol ile balık tutma yoktur. Ben bu işe çocuk yaşta başladım. Bende bunu abimden öğrendim. Bunu geliştirdim. Herkes eli ile balık tutabilir ama ben suyun altına girerek bu balıkları tutuyorum. İnanmayan gelip görebilir" dedi.
Van Van Kedi Villası’nda bu yıl 120 yavru dünyaya geldi Her yıl yerli ve yabancı on binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Van Kedi Villası’nda bu yıl toplam 120 yavru dünyaya geldi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) bünyesinde faaliyet gösteren Van Kedisi Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce yürütülen çalışmalar kapsamında, Türkiye’nin milli ırkı olarak tescillenen Van kedilerinin neslinin korunması ve orijinalliğinin sürdürülmesi amacıyla kontrollü üretim çalışmaları titizlikle devam ediyor. Senkronize doğum yöntemiyle gerçekleştirilen doğumların büyük bölümünün, genetik özellikleri yüksek ve orijinale yakın yavrulardan oluştuğu belirtildi. Cana yakın tavırları, ipeksi beyaz tüyleri, biri mavi biri kehribar ya da her ikisi de mavi olabilen göz yapıları ve suya olan ilgileriyle bilinen Van kedileri, yalnızca Van’ın değil Türkiye’nin de önemli sembolleri arasında yer alıyor. Ünü yurt dışına da taşan Van kedileri, Van Kedi Villası’nı ziyaret eden turistlerin en fazla ilgi gösterdiği canlılar arasında bulunuyor. "Orijinalliğe çok yakın yavrular oldu" İHA muhabirine konuşan Van Kedisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdullah Kaya, merkezdeki doğumların üç parti halinde gerçekleştirildiğini hatırlattı. Geçtiğimiz yıl yeni yavru doğumu açısından 100 hedefi koyduklarını ifade eden Prof. Dr. Kaya, "Bu yıl ise yaklaşık 120 yavru elde ettik. Bunların yaklaşık 99-100’ü orijinalliğe çok yakın yavrular oldu. Bu yıl satıştan ziyade yavruların büyük bir bölümünü merkezin kendi ihtiyaçları için ayırmak durumunda kaldık. Bu nedenle 2025 yılı, Van Kedisi Araştırma Merkezi açısından kendi kedi sayısının yenilenmesi bakımından oldukça verimli bir yıl olarak geçti" dedi. "Süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor" Ücretli sahiplendirme konusunda da çalışmalarının devam ettiğini ifade eden Kaya, "İhtiyaç fazlası yavruları, belirli kriterler çerçevesinde hayvanseverlere ve kedi beslemek isteyen ailelere sahiplendiriyoruz. Ancak bu süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor. Van kedisinin kıymetini bilecek, ona iyi bakabilecek ve kesinlikle sokağa terk etmeyecek aileler tercih ediliyor. Bu şartlar sağlandığında, elimizde ihtiyaç fazlası kedi varsa sahiplendirme yapıyoruz. Ancak 2025 yılında sahiplendirme oranı önceki yıllara göre biraz daha düşük kaldı" diye konuştu. "Temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır" "Her eve bir Van kedisi" projesinin tüm Türkiye’yi kapsayan ve uzun vadeli bir hedef olduğunu söyleyen Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye genelinde milyonlarca haneyi düşündüğümüzde, bu slogan bir vizyonu ifade ediyor. Yılda yalnızca bir Van kedisi bile sahiplendirmiş olsak, bu hedef doğrultusunda ilerleme kaydetmiş oluruz. Bu hedef; bize araştırma, geliştirme ve ıslah konusunda şevk veren bir motivasyon kaynağıdır. Bu hedeften kesinlikle sapma söz konusu değildir. Ancak süreç yavaş ve kontrollü ilerlemek zorundadır. Çünkü temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır. Hızlı gitmek gibi bir niyetimiz yok; önemli olan, bütünlüğü bozmadan ve genetik yapıyı koruyarak ilerlemektir."