EKONOMİ - 27 Mart 2023 Pazartesi 15:42

'Gelir vergisinde son tarih 31 Mart'

A
A
A
'Gelir vergisinde son tarih 31 Mart'

Emlak Uzmanı Mustafa Hakan Özelmacıklı, "Gelir İdaresi Başkanlığı verilerine göre, ülkemizde yaklaşık 2 milyon 275 bin kira geliri vergisi mükellefi bulunuyor. 2022 yılına ilişkin yıllık gelir vergisi beyannamesinin verilmesi ve 1. taksit ödemesinde ise süre 31 Mart Cuma günü doluyor" dedi.

Gelir İdaresi Başkanlığı verilerine göre, ülkemizde yaklaşık 2 milyon 275 bin kira geliri vergisi mükellefi bulunuyor. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Altın Emlak Genel Müdürü Mustafa Hakan Özelmacıklı, “Gelir Vergisi Kanununun 70'inci maddesinde belirtilen mal ve hakların kiraya verilmesi karşılığında elde edilen gelirler 'gayrimenkul sermaye iradı' olarak ifade edilmekte olup bu gelirler belirli koşullarda gelir vergisine tabi tutulmaktadır. Mükelleflerin 2022 yılında tahsil ettikleri kira bedeli konutlarda 9 bin 500 TL, iş yerlerinde ise 70 bin TL ve üzerinde ise 31 Mart tarihine kadar beyannamelerini vermeleri ve ilk taksit ödemelerini yapmaları gerekiyor” dedi.

Beyannamenin verilme şekli
Mükelleflerin, 2022 dönemine ait beyana tabi gayrimenkul sermaye iradı gelirleri için 1-31 Mart 2023 tarihleri arasında beyannamelerini vermeleri gerektiğini ifade eden Özelmacıklı, “Beyannameler Hazır Beyan Sistemi aracılığıyla internet ortamından, Hazır Beyan mobil uygulaması aracılığıyla da cep telefonundan, e-Beyanname Sistemi ile elektronik ortamdan ve herhangi bir vergi dairesinden verilebiliyor. Hazır Beyan Sisteminde, kira beyannamesi elektronik ortamda onaylandığı anda beyanname verilmiş sayıyor” ifadelerini kullandı.

Verginin ödeme zamanı
Özelmacıklı, “2022 yılında elde edilen gelirlere ilişkin olarak verilecek yıllık gelir vergisi beyannameleri üzerinden tahakkuk eden gelir vergisi, 2023 yılının Mart ve Temmuz aylarında iki eşit taksit olmak üzere ödenecek. Birinci taksidin, damga vergisi ile birlikte 31 Mart 2023 tarihine kadar, ikinci taksidin ise 31 Temmuz 2023 tarihine kadar ödenmesi gerekiyor” dedi.

"Gerçek gider mi götürü gider mi?"
Kira gelirlerinin vergilendirilmesinde iki ayrı yöntem olduğunu ifade eden Özelmacıklı, “Götürü gider yönteminde, kira gelirlerinden istisna tutarı düşüldükten sonra kalan tutarın yüzde 15’i götürü gider olarak hasılattan indirilir. Gerçek gider yönteminde ise, kira gelirinden Gelir Vergisi Kanununda belirtilen giderler indirilebilir ancak bu giderlerin vergiden istisna edilen tutara isabet eden kısmı indirilemez. İndirim konusu yapılan giderlerin belgelendirilmesi zorunlu olup, bu belgelerin 5 yıl süresince saklanması gerekiyor. Götürü gideri yöntemini seçen mükellefler iki yıl geçmedikçe gerçek gider yöntemine dönemez. Sahibi bulundukları konutları kiraya verenler gerçek gider yöntemini seçmesi durumunda oturdukları konut veya lojman için ödedikleri kira bedelini gider olarak da düşebilirler” dedi.

"Hazır Beyan Sistemi ile verilebilir"
Kira geliri bulunan mükelleflerin yıllık gelir vergisi beyannamelerini kendileri için önceden hazırlanmış olan Hazır Beyan Sistemi üzerinden de verebileceklerini ifade eden Özelmacıklı, “Hazır beyan sistemi, mükelleflerin beyannamelerinin Gelir İdaresi Bakanlığı tarafından hazırlandığı ve internet ortamında kişilerin onayına sunulan sistem altyapısıdır. Sistemde eksik ya da hatalı olan bilgiler düzeltilebilir ve düzeltilmiş şekliyle onaya gönderilebilir. Vergi dairesine gitmeden kolay, hızlı ve güvenli şekilde beyanname verebilir” şeklinde konuştu.

"Deprem yaşanan illerimizdeki durum"
6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ilinde meydana gelen depremler nedeniyle mücbir sebep hali ilan edilen yerlerdeki beyannameler hakkında da bilgi veren Özelmacıklı, “Deprem tarihi itibarıyla mükellefiyet kaydı bulunan mükellefler ile ilan edilen mücbir sebep hali kapsamında olan meslek mensuplarıyla arasında deprem tarihi itibarıyla Aracılık ve Sorumluluk Sözleşmesi bulunan ve mücbir sebep ilan edilen yerler dışındaki mükellefler tarafından verilmesi gereken beyannameler 15.08.2023 tarihine kadar verilebilecek ve bu beyannamelere istinaden tahakkuk edecek vergiler ise 31.08.2023 tarihine kadar ödenebilecek” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."