POLİTİKA - 28 Nisan 2016 Perşembe 16:28

Bakan Albayrak’tan nükleer karşıtlarına tavsiye

A
A
A
Bakan Albayrak’tan nükleer karşıtlarına tavsiye

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, nükleer enerji karşıtlarına, "Sınırımıza 10-20 kilometre uzaklıktaki Ermenistan’daki Metsamor Santralı var. Enerjinizi Ermenistan’daki santralı protesto etmek için harcarsanız, Türkiye’ye çok daha büyük hizmet verirsiniz" diye seslendi.

TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu, Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni görüşmek üzere toplandı. Komisyona teklif hakkında bilgi veren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, tüm dünyada enerji piyasalarının dinamik bir şekilde değişim geçirdiğini belirterek, Türkiye’de de buna uygun düzenlemeler yapıldığını, Türkiye’deki elektrik piyasasındaki hızlı değişim gereği mevcut 6446 Sayılı Kanun’da da değişiklik yapma ihtiyacı doğduğunu söyledi.

Hazırlanan teklifin yatırım süreçlerinin hızlandırılması ve uygulamada yaşanan sorunların giderilmesini amaçladığını kaydeden Albayrak, "Söz konusu teklif, ağırlıklı olarak yerli ve yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payını artırmak için bu kaynakların piyasaya daha hızlı ve etkin girişini sağlayacak yeni yatırım modellerini öngörmektedir. Bu kapsamda yerli kömürden elektrik üretim yatırımları desteklenecek ve çok daha kısa sürede bu yatırımların gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Aynı zamanda yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi ve bu tesislerde kullanılan teknolojilerin de yurt içinde üretilmesini sağlayacak yeni düzenlemeleri getiriyoruz. TBMM tarafından onaylanan 10. Kalkınma Planı’nda yer alan öncelikli dönüşüm programlarında 2018 itibariyle yerli kömürden elektrik üretim miktarının yaklaşık 57 milyar kilovatsaat olması hususu bakanlığımıza hedef olarak verilmiştir" dedi.

Teklifte bulunan doğalgaz arz güvenliğine ilişkin düzenleme ile ilgili bilgi veren Bakan Albayrak, "Doğalgaz arz güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak ithalatçı şirketlerin yüzde 10 olan depolama yükümlülüğünü yüzde 20 seviyelerine yükseltmeyi amaçlamıştır. Özellikle kış aylarında şehir tüketiminin pik yaptığı dönemlerde doğalgazın elektrik üretiminde de kullanılıyor olması talebin karşılanmasını güçleştirmektedir. Yeni depolama tesisleri ülkemizin uluslararası boru hatlarının geçiş güzergahı ve transit ülke pozisyonlarını güçlendirecek, önemli bir katkı yapacaktır" diye konuştu.

YERLİ KÖMÜR

"Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığıyla alakalı kaynaklarını daha hızlı ve etkin bir şekilde devreye almaya yönelik bir düzenleme" açıklamasında bulunan Bakan Albayrak, bunun yerli kömür tarafının da aynı şekliyle önem arz ettiğini kaydetti. Albayrak, "Bugün Türkiye’nin yerli kömürden üretim kapasitesini çok ciddi ve anlamlı bir şekilde artırmak bizim öncelikli hedeflerimizden bir tanesi. Dünyanın yerli kömürden, kömüre dayalı elektrik enerjisi üretiminden çok daha yoğun bir motivasyonla her geçen gün yatırımlarını artırdığı bir iklimde ki bu tartışma hep süre geliyor; batı ülkeleri, batı ekonomileri, kömür, emisyon, çevre kirliliği falan. Bugün itibariyle dünyadaki bir çok gelişmiş ekonomi örneğin, Amerika, Almanya, Avrupa’daki bir çok ülke, Çin ve benzeri ülkeler bir çoğu elektrik üretimini portföyü içinde çok büyük oranda kömürden yapıyor. Türkiye’nin ciddi bir yerli kömür rezervini de hızla devreye alması her geçen gün daha elzem olmaktadır" ifadelerini kullandı.

NÜKLEER KARŞITLARINA TAVSİYE

Nükleer enerjinin dünyada en önemli ve en güvenli enerji kaynaklardan bir tanesi olduğunu söyleyen Albayrak, "Bunun dünyadaki gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkeler için vazgeçilmez bir enerji kaynağı olduğu kesinlikle göz ardı edilemez. Bu gerçekten hareketle de Türkiye’nin bu enerji yatırımından vazgeçmesi, faydalanmaması düşünülemez. Çünkü bugün dünya çok net bir şekilde nükleer enerji kaynaklarına yatırıma son hızla devam ediyor" dedi.

Nükleer enerji karşıtlarının sergiledikler yaklaşımları tebessüm ile karşıladığını söyleyen Albayrak, "Onlara şunu tavsiye ediyorum, madem böyle iyi niyetli bir çevre kaygınız var, özellikle dünya için çok ciddi bir tehdit unsuru ortaya koyan sınırımıza 10-20 kilometre uzaklıktaki Ermenistan’daki Metsamor Santralı var. Diyorum ki bu enerjinizi Ermenistan’daki santralı protesto etmek için harcarsanız, Türkiye’ye çok daha büyük hizmet verirsiniz. 40 küsür yıllık bir teknoloji, ciddi riskleri ve sıkıntıları beraberinde barındırıyor. Sadece Ermenistan için değil, bütün dünya coğrafyası için tehlikeli" diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Uzmanlar, ‘Olağan Dışı Durumlarda Hemofili Hastalarının Yönetimi Uzlaşı Raporu’nu hazırladı 17 Nisan Dünya Hemofili Günü, hemofiliyle yaşayan bireylerin karşılaştığı görünmeyen zorlukları görünür kılıyor. Özellikle afet gibi olağan dışı durumlarda tedaviye erişimin kesintiye uğraması, hastalar için geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabiliyor. Tam da bu noktada Türk Hematoloji Derneği öncülüğünde, Novo Nordisk’in koşulsuz desteğiyle hazırlanan "Olağan Dışı Durumlarda Hemofili Hastalarının Yönetimi Uzlaşı Raporu" bu riskleri azaltmak için hasta ve sağlık çalışanlarına yönelik önemli çözüm önerileri sunarak bir yol haritası niteliği taşıyor. Her yıl 17 Nisan’da kutlanan Dünya Hemofili Günü, bu yıl da hemofiliyle yaşayan bireylerin özellikle afet gibi olağan dışı durumlarda karşılaştıkları görünmez riskleri gündeme taşıyor. Bu doğrultuda, Türk Hematoloji Derneği’nin öncülüğünde ve Novo Nordisk’in desteğiyle hazırlanan ‘Olağan Dışı Durumlarda Hemofili Hastalarının Yönetimi Uzlaşı Raporu’, hemofili ve nadir kanama bozukluklarıyla yaşayan bireylerin tedaviye kesintisiz erişimini sağlamak amacıyla somut çözüm önerileri sunuyor. Rapor, yalnızca tıbbi bir çerçeve değil, aynı zamanda hasta güvenliğini esas alan uygulanabilir bir yol haritası ortaya koyuyor. Rapor hakkında şu bilgiler paylaşıldı: Afet anlarında yalnızca binalar değil, tedaviye erişim umudu da riske girebiliyor Afetler sırasında yalnızca fiziksel yapıların değil, sağlık hizmetlerine erişimin de ciddi şekilde sekteye uğradığı biliniyor. Hemofili gibi düzenli ve kesintisiz tedavi gerektiren hastalıklarda en küçük bir gecikme bile hayati sonuçlara yol açabiliyor. Bu noktada derneğin hazırladığı Uzlaşı Raporu, hasta ve sağlık profesyonellerinin ihtiyaçlarına yanıt verecek bilimsel ve sahaya dayalı çözüm önerileri sunuyor. Hemofili perspektifinden deprem gerçeği Çukurova Hemofili Derneği ve IPSOS iş birliğiyle hazırlanan ‘Hemofili Perspektifinden Deprem Gerçeği’ başlıklı rapor, 6 Şubat 2023 depremlerinin ardından hemofili hastalarının yaşadığı aksaklıkları gözler önüne serdi. Fokus grup görüşmeleriyle elde edilen veriler, hem fiziksel hem de psikolojik etkileri kapsamlı şekilde ortaya koydu ve Uzlaşı Raporu’nun temel dayanaklarından biri haline geldi. Uzlaşı Raporu, sadece bir belge değil; hemofiliyle yaşayanlar için bir yaşam rehberi Afet gibi olağan dışı durumlarda hemofiliyle yaşayan bireylerin tedaviye kesintisiz erişimini sağlamak için hazırlanan Uzlaşı Raporu, ‘acil durum kartı’ ile tanıtıcı bileklik/künye kullanımının teşvik edilmesinden evde yeterli faktör ve tıbbi gereç bulundurulmasına, ‘kardeş hasta’ modeliyle destek ağlarının güçlendirilmesine kadar hayati çözümler sunuyor. Raporda, afet anlarında hızlı müdahale için dijital hasta verilerinin toplanması, muhtarların bilgilendirilmesi ve hasta dernekleriyle iş birliği öneriliyor. Ayrıca, uzmanlar arası destek zinciri ve şehirlerarası ‘kardeş hastane’ modeliyle sağlık hizmetlerinde koordinasyonun güçlendirilmesi hedefleniyor. Rapora yön veren Çalışma Grubu, hematoloji alanında önemli çalışmalara imza atmış üç değerli ismi bir araya getirdi: Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, Prof. Dr. Selin Aytaç Eyüpoğlu ve Prof. Dr. Serap Karaman. Bilimsel katkıların derinliğini artırmak ve çok boyutlu bir bakış açısı kazandırmak amacıyla oluşturulan Danışma Grubunda ise kıymetli akademisyenler yer aldı: Prof. Dr. Adalet Meral Güneş, Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir, Prof. Dr. Ayşegül Ünüvar, Prof. Dr. Ali Bülent Antmen, Prof. Dr. Osman Bülent Zülfikar, Prof. Dr. Can Acıpayam, Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, Prof. Dr. Hasan Kaya, Prof. Dr. Kaan Kavaklı, Prof. Dr. Selin Aytaç Eyüpoğlu, Prof. Dr. Serap Karaman, Prof. Dr. Vahap Okan. "Afetlere hazırlık, bir tercihten öte; hayat kurtaran bir zorunluluktur" Hemofili ve benzeri nadir kanama bozukluklarıyla yaşayan bireylerin kriz anlarında yalnız kalmaması gerektiğini vurgulayan Prof Dr. Ahmet Muzaffer Demir, "Afetlere hazırlık, bir tercihten öte; hayat kurtaran bir zorunluluktur. Türk Hematoloji Derneği olarak, hemofili ve benzeri nadir kanama bozukluklarıyla yaşayan bireylerin afet anlarında çaresiz kalmaması için Uzlaşı Raporu’nu hazırladık. Bu rehberle hedefimiz, afet yaşanmadan önce gerekli hazırlıkların tamamlanmasını ve kriz anlarında güçlü bir sağlık yönetimi zemini oluşturulmasını sağlamak" diye konuştu. Bir hastanın ilaca ulaşamadığı her dakika, onun için hayati bir risk taşıdığını vurgulayan Çukurova Hemofili Derneği Başkanı Prof. Dr. Ali Bülent Antmen, "6 Şubat depremlerinin ardından hazırladığımız ‘Hemofili Perspektifinden Deprem Gerçeği: 360 Kalitatif Yaklaşım Raporu’ hem hastaların hem de hematologların yaşadığı zorlukları açıkça ortaya koydu. İlaçsız kalınan her dakika bir hasta için hayati risktir. Bu rapor, gelecekte aynı hataların yaşanmaması için bir uyarı niteliğinde hazırlandı" dedi. Bu önemli çalışmaların yalnızca ulusal ölçekte değil, afet riski taşıyan tüm ülkelerde sağlık sistemlerine stratejik bir yol haritası kazandıracağına inandıklarının altını çizen Novo Nordisk Türkiye Kıdemli Klinik, Medikal ve Ruhsat Direktörü Dr. Ömer Buğra Bahadır, "Şirket olarak hemofili alanındaki sorumluluğumuzu yalnızca tedavi sunmakla sınırlı görmüyor; sürdürülebilir, hasta odaklı ve krizlere dayanıklı sağlık çözümlerine katkı sağlamayı öncelikli görevimiz kabul ediyoruz. Bu raporun, Türkiye başta olmak üzere afet riski taşıyan tüm bölgelerde yol gösterici olacağına inanıyoruz" şeklinde konuştu.
Van Van YYÜ’de ‘Mutfak Sanatları Akademisi’ açıldı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Turizm Fakültesi bünyesinde "Mutfak Sanatları Akademisi" açıldı. Programda konuşan Van YYÜ Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Şevli; bilim, kültür, sanat ve eğitimle topluma değer katan üniversitede ‘Mutfak Sanatları Akademisi’ni hayata geçirdiklerini belirterek, "Bir taraftan evrensel standartlarda eğitim sunarken diğer taraftan da yerel değerlerimizi küresel arenada tanıtmaktayız. Bugün bu vizyonun bir parçası olarak Mutfak Sanatları Akademisi ve gastronomi mutfağımızın açılışını gerçekleştiriyoruz. Bu gastronomi akademisi öğrencilerimize yemek pişirme tekniklerinin yanı sıra sürdürülebilir gastronomi, mutfakta inivasyon, geleneksel mirasın korunması, küresel trendleri ve dünya mutfaklarından örnekleri öğreterek her birinin birer gastronomi turizm elçisi olmasını sağlayacak. Uzman akademisyenlerimizin öncülüğünde öğrencilerimiz, Van’ın gastronomi değerlerinin dünyaya tanıtılmasını sağlayacak" dedi. Van’ın tarihi değerleri, doğal güzellikleri ve kültürel çeşitliliğiyle oldukça güçlü bir turizm potansiyeline sahip olduğunu ifade eden Turizm Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gülsen Baş Terzioğlu ise kentin sahip olduğu bu potansiyeli her geçen gün daha da arttırdıklarını vurguladı. Kentin zengin mirasını korumak ve gelecek nesillere aktarmak için çalışma yürüttüklerini kaydeden Terzioğlu, akademinin açılmasında emeği geçen herkese teşekkür etti. Açılış kurdelesinin kesilmesinin ardından program ikramlarla sona erdi.
Kayseri Soğuk hava hayvanları da etkiledi Kayseri Veteriner Hekimler Odası Başkanı Akgün Ergül, uzayan mevsim geçişleri ve sıcaklık farklarının büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarda mevsimsel hastalıklarda artışa neden olduğunu belirterek, "Özellikle yetiştiricilerimizin pnömoniye karşı, akciğer enfeksiyonlarına karşı hayvanlarını aşılatmaları bu dönemde daha uygun olacaktır. Aşılar her zaman için hayvanları bu hastalıklara karşı koruyacaktır" dedi. Mevsim geçişinin uzamasıyla mevsimsel hastalıklarda artış yaşandığını söyleyen Kayseri Veteriner Hekimler Odası Başkanı Akgün Ergül, "Kış ayları biraz uzadı. Özellikle biraz daha yağmurlu ve karlı soğuk günler de devam ediyor. Aslında hayvanların artık kapalı ortamlardan meralarda yayılıma çıkması lazım. Tabii bu mevsim geçişinin de uzaması ile birlikte birtakım mevsimsel hastalıklar veya paraziter enfeksiyonların da ortaya çıktığı bir dönemle karşı karşıyayız. Çünkü biz direkt hayvanlarla meşgul olduğumuz için özellikle de büyükbaş hayvanlarla. En başında havalarda artık gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkının çok olmasından dolayı solunum problemleri ile ilgili hastalıklar artık daha sık görülmeye başlandı. Bu amaçla da yetiştiricilerimiz, özellikle büyükbaş hayvanlarda bu problemi daha çok görürdü ama artık küçükbaşlarda da akciğer enfeksiyonlarını yoğun bir şekilde görebiliyoruz. Buna binaen koruyucu aşılarını, ki özellikle yetiştiricilerimizin pnömoniye karşı, akciğer enfeksiyonlarına karşı hayvanlarını aşılatmaları bu dönemde daha uygun olacaktır. Çünkü tedaviden önce koruyucu hekimlik bizim en başında yapmış olduğumuz hekimlik standartlarımız. Aşılar her zaman için hayvanları bu hastalıklara karşı koruyacaktır" dedi. Ergül, yağışların ardından artan popülasyonu nedeniyle kene enfeksiyonlarının da sık görüldüğünü söyleyerek, "Bir de yağışlardan sonra daha sulak alanların da olması ile birlikte özellikle küçükbaşlarda yoğun bir kene enfeksiyonu olduğunu görüyoruz. Keneler ısırdıkları zaman birçok hastalığı nakledebiliyorlar aynı insanlardaki kanamalı ateş gibi. Özellikle küçükbaş hayvanlarda alerjik reaksiyonlara, sarılık ya da birçok hastalıklara yol açabiliyor. Tedbir olarak sulandırıp pompalarla sıkabilecekleri ilaçlarla ya da hayvanlara enjeksiyon tarzında yapabilecekleri iğneler veya ense damlalarıyla hayvanlarını ilaçlarlarsa keneyle oluşabilecek paraziter enfeksiyonları da önlemiş olurlar. Çünkü bu dönemde her seneden daha fazla bir kene enfeksiyonu var ortalıkta. Hayvanların üzerinde de biz bunu görebiliyoruz. Özellikle koyunların kulaklarında, karın altlarında, koltuk altlarında yoğun bir kene enfeksiyonu bulunmaktadır. Bu da hayvanlarda ister istemez verim kaybına ve hastalıklara, hatta ölümlere kadar giden de durumlar oluyor. Bunun için keneye karşı da hayvanlarımızı bu dönemde ilaçlamış olursak önümüzdeki dönemi rahat ve sağlıklı bir şekilde atlatmış oluruz" ifadelerini kullandı.
İstanbul Fatih’te Acımusluk Sokağı Sarnıcı hurda ve kağıt deposu olarak kullanılıyor İstanbul’un Fatih ilçesinde Bizans dönemine ait Botaneiates Sarayı’nın bir bölümü olduğu düşünülen Acımusluk Sokağı Sarnıcı hurda ve kağıt toplayıcıları tarafından depo olarak kullanılıyor. Harabeye dönen tarihi yapının son hali ise havadan görüntülendi. Fatih’te yer alan bazı tarihçiler tarafından Bizans dönemine ait 1078’de inşa edilen Botaneiates Sarayı’nın bir bölümü olduğu düşünülen Acımusluk Sokağı Sarnıcı’nı kağıt toplayıcıları ve hurdacılar mesken tuttu. Hurda ve kağıt deposu olarak kullanılan tarihi yapı harabeye döndü. İç bölümünde 12 adet sütun bulunan sarnıç, 11 metreye 16 metrelik alanda tonozlu bölümlerden oluşuyor. İç bölümleri de tahrip olan yapının önüne de çuvallarla kağıtların bırakıldığı görüldü. Özel mülke ait olduğu öğrenilen sarnıcın çevresindeki çöp yığınları dikkat çekti. Evsizlerin de kullandığı tarihi yapı güvenlik açısından tehlike oluştururken, yüksek binaların arasında kalan bakımsız haldeki sarnıcın son hali ise havadan görüntülendi. "Kağıt toplayıcıları ve hurdacılar tarafından kullanılıyor" Acımusluk Sokağı Sarnıcı hakkında konuşan Arkeolog Ömer Faruk Yavaşçay, "Fatih Eminönü bölgesi Hobyar Mahallesi’nde bulunuyoruz. Bulunduğumuz sokağın eski adı Acı Musluk Sokak. Eser burada bulunuyor. İstanbul’da nadir kalan sarnıçlardan biridir. İstanbul’daki sarnıçların çoğu yer altında. Bu sarnıç ise yer üstünde görünüyor. Sarnıç maalesef yıllardır çok kötü durumda, girip çıkan belli değil. Ayrıca görüldüğü gibi kartonlar ve çöpler var. Kağıt toplayıcıları ve hurdacılar tarafından kullanılıyor. İçeride kıyafetler var, büyük ihtimalle birileri yaşıyor. Turizmin merkezi noktası, Eminönü’nün hemen arkasındayız. Buradan her gün yüzlerce turist geçiyor. Onlar bu görüntüyü görüyorlar. Tarihi yapıyı anlamaya çalışıyorlar ama maalesef bilgilendirme levhası yok. Ondan önce buranın bir restorasyona ihtiyacı var" dedi. "Eminönü’nün tarihini anlatan bir müze yok, müzeye dönüştürülebilir" Sarnıcın restore edilerek Eminönü’nün tarihini anlatan müzeye dönüştürülebileceğini ifade eden Yavaşçay,"Burası 11. yüzyılda Botaneiates Sarayı’nın sarnıcı olarak yaptırıldığı düşünülüyor. Bazı kaynaklarda mahzen ya da depolama alanı olarak kullanıldığından bahsediliyor. Osmanlı Dönemi’nde de çevrede hanlar varmış, şu anda da hanlar mevcut. Onlar burayı depolama amaçlı kullanmışlar. Son yıllarda da dediğimiz gibi; maalesef kağıt toplayıcılar ve hurdacılar tarafından kullanılıyor. İlk başta yapıyla alakası olmayan eklentiler bulunuyor. Burada demir bir kapı var. Yapının baştan sona taş duvar olması gerekirken, içine girip çıkabilmek için demir kapı eklenmiş. Onun dışında bazı pencereler eklenmiş. Bunların da yapıyla alakası yok. Yapı çok, büyük ve ihtişamlı. Burası için benim bir önerim var. Eminönü’nün tarihini anlatan bir müze yok. Tarihi anlatan bir müzeye dönüştürülebilir. Ya da hemen arkasında İstanbul Erkek Lisesi var. Osmanlı’nın son döneminden kalmış, muhteşem bir yapı. Bu yapının da tarihini anlatan bir müzeye dönüştürülebilir. İki müzeden biri yapılırsa hem sarnıcı kurtarmış oluruz hem de turizme kazandırmış oluruz" "Girip çıkan belli olmadığı için burası tehlikeli bir bölge" Sarnıcın güvenlik açısından tehlike oluşturduğunu belirten Yavaşçay, "İçinde 12 tane sütun var. Bazı kaynaklarda sağ ve sol taraflarında 2 tane oda olduğundan da bahsediliyor. Kaynaklardan okuduğu, edindiğim bilgiye göre 12 sütun olduğu ve bir de apsis bulunduğunu biliyoruz. Belki Hristiyanlar burayı dini amaçlar için kullanmış olabilir. Apsis, kilisenin en uç kısmına denilir. Restore edilirken bir kazı çalışması yapılırsa daha farklı şeylere de ulaşılabilir. Sarnıcın içine bazen yağmurdan dolayı su doluyor. Girip çıkan da belli olmadığı için burası tehlikeli bir bölge. Gece vakitlerinde bazı insanlar buraya yatmaya geliyor. İnsanlarımız için hem gündüz hem de gece burası tehlikeli bir nokta" şeklinde konuştu.