GÜNDEM - 13 Ekim 2020 Salı 09:55

Galata Kulesi’ne restorasyon sonrası ziyaretçi akını

A
A
A
Galata Kulesi’ne restorasyon sonrası ziyaretçi akını

90 gün boyunca restorasyon nedeniyle kapalı olan Galata Kulesi’ne yeniden açılmasıyla beraber ziyaretçiler akın etti.

İstanbul’un en gözde mekanlarından biri olan Galata Kulesi restore edilme amacıyla 90 gün boyunca kapalı kalmıştı. Restorasyon işlemlerinin tamamlanmasıyla beraber yeniden açılan Galata Kulesi adeta ziyaretçi akınına uğruyor.

Pandemi döneminde olmasına ve kapasitesinin yarısı kadar ziyaretçi kabul edilmesine rağmen özellikle yerli ve yabancı turistler hem kulenin yeni halini görmek hem de İstanbul manzarasının tadını çıkarmak için Galata Kulesi’nin yolunu tuttu. İçerisi baştan aşağı yenilenen kule görenleri hayran bıraktı. Kuleye gidenler seyir teraslarından sergilere, Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman tarafından hazırlanan İstanbul resminden müze mağazasına kadar pek çok şeyi görme fırsatı yakaladı.

“Eşsiz bir İstanbul manzarası için Galata Kulesi ilk noktalardan biri olacak”

Pandemi ortamına rağmen kuleye inanılmaz bir ilgi olduğunu dile getiren Galata Kulesi Sorumlusu Hasan Karakaya, “ Yaklaşık 90 gün süren restorasyon süreci boyunca Galata Kulesi’nin içinde daha önceki kullanımdan olan lokanta, restoran gibi eklentiler kaldırıldı. Bugün görülen rahat ulaşılabilen ve ziyaretçisinin ferah hissedebildiği bir düzenleme getirildi. Yeni bir sergileme ile düzenlemeler yapıldı. Bugün 6’ncı günündeyiz. Ziyaretçilerimize pandemi ortamında sosyal mesafe ve maske kullanımı konusunda ikazlarımız sürüyor. Bu ortamda kule inanılmaz bir ilgi görüyor. Limitli alıyoruz. Asansörlerimizle 4’ten fazla kişiyi yukarı çıkarttırmıyoruz. Ona rağmen ziyaretçi sayımız günlük 3 binlerde gezmeye başladı. Normal zamanlarda kule yeni düzenlemesiyle bunun iki katını alabilecek durumda. Pandemi süreciyle ilgili tüm hassasiyetler gösteriliyor. Ziyaretçilerimizi bekleriz. Eşsiz bir İstanbul manzarası için Galata Kulesi ilk noktalardan biri olacak. Biz de ziyaretçilerimizi ağırlamaktan mutluluk duyacağız “ diye konuştu.

“Herkesin görmesi gereken bir yer”

Daha önce de buraya geldiğini ve restorasyonun güzel olduğunu ifade eden Emirhan Sağlıkoğlu, “ Bu 4’üncü gelişim. Daha önce gezmiştim. Daha önce burada restoran vardı. Daha iyi olmuş. Çünkü burası bir gezi yeri. Bir seyir terası konmuş. Bu maketleri güzel yapmışlar. Daha önce o maketler yoktu. Aşağıya yeni gezi yerleri koymuşlar. Kız arkadaşımla beraber geldim. Herkesin görmesi gereken bir yer. Aynı anda hem Haliç’i hem de Boğazı görmek güzel bir manzara. Fotoğraf çekmek için de güzel bir yer. O yüzden herkese tavsiye ederim “ dedi.

“Burası tarih kokuyor”

Emeği geçenlere teşekkür eden Elmas Aksu Karayel, “ Çok mutluyuz. Sadece Türkiye değil dünyada tek burası. Tarih kokuyor. Tekrardan renove ve inove edilmesi çok güzel. Onun için çocukları getirdim. Hava da güzel. Hem de İstanbul’un büyüsü yerini görsünler. Daha önce geldik. Müze Kart’ın geçmesi çok güzel bir şey. Bence zaten Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde olması gerekiyordu. Tam olarak gezmedik ama belli ki yenilenmiş. Çok güzel çalışma yapmışlar. Herkese teşekkür ederim. İstanbul’u seviyoruz “ şeklinde konuştu.

Alper Suat Tutaşı
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Türkiye ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği: Bilim uyarıyor, tedbir hayat kurtarıyor Atatürk Üniversitesi Pasinler Meslek Yüksek Okulu Dr. Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı Ülkemiz ve Doğu Anadolu’da deprem gerçeği konulu seminer verdi. Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer alıyor. Ülkemiz topraklarının yaklaşık yüzde 96’sı deprem riski altında bulunurken, nüfusun büyük bir bölümü yıkıcı depremlerin meydana gelebileceği alanlarda yaşamını sürdürüyor. Bu gerçek, depremle yaşamayı öğrenmenin bir tercih değil, zorunluluk olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Depremler neden oluyor? Depremler, Dünya’nın kabuğunu oluşturan levhaların hareketleri sonucu meydana geliyor. Bu hareketlerin temel nedenine bakıldığında yerin derinliklerindeki ısı kaynaklı konveksiyon akımlarının olduğu belirleniyor. Kıtaların geçmişte "Pangea" adı verilen tek bir kara parçası hâlinde olduğu ve zamanla ayrıldığı artık bilimsel olarak kabul ediliyor. Türkiye ise bu hareketli levha sınırlarının kesişim noktasında yer alıyor. Büyüklük ve şiddet arasındaki fark Bir depremin büyüklüğü, açığa çıkan enerjiyi ifade ederken; şiddeti, depremin yerleşim alanlarında oluşturduğu hasarla ilgilidir. Aynı büyüklükteki bir deprem, sağlam zemine sahip bir bölgede hafif hasarla atlatılabilirken, zayıf zeminlerde ağır yıkıma yol açabiliyor. Sismik boşluklar alarm veriyor Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı’nın dikkat çektiği en önemli konulardan biri de "sismik boşluklar". Bu terim, uzun süredir büyük deprem üretmemiş ancak enerji biriktirmeye devam eden fay segmentlerini tanımlıyor. Marmara’dan Doğu Anadolu’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar birçok bölgede tespit edilen bu alanların, önümüzdeki yıllarda 6 ila 7 büyüklüğünde depremler üretme potansiyeline sahip olduğu ifade ediliyor. Doğu Anadolu’da acı tecrübe Doğu Anadolu Bölgesi, tarih boyunca Türkiye’nin en yıkıcı depremlerine sahne oldu. 1939 Erzincan, 1976 Çaldıran, 1983 Horasan-Narman, 2011 Van ve 2020 Elazığ depremleri; binlerce can kaybına ve büyük ekonomik yıkıma neden oldu. Bu depremler, bölgenin aktif fay sistemleri üzerinde yer aldığını açıkça gösteriyor. Erzurum ve Pasinler özelinde risk Erzurum Fay Zonu, Erzurum Fay Zonu; neotektonik dönemde aktif olan, doğrultu atımlı faylardan oluşan karmaşık bir sistemdir. Pasinler, Horasan ve Narman çevresinde tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük depremler meydana gelmiştir. 1924, 1952 Pasinler Depremi ve 1983 Horasan-Narman Depremi bölgenin yüksek sismik riskini ortaya koymaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki Yedisu Fayı, Ardahan Kırığı, Çayırlı Aşkale Fayı, Van Gevaş Fayı ve Hakkari Yüksekova Faylarının deprem üretmesi durumunda bundan etkilenecek illerin arasında Erzurum ve Pasinler İlçelerinin olacağı görülmektedir. Bu sismik boşluklar bilimsel çalışmalara göre günümüzde de aktif olan bir yapı niteliği taşıyor. Erzurum , Pasinler ve çevresinde geçmişte yaşanan depremler, bölgenin gelecekte de sismik risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle yerel ölçekte yapılacak mikro-bölgeleme çalışmalarının, olası depremlerde can ve mal kaybını azaltmada hayati öneme sahip olduğu her zaman vurgulanması gereken bir özellik olduğu görülüyor.. Çözüm: Bilim, Planlama ve Hazırlık Deprem zararlarını azaltmanın yolunin kadercilikten değil bilimden geçtiğini ifade eden Dr.Öğretim Üyesi Hamit Çakıcı; "Aktif fayların net biçimde belirlenmesini, riskli alanlarda yapılaşmanın sınırlandırılmasını, deprem master planlarının hazırlanmasını, İl Afet Risk Azaltma Planlarının (İRAP) etkin şekilde uygulanmasını öneriyor. Bireysel düzeyde ise depreme dayanıklı yapılaşma, ev içi eşya sabitlemeleri, acil durum çantası ve doğru davranış biçimleri (Çök-Kapan-Tutun) hayati önem taşıyor. Teknoloji de uyarıyor Günümüzde Android telefonlarda kullanılan erken uyarı sistemleri, deprem dalgalarını insanlardan saniyeler önce algılayarak kullanıcılara uyarı gönderebiliyor. Bu birkaç saniyelik kazanım bile, doğru davranışla birleştiğinde hayat kurtarabiliyor. Sonuç olarak deprem engellenemez ancak etkileri azaltılabilir. Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yüzleşmesi, bilimi rehber edinmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor. Bu konuda bizlerin ortak mesajı net: "Deprem değil, ihmal öldürür."