EKONOMİ - 25 Mayıs 2022 Çarşamba 10:05

'Kira takip sistemi kurulabilir'

A
A
A
'Kira takip sistemi kurulabilir'

Emlak uzmanı Mustafa Hakan Özelmacıklı, kira bedellerinde yaşanan anlaşmazlıkların çözüme kavuşması için kira takip önerisinde bulundu.

Konut kiralarındaki artış son zamanlarda Türkiye’nin gündemine oturdu. Kiralardaki yüksek bedeller ev sahipleri ile kiracıları karşı karşıya getirdi. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Altın Emlak Genel Müdürü Mustafa Hakan Özelmacıklı, “Kira konusunda yaşanan anlaşmazlıkları azaltmak için merkezi bir bilgi sistemi kurulabilir. Kira Takip Sistemi adı verilebilecek bu sistem ile kira kontratları online hale getirilebilir. E-devlet ile entegre olabilecek sistem ile kira değer haritalarının oluşması, kurumlar arasında entegrasyon, artışların kontrolü sağlanabilir. Ticaret Bakanlığı tarafından yetki belgeli emlak işletmeleri ile taşınmaz kimlik numaraları üzerinden web tapu entegrasyonlu bu altyapıya ihtiyacımız var. Bu konuda Taşınmaz Ticareti Bilgi Sistemi (TTBS) üzerinden hızlı bir şekilde uygulama yapılabilir. Kira bedellerine ilişkin bankalarda özel hesaplar açılabilir” dedi.

''Tavan uygulamamız zaten var”
Özelmacıklı, ''Ülkemizde TÜFE’nin 12 aylık ortalamalara göre değişim oranları üzerinden zaten bir tavan uygulaması mevcut. Buradaki asıl sorun, TÜFE ortalamalarının geriden gelmesi ve piyasa gerçeklerinden hızlı bir şekilde yansıtamaması. Hatta bu durum ilerde enflasyon düştüğünde kiraların artışını da devam ettirecek'' dedi.

''Genele yayılması doğru değil''
Birçok mal sahibinin artışları zaten yasal sınırlar çerçevesinde yaptığına da dikkat çeken Özelmacıklı, “Kira artışlarında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 103 nominal bir artış varken, TÜFE’ye göre sınır yüzde 35 seviyesinde. Ayrıca taşınmazın değerine göre 23 yıl seviyesinde olan amortisman süresi de bu sürece etki ediyor. Yüzde yüze yakın artışlar ise ancak taşınmaz değişimlerinde yaşanıyor. Birçok kiracı ve mal sahibi şu anda uzatmalarda yasal sınırların üstüne çıkmıyor. Hatta mal sahiplerinin birçoğunun da başka yerlerde kiracı olduğu da unutulmamalı. Son verilere göre, fertlerin yüzde 57.5’inin oturdukları konutun kendilerine ait iken, yüzde 26,8 ise kiracılardan oluşuyor” şeklinde konuştu.

''Hollanda modeli için veriye ve kiraya amaçlı üretime ihtiyacımız var''
Hollanda modeli üzerinden yapılan örnekler çerçevesinde de bazı bilgiler paylaşan çeken Özelmacıklı, “Özellikle birçok Avrupa ülkesinde belediye evleri adı ile sadece kiraya verilen evler söz konusu. Hatta bunun dışında da birçok gayrimenkul yatırım şirketlerinin de sadece kira amaçlı yaptığı taşınmazlar var. Ülkelerindeki daireler, metrekareleri, türleri ve hangi gelir grubuna hangi evlerin tahsis edilebileceği bile belli. Bizde ise bu konuda yeterli veriler olmadığı gibi, bu tür taşınmazlar da yok. Ülkemizde de gerek belediyeler gerekse de özel şirketler tarafından sadece kira amaçlı yapıların üretilmesine ihtiyaç var. Hatta bu kapsamda bazı vergi muafiyetleri de sağlanarak hızlı bir üretim de gerçekleşebilir” diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."