POLİTİKA - 27 Mayıs 2016 Cuma 20:56

CHP’li Tezcan: 'Ret oyu vereceğiz'

A
A
A
CHP’li Tezcan: 'Ret oyu vereceğiz'

CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, düşük profil tartışmalarına dikkat çekerek, Hükümet Programı’na ret oyu vereceklerini söyledi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Tezcan, TBMM’deki 65’inci Hükümet Programı görüşmelerinde yaptığı konuşmada, “Çok ilginçtir parlamento belki de tarihinde ilk defa bir hükümet programını görüşürken bu kadar düşük profilli pozisyon aldı. Bu herhalde hükümetin kuruluş sürecinde siyasi literatürümüze giren düşük profil tartışmasından kaynaklanıyor ve parlamentoya da söyleyecek bir şeyim yok. Böylesi bir hükümet değişikliğine kendi penceresinden sanıyorum ki TBMM’de böylesi bir tepkiyi herhalde uygun görüyor. 1 Kasım 2015 yılında bir seçim yaşandık ve o seçimin ardından kurulan 64. Hükümetin programı burada okundu, görüşüldü, konuşuldu, oylandı. Arkasından hükümet güvenoyu aldı parlamento tarafından ama bir bakıyoruz önce iktidar partisinin içerisinde bir siyasi operasyon yapıldı yetki alıp verme konusunda. Arkasından da 4 Mayıs Sarayda hükümet halledildi. Tarihimizde Abdülhamit’in halli denir, Abdülaziz’in halli denir şimdi de Davutoğlu’nun hallini yaşadık burada. Bunun arkasından başka bir tartışma girdi. Bir düşük profil tartışmasıyla karşı karşıya kaldık. Herkes sıraya girdi. En düşük profilli ben olacağım diye yarış başladı. Normal yarışmalar en iyisi benim diye yapılır ama ne yazık ki siyaset tarihimize yeni bir şey kazandık, ‘en düşük profilliyi seçme yarışı.’ Ben buradan ÖSYM Başkanına bir teklifte bulunuyorum. Bundan sonra üniversite sınavlarına bir de bunu eklesinler ‘en düşük profilli kimdir’ onu da objektif seçelim” diye konuştu.

“64. HÜKÜMETİN GİDİŞ ŞEKLİNİ, 65. HÜKÜMETİN GELİŞ ŞEKLİNİ ALIN TÜRKİYE’DE DEMOKRASİNİN ÇAPINI BULURSUNUZ”

“Sorun bir hükümet sorunu değil, sorun bir profil sorunu çok açık” ifadesini kullanan Tezcan, “Aslında 64. Hükümetin profili de yüksek değildi. O hükümette her seferinde ısrarla Sayın Davutoğlu nasıl Saraya tabi olduğunu ve anayasadaki parlamenter sistemindeki uzak fiili başkanlık rejimini uygulama konusunda kararlı olduğunu anlatıyordu. Ama o düşük profil bile az geldi. Daha düşük profilli arayışın sonucudur bu. endişem şu, burada bir güven oylaması yapacağız. Eğer bu parlamento bu hükümet programına güvenoyu verirse aynı düşük profile ortak olmak olacak tarihe bu şekliyle geçecek. Onun için oy kullanırken buna dikkat edin. Demokrasimizin çapıyla ilgili bir sorun var ortada. Türkiye’de demokrasinin çapını ölçmek için yeni bir ölçü ortaya çıktı. 64. Hükümetin gidiş şeklini, 65. Hükümetin geliş şeklini alın Türkiye’de demokrasinin çapını bulursunuz” değerlendirmesinde bulundu.

“O ZAMAN GÜVENOYLAMASINI DA KALDIRIN NE GEREK VAR GÜVENOYLAMASINA SARAYIN GÜVENİ YETİYOR ZATEN”

64. hükümet zamanında olan olayları sıralayan Tezcan, şöyle konuştu:

“12 Ocak 2016 Sultan Ahmet saldırısı 11 vatandaşımız ölmüş, 17 Şubat 2016 Merasim Sokak saldırısı Ankara’da 29 ölü, 13 Mart 2016 Güvenpark saldırısı 37 ölü, 19 Mart 2016 İstiklal Caddesi saldırısı 5 ölü, 1 Mayıs 2016 Gaziantep saldırısı 3 ölü toplu terör saldırılarıyla toplam 85 ölü. Toplam şehit sayımız 519’u geçmiş. 64. Dönemde bütün bunlar yaşanmış bir tane bakan bile istifa etmemiş. Başbakan çıkıp istifa etmemiş. Hükümetin istifa etmesi meselesi gündeme bile gelmemiş böyle bir dert yok. Yüzlerce vatandaşımızın ölümünden siyasi sorumlu hükümet istifa etmemiş ama Başbakan Davutoğlu bir hata yapmış Saray’dan izinsiz Obama ile görüşme telaşına düşmüş randevuyu istemiş işte gün o gündür Davutoğlu’nun hallolduğu gün. Böyle bir anlayış, demokrasi olur mu? 64. Hükümet gidecekse bu akan kanlar nedeniyle gitmeliydi sarayın 4 Mayıs darbesiyle değil. Bu hükümetin nasıl kurulduğuna bakalım. İlk defa hükümet kuruldu kurulduğu gün hükümet programı okundu burada. Cumhuriyet tarihinde bir ilktir budur. Sayın Binali Yıldırım Saraya gitti. Saraya gittiğinde kendisine 3 tane zarf verildi. 3 tane sarı zarf aynı anda. Birinci zarf başbakan ataması zarfı, ikinci zarfın içinde bakanlar kurulu listesi vardı. Üçüncü zarfta da bu hükümet programı vardı. Bunların hepsi saraydan hazırlandı verildi ve şimdi burada TBMM’de bu hükümet programı oylanmak istiyor. O zaman güvenoylamasını da kaldırın ne gerek var güvenoylamasına sarayın güveni yetiyor zaten. Parlamentodaki bir siyasi partinin çoğunluğu için sarayın güveni yetiyorsa bu tiyatro oyununa ne gerek var.”

“AK PARTİ’NİN İÇERİSİNDE OPERASYON YAPIP HÜKÜMETİ DEVİREN VE YENİ HÜKÜMET KURACAK KADAR SİYASETİN İÇİNE GİRMİŞ BİR CUMHURBAŞKANI VAR”

“Diyor ya, ’birinci vazifemiz yeni anayasa hangi yeni anayasa’” diyen Tezcan, “Mevcut anayasayı uyguladınız mı, buna uyan bir Cumhurbaşkanı var mı, buna uyan başbakan var mı, bakanlar kurulu, iktidar grubu var mı? Açıkça anayasayı ihlal edeceksiniz ondan sonra yeni anayasayı bir hükümet programı olarak koyacaksınız. Türkiye bir anayasasızlaştırma süreciyle karşı karşıya. Anayasayı fiili olarak ihlal ede ede bir anayasasızlaştırma süreciyle karşı karşıya. Melese fiili durumu kabul ettirme çabası. Anayasanın 112.maddesi çok açık. Meclis’ten güvenoyu almadan sarayda yapılan bu toplantı ilk bakanlar kurulu neyin işaretidir. Mevcut anayasada Cumhurbaşkanı hükümetin başkanı değildir, yürütmenin başıdır. Hükümetin başı başbakandır. Ne yazık ki Türkiye’de yetkileri Cumhurbaşkanı tarafından gasp edilmiş bir hükümet var. Bu tablo içerisinde yeni anayasa tartışmaları. Belli ki yaratılan fiili durumu bir meşruiyet zeminine oturtma telaş ve çabası var. Var mı bir tarafsız Cumhurbaşkanı? Seçim dönemi kampanya yapıp muhalefet partilerini eleştirdi, iktidar partisi lehine konuştu, bugüne kadar doğrudan doğruya Bakanlar Kurulu’nu sarayda toplayıp fiilen bakanlar kurulunun başkanlığını, hükümetin başkanlığını yaptı onu da koyduk bir noktaya. Artık Ak Parti’nin içerisinde operasyon yapıp hükümeti deviren ve yeni hükümet kuracak kadar siyasetin içine girmiş bir Cumhurbaşkanı var. Bu açık anayasanın ihlalidir. Anayasa artık fiilen askıya alınmıştır. Parlamenter sistem buzdolabındadır diyen, yargı benim için ayak bağıdır diyen bir cumhurbaşkanı var. Rejim fiilen değişmiştir diyor. Bütün bu tabloda yargının teslim alındığı, üç tane yüksek mahkeme başkanının Danıştay, Sayıştay ve Yargıtay Başkanının AYM’yi tanımıyorum diyen yargı bana ayak bağıdır diyen Cumhurbaşkanıyla Rize gezilerinde Türkiye’yi dolaştığı ve sıkılmadan ‘devlet başkanım’ diye hitap ettiği bir tabloda yaşıyoruz. Açın anayasada okuyan devlet başkanı mı değil mi? Şimdi çıkacaksınız Türkiye’de yeni anayasayla yeni bir tablo yaratacağını iddia ediyorsunuz. Bu Türkiye’de demokrasiyi ortadan kaldırıp, diktatörlüğü kurma heves ve çabasından başka bir şey değildir” ifadelerini kullandı.

“BU REJİME SİYASET LİTERATÜRÜNDE PATRONLU BAŞKANLIK REJİMİ DENİYOR”

Başkanlık sistemine değinen Bülent Tezcan, “Adını bile doğru koymuyorsunuz. Bu rejimin adı başkancı rejim. Bu rejime siyaset literatüründe patronlu başkanlık rejimi deniyor. Türk tipi başkanlık rejimi diyordunuz ya, aslında bu başkancı rejimin Güney Afrika’da uygulanan bir model olduğunu ondan daha kötü ve tek adam rejimini dayatan model olduğunu biliyoruz. Bugün Despotik tek parti rejimi kurdunuz. Bu hükümet programındaki başkanlık rejimi ya da anayasayla ilgili söylenen her şey Türkiye’nin geleceğiyle ilgili çok tehlikeli adımın ve kırılma noktasının başlangıcıdır. Bu programda yolsuzluk yok. Nasıl olacak niye olsun. Koca devleti soyanlar Karabağların hesabını burada sormaya kalkmasınlar” dedi.

Başbakan Binali Yıldırım’ın bir şeyin cevabını vermek zorunda olduğunu söyleyen Tezcan, “4 Kasım 1999 tarihinde Ali Müfit Gürtuna İstanbul Belediye Başkanı iken Sayın Binali Yıldırım’ı İDO Genel Müdürlüğünden niye aldı? Arşivler unutmuyor. Yolsuzlukla mücadele bu hükümetin fıtratında yok onun içinde programa girmemiş” şeklinde konuştu.

İmralı’da sadece çözümün konuşulmadığını devlet düzenin de pazarlığının yapıldığını ileri süren Tezcan, “Devletin idari yapısını konuştunuz bunu Apo’nun mektupları söylüyor. 21 Mart Nevruzu’nda okunan mektuba bakın. Kandili de onay makamı yaptınız. Dolmabahçe’de duvara tosladınız. Olan da Yalçın Akdoğan ile Mahir Ünal’a oldu. Fatura bir yere kesilecek ki buluna buluna onlar bulunmuş” ifadelerini kullandı.

Eğitim sistemini de eleştiren Tezcan, Türkiye’yi imamhatip tartışması üzerinden Türkiye eğitiminin sıkıştırıldığını ifade etti.

"BİZ HÜKÜMET PROGRAMINA RET OYU VERECEĞİZ"

Dış politikayla ilgili değerlendirmede bulunan Tezcan, dış politikada iki temel eğilimin olduğunu anlattı. Tezcan, şunları kaydetti:

“Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü dış politika 14 yıllık Ak Parti hükümeti dönemindedir ne yazık ki. Türkiye donör ülke olmuş dış politikada. 2004 yılından bu yana AKP hükümet döneminde Ege Adalarında 12 tane ada bir tane kayalık olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti egemenliğindeki adalar Yunanistan’a ilhak ettirildi. Yunanistan işgal etti adalarımızı sesinizi çıkarmadınız.”

Tezcan, Başbakan Yıldırım’a ait bir fotoğrafı da göstererek, “Sonuç olarak tablo meydanda Türk topraklarını Yunanistan’a teslim eden bir anlayışı ve pasaportuna utanıp sıkılmadan Yunan mührü vurdurarak Türk topraklarına giden bir Başbakanın hükümetidir bu hükümet. Biz bu mesele bir profil meselesi olduğu için bu güven oylamasında da en düşük profilli olana güvenoyu vereceğiniz için biz kendi pozisyonumuzu bu düşük profilde tarif etmeyeceğimiz biz hükümet programına ret oyu vereceğiz” açıklamasında bulundu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Nilüfer’in gıda zincirine tam not Nilüfer Belediyesi’nin de paydaşları arasında yer aldığı Avrupa Birliği destekli FUSILLI Projesi, 3 günlük programın ardından sona erdi. Sürdürülebilir gıda sistemi için Nilüfer’de yapılan çalışmaları inceleyen konuklar, tesisler ve gıda zinciri ile ilgili övgü yağdırdılar. Avrupa Birliği destekli FUSILLI Projesi, Nilüfer Belediyesi ev sahipliğinde düzenlenen ‘Final Konferansı ve 9. Periyodik Toplantı’ ile tamamlandı. Üç gün süren organizasyona 13 ülke ve 12 şehirden toplam 34 farklı kuruluşun temsilcisi katıldı. Katılımcılar, programda hem raporlarını sundular, hem de Nilüfer Belediyesi’nin eylemlerini yerinde incelediler. İş paketi liderleri de genel değerlendirmelerini yaptı. Uluslararası kapanış konferansının ilk gününde programın ekonomik etkileri, şehir planlaması, katılımcılık ve eşitlik modelleri değerlendirildi. İkinci gün gerçekleşen saha ziyaretlerinde konuklar, Nilüfer’in sürdürülebilir gıda sistemine geçiş sürecinde önemli bir rol oynayan projeleri yerinde inceledi. Katılımcılar; Konak Üretici Pazarı, Altınşehir Mahalle Bostanı ve satış noktası, Budama Atıkları Dönüştürme Tesisi, Hasanağa Gıda Merkezi, Nilüfer Tıbbi ve Aromatik Bitki İşleme Tesisi, Ürünlü Kent Bostanı’ndaki Tohum Kütüphanesi ve Kompost Üretim Merkezi, Nilüfer Tarımsal Analiz Laboratuvarı ile Gölyazı’yı gezdiler. Nilüfer’in ürün desenini görme fırsatı yakalayan paydaşlar, yerel üreticilerle sürdürülen üretim zincirini gözlemlediler. Yerel ürünlerden alışveriş de yapan katılımcılar, yerelle kurulan iş birliği ve işleyiş nedeniyle yetkilileri tebrik ettiler. Etkinliğin son gününde ise 6 ayda bir gerçekleştirilen periyodik toplantı yapıldı. Proje paydaşları, 12 farklı şehirden temsilciler, danışman kuruluşlar ve akademisyenler konu başlıkları ile ilgili son değerlendirmelerini yaptılar. Organizasyonla ilgili değerlendirmede bulunan FUSILLI Proje Yürütücüsü Mehmet Can Yılmaz, çok sayıda şehir gezdiklerini belirterek, son programın ağırlama sırasının kendilerinde olduğunu aktardı. Programla ilgili güzel geri dönüşler aldıklarını ifade eden Yılmaz, “Nilüfer’de gıda sisteminin iyileştirilmesi için çok fazla müdahale alanı var. Nilüfer’de gıda sisteminin iyileştirilmesi için belirlediğimiz 5 kategorideki 48 ana eylem ve 192 alt eylemin yüzde 95’ini gerçekleştirdik. Projede yer alan 13 ülkeden 12 şehir ve 34 kuruluş ile birlikte genel anlamda önemli bir etki yaptık" dedi. Gerçek olmayacak kadar güzel Konukların saha ziyaretlerinden çok memnun ayrıldıklarını ifade eden Yılmaz, “Ziyaretçilerimiz başlangıçta anlattıklarımızı ’gerçek olmayacak kadar güzel’ olarak nitelendiriyorlardı. Ancak saha ziyaretlerinde her şeyi gözleriyle gördüler ve çok etkilendiler. Yerel üreticilerle kurduğumuz iş birliği ve sistemin işleyişi büyük takdir topladı" diye konuştu.
İzmir Büyüme ağrısını iyi tanıyın Pediatrist Uzm. Dr. Gamze Avcı, D vitamini, folik asit, demir, kalsiyum ve magnezyum, B12 gibi vitamin ve minerallerin eksiklikleri çocuklarda görülen yaygın kas-iskelet sistemi ağrılarının nedenlerinden biri olduğunu belirtti. Büyüme ağrısının çocukluk çağında tekrarlayan kas-iskelet ağrısı şikayetinin sıklıkla karşılaşılan bir sebebi olduğunu söyleyen Pediatrist Gamze Avcı, bu ağrıların özellikle akşamüzeri ve geceleri ortaya çıktığına dikkat çekti. D vitamini, folik asit, demir, kalsiyum ve magnezyum, B12 gibi vitamin ve minerallerin eksikliklerinin de çocuklarda görülen yaygın kas-iskelet sistemi ağrılarının nedenlerinden biri olduğunu belirten Uzm. Dr. Avcı, “Ağrı tek taraflı ve sürekli ise, gece yerine gündüzleri daha fazla oluyorsa, eklem üzerinde şişlik sertlik ve kızarıklık varsa büyüme ağrısı dışında bir neden söz konusudur, atlanmamalıdır” dedi. Acıbadem Kent Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Gamze Avcı çocuklarda görülen büyüme ağrısının nedenleri konusunda bilgi verdi, benzer ağrı belirtileri gösteren hastalıklarla karıştırılmaması uyarısında bulundu. Büyüme ağrısının hızlı büyüme ve gelişimin olduğu 4-6 yaş civarında başladığını, şikayetlerin yaklaşık 12 yaşa kadar devam edip zaman ilerledikçe azaldığını belirten Uzm. Dr. Avcı şunları söyledi: “Bu ağrılar özellikle akşam üzeri ve geceleri ortaya çıkmaktadır. Çocuklar gün içinde normal aktivitelerini yapar ve herhangi bir şikayeti olmaz. Ağrının kemik uzaması sırasında kaslar ve ‘periost’ adı verilen kemik zarının gerilmesi ile oluşması en yaygın düşüncedir. Bir diğer görüş ise gün boyunca çok hareket eden çocuğun kaslarında ortaya çıkan laktik asitin yaptığı ağrılardır. Ağrının tek taraflı ve sürekli olması, gece yerine gündüzleri daha fazla olması, eklem üzerinde şişlik sertlik ve kızarıklık olması altta yatan enfeksiyon, eklem problemleri, romatizmal hastalıkları akla getirmektedir. Ayrıca ateş, gece terlemesi, aşırı halsizlik ve solgunluk gibi sistemik bulguların eşlik etmesi altta yatan ciddi bir onkolojik hastalık olabileceğine işaret eder.” Vitamin mineral eksikliği de bir neden Çocuklarda yaygın kas-iskelet sistemi ağrılarının diğer bir sebebinin de D vitamini, folik asit, demir, kalsiyum ve magnezyum, B12 gibi vitamin ve minerallerin eksikliğinden kaynaklandığını ifade eden Uzm. Dr. Avcı sözlerini şöyle tamamladı: "Büyüme ağrısının tanısı tipik öykü ve fizik muayene ile konulur. Atipik öykü ve anormal bir fizik muayene bulgularının varlığında yapısal, onkolojik, romatolojik, enfeksiyon ve travmatik sebepleri tespit etmek için laboratuvar ve görüntüleme testlerine bakılır. Büyüme ağrısının sebep olduğu ağrı atakları ebeveynleri endişelendirir. Fakat büyüme ağrısı genellikle ergenlik çağında herhangi bir tedavi gerektirmeden azalarak biter. Ağrıyı rahatlatmak adına ağrı olan bölgelere sıcak uygulama ve masaj yapılabilir. Ağrının şiddetli olduğu durumlarda ağrı kesici ve antiinflamatuar tedavi hekim önerisi ile kullanılabilir.”