EKONOMİ - 24 Kasım 2022 Perşembe 11:13

Matrah düzenlemesinin fiyatlara etkisi

A
A
A
Matrah düzenlemesinin fiyatlara etkisi

1 Aralık’ta yürürlüğe girmesi beklenen ÖTV matrah düzenlemesi dün akşam Resmi Gazete’de yayımlandı. Matrah düzenlemesiyle 400-600 bin liraya satılan sıfır araçlarda ortalama 50 bin liralık indirim gerçekleşti.

Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararnamesiyle motor hacmi 1.600 santimetreküpe kadar olan otomobiller ve bazı hibrit otomobiller için ÖTV matrah limitlerini artırıldı. Buna göre, en düşük ÖTV oranı için gerekli olan limit, 120 bin TL'den 184 bin TL'ye çıkarıldı. Yüzde 80 vergi uygulanan içten yanmalı motorlu araçlarda en yüksek sınır, 200 bin TL yerine 280 bin TL olarak belirlendi.

Motor hacmi 1.600 cm3'ün altında olan konvansiyonel otomobillerde yüzde 45 ÖTV uygulanan üst sınır 120 bin liradan 184 bin liraya çıkarıldı.

Yüzde 50 ÖTV uygulanan yerlerde limit 120 bin -150 bin liradan 184 bin -220 bin liraya yükseltildi.

Yüzde 60 ÖTV uygulanan yerlerde 150 bin-175 bin lira yerine 220 bin -250 bin lira olarak yeni limit belirlendi. Yüzde 70 ÖTV'nin uygulandığı yerlerde 175 bin -200 bin lira yerine 250 bin -280 bin lira olarak yeni limit belirlendi.

Elektrik motorları 50kW'ın üzerinde ancak motor kapasitesi 1.800 cm3'ün altında olan hibrit otomobiller için; yüzde 45 ÖTV uygulanan vergi matrahı limiti 130 bin liradan 228 bin liraya yükseltildi. Yüzde 50 ÖTV uygulanan yerlerde limit 130 bin -210 bin liradan 228 bin -350 bin liraya yükseltildi.

Fiyatlara etkisi

Yeni ÖTV matrah güncellemesi ile birlikte, 400 bin TL olan bir otomobilin fiyatı 354 bin TL'ye, 450 bin TL olan bir otomobil 375 bin TL'ye, 500 bin TL olan bir otomobil 444 bin TL'ye ve 600 bin TL olan bir otomobil 557 bin TL'ye düşecek.

Örnek fiyatlar

Matrah düzenlemesiyle fiyatı gerileyen araçlar aynı zamanda Türkiye’de en çok satılan araçlar listesinde üst sıralarda yer alıyor. En ucuz Fiat Egea’nın fiyatı 403 bin liradan 356 bin liraya, en ucuz Renault Clio 450 bin liradan 373 bin liraya, en ucuz Dacia Sandero 442 bin liraya, en ucuz Hyundai i20’nin fiyatı 437 bin liradan 364 bin liraya gerileyecek. Söz konusu araçlarda ortalama yüzde 16 indirim gerçekleşecek.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."