EKONOMİ - 25 Eylül 2020 Cuma 11:15

Kredi faizleri yükseldi 2. el araç satışı durdu

A
A
A
Kredi faizleri yükseldi 2. el araç satışı durdu

Pandemi sonrası fiyatları yükselen 2. el araçlara talep, son günlerde bir hayli azalırken bunda bankaların kredi faiz oranlarını yükseltmesi ve araç fiyatlarının son haftalarda tekrar yükselmesinin etkisi olduğu ifade edildi.

Korona virüs salgını sonrası fiyatları aniden yükselen 2. el araç piyasasında son günlerde durgunluk yaşanıyor. 2. el araç alacak olan vatandaşların uğrak adresi olan oto galerilerde araç bolluğu yaşanırken, vatandaşlar ise fiyatların yüksek olmasından dolayı istedikleri aracı alamadıklarından şikayetçi.

İzmir’de 2. el araç alım satımı yapan galerici esnafı Fahri Karlık, pandemiden dolayı 2. el araç fiyatlarının yükseldiğini ve kolay kolay da düşmesini beklemediklerini söyledi. Son bir haftadır 2. el araç piyasasında bir durgunluk yaşandığını aktaran Karlık, “Çünkü faizler, döviz ve altın yükseldi. Bu durgunluğun 2 ay kadar sürmesini bekliyoruz. 2021 Nisan ve Mayıs ayına kadar yüksek fiyatların devam etmesini bekliyoruz. Bazı uyanık kişiler bayilere gelen sıfır araçları kapatıyorlar. 1-2 ay bu aracı bir yerde bekletip bayideki bedelden daha yüksek bir fiyata bu aracı satabiliyorlar. İnsanlar da sıfır araç bulamadıkları için bu kişilerden araç alıyorlar” diye konuştu.

“FİYATLAR DAHA DA YÜKSELİR”

2. el araç piyasasının tekrar bir yükselme eğiliminde olduğunu söyleyen galerici esnafı Cebrail Damar da “Kredi faizlerinin yükselmesi ve 2. el araçların fahiş fiyatlara satılması nedeniyle piyasada durgunluk var. İnsanlar sürekli araç soruyorlar. Piyasanın 2021’e kadar fiyatların düşeceğini tahmin etmiyorum. Araba piyasasının daha da yükseleceğini tahmin ediyorum” dedi.

“3 AY ÖNCEYE KADAR 20 BİN TL FARK VAR”

Araç almak için oto galerilerin yolunu tutan Nurettin Top ise fiyatların yükselmesinden şikayetçi oldu. Bundan 3 ay önceye kadar her arabada en az 20 bin lira fiyat farkı olduğunu savunan Nurettin Top, “Sattığımız aracı aynı fiyata bulamıyoruz. İstediğimiz arabayı alamıyoruz. 30 bine satılan araba şuan 50 bin lira. Sattığımız araba fiyatına bir alt modellere bakıyoruz mecburen” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."