GÜNDEM - 19 Ocak 2021 Salı 10:32

Osmanlı Hanedanı reisi Dündar Osmanoğlu, Şam’da vefat etti

A
A
A
Osmanlı Hanedanı reisi Dündar Osmanoğlu, Şam’da vefat etti

Osmanlı Hanedan Ailesi'nin reisi Şehzade Dündar Osmanoğlu, Şam’da 90 yaşında vefat etti. Osmanoğlu durumunun kötüleşmesi üzerine 2 hafta önce Şam’da hastaneye kaldırılmıştı.

Tarihçi-yazar Dr. İbrahim Pazan’ın Şehzade’nin İstanbul’da yaşayan akrabalarından aldığı bilgiye göre, bir süredir mide problemleri yaşayan ve serumla beslenen 90 yaşındaki Dündar Osmanoğlu, kan değerlerinin normalin dışına çıkması ve baygınlık geçirmesi üzerine 6 Ocak 2021 günü, 3 sene önce vefat eden eşinin akrabaları tarafından Şam’da özel bir hastaneye kaldırılmıştı. Durumunda iyileşme gözlenmesi üzerine geçtiğimiz günlerde hastaneden çıkarılan Osmanoğlu, 18 Ocak Pazartesi akşamı tekrar fenalaşarak vefat etti.
Hayattaki en yaşlı şehzade sıfatıyla Osmanlı Hanedan reisi olan ve doğduğu yer olan Şam’da yaşayan Şehzade Dündar Efendi’nin eşi Yüsra Hanımefendi de 2017 Temmuz’unda Şam’da vefat etmişti. Çocuğu bulunmayan Dündar Osmanoğlu’na Şam'daki akrabaları bakıyordu. Eşinin vefatından sonra 2017 Ağustos’unda İstanbul’a gelen Dündar Osmanoğlu 3 ay kadar kardeşinin evinde kalmış ancak onlara daha fazla yük olmamak için tekrar Şam’a geri dönmüştü.

Mezar yeri aranıyor

Merhumun yeğenleri Orhan ve Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu’nun verdiği bilgiye göre defin konusunda sıkıntı yaşanıyor. Şam kent merkezindeki mezarlıklardaki yer darlığı sebebiyle mezar yeri için çok para istendiği ve bu para karşılanamayacağı için Şam dışındaki köylerden birine defnedilmesinin düşünüldüğü belirtiliyor.

Merhum Şehzade’nin Şam’da defnedilmesinin en uygun olduğu Sultan Selim Camii haziresindeki Osmanlı Hanedanı Kabristanı için ise Şam yetkililerinin izni gerekiyor. Sürgünde vefat eden pek çok şehzade ve sultanın medfun bulunduğu bu kabristanda Sultan Vahideddin Han’ın yanı sıra Sultan Abdülhamid Han’ın en büyük oğlu ve merhum Dündar Osmanoğlu’nun dedesi Mehmed Selim Efendi ile diğer oğullarından Mehmed Burhaneddin ve Mehmed Abid efendilerin de mezarları var.

Şehzade Dündar Osmanoğlu

Osmanlı Hanedanı’nın hayattaki 25 şehzadesinden yaşça en büyüğü olan Dündar Efendi, 20 Aralık 1930 Şam doğumluydu. Babası Mehmed Abdülkerim Efendi, Sultan II. Abdülhamid Han'ın en büyük oğlu olan Mehmed Selim Efendi'nin tek oğlu idi. 1924'de Osmanlı hanedan üyelerinin yurt dışına çıkarılması sırasında Beyrut'a gitmişlerdi. Mehmed Abdülkerim Efendi, Şam'da evlenip 1930 ve 1932 doğumlu Dündar ve Harun isimli iki çocuğunu küçük yaşta yetim bırakarak 1935'te hayatını kaybetti. Mehmed Selim Efendi'nin de 1937'de vefatından sonra, Dündar ve Harun Efendi’nin annelerinden başka kimsesi kalmadı. Uzun sürgün yılları süresince yad ellerde hayat mücadelesi veren ailenin Harun Efendi kolu, 1974'de hanedan üyelerinin vatana dönmelerine izin verilmesinden hemen sonra Şam'dan İstanbul'a geldi. Dündar Efendi ise yıllar önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını almış olmasına rağmen Şam’da kalmayı tercih etti. Şehzade Dündar Efendi Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayan Hanedan Reisi Osman Bayezid Efendi'nin 6 Ocak 2017’de vefatının ardından Hanedan Reisi olmuştu. Merhumun vefatıyla, 2 yaş küçük kardeşi Harun Osmanoğlu Hanedan reisi oldu. Osmanlı hanedanı üye ve mensuplarından 24 şehzade, 13 sultan yani şehzade kızı ile sultan çocukları olan 20 sultanzade ve 13 hanımsultan hayatta bulunuyor.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."