MAGAZİN - 30 Eylül 2011 Cuma 13:12

1 numara Gülben Ergen

A
A
A
1 numara Gülben Ergen

Ünlü şarkıcı Gülben Ergen, "Hayat Bi Gün" isimli albümüyle müzik listelerinde 1 numara oldu.

Albümünün yakaladığı büyük başarıdan ve satış rakamlarından oldukça memnun olan sanatçının yoğun temposu devam ediyor. Serdar Ortaç imzalı "Yarı Çıplak" isimli şarkısından sonra hayranlarından gelen yoğun istek üzerine ünlü şarkıcı, albümün 2. klibini ''Tesadüf'' isimli şarkısına çekti. 2. klip için sonbaharda aradığı sükuneti gözde tatil beldesi Alaçatı'da bulan Ergen, huzurlu ortamıyla dikkat çeken Sedirli Ev Otel'de konakladı. Gülben Ergen bu klibinde de yönetmen olarak, sektörün vazgeçilmez ismi Nihat Odabaşı ile çalıştı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kocaeli Hamile kadınlar için kritik uyarı Uzman Diş Hekimi ve Ağız Diş Çene Cerrahı Prof. Dr. Birkan Özkan, kadınları hedef alan diş eti hastalığının ciddi sonuçları olabileceğini açıkladı. Özkan, özellikle hamile kadınların hormonal değişiklikleri sebebiyle erken doğum ve düşük doğum ağırlığının riskinin fazla olduğunu söyledi. Uzm. Diş Hekimi ve Ağız Diş Çene Cerrahı Prof. Dr. Birkan Özkan, diş eti hastalığı (periodontitis) hakkında açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Birkan Özkan, bu hastalığın kadın sağlığı üzerindeki etkisine dikkat çekti. Hamile kadınların hormonal değişiklikleri sebebiyle diş eti hastalığına karşı savunmasız olduğunu dile getiren Prof. Dr. Özkan, gebelik öncesi diş eti tedavisinin önemine değindi. Ayrıca hastalık sebebiyle erken doğum riskinin arttığını söyleyen Özkan, bebeğin sağlığının da olumsuz etkilenebileceğinin altını çizdi. "Yalnızca anne sağlığını değil, bebeğin sağlığını da olumsuz etkiler" Hamilelik döneminde hormonal değişikliklerin kadınları periodontitise karşı daha savunmasız hale getirdiğini ifade eden Prof. Dr. Birkan Özkan, "Gebelikte diş etlerinde meydana gelen inflamasyon (şişlik ve kızarıklık), yalnızca anne sağlığını değil, bebeğin sağlığını da olumsuz etkiler. Gebelik sırasında östrojen ve progesteron seviyelerindeki artış, periodontitisin şiddetlenmesiyle, diş etlerinde inflamasyonu artırabilir. Erken doğum ve düşük doğum ağırlığı riski daha yüksektir. Ayrıca periodontitis şiddetlenince, dişeti altındaki bakteriler diş çürüğünde artışa yol açıyor. Ayrıca, hamilelikte bebek tarafından çekilen kalsiyum, hamile kadında diş dişeti ve çene kemiğinde olumsuz değişikliklere yol açıyor. Hatta toplumda bilinen her doğumda bir diş kaybettim olgusu da bu olumsuz etkilerden kaynaklanıyor. Bu dönemde bazı kadınlarda ‘gebelik tümörü’ adı verilen ve çiğnemeyi engelleyebilen diş eti büyümeleri de görülebilir. Ayrıca mide bulantısı nedeniyle dişlerin yeterince fırçalanamaması, diş taşı ve plak oluşumunu hızlandırarak bu diş eti hastalığı risklerini artırır" dedi. "Kemik kaybını hızlandırarak diş kayıplarına yol açabilir" Menopoz sonrasında diş kaybına yol açabilecek nedenlerin olduğunun altını çizen Prof. Dr. Özkan, "Menopoz döneminde östrojen seviyelerinin düşmesi, diş etinin keratinizasyonunda azalmaya yol açar. Diş eti hassaslaşır, kolayca zedelenir ve ağrılı hale gelir. Tükürük salgısının azalmasıyla ağız kuruluğu, yanma hissi ve diş çürüklerinde artış gözlemlenir. Osteoporoz, tek başına diş eti hastalığına neden olmaz. Ancak mevcut bir hastalık varsa, kemik kaybını hızlandırarak diş kayıplarına yol açabilir. Özellikle osteoporoz ilaçlarına başlamadan önce diş hekiminin muayenesinin gerekli. Bu ilaçların çenede enfeksiyonlara yatkınlığına bağlı olarak çene kemik ölümüne (nekrozuna) neden olabilir" ifadelerini kullandı. "Çene kemiği yapısını da tehdit eden ciddi bir hastalıktır" Genetik faktörlerinde kadınlarda periodontitis hastalık riskini artıran önemli etken olduğunu belirten Prof. Dr. Özkan, "25-35 yaşlarında sıklıkla kadınlarda başlayan, toplumda aslında yüzde 65 oranında var olan periodontitis hastalığının temelinde, genetik yatkınlığın ve düşük bağışıklık sisteminin oluşu bulunuyor. Kadınların bağışıklık sisteminin bazı durumlarda şişlik ve kanama gibi etkilere daha duyarlı olması, diş eti hastalıklarının daha şiddetli seyretmesine neden olabilir. Periodontitis, sadece diş eti sağlığını değil, diş, ağız, çene ve çene kemiği yapısını da tehdit eden ciddi bir hastalıktır. Tedavi edilmediği takdirde kötü ağız kokusu, diş taşı ve plak artışı, diş eti çekilmesi, dişeti şişmesi, çene kemik erimesi ve dişlerin sallanarak kaybı gibi sonuçlara yol açabilir. Diş kaybı, yalnızca estetik bir sorun değildir. Diğer dişlerinde pozisyonlarının yer değiştireceği, kötü ağız kokusu, çiğneme işlev bozukluğu, çene kemik erimesini artırarak çene kemiğinde güçsüzleşmeyi ve genel sağlığı da olumsuz etkiler" şeklinde konuştu. "Dişeti hastalıkları tedavileri veya operasyonunun yapılması önemli" Kadınların hormonal değişimlerini ve genetik yatkınlıklarını dikkate alan kişiye özel tedavi yöntemleri ve planlama oluşturulması gerektiğini dile getiren Özkan, "Adet döngüsündeki kadınlar için dişeti hastalığı bu dönemde geçici bir risk oluştursa da, periodontitis teşhisinin yapılması için kişiyi muayeneye teşvik etmesi ve periodontitisin kişiye özel tedavisinin yapılması yararlı olur. Hamile kadınlar için diş eti iltihaplarını önlemek adına, diş ve periodontitis tedavisinin gebelik öncesi yapılması daha rahat ve sağlıklı bir gebelik geçirmesi açısından yararlı olur. Menopoz dönemindeki kadınlar için Dişeti ve Çene Kemik sağlığını destekleyen tedavi yaklaşımları önemlidir. Menopoz öncesi diş tedavi ve dişeti hastalıkları tedavileri veya operasyonunun yapılması önemli" dedi. Erken teşhisin önemi Kadınlarda hormonal ve genetik faktörlerin, diş eti sağlığını etkilediğini vurgulayan Birkan Özkan, "Genç kadınlarda erken teşhis, kişiye özel tedaviler ve düzenli diş hekimi muayenelerinin, hastalık riskini en aza indiriyor. Diş eti hastalıklarının ilerlemesini engellemek, yalnızca dişlerin değil, çene kemiği ve genel sağlığın korunması, gebe, genç kadın ve ayrıca bebeğin sağlığı açısından da kritik öneme sahiptir. Sağlıklı bir ağız, sağlıklı bir yaşamın anahtarıdır" diye konuştu.
İzmir Prof. Dr. Alper Şener: “El, ayak, ağız hastalığı ciddi bir risk oluşturmaz” Prof. Dr. Alper Şener, ‘El, ayak, ağız’ hastalığının daha çok kreş çağındaki çocuklarda görüldüğünü belirterek, bu hastalığın ciddi bir klinik tabloya yol açmadığını, sekel (doku bozukluğu) bırakmadığını, bu nedenle ebeveynlerin panik yapmamaları gerektiğini belirtti. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, ‘el, ayak, ağız’ hastalığının, özellikle kreş çağındaki çocuklarda yaygın olarak görülen bir hastalık olduğunu belirtti. Hastalığın ilk olarak hafif üşüme, titreme, boğaz ağrısı, geniz akıntısı ile başladığını ifade eden Şener, bu belirtilerin ardından döküntülerin ağız çevresine, eller ve ayaklara da yayıldığını söyledi. “Ciddi bir klinik tablo değil” Prof. Dr. Şener, çocukluk çağı hastalıkları içerisinde sık sık karşılaşılan ve toplumun yüzde 80 ile 90’ında görülen bu hastalığın, genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında dalgalanmalara yol açtığını belirtti. Ayrıca, hastalığın özellikle kreş çağındaki çocuklarda karşı karşıya kalındığında, ebeveynleri tedirgin ettiğini ifade eden Şener, “Ağız çevresinde oluşan döküntüler, ağız içinde olan hafif yanma, batma hissi ve eller ile ayaklara da zamanla sıçramış olması dolayısıyla daha ciddi bir klinik tabloyu taklit ettiği düşünülüyor ama aslında ciddi bir klinik tablo değil” diye konuştu. “Kabuklanmayı yumuşak tutmak gerekir” Prof. Dr. Alper Şener, ebeveynlerin el, ayak, ağız hastalığı nedeniyle panik yapmalarına gerek olmadığını vurguladı. Hastalığın ilerleyen aşamalarında oluşan döküntülerin zamanla soyulmalara yol açabileceğini belirten Şener, kabuklanma durumunda bu bölgelerin yumuşak tutulması gerektiğini ifade etti. Ayrıca, döküntülerin, herhangi bir nemlendirici krem ya da ılık sabunlu suyla yıkanarak rahatlatılabileceğini ve vücutta yaygın döküntülerin yakın takip edilmesi gerektiğini ifade eden Şener, hastalığın kızamık gibi daha ağır hastalıklarla karıştırılabileceğini ancak el, ayak, ağız hastalığının genellikle orta kulak iltihabı, zatürre veya beyin iltihabı gibi ciddi komplikasyonlara yol açmadığını belirtti. “Birbirinden uzak tutmak gerekiyor” Tipik olarak ateşin düşmesiyle birlikte döküntülerin ortaya çıktığını vurgulayan Şener, “Ateşi yüksek olan hastalarda bazen verdiğimiz antibiyotikler ve ağrı kesiciler ilaç döküntüsü zannedilebiliyor. Fakat ilaç döküntüsü ile hiçbir alakası yok. Ağırlıklı olarak döküntü olmayan çocuklardan birbirine bulaşıyor. Özellikle kreş çağında oyuncakların ortak kullanımı ile karşı karşıya kaldığımız bir tablo. Ortak kaşık, çatal, bıçak kullanma, aynı ortamda yemek yemekle sıçrayan klinik tablolardan bir tanesi. Döküntüsü ve yüksek ateşi varsa bu çocukların kreşten ayrılması gerekiyor. Eğer çocukların döküntüsü, burun akıntısı ve burun tıkanıklığı varsa ortak oyuncak kullanımına engel olmak ve birbirinden uzak tutmak gerekiyor” şeklinde konuştu. “Doku bozukluğuna yol açmaz” Hastalığın, sekel (doku bozukluğu) bırakan bir durum olmadığının altını çizen Prof. Dr. Şener, şunları kaydetti: “Erişkin yaş grubunda bağışıklığı baskılanmış, organ nakli dahi olmuş olsa, ağır klinik tablolaya sebep olma ihtimali çok çok düşük. Erişkin hasta popülasyonu için ciddi bir risk söz konusu değil ama çocukluk çağında ağırlıklarla dalgalanmalar söz konusu.” “Salgın durumu yok” Aile hekimleriyle görüştüğünde ‘bir kümelenmenin olduğunu ama salgın başladı denilebilecek bir durumun olmadığını’ aktardıklarını söyleyen Şener, “Belli bölgelerde kümelenmelerle karşı karşıyayız. Takip etmek gerekiyor. Çünkü bir yerde başladıktan sonra çok hızlı bir şekilde bulaşıyor ve bulaş zincirinin hızı yayılması mümkün. Özellikle önlem gerekecek bir klinik tablo söz konusu değil. El, ayak, ağız hastalığı aralıklarla mevsimsel olarak, yıldan yıla, farklı bir şekilde belli kümelenmeler, mini salgınlar yapabilir” diye sözlerine ekledi.