EKONOMİ - 18 Mart 2016 Cuma 16:22

Merkez, Finansal Hesaplar Raporu’nu açıkladı

A
A
A
Merkez, Finansal Hesaplar Raporu’nu açıkladı

Merkez Bankası, Finansal Hesaplar Raporunu açıkladı. Raporda, 2015 yılı üçüncü çeyreğinde Türkiye ekonomisinin finansal varlıkları 7 milyar 976 milyon TL, yükümlülükleri ise 8 milyar 966 milyon TL düzeyinde gerçekleştiği belirtildi.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2015 yılı 3’üncü çeyrek ’Finansal Hesaplar Raporu’nu açıkladı. 2015 yılı üçüncü çeyreğinde Türkiye ekonomisinin finansal varlıkları 7 milyar 976 milyon TL, yükümlülükleri ise 8 milyar 966 milyon TL düzeyinde gerçekleşti. Yurtiçi sektörler tarafından oluşturulan ve Türkiye’nin dünyanın geri kalanına olan net yükümlülüklerini gösteren net finansal değerin GSYİH’ye oranı ise incelenen dönem itibarıyla 3 puan düşerek yüzde 55 olarak gerçekleşti. Sektörler itibarıyla finansal varlık ve yükümlülükler ile finansal araç dağılımında değişiklik gözlenmemiş; finansal olmayan kuruluşlar en borçlu sektör, yurtdışı sektörler ve hanehalkı ise yurtiçi sektörlerin en büyük alacaklısı konumlarını korudu. Benzer şekilde, finansal varlıklar ve yükümlülüklerde en önemli iki araç sırasıyla krediler ile hisse senetleri ve özkaynaklar olarak gözlendi.

2015 yılı üçüncü çeyreğinde, en yüksek net akım, yükümlülük artışı olarak finansal olmayan kuruluşlarda gözlenmiş olup büyük bir kısmı işlem kaynaklı oldu. Hanehalkında ise varlık artışı yönünde finansal akımlar gözlendi, işlem ve değerlemeler birbirine yakın seyretti. Daha detaylı incelemek gerekirse, finansal olmayan kuruluşların hem varlık, hem yükümlülük tarafında en büyük sektör olduğu, bunu sırasıyla finansal kuruluşlar ve genel yönetimin izlediği görüldü. Finansal araç dağılımı incelendiğinde ise, 2015 yılı üçüncü çeyreğinde, Türkiye ekonomisindeki finansal varlıkların yüzde 27’sinin kredilerden, yüzde 24’ünün hisse senetleri ve özkaynaklardan ve yüzde 21’inin de diğer alacaklardan oluştuğu görüldü.

Yükümlülüklerde ise en büyük paya sahip araç yüzde 26 ile krediler oldu. Kredileri, hisse senetleri ve özkaynaklar (yüzde 23) ile para ve mevduatlar (yüzde 21) izledi. Diğer taraftan; borçlanma senetleri toplam finansal varlıkların yüzde 12’sini ve yükümlülüklerin ise yüzde 11’ini oluşturdu. Finansal araç dağılımı 2010 yılı ile 2015 yılı üçüncü çeyreği karşılaştırıldığında, en büyük değişikliğin varlık tarafında yaklaşık yüzde 4’lük artış ve yükümlülük tarafında ise yüzde 12’lik azalış ile hisse senetleri ve özkaynaklarda olduğu gözlendi.

Sektörler itibarıyla yaratılan net finansal değer incelendiğinde, en borçlu sektör finansal olmayan kuruluşlar iken bunu merkezi yönetim izledi. Finansal olmayan kuruluşlar 2015 yılı üçüncü çeyreğinde 2014 yılı sonuna göre 219 milyar TL net borçlanarak 1 milyar 370 milyon TL negatif net finansal değere ulaştı, merkezi yönetimin net borçluluk düzeyi 18 milyar TL artarak 440 milyar TL olarak gerçekleşti. Yurtiçi sektörlerin en büyük alacaklısı ise dünyanın geri kalanı, yani yurtdışı sektör oldu. Yurtdışı sektör 2014 yılı sonunda yurtiçi sektörlerden 1 milyar 19 milyon TL net alacaklı olup, bu tutar 2015 yılı üçüncü çeyreğinde fazla değişmeyerek 1 milyar 49 milyon TL’ye ulaştı. Yurtdışı sektörün ardından yurtiçi diğer sektörleri en fazla finanse eden sektör 547 milyar TL ile hanehalkı oldu.

2010 yılı ile 2015 yılının üçüncü çeyreği arasındaki dönemde, hanehalkı ve dünyanın geri kalanı (yurtdışı) finansal fazla verirken, finansal olmayan kuruluşlar ve genel yönetim finansal açık verdi. Diğer taraftan, finansal kuruluşlar, üstlendiği finansal aracılık faaliyetleri nedeniyle sıfıra yakın bir net finansal değer ile yatay bir seyir izledi.

Finansal olmayan kuruluşların finansal açığı 2012 yılında 1 milyar 524 milyon TL ile en yüksek seviyesine çıktı, sonrasında azalış eğilimine girerek 2015 yılı üçüncü çeyreği itibarıyla 1 milyon 370 milyar TL seviyesine geriledi. GSYİH’ye oranına bakıldığında ise, finansal olmayan kuruluşların net finansal değerindeki iyileşme daha net gözlendi. Şöyle ki; 2010 yılında yüzde 116 olan oran 2015 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 72’ye geriledi.

Genel yönetimin net finansal değeri de negatif nitelikli olup 2015 yılı üçüncü çeyreğinde yatay seyrini sürdürdü. 2010 yılında 218 milyar TL olan genel yönetim net finansal borcu, 2015 yılının üçüncü çeyreğinde 294 milyar TL olarak gerçekleşti. Bu borcun en büyük bileşenini toplam yükümlülükler içinde yüzde 76’lık pay ile Hazine Müsteşarlığı tarafından ihraç edilen devlet borçlanma senetleri oluşturdu.

Hanehalkının net finansal değeri belirtilen dönemde 289 milyar TL’den 547 milyar TL’ye yükseldi. Finansal fazla veren hanehalkının en büyük varlık kalemi (yüzde 80) para ve mevduatlar oldu. Dünyanın geri kalanının (yurtdışı) net finansal değeri 2010 yılında 553 milyar TL iken 2015 yılı üçüncü çeyreğinde 1 milyar 49 milyar TL’ye yükseldi. Varlıklarının büyük kısmını krediler (yüzde 38) ile hisse senedi ve özkaynaklar (yüzde 28) oluşturdu.

Finansal kuruluşlar, 2010 yılında net finansal borçlu konumda iken 2013 yılından itibaren net finansal alacaklı durumuna geçti. Bu sektörün net finansal borcu 2010 yılındaki 63 milyar TL seviyesinden 2015 yılı üçüncü çeyreğinde 130 milyar TL net finansal alacağa ulaştı.

FİNANSAL OLMAYAN KURULUŞLAR

Finansal olmayan kuruluşların finansal varlıklarındaki artışın yarıdan fazlası değerlemeden, yükümlülüklerdeki artış ise işlemlerden kaynaklanmakta, sektörün borçlarının GSYİH’ye oranında artış eğilimi gözlendi. Sektörün finansal varlıkları 2015 yılı üçüncü çeyreğinde 2014 yılsonuna göre toplamda 101 milyar TL artış gösterdi. Bu artışın 34 milyar TL’si gerçekleşen işlemlerden ve 67 milyar TL’si ise değerlemeden kaynaklandı. Aynı dönem için yükümlülüklerdeki 321 milyar TL’lik artışın 227 milyar TL’si işlem ve 94 milyar TL’si değerleme kaynaklı olup en büyük etken krediler kalemindeki işlemler oldu.

Finansal olmayan kuruluşların finansal varlık ve yükümlülük yapısı 2010 yılı ile 2015 yılı üçüncü çeyreği arasında karşılaştırıldığında, varlıklarının yüzde 55’ini oluşturan diğer alacakların payının yüzde 43’e, diğer önemli bir varlık kalemi olan para ve mevduatların payının ise yüzde 22’den yüzde 12’ye gerilediği, hisse senetleri ve özkaynakların payının yüzde 22’den yüzde 43’e yükseldiği görüldü. Yükümlülük tarafında ise hisse senetleri ve özkaynak ihracı yoluyla yapılan finansmanın toplam yükümlülükler içindeki payı yüzde 57’den yüzde 36’ya gerilerken, kullanılan kredilerin toplam yükümlülükler içindeki payı yüzde 19’dan yüzde 30’a yükseldi. Karşılaştırma yapılan dönemde, diğer borçların oranı ise yüzde 24’ten yüzde 33’e çıktı.

Finansal olmayan kuruluşların borçlarının GSYİH’ye oranlarına bakıldığında, artış eğilimi olduğu gözlendi. Bu dönemde finansal olmayan kuruluşların borç oranı yüzde 40‘tan yüzde 76’ya yükseldi.

HANEHALKI

Hanehalkı finansal zenginlik eğilimin sürdürürken, en çok yatırım yapılan araç hisse senetleri ve özkaynaklar oldu. Hanehalkı finansal varlıklarının 2014 yılı sonuna göre 2015 yılının üçüncü çeyreğinde artış gösterdiği ve bu artışın büyük kısmının para ve mevduat kaleminde gerçekleşen işlemlerden kaynaklandığı görüldü. Aynı dönemde sigorta teknik rezervlerindeki artış ise yine işlem kaynaklı oldu. Aynı dönem için hisse senetleri ve özkaynaklarda işlem kaynaklı bir çıkış ile birlikte değerlemede artış gözlendi.

Hanehalkı finansal varlık ve yükümlülük yapısı, incelenen dönemde değişiklik göstermedi. 2015 yılının üçüncü çeyreğinde varlıkların yaklaşık yüzde 80’i para ve mevduatlardan, yüzde 9’u ise hisse senetleri ve özkaynaklardan oluştu. Hanehalkı borçlarının tamamına yakını (yüzde 98) ise kredi kullanımlarından kaynaklandı.

Hanehalkı finansal varlıklarının GSYİH’ye oranı, 2011 yılındaki gerilemenin ardından artış eğilimine girdi. 2010 yılında yüzde 43 olan bu oran 2015 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 51’e kadar yükseldi.

Hanehalkı finansal zenginliği olarak da adlandırılan net finansal değeri, incelenen dönemde artış eğilimi gösterdi. En büyük artış 77 milyar TL ile 2014 yılında görüldü. 2010 yılında yaklaşık 289 milyar TL olan hanehalkı finansal zenginliği, 2015 yılı üçüncü çeyrekte 547 milyar TL olarak gerçekleşti.

Hanehalkının finansal yatırımları 2011 yılındaki gerilemenin ardından artış eğilimine girdi. Hisse senetleri ve özkaynaklar ana kalemler olarak öne çıkmakla birlikte, bu kalemlerin toplam finansal yatırımlardaki payı yıllar içinde geriledi, borçlanma senetlerinin payı ise arttı. Bu değişim, hanehalkının daha az risk taşıyan yatırım araçlarına yöneldiği şeklinde yorumlanabileceği belirtildi. Örnek olarak, 2010 yılında finansal yatırımların yüzde 17’si borçlanma senetleri iken bu oran 2015 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 22’ye ulaştı. Hisse senetleri ve özkaynaklar ise aynı dönemde yüzde 83’ten yüzde 78’e geriledi.

Hanehalkı borçluluğuna ilişkin göstergelere bakıldığında, 2013 yılından sonra iyileşme, sonrasında ise sabit bir seyir izlediği görüldü. İlgili dönem sonrasında hanehalkı borcunun GSYİH’ye oranı yüzde 20’ler civarındaki seyrini korudu. Borcun harcanabilir gelire oran 2015 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki döneme göre bir puan artış göstererek yüzde 51’e yükseldi, toplam finansal varlıklara oranı ise yüzde 45’ten yüzde 42’ye geriledi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Eray Yazgan: "Metehan Baltacı’yı yalnız bıraktığımıza dair yanlış bir algı var" Galatasaray Genel Sekreteri Eray Yazgan, kulüpten kimsenin ’M.g.news’ ile direkt görüşmesi olmadığını, bir ajans vasıtasıyla pazarlama departmanına geldiğini belirterek, "Bizi yönlendiren bir ajans var, buna onay veren bir federasyon var. Biz, çok dolaylı bir yoldan suçlandık" dedi. Yazgan ayrıca tutuklu bulunan sarı-kırmızılı futbolcu Metehan Baltacı’yı yalnız bıraktıklarıyla ilgili algı yapıldığını ifade ederek, "Duruşmasına bizim yönetim kurulu üyemiz Can Natan ile kulüp avukatımız girdi. Bir yargı süreci var. Konuşmak çok doğru değil. Metehan’a itimadımız tam. Biz, sürecin sonunda Metehan’ın suçsuz çıkacağına eminiz" şeklinde konuştu. Galatasaray Başkanı Dursun Özbek, Kemerburgaz Metin Oktay Tesisleri’nde sarı-kırmızılıları takip eden muhabirlerle sohbet toplantısında bir araya geldi. Toplantıda Galatasaray Sportif AŞ Başkan Vekili Abdullah Kavukcu ve Galatasaray Genel Sekreteri Eray Yazgan da yer aldı. Galatasaray’ın daha önce sponsorluk sözleşmesi imzaladığı ve yasadışı bahisle ilişkilendirildiği için iptal ettiği sponsorluk konusuna açıklık getiren Eray Yazgan, "Bizim kulübümüzden kimsenin ’M.g.news’ ile direkt görüşmesi yok. Bir ajans vasıtasıyla bize geliyorlar. Benim veya bizden herhangi bir yöneticinin böyle bir görüşme yapması söz konusu değil. Söz konusu firmanın ismini ilk defa konu yönetime geldiği gün öğrendim. Bir ajans vasıtasıyla pazarlama departmanımıza gelmişler. Bu firma bizimle anlaşmadan önce firmanın boy boy başka statlarda reklamları dönüyordu. Başka kulüpler de bu firmayla anlaşma yapmış. Bunun bir haber sitesi olduğu söylendi. O dönemde Taksi vs. bir çok farklı mecraya reklam vermişler. Bu site, baktığınız zaman bir spor haber web sitesi. Fakat bu sitenin farklı bir siteye yönlendirme yaptığı söyleniyor. Bizi yönlendiren bir ajans var, buna onay veren bir federasyon var. Biz, çok dolaylı bir yoldan suçlandık. Ben sadece imza yetkilisi olduğum için suçlanıyorum. Bu sözleşmenin imzalandığı gün farklı bir imza yetkilisi arkadaşımız bunu imzalamış olsa idi, şu an o benim durumumda olacaktı. Dolayısıyla aldığımız bir yönetim kurulu kararı çerçevesinde yapılmış bir işlem var" ifadelerini kullandı. "Metehan’ın duruşmasına yönetim kurulu üyemiz Can Natan ile kulüp avukatımız girdi" Bahis soruşturması kapsamında tutuklanan Galatasaraylı futbolcu Metehan Baltacı’yı bu süreçte yalnız bıraktıklarına yönelik algı yapıldığını söyleyen Yazgan, "Metehan Baltacı’yı yalnız bıraktığımıza dair yanlış bir algı var. Duruşmasına bizim yönetim kurulu üyemiz Can Natan ile kulüp avukatımız girdi. Kendi avukatı da orada hazır bulundu. Yönetici arkadaşlarımız, kendilerini ziyaret etti. Sportif direktörümüz de kendisini ziyaret etti. Bir yargı süreci var. Konuşmak çok doğru değil. Metehan’a itimadımız tam. 18 bin TL’lik bir tutardan bahsediyoruz. Kiralık oynadığı dönemdeki süreçle alakalı bir durum. Biz, sürecin sonunda Metehan’ın suçsuz çıkacağına eminiz. Dönem dönem tutukluluğa itiraz oluyor. O itirazı yaptık" şeklinde konuştu.
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."