EKONOMİ - 29 Kasım 2022 Salı 10:03

Matrah düzenlemesi ikinci el araç piyasasını hareketlendirdi

A
A
A
Matrah düzenlemesi ikinci el araç piyasasını hareketlendirdi

Matrah düzenlemesiyle birlikte ikinci el araç piyasasındaki durgunluk, yerini hareketliliğe bıraktı. Matrah düzenlemesiyle canlılık kazanan piyasa, ikinci el araç fiyatlarına ortalama 30 bin liralık indirim getirdi.

Otomobillerde ÖTV matrahlarının düzenlenmesiyle ikinci el araç piyasası hareketlendi. Bilindiği üzere motor hacmi 1.600 santimetreküpe kadar olan otomobiller ve bazı hibrit otomobiller için ÖTV matrah limitleri artırılmıştı. Buna göre, en düşük ÖTV oranı için gerekli olan limit, 120 bin TL'den 184 bin TL'ye çıkarıldı. Yüzde 80 vergi uygulanan içten yanmalı motorlu araçlarda en yüksek sınır, 200 bin TL yerine 280 bin TL olarak belirlendi.

Düzenlemeyle birlikte biniciler ikinci el araçlara yöneldi. İkinci el araç fiyatlarında 30 bin liralık bir gerileme yaşandı. Oto galericiler düzenlemeyle birlikte ikinci el araç piyasasının hareketlendiğini kaydetti. İkinci el araç fiyatlarında yüzde 15 civarında bir gerileme olduğunu söyleyen galericiler, hareketliliğin sene sonunda hız kazanacağını düşünüyor.

"Düzenleme ikinci el araç piyasasını olumlu etkileyecek"

Matrah düzenlemesiyle ikinci el araç piyasasında hareketliliğin başladığını söyleyen oto galerici Yavuz Çiftçi, "Bu düzenleme ikinci el araç piyasasını olumlu etkileyecek. Yıl sonuyla da bir hareketlilik bekliyoruz. Önümüzdeki ay itibariyle piyasada bir hareketlilik yaşanacağını düşünüyoruz. Bu düzenleme ile bazı sıfır araç fiyatlarında bir gerileme yaşandı" dedi.

"Araç başına 20-30 bin liralık bir gerileme yaşandı"

Galerici Celal Aktaş, "Matrah düzenlemesiyle piyasada bir hareketlilik başladı. Bundan sonra da hareketlilik olacağını düşünüyorum. 4 aydır durgun bir piyasa vardı. Son zamanlarda telefonlar da çalmaya başladı. Bazı sıfır araçlarda bir gerileme yaşandı. İkinci el araçlarda da biraz gerileme yaşandı diyebiliriz. Yaklaşık araç başına 20-30 bin liralık bir gerileme yaşandı. Ortalama yüzde 15 bir gerileme yaşandı" ifadelerini kullandı.

Muhammed Fırat Aksoy - Furkan Serttaş

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."