POLİTİKA - 27 Aralık 2023 Çarşamba 14:51 | Son Güncelleme : 27 Aralık 2023 Çarşamba 17:35

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Netanyahu’nun yaptıklarının Hitler'den kalır yanı var mı, yok"

A
A
A
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Netanyahu’nun yaptıklarının Hitler'den kalır yanı var mı, yok"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Statlarda İsrail'in Nazi kamplarını izledik değil mi, bu nasıl bir iştir? Hitler'den garip garip bahsederler, sizin Hitler'den ne farkınız var. Netanyahu’nun yaptıklarının Hitler'den kalır yanı var mı, yok. Bunlar bize Hitler'i de aratırlar” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen 100. Yıl TÜBİTAK ve TÜBA Bilim Ödülleri Töreni’nde konuştu. Bilim adamlarını, akademisyenleri ve araştırmacıları Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bildiğiniz gibi bizim kültürümüzde marifet iltifata tabidir. İyi olanı, başarılı olanı, ülkemizin önünde yeni yollar açanı ödüllendirmek, insanlığın ortak ilim hazinesine katkı yapanı takdir etmek görevimizdir. Başarılar desteklendikçe büyür, sahip çıkıldıkça gelişir, toplum karşısında kadri kıymeti bilindikçe serpilir. İlmi çalışmaları ve çığır açıcı eserleriyle bilim dünyasına önemli katkılar sunan ülkemizin müreffeh yarınları adına gece gündüz demeden çalışan tüm bilim insanlarımızı şahsım ve milletim adına tebrik ediyorum” dedi.

Bu sene 77 bilim adamının TÜBA ve TÜBİTAK ödüllerine layık görüldüğünü ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Uluslararası TÜBA Akademi Ödülleri'ni bu yıl sağlık ve yaşam bilimleri ile mühendislik bilimleri kategorisinde üç bilim insanımıza veriyoruz. Bu ödülle TÜBA Akademi Ödülü bilim insanı sayımız 28'e yükseliyor. Üstün başarılı genç araştırmacılara verilen TÜBA GEBİP Ödülleri'ni ise 24 farklı üniversiteden 34 genç bilim insanımıza takdim edeceğiz. Böylece TÜBA GEBİP Ödülü kazanan bilim insanı sayımız 644’e ulaşıyor” açıklamasını yaptı.

Bilimsel telif eser ödüllerinde 13 Türkçe bilimsel telif eserin ödül almaya hak kazandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bu kategoride vereceğimiz üç özel ödülle merhum Halil İnalcık, Kemal Karpat ve Mehmet Genç hocalarımızın hatırasını da yaşatıyoruz. Bu ödüllerle birlikte bu alanda ödül alan eser sayısı 239’a çıkacak. Yüzüncü Yıl TÜBİTAK Ödülleri kapsamında ise 21 farklı üniversite ve araştırma kurumumuzdan bilim insanımıza 7 bilim ödülü, 1 özel ödül, 1 hizmet ödülü ve 18 teşvik ödülü verdik. Toplamda 77 bilim insanımıza bilim ve kültür müktesebatımıza yaptıkları katkılar için teşekkürlerimizi ifade etmiş olacağız. Ödüllerimizin Türkiye'de bilimsel faaliyet yürüten herkes için birer teşvik unsuru olacağına inanıyorum. Türkiye'nin yüzyılının inşası için bilim alanında emek veren fikir ve yürek teri döken tüm akademisyenlerimize, hocalarımıza, araştırmacılarımıza en kalbi şükranlarımı sunuyorum” diye konuştu.

2023 yılının öneminden bahseden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Dört gün sonra 2023 yılını tamamlayacak inşallah yeni ufuklar, yeni heyecanlar ve yeni beklentilerle 2024 senesini karşılayacağız. Geride bırakmakta olduğumuz 2023 senesi Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı olmasından dolayı bizim için özel anlamlar ihtiva ediyor. Tam 6 asır boyunca dünyaya nizam veren, insanlığa adalet ve refah dağıtan bir cihan imparatorluğunun bakiyesi üzerine kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti 100. yaşını tamamlayıp yeni bir asra yelken açarken Allah'a hamdolsun geleceğine hiç olmadığı kadar güvenle bakmaktadır. Türkiye Yüzyılı'nın aydınlığı 85 milyon vatandaşımızla Filistin'den Türkistan'a, Afrika'dan Balkanlar'a dünyanın dört bir yanındaki mahzun ve mazlum yürekleri de ısıtmaktadır. Sadece yakın çevresinde değil, bölgesinden başlayarak çok geniş coğrafyada nüfusu artan, sözü, duruşu, politikaları ilgiyle takip edilen bir Türkiye gerçeğinden bahsediyorum. Ekonomisiyle, ticaretiyle, teknolojisiyle, savunma sanayisiyle, askeri gücüyle, eğitimden sağlığa her alanda elde ettiği başarılarıyla ülkemiz bölgesel bir oyuncu olmaktan çıkıp küresel bir aktör haline gelmektedir. İçinde bulunduğumuz asrın Allah'ın izniyle milletimizin ve devletimizin asrı olacağından zerre kadar şüphe duymuyorum” dedi.

“Günü kurtarmanın değil, istikbali şekillendirmenin derdindeyiz”

Türkiye'nin şahlanışına set çekmeyi amaçlayan menfur terör saldırılarının kutlu yürüyüşü asla durduramayacağını vurgulayan Erdoğan, ”12 evladımız şehit oldu, Allah rahmet etsin. Tüm ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Ama bakın 36 saatte 54 terörist yok edildi. Çünkü bizim bu şehitlerimizin asla kanları yerde kalmaz. Elbette her başarı gibi Türkiye'nin başarıları da tesadüf değildir. Elde ettiğimiz kazanımların gerisinde yoğun bir tefekkür, istişare, planlama ve uygulama süreci vardır. Ülkemizin yıldızının küresel ölçekte yükselmesinde en büyük payın bilim ve teknoloji alanında yakaladığımız ivme olduğuna inanıyorum. Burada bir kere şu hususun altını öncelikle çizmek isterim. Biz hiçbir zaman kısa vadeli hedefler peşinde koşmadık, koşmuyoruz. Günü kurtarmanın değil, istikbali şekillendirmenin derdindeyiz. Büyük ve güçlü Türkiye hedefini gerçeğe dönüştürmenin çabasındayız. Bu anlayışla 2002’den itibaren ülkemiz sathında bilim, sanayi, teknoloji ve yenilikçilik ekosisteminin geliştirilmesine özel önem verdik. Bilimsel çalışmaların merkezleri olan üniversitelerimizin sayısı çok önemli” diye konuştu.

Tüm coğrafi bölgelerde güçlü, dinamik, üretken bir araştırma-geliştirme ve girişimcilik ekosistemi inşa ettiklerini ifade eden Erdoğan, ”Sıfırdan aldığımız AR-GE merkez sayımızı bin 295’e, sıfır olan tasarım merkezi sayısını 329’a çıkardık. Teknopark sayımız ise 2'den 101’e çıktı. Teknolojiye yönelik farkındalığı artırmak için 81 ilimizde 125 Dene-yap Atölyesi kurduk. Uzmanlaşmayı teşvik etmek amacıyla 12 bin öğrencimizi lisans üstü eğitim görmeleri için burslu olarak yurt dışına gönderdik. Düzenlediğimiz araştırma projeleri yarışmaları, ulusal ve uluslararası bilim olimpiyatları ile çocuklarımızı geleceğe hazırladık” dedi.

"3 öğrencimizi bilim seferine dahil ettik"

Dünyanın en büyük uzay havacılık ve teknoloji festivali TEKNOFEST ile bu alanda ülke genelinde bir uyanışa vesile olduklarını söyleyen Erdoğan, TEKNOFEST’in bir teknoloji festivalinden öte bu ülkenin gençlerine özgüven aşıladığını, hayallerinin önüne kimsenin geçemeyeceğini gösterdiğinin altını çizdi. Bu yıl TEKNOFEST kapsamında düzenlenen yarışmalarda seçilen 3 öğrenciyi Antartika bilim seferine dahil ettiklerini belirten Erdoğan, ”Tam 60 yıldır bilim ve teknolojinin mihmandarlığını yapan milli araştırma kurumumuz TÜBİTAK’ı her alanda destekleyerek daha da güçlendirdik. TÜBİTAK akademik araştırma geliştirme destek programları kapsamında toplam 31 bin projeye destek sağladık. Bunlar için 68 milyar liranın üzerinde kaynak kullanıldı. Bilim insanı destekleri programı ile 270 bin bilim insanına toplam 17,8 milyar lira tutarında destek verdik. Bilim kültürünün toplumda yaygınlaştırılması amacıyla 2007’den bu yana 47 bin projeye toplam 4 milyar lira destek sağladık” açıklamasını yaptı.

"Bilim insanlarımıza sahip çıkacağız"

“Bilim ve kültür mirasımızın serpilmesine yönelik çalışmalarını yakından ve takdirle takip ettiğimiz TÜBA’ya sahip çıktık” diyen Erdoğan, ”Farklı alanlarda attığımız bu kritik adımlarla hamdolsun Türkiye’yi bilimsel araştırmalarda 21 yıl öncesine göre çok farklı bir noktaya taşıdık. İnanmak başarmanın yarısı olarak tarif edilir. İnancın olmadığı yerde başarıdan söz edilemez. Ödül takdim edeceğimiz bilim insanlarının başarılarını inancın ve azmin zaferi olarak gördüğümü özellikle belirtmek isterim. Her biriniz inandınız, terk döktünüz, fedakarlıkta bulundunuz, çalıştınız ve sonuçta kendi alanınızda çığır açan bilimsel çalışmalara imza attınız. Biz de devlet olarak bu zorlu süreçte sizleri desteklemeye gayret ettik. İnşallah bundan sonra da sizlere katkı sunmayı, imkanlarımızı sizler için kullanmayı sürdüreceğiz. Sizler Türkiye için, Türkiye Yüzyılı için, tüm insanlık için çalıştıkça hiç endişeniz olmasın biz de sizin gibi bilim insanlarımıza sahip çıkacağız. Sizlerin gayreti, birikimi, kabiliyeti ve ortaya koyacağı ürünlerle inşallah hedeflerimize daha emin adımlarla yürüyeceğiz. Burada bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Fikri ve ilmi boyutu eksik her mücadele yarım kalmaya mahkumdur. Şayet siyasi, ekonomik, diplomatik, askeri olarak tam bağımsız Türkiye hedefliyorsak bilimde, teknolojide, inovasyonda, bilimsel araştırmalarda da zirveyi hedeflemek mecburiyetindeyiz. Bunun için herkesin, yurt içi ve yurt dışında bulunan tüm yetişmiş insan kaynağımızın desteğine, katkısına ihtiyacımız vardır. Akademik ve bilimsel çalışmaların bir kısmını yurt dışında yapmış, orada bilgi ve tecrübe kazanmış bilim insanlarımızın ülkemize dönerek Türkiye’nin kalkınma mücadelesine destek vermeleri çok ama çok önemlidir. Devletimiz, mensubu olduğu milletine şükran borcunu ödemek isteyen tüm bilim insanlarının yanındadır, her zaman da yanında olacaktır” şeklinde konuştu.

"Tecrübesini ülkemizde değerlendirmek isteyenlerin sayısı artacak"

Uluslararası Lider ve Genç Araştırmacılar Programı'nın bu misyonu hakkıyla yerine getirdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, program kapsamında şimdiye kadar 199 lider bilim adamının ülkeye geldiğini aktardı. Erdoğan, ”Lider araştırmacılarımızın projelerinde 408’i doktora öğrencisi olmak üzere toplamda bin 250 öğrenci ve araştırmacı görev aldı. Ulusal lider araştırmalar programı ve ulusal genç liderler programı ile de 81 araştırmacıyı destekliyoruz. Bu projelerde doktora öğrencileri ağırlıklı olmak üzere 446 bursiyer görev alıyor. Sayıları giderek artan öncül AR-GE laboratuvarları da tersine beyin göçü konusunda önemli rol oynuyor. Hayallerini gerçekleştirme gayesiyle hareket eden tüm bilim insanlarına ülkemizin eşsiz fırsatlar sunduğunu görüyoruz. Türkiye’nin küresel rolü güçlendikçe inşallah ilmi birikimi ve tecrübesini ülkemizde değerlendirmek isteyenlerin sayısı artacaktır” dedi.

"Hepsi bu krizde sınıfta kaldı"

Erdoğan, ”Özellikle Gazze krizi sonrası Batı'nın prestijli üniversitelerinde yaşanan utanç verici süreci daha da hızlandıracağına inanıyorum. Gazze’de 7 Ekim'den beri çoğu çocuk ve kadın 21 binden fazla masum Filistinlinin hayatına mal olan İsrail vahşeti bir nevi turnusol işlevi görüyor. Kimin gerçekten insan hak ve onurunu savunduğu, kimin de bunların sadece istismarını yaptığı ayan beyan ortaya çıktı. Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden uluslararası basın kuruluşlarına, AB’den gazeteci örgütlerine ortada demokrasi havariliği yapan ne kadar kurum, kuruluş ve yapı varsa bu krizde hepsi sınıfta kaldı” dedi.

"Hitler’den ne farkı var?"

Büyük laflar eden, büyük bütçeler harcayan kurumların söz konusu İsrail ve İsrail’in zulümleri olunca içlerinin boş olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Saldırılar başlayalı tam 80 gün oldu. Gözlerimizin önünde 80 gün boyunca insanlığa ait tüm değerler kurşuna dizildi. Stadyumlarda İsrail’in Nazi kamplarını izledik değil mi, bu nasıl bir iştir? Hani Hitler’den garip garip bahsederlerdi, sizin Hitler’den ne farkınız var ya? Bunlar bize Hitler’i de aratacak. Bu Netanyahu’nun yaptıklarının Hitler'den kalır yanı var mı, yok. Şu an itibarıyla Hitler bunun kadar zengin değildi. Bu Hitler'e göre daha zengin, Batı'dan alıyor desteği. ABD’den her türlü destek geliyor. Tüm bu desteklerle 20 bini aşkın Gazzeliyi öldürdüler. Mazlumların yanında olan ses Müslüman Türk’ün sesidir. Savaşta bile dokunulmaması gereken hastaneler, okullar, ibadethaneler, üniversiteler bombalandı” dedi.

"Almanya Hitler'in bedelini ödemeye devam ediyor"

Gazzeli bilim adamlarının aileleriyle birlikte şehit edildiğini belirten Erdoğan, ”Gazze'deki barbarlığı dünyaya duyurmaya çalışan 100’e yakın gazeteciyi katletti. Yalnızca 365 kilometrekare büyüklüğündeki dar bir alana hapsedilmiş 2,5 milyon insanın kıyıma uğramasını içimiz kan ağlayarak takip ediyoruz. Türkiye gibi vicdan sahibi ülkelerin diplomatik alanda gösterdiği onca çabaya rağmen her gün yüzlerce kişinin öldürülmesine maalesef engel olamadık. Yaptığımız yardımlara, verdiğimiz mücadeleye, yürüttüğümüz temaslara rağmen bir Müslüman olarak, hepsinden önemlisi bir insan olarak kendi iç dünyamızda bu zulmü engelleyememenin mahcubiyetini yaşıyoruz. Milletimizin ve vicdan pusulası bozulmamış yüz milyonların Gazze halkıyla sergilediği dayanışmayı ise tarihe düşülmüş not olarak görüyoruz. Türkiye devleti ve milletiyle bu insanlık imtihanını vermenin gayretindedir. Bunda da tüm samimiyetini ortaya koyan bir Türkiye var. Tabii burada şunu da açık açık konuşmamız gerekiyor; sadece uluslararası örgütler değil, Batı'daki kelli felli üniversiteler de Gazze sınıfında maalesef iflas etmiştir. Gazze'deki üniversitelerin yerle yeksan edilmesi karşısında hiçbir tepki göstermediler. Uluslararası alanda ödül almış Filistinli bilim adamları ve akademisyenlerin hedef alınması karşısında seslerini yükseltemediler. Çok daha vahimi uluslararası üne sahip birçok eğitim kurumu, öğrenciler dahil İsrail'i eleştiren herkese yönelik cadı avı başlatılmıştır. Tıpkı 80 yıl önce Nazi Almanyası'nda olduğu gibi bugün de Gazze'deki zulme 'zulüm' diyebilme cesareti gösteren namuslu bilim insanları şantaja ve tehdide maruz bırakılmaktadır. Açık söylüyorum; bakın bugün Almanya hala Hitler'in bedelini ödemeye devam ediyor. Onun için Almanya'nın sesi çıkmıyor, başı öne eğik. Ama bizim kimseye borcumuz yok. Batı’nın borcu var. Borcu olduğu için ses çıkaramıyor” diye konuştu.
Bölücü terör örgütü PKK'nın ve Suriye'deki uzantılarının paçavralarına düşünce özgürlüğü bahanesiyle şehrin en merkezi meydanlarını açanların Filistin halkının sesi olmaya çalışanlara kan kusturmakta olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Düşünebiliyor musunuz sırf çocuk kadınların ve sivillerin haklarını savundukları için üniversite rektörleri sorgulanıyor, kongreye hesap vermek zorunda kalıyor. En küçük bir eleştiri, hukuk ve demokrasi sınırları içinde bile olsa en küçük bir eylem antisemitizm yaftası vurularak engelleniyor, hatta suç sayılıyor. Avrupa'sından Amerika'sına kadar özgürlüklerin beşiği denilen yerlerde faşizmin, baskının ve korku imparatorluğunun adeta kitabı yazılıyor. Gerçekten insanlık adına, demokrasi adına, fikir ve düşünce adına daha sonra utançla hatırlanacak günler yaşıyoruz. Buradan Sırf fikrini ifade ettiği, insanlık onurunu savunduğu için baskıya maruz kalan tüm bilim insanlarına çağrı yapıyorum: Türk üniversitelerinin kapıları sizlere sonuna kadar açıktır. Bilimsel çalışmalarınızı sürdürmeniz noktasında sizlere gereken desteği vermeye hazırız. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız TÜBİTAK ve diğer kurumlarımız sizlere yardımcı olmaktan çekinmeyecektir” dedi.

Programa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Ticaret Bakanı Ömer Bolat ve çok sayıda davetli katıldı. Programda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır tarafından TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü tarafından tasarlanıp geliştirilen ve üretilen ilk yerli ve milli yüksek çözünürlüklü uydu olan İMECE'nin 1/12 ölçekli maketi ile TÜBİTAK Kutup Bilimleri Ansiklopedisi takdim edildi.

Hülya Keklik

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Zonguldak Karadeniz yükseliyor, 160 milyon kişi tehdit altında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEUN) Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, Karadeniz’de deniz seviyesinin okyanuslarla eşdeğer biçimde yükseldiğini belirterek, önümüzdeki yıllarda kıyı erozyonu, su baskınları ve yerleşim alanları için ciddi risklerin oluşabileceği uyarısında bulundu. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kutoğlu, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin Karadeniz kıyıları üzerindeki etkilerine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Uydu altimetresi verileriyle yürütülen bilimsel çalışmada, Karadeniz’de deniz seviyesinin düzenli ve sürekli biçimde yükseldiği ortaya konuldu. Kutoğlu şöyle devam etti: "Küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı olarak dünyada global olarak denizlerin yılda 3 mm yükselmesi söz konusu. Bu yükselme iklim değişikliğine bağlı olarak giderek artarak 2100 yılına kadar devam edecek. Dünya denizlerinin yılda 2 metre yükseleceği ve bu yükselmeye bağlı olarak da bazı bölgelerde, deniz ve kıyı bölgelerinin düşük kota sahip olduğu bölgelerde denizin kilometrelerce içeri girmesi hatta fırtınalı zamanlarda dalga yüksekliğinin fazla olduğu zamanlarda pek çok yerleşim biriminin sular altında kalması durumu söz konusu. Bu anlamda Karadeniz’le ilgili deniz seviyesi çalışmaları ve kıyı erozyonu çalışmaları yetersiz idi. Biz uydu altımetresi tekniğiyle elde edilen ve 1993 yılına kadar giden verilerin tamamını aldık. Bunların zaman serisi analizini gerçekleştirdik ve gördük ki Karadeniz okyanuslarla benzer dolayısıyla okyanuslarla benzer bir yükselmeye sahip olduğu için okyanus ve kıyılarında ne gibi tehditler söz konusuysa Karadeniz kıyısında da benzer tehditlerin söz konusu olduğunu tespit etmiş olduk. 1993 yılından 2020 yılına kadar Karadeniz’de deniz seviyesinin yılda ortalama 3 milimetre, toplamda ise yaklaşık 10 santimetre yükselmesi söz konusu. Bunlar çok küçük rakamlar gibi görünebilir. Ancak denizin bir birim yükselmesi demek kıyı alanının yüksekliğine bağlı olarak düşük yüksekliklerde 50 ila 100 kat daha içeriye girmesi anlamına gelir. Dolayısıyla bir sene önce deniz 1 mm daha düşükken daha kısa bir mesafeye erozyonu uğratırken bir sene sonra yükselme nedeniyle çok daha iç bölgeleri kıyı erozyonuna tabi tutabilir. Hatta fırtınalı zamanlarda dalgaların çok daha içeriye girip su basması tehdidi söz konusu olabilir." "İki metre yükselmeyle denizin 500 metre içeriye girmesi söz konusu olabilir" Küresel ölçekte deniz seviyelerindeki artışa dikkat çeken Kutoğlu, "Bu çalışmada biz Karadeniz’in okyanuslarla eşdeğer bir şekilde yükseldiğini keşfetmiş olduk. Yılda 3 mm’ye kadar. Ancak bilimsel çalışmalar şunu gösteriyor. Sıcaklıklar, küresel ısınma arttıkça buzulların daha fazla erimesi, dolayısıyla da yükselmenin daha fazla artması durumu var. Yapılan bir senaryoya göre buzullar eridiğinde dünya denizlerinin, okyanusların 2 metre kadar yükselmesi söz konusu. Dolayısıyla bu 2 metre yükselme yaklaşık 200 ila 500 metre içeriye hatta bazı daha düşük kodlu yerlerde denizin düşük seviyeli yerlerde birkaç kilometre içeriye girmesi söz konusu olabilir" dedi. "160 milyonluk nüfusu etkileyebilir" Bu yükselmenin etkilerinin sanılandan çok daha büyük olacağını vurgulayan Kutoğlu, "Karadeniz’de okyanuslarla eşdeğer bir yükselmeye sebep olduğu için aynı tehdit Karadeniz kıyılarında da söz konusu. Burada haritayı incelediğimiz zaman sarı ve kırmızı ile işaretlenmiş alanlar kıyı erozyonunun en şiddetli gözleneceği ve gözlenmekte olduğu yerleri gösteriyor. Haritaya baktığımız zaman Kuzey Karadeniz yani Ukrayna, Rusya bölgelerinde kıyı bölgelerinin kodları daha düşük olduğu için kıyı erozyonu burada çok daha etkin olacak. Bizim kıyılarımız daha yüksekliği fazla olduğu için oraya göre daha sınırlı görünüyor. Bu haritaya baktığımızda yine de bizim bazı kıyı bölgelerimizde ilerleyen zamanlarda ciddi kıyı erozyonlarının meydana gelmesi söz konusu. Karadeniz Havzası’nın kıyı bölgelerinde 160 milyon insan nüfusu var. Bu nüfusun büyük bir çoğunluğu kıyı bölgelerinde yerleşmiş durumda. Şehirler genelde kıyı bölgelerinde kurulmuş. Dolayısıyla bu 160 milyon nüfus önümüzdeki 50 yıl 100 yıl içerisinde ciddi kıyı erozyonuna maruz kalınabilir. Şimdiden bunun farkında olup bununla ilgili tedbirlerin alınmasında fayda var" ifadelerine yer verdi. "Karadeniz okyanuslarla aynı hızda yükseliyor" Mevcut ve gelecekteki yatırımlar konusunda uyarılarda bulunan Kutoğlu, "Tabii ki mevcut alanlarla ilgili kıyı erozyonu görülen yerlerde ki mesela bizim Türkiye’de Karasu bölgesi oralarda erozyonu söz konusuydu. Kıyı tahkimatları yapılarak bunların önüne geçilmesi gerekiyor. Ama bunlar da ekstra bakım onarım maliyetleri. Bundan sonra gelecekteki yatırımlar yapılırken kıyı erozyonları deniz seviyesi ve buna bağlı kıyı erozyonu dikkate alınarak yatırımların daha yüksek bölgelerde ve uzak bölgelerde yapılması ülke ekonomileri için faydalı olacak" dedi. Prof. Dr. Hakan Kutoğlu’nun Karadeniz’de deniz seviyesi yükselmesi ve kıyı erozyonuna ilişkin hazırladığı bilimsel çalışma, 16. Uluslararası Çevre Bilimi ve Teknoloji Konferansı’nda sunuldu.
Iğdır Olta yok, ağ yok: Karasu Çayı’nda çıplak elle yayın balığı avı Ağrı Dağı’nın doğu yamaçlarından doğup Aras Nehri’ne karışan Karasu Çayı’nda yaşanan ilginç bir olay, görenleri hayrete düşürdü. Bölgede "balık adam" olarak tanınan Suat Çetindere, hiçbir ekipman kullanmadan, balıkları çıplak eliyle yakalıyor. Iğdır’ın Aralık ilçesinde bulunan Aras Nehri ve Karasu Çayı, amatör balıkçıların en uğrak noktaları arasında yer alıyor. Balık tutmayı bir tutkuya dönüştüren yöre halkı, hafta sonlarını bu sularda geçirebilmek için sabırsızlıkla bekliyor. Özellikle Karasu Çayı’nda yaşayan ve halk arasında "Lakka" olarak adlandırılan yayın balığı, balıkçıların en çok peşine düştüğü türlerden biri. Ancak çayın yapısı nedeniyle olta ile balık tutmak neredeyse imkânsız. Bu durum karşısında Suat Çetindere, alışılmışın dışında bir yöntemle dikkat çekiyor. Nefesini tutarak suya dalan Çetindere, sazlıkların ve çalı diplerinin arasında saklanan balıkları eliyle yakalıyor. Onun bu sıra dışı avlanma yöntemi, kıyıda bekleyen arkadaşları tarafından hayret ve sevinçle izleniyor. Karasu Çayı’nda sergilediği bu cesur ve farklı balık avı, Suat Çetindere’yi bölgenin en dikkat çeken isimlerinden biri haline getiriyor. Suat Çetindere; " Ben bu balıkları hobi amaçlı, elimle suyun altında tutuyorum. Bende illegal yol ile balık tutma yoktur. Ben bu işe çocuk yaşta başladım. Bende bunu abimden öğrendim. Bunu geliştirdim. Herkes eli ile balık tutabilir ama ben suyun altına girerek bu balıkları tutuyorum. İnanmayan gelip görebilir" dedi.
Van Van Kedi Villası’nda bu yıl 120 yavru dünyaya geldi Her yıl yerli ve yabancı on binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Van Kedi Villası’nda bu yıl toplam 120 yavru dünyaya geldi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) bünyesinde faaliyet gösteren Van Kedisi Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce yürütülen çalışmalar kapsamında, Türkiye’nin milli ırkı olarak tescillenen Van kedilerinin neslinin korunması ve orijinalliğinin sürdürülmesi amacıyla kontrollü üretim çalışmaları titizlikle devam ediyor. Senkronize doğum yöntemiyle gerçekleştirilen doğumların büyük bölümünün, genetik özellikleri yüksek ve orijinale yakın yavrulardan oluştuğu belirtildi. Cana yakın tavırları, ipeksi beyaz tüyleri, biri mavi biri kehribar ya da her ikisi de mavi olabilen göz yapıları ve suya olan ilgileriyle bilinen Van kedileri, yalnızca Van’ın değil Türkiye’nin de önemli sembolleri arasında yer alıyor. Ünü yurt dışına da taşan Van kedileri, Van Kedi Villası’nı ziyaret eden turistlerin en fazla ilgi gösterdiği canlılar arasında bulunuyor. "Orijinalliğe çok yakın yavrular oldu" İHA muhabirine konuşan Van Kedisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Abdullah Kaya, merkezdeki doğumların üç parti halinde gerçekleştirildiğini hatırlattı. Geçtiğimiz yıl yeni yavru doğumu açısından 100 hedefi koyduklarını ifade eden Prof. Dr. Kaya, "Bu yıl ise yaklaşık 120 yavru elde ettik. Bunların yaklaşık 99-100’ü orijinalliğe çok yakın yavrular oldu. Bu yıl satıştan ziyade yavruların büyük bir bölümünü merkezin kendi ihtiyaçları için ayırmak durumunda kaldık. Bu nedenle 2025 yılı, Van Kedisi Araştırma Merkezi açısından kendi kedi sayısının yenilenmesi bakımından oldukça verimli bir yıl olarak geçti" dedi. "Süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor" Ücretli sahiplendirme konusunda da çalışmalarının devam ettiğini ifade eden Kaya, "İhtiyaç fazlası yavruları, belirli kriterler çerçevesinde hayvanseverlere ve kedi beslemek isteyen ailelere sahiplendiriyoruz. Ancak bu süreç, her isteyene kedi verme şeklinde ilerlemiyor. Van kedisinin kıymetini bilecek, ona iyi bakabilecek ve kesinlikle sokağa terk etmeyecek aileler tercih ediliyor. Bu şartlar sağlandığında, elimizde ihtiyaç fazlası kedi varsa sahiplendirme yapıyoruz. Ancak 2025 yılında sahiplendirme oranı önceki yıllara göre biraz daha düşük kaldı" diye konuştu. "Temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır" "Her eve bir Van kedisi" projesinin tüm Türkiye’yi kapsayan ve uzun vadeli bir hedef olduğunu söyleyen Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye genelinde milyonlarca haneyi düşündüğümüzde, bu slogan bir vizyonu ifade ediyor. Yılda yalnızca bir Van kedisi bile sahiplendirmiş olsak, bu hedef doğrultusunda ilerleme kaydetmiş oluruz. Bu hedef; bize araştırma, geliştirme ve ıslah konusunda şevk veren bir motivasyon kaynağıdır. Bu hedeften kesinlikle sapma söz konusu değildir. Ancak süreç yavaş ve kontrollü ilerlemek zorundadır. Çünkü temel önceliğimiz Van kedisinin orijinalliğini korumaktır. Hızlı gitmek gibi bir niyetimiz yok; önemli olan, bütünlüğü bozmadan ve genetik yapıyı koruyarak ilerlemektir."