EKONOMİ - 01 Eylül 2021 Çarşamba 10:21

'Sultan 2. Abdülhamid'in rüyası' Filyos; doğalgaz rezerviyle taçlandı

A
A
A
'Sultan 2. Abdülhamid'in rüyası' Filyos; doğalgaz rezerviyle taçlandı

Türkiye'nin ilk mega endüstri bölgesi, yıllık 25 milyon ton elleçleme kapasitesi olan limanıyla Batı Karadeniz'in göz bebeği olan Filyos'un değeri, 540 milyar metreküplük doğalgaz rezerviyle iki kat arttı.

2023 vizyonunda dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmeyi hedefleyen Türkiye, milli gazın kullanılması için de denizden Filyos'a 150 kilometrelik boru hattı döşeyecek. Yüksek teknolojili üretimlere ev sahipliği yapacak olan Filyos, çok yönlü ulaşım ağıyla adeta hem ticari hem de lojistik üs olacak.

Osmanlı Padişahı Sultan 2. Abdülhamid'in 'rüyası' olarak bilinen ve "Anadolu'da Genel Üretim Raporu"nda yer alan 150 yıllık Filyos Vadi Projesi'nde hummalı çalışmalar sürüyor. Proje kapsamında 597 hektar ile Türkiye'nin ilk mega endüstri bölgesi, bin 166 hektar alan ile serbest bölge, 25 milyon ton kapasiteli limanda ise kuru yük sahası, konteyner sahası, çok amaçlı depolama alanı, binalar ve park alanı, dökme yük sahası, giriş ve servis alanı, demiryolu hattı, yol ve diğer yardımcı birimler yer alacak. Projede ayrıca 620 hektar genişleme alanı da yer alıyor.

Kuzey-güney aksında önemli bir role sahip olacak olan Filyos Limanı'nın, Çin İpek Yolu için büyük önem taşıyabileceği vurgulandı. Jeostratejik konumu sayesinde Türkiye'nin de Orta Asya ile Avrupa arasında önemli bir oyun kurucu rolüne ev sahipliği yapması bekleniyor.

'Sultan 2. Abdülhamid'in rüyası' Filyos; doğalgaz rezerviyle taçlandı

Boğazların yükünü hafifletecek

2023 vizyonunda dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girebilmeyi amaçlayan, rekabet gücünün arttırılması, yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünlerin üretilmesi için çalışmalar sürüyor. Üretime ve ticarete yönelik uygun fiziki altyapı ve imkanlar oluşturulurken Türkiye'nin ilk mega endüstri bölgesi olan Filyos Endüstri Bölgesi, güneyde Filyos Serbest bölge ve Türkiye'nin en büyük limanlarından biri olan Filyos Limanı ile Filyos Yatırım Havzası'nda yer alan ulusal yatırım projesi olarak dikkatleri üzerine çekiyor.
Projenin hayata geçmesiyle İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nın trafik yükünün azaltılması, yeni taşımacılık koridorlarının oluşturulması, nitelikli üretimin arttırılması, ulusal ve uluslararası taşımacılık ve ticaretin geliştirilmesi planlanıyor.

'Sultan 2. Abdülhamid'in rüyası' Filyos; doğalgaz rezerviyle taçlandı

Filyos Türkiye'nin kuzey kapısı olacak

Yıllık 25 milyon ton elleçleme kapasitesi olan liman, Türkiye'nin artan dış ticaretini karşılamanın yanı sıra bölgesel aktarma merkezi olmayı sağlamak için planlanan üç büyük yatırımdan biri olacak. Liman aynı zamanda Türkiye'nin kuzey kapısı olacak. Deniz, kara, hava ve demiryolu ulaşımlarının bulunduğu Filyos Projesi enerji kaynaklarına, ana akslar ve metropollere yakınlığıyla dikkat çekiyor.

'Sultan 2. Abdülhamid'in rüyası' Filyos; doğalgaz rezerviyle taçlandı

Karadeniz'deki keşif Türkiye'nin elini güçlendirecek

Dünyanın en ileri teknoloji uygulamalarından birine sahne olacak olan Filyos'ta gazın milli ekonomiye kazandırılması için hummalı çalışmalar sürüyor. Karadeniz'deki doğalgazın deniz tabanından 150 kilometre uzunluğundaki boru hattıyla karaya çıkartılması için bölgede işleme tesisi kurma çalışmaları sürüyor. Rezervle birlikte gaz ithalatının azaltılması gündemdeki yerini aldı. Hem ticari hem de lojistik bir üst olan Filyos, limanıyla da Fatih ve Kanuni Sondaj Gemilerine ev sahipliği yapıyor.

Uzun süreli enerji anlaşmalarına indirim avantajı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın müjdesini verdiği; toplamda 540 milyar metreküplük rezerve ulaşılan doğalgazda Türkali ve Amasra kuyularında sondaj ve kuyu test çalışmaları devam ediyor. Yıllık ortalama 50 milyar metreküp gaz tüketen Türkiye'nin, Filyos'tan dolaşım ağına dahil edilecek olan doğalgaz ile yıllık tüketiminin 1/3'ünü kendisinin üretebilmesi öngörülüyor. Böylece 2023 yılında yenilenecek olan birden fazla uzun vadeli enerji anlaşmalarında da önemli indirimler sağlanması bekleniyor.

Türkali-2 tespit kuyusunda 2. rezervuar seviyesinde kuyu akış testi başarıyla tamamlandı

TPAO, Sakarya Gaz Sahası'ndaki Türkali-2 tespit kuyusunda, 2. rezervuar seviyesinde gerçekleştirdiği kuyu akış testini de başarıyla tamamladı. Tes edilen seviyede günde 0,63 milyon m3/g doğalgaz akışı sağlandı. Faaliyet sürecinde kuyuda bir seviyede daha test yapılacak. Türkali-2 kuyusundaki ilk rezervuar seviyesinden 28 Temmuz 2021 tarihinde 0,75 milyon m3/g doğalgaz akışı gözlemlenmişti.

TPAO Genel Müdürlüğünce yapılan açıklamada, "Kuyu akış tesitnden elde edilen veriler, sahanın geliştirilmesinde kuyu testinin hemen ardından tamamlanacak ön mühendislik ve tasarım çalışmalarının optimizasyonu için kullanılacak. Filyos'ta kurulacak doğalgaz işleme tesisine ilk doğalgazın 2023 yılında ulaşması hedefleniyor. Türkali/2 ultra derin deniz tespit kuyusunda bin 154 metre su derinliğinde, 3 bin 950 metre son derinliğe kadar yapılan sondajda, doğalgaz barındıran rezervuar seviyesinde 39 metre perforasyon yapıldı. Türkali-2, Sakarya Gaz Sahası'nda Fatih Sondaj Gemisi tarafından açılan üçüncü kuyu oldu. TPAO'nun Karadeniz'de ultra derin denizde gerçekleştirdiği arama çalışmalarında bu güne dek toplam 540 milyar m3 doğalgaz keşfedildi. Sakarya Gaz Sahası Geliştirme Projesi, deniz altında kurulacak doğalgaz üretim sistemi, Filyos kıyısında kurulacak bir işleme tesisi ve bu iki üniteyi birbirine bağlayacak boru hatlarından oluşuyor" ifadelerine yer verildi.

Rafineri ve tesis kurma çalışmaları sürüyor

2023 yılında karaya çıkarılması beklenen doğalgaz için rafineri ve tesis kurma çalışmaları sürerken, TPAO için limanda 960 dönümlük alan tahsis edildi. Endüstri ve Serbest bölgeler ile limandaki alt yapı çalışmaları sürüyor. Öte yandan doğalgazın karaya çıkartılmasında 2 bin, bölge genelinde de 10 bine yakın nitelikli personelin istihdam edilmesi hedefleniyor.

Onur Altındağ
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Hatay Uzmanından toz bulutuna karşı maske uyarısı Türkiye’nin en güneyinde bulunan Hatay’da Suriye üzerinden gelen toz bulutu etkisini hissettiriyor. Doç. Dr. Abdulla Sakallı, toz bulutunun üst solunun yolu enfeksiyonlarıyla birlikte hastalığa sebebiyet vereceğini belirterek maske takılması uyarısında bulundu. Suriye’den ülkemize giriş yapan toz bulutu Türkiye’nin en güneyinde son birkaç gündür etkisini hissettiriyor. Bölge bölge etkisini hissettiren toz bulutu Hatay’ın İskenderun ilçesinde de ekili oldu. İskenderun Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç Dr. Abdulla Sakallı, Afrika’dan ve Suriye’den gelen toz bulutuna karşı vatandaşlara maske takılması uyarısında bulundu. "Negatif etkileri ise insanlarda üst solunum yolu enfeksiyonlarına sebebiyet verebiliyor" Çöl tozlarının pozitif ve negatif yönlerine değinen Doç. Dr. Abdulla Sakallı, "İki şekilde ben size bunun açıklamasını yapayım. İklim değişikliği bizim ülkemizde özellikle bu coğrafyada etkilerini daha da artıracak çünkü iklimden kaynaklı değişiklikler bizim rüzgar rejimi ana hakimiyet gösteren rüzgar ışıklarında değişikliklere sebep oluyor bu rüzgar rejimlerinde olan değişiklikler bizlere sahra üzerinden ve Suriye üzerinden daha fazla toz getirmeye devam edecek. İleri ki dönemlerde kısa vadede bunun etkileri normalde biz toza her zaman negatif etki olarak bakarız yani negatif bir etki oluşturduğunu düşünürüz ama bunun tabii ki ekosistem için pozitif etkileri var. Özellikle deniz ekosistemi için mineral bakımından zengin tozlar olduğu için onları besleme yönünden pozitif bir etkiye sahiptir. Negatif etkileri ise insanlarda üst solunum yolu enfeksiyonlarına sebebiyet verebiliyor" dedi. "Vatandaşlarımızın özellikle dışarıya dolaşmak için çıkacaklarsa maskesiz çıkmamaları öneriyoruz" Toz bulutuna karşı maske takılmasının önemine değinen Sakallı, "Bu dönemlerde buralarda grip ve gribal enfeksiyonlarda biraz daha fazla artış görülebilir çünkü toz dediğimiz olgu denizlerden gelen yine nemi daha fazla tutma kapasitesine sahip alçak basınçla beraber buharlaşan suyu daha fazla bağlama yapısına sahip ve bu bağlamadan kaynaklı içinde organizmaların taşınmasını da etkiliyor bu gibi olumsuz etkileri var insan sağlığı üzerinde bu dönemlerde. Vatandaşlarımızın özellikle dışarıya dolaşmak için çıkacaklarsa maskesiz çıkmamaları öneriyoruz. Toz bulutu dört günlük bir etki suresini biz ön görmüştük şu anda tükenmek üzere üç günü doldurduk bir gün sonra buradan ayrılacağını tahmin ediyoruz" şeklinde konuştu.
Bitlis Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı üzerine Bitlis’te şehit 387 asker için çalışma başlatıldı AK Parti Bitlis İl Başkanı Kadir Köstekçi, 1916 yılında Bitlis-Mutki kara yolu üzerinde bulunan Karçınbaşı mevkiinde şehit edilen 387 askerin mezarı için çalışma başlatıldığını belirterek, Çanakkale’de bulunan anıtın burada da yapılmasını talep etti. Başkan Köstekçi, 1916 yılında Çanakkale Cephesi’nin kapanmasının ardından Bitlis’i Rus ve Ermeni çetelerine karşı savunmak için gelen bir tabur askerin Karçınbaşı mevkiinde şehit edildiğini ifade etti. Köstekçi, konuyu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ilettiklerini ve Cumhurbaşkanının talimatıyla sürecin hızlandığını belirterek, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığının harekete geçtiğini söyledi. Köstekçi, "Bu kapsamda, Kültür ve Turizm, İçişleri Bakanlıkları yetkilileri bir araya gelerek Bitlis Valiliği ile irtibata geçti ve konuyla ilgili bir komisyon kuruldu. Komisyonda yer alan uzmanlar, alanda detaylı çalışmalarına başlayacak" dedi. AK Parti Bitlis İl Başkanı Kadir Köstekçi, araştırmacı yazar Mehmet Törehan Serdar’ın da uzun uğraşlar sonucu hazırlamış olduğu dosya üzerinde durulduğunu ifade ederek, şunları söyledi: "Önce toplu mezar iddiası değerlendirilecek daha sonra niyetimiz odur ki ve bu iddia açığa çıktıktan sonra şehitlerimizin kimliklerinin tespit edilmesi ve burada bir anıt yapılmasıdır. Şu an Bitlislilerin uzun zamandır hayalini kurduğu ve burada çok önemli şehitlerimizin bulunduğu bu alanda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda çalışmalara başlandığının mutluluğunu yaşamaktayız. Buradaki alan herkeste bilir ki 387 şehidimizin bulunduğu çok önemli bir alan. 1916 yılında Çanakkale Anadolu’nun batı kapısı. Yani Anadolu’yu ele geçirmenin iki yolu vardı. Ya batı kapısı olan Çanakkale’den girilecekti ya da doğu kapısı olan Ahlat, Malazgirt ve Bitlis kapısında girilecekti. Çanakkale’den Anadolu’yu fethedemeyeceğini anlayan düşman kuvvetleri Anadolu’yu Bitlis üzerinden ele geçirmeye çalışmışlardır. İddiaya göre Çanakkale cephesi kapandıktan sonra bir tabur asker Ruslara karşı Bitlis’i savunmak için gönderilmiştir. Buraya gönderilen askerler burada konuşlanmış ve vatanı ve Bitlis’i savunmak üzere hazır vaziyette beklemişlerdir. Yine iddiaya göre Ermeni çetelerinin desteği ile Kömüs Mahallesi’nin arka tarafından gelmek suretiyle burada bulunan bir tabur asker kıstırılmış ve ne yazık ki 387 askerin tamamı burada şehit edilmiştir. Burada şehit edilen askerlerin iddiaya göre çok önemli bir kısmı ilk önce Çanakkale’yi savunmak için daha sonra Bitlis’i savunmak için İslam coğrafyasının birçok yerinden gelen gönüllü askerlerdi. Bu konu geçtiğimiz günlerde il başkanları toplantısında Cumhurbaşkanımıza arz edilmiş ve Cumhurbaşkanımız da hemen talimatı vermiştir. Talimat üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığımız ile İçişleri Bakanlığımız harekete geçmiştir. Konuyla ilgili Bitlis Valiliğimize bir talimat verilmiştir. Talimat üzerine burayla ilgili bir komisyon kurulmuştur. Bundan öncede burayla ilgili bir çalışma söz konusuydu ancak talimatlar üzerine yine çalışmalar başlatıldı. Bu çalışma kapsamında alanın yeri belirlenmiş ayrıca sayısal değer anlamında da pafta yeri de belirlenmiştir. Bu alanda gerekli çalışmalar yapılmış fakat yeterli çalışma olmadığı için ve alan karla kaplı olduğu için toplu mezar iddiası henüz açıklanamamıştır. Ancak karlar yerden kalktıktan sonra valiliğimizin de kurduğu komisyonda görev alacak gerek Milli Savunma Bakanlığından gerek üniversiteden gerekse Kültür ve Turizm Bakanlığından ve bu alanda uzman hocaların da katılımıyla kurulacak olan komisyon burada gerekli incelemeleri yapacak. Mehmet Törehan Serdar hocamızın da uzun uğraşlar sonucu hazırlamış olduğu dosya üzerinde durularak çalışmalara başlanacak. Önce toplu mezar iddiası değerlendirilecek daha sonra niyetimiz odur ki ve bu iddia açığa çıktıktan sonra şehitlerimizin kimliklerinin tespit edilmesi ve burada bir anıt yapılmasıdır" dedi. "Yapılacak olan anıtın Anadolu’nun batı kapısı olan Çanakkale Şehitliğindeki anıtın benzerinin burada yapılması talebimizdir" diyen Köstekçi, "Çünkü batı kapısında vatan savunulmuş ardından doğu kapısına gelinmiştir ve doğu kapısında da burada birçok askerimiz şehit olmuş ve burada da vatan savunulmuştur. O yüzden Çanakkale’de bulunan anıtın Bitlis-Mutki kara yolu üzerinde bulunan Karçınbaşı mevkiinde yapılması en önemli arzumuzdur. Bu konuda Cumhurbaşkanımızın çok önemli destekleri söz konusudur. Kültür ve Turizm Bakanlığımız konuya hassasiyetle eğilmektedir. Bitlis Valiliğimiz çok ciddi çalışmalar içerisindedir. Yine iddiaya göre söz konusu alanda bir mezarla ilgili çalışma yapılmış ve o mezarda çıkan şahsın Kudüslü bir Müslüman olduğu iddia edilmiştir. Cumhurbaşkanımızın neden ‘Kudüs davası bizim davamızdır’ dediğinin kanıtıdır. Kudüslü Müslüman önce Çanakkale’de ardından da Bitlis’te vatanını savunmuştur" diye konuştu.
Eskişehir Jandarmadan gaziye sürpriz iftar Eskişehir’de jandarma ekiplerince yaşlı bir çifte pide ikramında bulunulurken, tek başına yaşayan gazi ve şehit yakını Cemalettin Çetiner (83) ziyaret edildi. El birliği ile yer sofrası hazırlayan jandarma, Cemalettin amca ile iftar yaptı. Toplum Destekli Güvenlik Hizmetleri kapsamında Eskişehir İl Jandarma Komutanlığı’na bağlı ekiplerce çalışma gerçekleştirildi. Bu çerçevede Han İlçe Jandarma Komutanlığı ekiplerince ilk olarak, ilçede yaşayan yaşlı bir çift ziyaret edildi. Yaşlı çiftin elini öpüp hal hatır soran jandarma, iftar için pide ikramında bulundu. Ardından, eşinin vefat etmesi nedeniyle Başara Köyü’nde tek başına yaşayan şehit yakını ve gazi Cemalettin Çetiner amca ziyaret edildi. Cemalettin amca jandarma ile yer sofrasında iftar yaptı Jandarmayı sıcak ve samimi bir şekilde karşılayan Çetiner, iftar için evini açtı. Ezan okunmadan önce ekiplerce el birliği ile iftar hazırlığı gerçekleştirildi. Çeşit çeşit yemek pişirildi, yer sofrası kuruldu. Akşam ezanının duyulmasıyla birlikte topluca iftar yapıldı. Yemek sonrası sofra ekiplerce toplanıp bulaşıklar yıkandı. Mutfağın temizlenmesinin ardından hep birlikte salona geçen jandarma personeli, Cemalettin amca ile uzun uzun sohbet etti. "Allah kimseyi eşsiz bırakmasın" Ekiplerin ziyareti sırasında basın mensuplarına açıklamada bulunan Cemalettin Çetiner, "Kardeşim Mevlüt Çetiner, İstanbul’da görev yapıyordu. Çeliktepe’de kurşunlandı, pusuya düşürüp öldürdüler. O sıralarda ben askerdim. Ben de uçak kazası geçirdim, onun yarası var. Eşimi 3 sene önce hastanede kaybettim, vefat etti. Onu çok özlüyorum, özlenmez mi? Allah kimseyi eşsiz bırakmasın" dedi. "Uçan kuştan medet bekliyor insan, yalnızlık zor" Ekiplerin ziyareti karşısında çok duygulandığını dile getiren Çetiner, sözlerine şöyle devam etti: "Jandarma geldi, akşam birlikte iftarımızı yaptık. Hepsinden Allah razı olsun. Yemek yedik, konuştuk, anlaştık, tanıştık. Samimiyetlerini hissettim. Uçan kuştan medet bekliyor insan, yalnızlık zor. Çok sevindim valla. Saymadım ama kalabalık geldiler. Çevreden geçerken geliyorlar, ben de oraya gidiyorum. İyi ağırlıyorlar, iyi karşılıyorlar. Kardeş gibi geçiniyoruz Allah’a şükür." Jandarma ekiplerinin yalnızca özel güler ya da Ramazan ayında değil her daim anlamlı ziyaretler gerçekleştirdiği, ailelerin karşılaşacakları zorluklar karşısında jandarmanın her daim yanlarında olacağı belirtildi.
Denizli Stadyum cinayetinde şok savunma: "Benim bıçağımla değil, darp sonucu öldü" Denizli’de babası ve kardeşiyle birlikte gittiği maç çıkışında laf atma yüzünden çıkan tartışmada kalabalık grup tarafından darp edilip, bıçaklanan 7 aylık çocuk babası şahsın ölümüne neden olan sanığın yargılanmasına başlandı. Maktülün bıçak darbesiyle öldüğünü belirten adli tıp raporuna inanmadığını söyleyen sanık, "Arkadaşlarım çok fazla darp etti, ben sadece bir kere bıçak salladım" şeklinde savunma yaptı. 14 Ocak 2024 tarihinde Denizli Atatürk Stadyumu’nda oynanan Denizlispor-Amedspor maçı çıkışında meydana gelen olayda evli ve 7 aylık bir çocuk babası Yasin Karaobalı (30), babası Şenol Karaobalı ve kardeşi Hüseyin Karaobalı ile birlikte maçı izledi. Maç sonu stattan çıktıktan sonra araçlarına doğru ilerleyen Karaobalı ailesi ile stadyumun çıkış kapısında bekleyen Berkar Yıldırım (26) ve arkadaşları arasında yan bakma meselesi yüzünden tartışma çıktı. İddiaya göre Berkay Yıldırım ve arkadaşlarının "Ne bakıyorsun, düzgün yürüyün" şeklinde laf atması üzerine iki grup arasında başlayan tartışma kavgaya dönüştü. Aileye saldıran grup, Yasin Karaobalı’yı yere düştüğü esnada bıçakla yaralayarak olay yerinden kaçtı. İhbar üzerine bölgeye sevk edilen sağlık ekipleri tarafından Denizli Devlet Hastanesine sevk edilen Yasin Karaobalı ameliyata alındı. Ameliyatın ardından özel bir hastanede tedavisi devam eden Karaobalı, 23 gün sonra doktorların tüm müdahalesine rağmen yaşamını yitirdi. Olayın ardından gözaltına alınan şüpheli Berkay Yıldırım, çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. Yasin Karaobalı’nın öldürülmesine ilişkin davanın ilk duruşması 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Duruşmada Yasin Karaobalı’nın olay anında yanında bulunan babası Şenol Karaobalı, kardeşi Hüseyin Karaobalı, annesi Zahide Karaobalı, yakınları ve avukatları ile sanık Berkay Yıldırım, avukatları ve ailesi hazır bulundu. Sanık Berkay Yıldırım’dan davacı ve şikayetçi olduğunu dile getiren baba Şenol Karaobalı, "Maç çıkışı çok kalabalıktı, insanların birbirlerine değmeden yürümeleri mümkün değildi. Tanımadığım birisi bana ‘Düzgün yürüsüne lan’ dedi. Ben umursamadan yürümeye devam ettim. O şahıs hala küfür etmeye devam edince Yasin dayanamadı. Geri giderek ‘Ne küfür ediyorsun, yolumuzda gidiyoruz’ dedi. Küfür eden şahıs huzurdaki şahıs değildi. O şahısta, ‘Yolda yürüyorsan düzgün yürüyeceksin lan’ demesiyle münakaşa başladı. 15-20 kişi oğluma saldırdılar. Ayırmaya çalıştığımda beni de darp ettiler. Oğlum yere yığıldığında ben yarası var mı diye kontrol ettiğim esnada darp etmeye devam ettiler. O sırada oğlumun bıçaklandığını fark ettim" dedi. Sanık maktülün bıçak darbesiyle değil, darp neticesinde öldüğünü savundu Duruşmada kendisine söz verilen sanık Berkay Yıldırım’ın savunması ise dikkat çekti. Tekstil işçisi olduğunu ve normal hayatında bıçak taşımadığını belirten sanık, küçük yaşlardan itibaren maçlara gittiğini, maç çıkışlarında kavgalar yaşandığını bildiğini ve kendisini korumak amacıyla o gün özelinde bıçak taşıdığını ifade etti. Olay günü 7 arkadaşıyla birlikte maç izlemeye gittiklerini söyleyen Yıldırım, "Şenol Karaobalı ve arkadaşım Osman T.’nin laf dalaşına girdiğini gördüm. İkilinin laf dalaşına girmesinin ardından Yasin Karaobalı arkasını dönerek Osman T.’ye yönelik küfür ve hakaretlerde bulundu. Babası Şenol Karaobalı ile tartıştığı için Osman T.’ye tükürdü ve tükürüğünün birazı bana geldi. Yasin tek yumrukla Osman T.’yi yere serdi. Ben de ayırmaya çalıştım. Diğer arkadaşlarımız da olaya müdahale etti. Yasin yere düşüp kalktı, 5-6 kişiye tek başına kafa tuttu. Kavgaya devam ettiler, ben de ayırmaya çalıştım ama olmadı. Osman T., Mustafa T., Mustafa G., Önder K., Taha Y., Mehmet Eyüp S. ve ismini bilmediğim arkadaşları cadde ortasına kadar Yasin’i darp etmeye devam ettiler. Ben olaya dahil olmadım, sadece izledim. O esnada tanımadığım bir kişinin elinde bıçak gördüm. Yasin’in tanıdığı bir kişi mi bilmiyorum. O kişinin elinde bıçak görünce ben de kendime bir şey olur diye cebimden bıçağımı çıkardım. Arkadaşlarım Yasin’e, Yasin de arkamdaki kalabalığa yöneldi" dedi. "Arkadaşlarım çok fazla darp etti, ben sadece bir kere bıçak salladım" Cesaretli bir insan olmadığını, adli tıp raporunun doğruluğuna da inanmadığını söyleyen sanık Berkay Yıldırım, "Olayın devamında Yasin Karaobalı benim boğazımı sıktı. Güçlü bir insan, ben de elimdeki bıçağı kurtulmak için bir kez salladım. Denk geldiğini hissetmedim. Osman T., beni iterek Yasin’i darp etmeye devam etti. Bazı arkadaşlarım Yasin’in yaralandığını gördükleri halde saldırmaya devam etmişler. Yanımdaki arkadaşlarım ben bıçağı salladıktan sonra ağır bir şekilde darp etmeye devam ettiler. Ben Yasin’e hiçbir şekilde vurmadım, yumruk atmadım, sadece bir kere bıçak salladım. Olaydan dolayı çok pişmanım, 14 aydır cezaevindeyim. Olayla alakam olmadığı halde tek başıma tutuklandım. Olayı ben başlatmadım, öldüresiye döven arkadaşlarım tutuklanmadı. Ben öldürme niyetinde değildim, zaten cesaretli bir insan değilim. Tamamen korku ile hareket ettim. Adli tıp raporunun doğruluğuna inanmıyorum. Öldüresiye dayak olayı es geçilerek sadece tek bir bıçak hamlesinin öldürücü olduğunu kabul etmiyorum. Diğer arkadaşlarım serbestken, benim tutuklu olmam bana karşı adaletsizlik, tahliyemi talep ediyorum" dedi. Avukatların dinlenmesinin ardından mahkeme heyeti, delil ve bilirkişi raporlarının incelenmesi için davayı ileri bir tarihe erteledi. Davanın bir sonraki duruşmasında olaya ilk müdahale eden güvenlik güçlerinin de dinleneceği ifade edildi. "Bir insan yumruk yüzünden çoklu organ yetmezliğine uğrayabilir mi?" Sanık ve sanık avukatının savunmasına yönelik konuşan Hüseyin Karaobalı, "Geçen yıl 14 Ocak’ta Denizlispor-Amedspor maçına ağabeyim, babam ve ben gitmiştik. Çıkışta bir kavga çıktı, kavgada ağabeyimi bıçakladılar. Ağabeyim hastanede 23 gün tedavi gördükten sonra hayatını kaybetti. Duruşmada avukatın savunması benim dikkatimi çekti. Ağabeyimin bıçaklanarak değil de sanki dövülerek öldürüldüğünü ifade etmeye çalıştı. Ağabeyim çoklu organ yetmezliğinden vefat etti. Sanık avukatı ağabeyimde 2 santimetrelik bir bıçak kesiği olduğunu, buna bağlı organ yetmezliği olamayacağını ifade etti. 2 santimlik kesiğin can alamayacağından bahsetti. Bu savunma çok saçmaydı. Bir insan yumruk yüzünden çoklu organ yetmezliğine uğrayabilir mi? Tamamen bıçaktan kaynaklı bir ölüm var. Çoklu organ yetmezliği de zaten kan kaybından meydana geliyor. Yumrukla, tekmeyle olan bir durum değil. Ağabeyimin ölümünde sorumlu olan herkesin cezasını en ağır şekilde çekmesini istiyoruz. Ömrü hapiste geçsin. Bizim canımız yandı. Şu an sadece bıçaklayan tutuklu, diğer darp edenler dışarıda, onların da yargılanıp en ağır cezayı almalarını istiyoruz" ifadelerini kullandı. "Oğlum kızına doyamadı" Oğlunun vefat ettiğinde 7 aylık bir baba olduğunu ve kızına doyamadığını söyleyen anne Zarife Karaobalı ise, "Tüm kavga anı zaten kameralar tarından görülüyor. Eşim ve diğer oğlum da olayın içinde olduğu için her şeyi biliyoruz. İçeride avukatın yaptığı savunma çok farklıydı. Tüm ifadeleri yalan. Bizler adaletin yerini bulmasını istiyoruz. Onun için de mücadelemize devam edeceğiz. Benim talebim suçluların en ağır cezayla yargılanmalarını ve ceza almalarını istiyorum. Oğlumun 7 aylık bir kızı vardı vefat ettiğinde. Şu an 1,5 yaşında. Bebeğim baba kelimesini bilmiyor. Annesi fotoğrafını görünce baba demeyi öğretmiş ama babasını hiçbir zaman göremeyecek ve tanıyamayacak. Babası kızına çok düşkündü. Doğduğunda 3 ay başında bekledi. En çokta bu duruma üzülüyorum, oğlum kızına doyamadı. İnşallah Allah’ım onlara da çocuk yüzünü hiç göstermesin. Ebediyen içeride kalsın, içeride çürüsün" şeklinde konuştu.