YEREL HABERLER - 07 Nisan 2012 Cumartesi 12:43

ŞİFALI BİTKİLER KONUSUNDAKİ KARMAŞAYA "ATABDER" FORMÜLÜ

A
A
A
ŞİFALI BİTKİLER KONUSUNDAKİ KARMAŞAYA "ATABDER" FORMÜLÜ

Akdeniz Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Derneği (ATABDER) Yönetim Kurulu Başkanı ve 7 Aralık Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi şifalı bitkiler uzmanı Doç.Dr. Nazım Şekeroğlu, Tıbbi ve Aromatik Bitkilere olan ilgi dünyadaki diğer ülkelere paralel olarak son dönemde Türkiye`de de ciddi bir artış gösterdiğini söyledi.
Doç.Dr. Nazım Şekeroğlu, gıda, sağlık, kozmetik, baharat ve bitkisel çay sektörlerinde kullanılan bu bitkilerin doğadan toplanması, kültüre alınması, üretim-işleme teknikleri, yeni ürünlerin formasyonu, üretilen bu ürünlerin pazarlanması konusundaki bilimsel çalışmalar, endüstriyel uygulamalar ve bu ürünlerin yasal statüleri konusunda da çalışmalar giderek arttığını belirtti.
Konu ile ilgili olan tüm sektörler kendi alanlarında çalışmalarını yürütmekte olup, üniversite-sanayi-kamu-özel sektör arasındaki dayanışma bir türlü sağlanamadığını vurgulayan Doç.Dr. Nazım Şekeroğlu, " Bunun bir sonucu olarak, yapılan araştırmalar uygulamaya aktarılamamakta, ortaya çıkan sorunlar çözülememekte, gerek kurumlar arası gerekse kurumlar ile özel sektör arasında ciddi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Tıbbi ve aromatik bitkilerin sürdürülebilir kullanımı, tarımsal üretimi, gıda takviyesi,
sağlık ve kozmetik amaçlı ürünlerin üretimi ve bu ürünlerin yasal statüleri konusunda gelişmiş ülkelerde belirli standartlar oluşturulmuş olup, üretim-pazarlama-yasal statüler konusundaki problemler aşılmıştır. Ülkemiz zengin bitki çeşitliliği, coğrafi konumu ve tarihi derinliğinden dolayı tıbbi ve aromatik bitkiler konusunda diğer ülkelere göre farklı bir konuma sahip olup, bu durum Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından da ülkemizin kültürel bir zenginliği olarak görülmektedir. Türkiye`de
gıda, kozmetik ve sağlık amaçlı üretilen ürünlerde kullanılan bitkilerin korunması, kültüre alınması, bu bitkilerden üretilen ürünlerin üretim standartları, pazarlanması ve yetkili satış noktaları konusunda da yasal düzenlemeler yapılmakta olup, yapılan düzenlemeler farklı çevreler tarafından farklı şekillerde değerlendirilmektedir. Ağırlıklı olarak yurtdışından getirilen, son dönemde ülkemizdeki özel sektör tarafından üretilmeye başlanan bu tip bitkisel ürünler halihazırda aktarlar, baharatçılar ve
eczanelerde satışa sunulmaktadır. Gıda, kozmetik ve sağlık alanında bitkisel ürünlere olan talebin artmasıyla birlikte, durumdan fayda sağlamak isteyen kötü niyetli insanların, yasal boşluklardan da yararlanarak, halkın sağlığını hiçe saydıkları açıkça görülmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında son dönemde çeşitli yasal düzenlemeler yapılmakta olup, bitkisel ürünlerin üretimi ve satışı konusunda ortaya konulması planlanan uygulamalar ilgili çevreler tarafından farklı
şekillerde değerlendirilmektedir. Ülkemiz zengin biyolojik çeşitliliği ve etnobotanik bilgi birikimi ile önümüzdeki dönemde bitkisel ürünler konusunda çok iyi konumlara gelebilecek pozisyondadır. Ülkemizde bitkisel ürürünler pazarında ağırlıklı olarak yabancı ürünler hakim olup, kaliteli yerli ürünlerin üretiminin sağlanarak gerek iç gerekse dış piyasada mevcut kaynakların değerlendirilmesi ülkemiz için her yönden oldukça faydalı olacaktır. Tıbbi ve Aromatik Bitkilerle ilgili farklı meslek gruplarının
sivil toplum kuruluşları çalışmalarını sürdürmektedir, ancak her meslek grubu kendi doğruları yönünde hareket etmekte olup, sektördeki sorunların çözümünde ortak bir yol bulunması konusunda sonuca gidilememektedir. Bu durum gelişen ve değişen dünya ölçeğinde mevcut kaynaklarımızın iyi bir şekilde kullanılamaması ve konu ile ilgili olarak dışa bağımlılığımızın sürmesine yol açmaktadır. Bu kapsamda, ülkemizde Tıbbi ve Aromatik Bitkiler konusunda yasal düzenlemelerden sorumlu olan Bakanlıklar başta olmak üzere
bu konuda faaliyet gösteren, araştırma grupları, üniversiteler, kamu kuruluşları, özel sektör ve meslek kuruluşlarının bir araya getirileceği bir sivil toplum kuruluşuna acil ihtiyaç olduğu aşikar bir şekilde görülmüştür. Bu düşüncelerle, bahsi geçen tüm ilgili grupları ortak bir zeminde bir araya getirmesi hedeflenen Akdeniz Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Derneği - ATABDER faaliyetlerine başlamıştır. Derneğin tanıtım toplantısı 13 Nisan 2012 tarihinde saat 14.00`te RAMADA Plaza Halaskargazi Cad. No:63,
Osmanbey-Şişli/İstanbul`da yapılacaktır. Toplantıda farklı sektörlerden gelecek olan temsilcilerin söz alacağı `Türkiye`de Bitkisel Ürünlerin Bugünü ve Yarını` konulu bir panel de yapılacaktır" dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul İletişim Başkanı Altun, "İzzet Keribar Fotoğraf Sergisi" ve "Analogdan Dijitale Fotoğrafın Yolculuğu Sempozyumu"na katıldı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "İzzet Keribar Fotoğraf Sergisi" ile "Analogdan Dijitale Fotoğrafın Yolculuğu Sempozyumu"na katıldı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İletişim Başkanlığınca düzenlenen "İzzet Keribar Fotoğraf Sergisi" ile "Analogdan Dijitale Fotoğrafın Yolculuğu Sempozyumu’na katıldı. İletişim Başkanı Altun, sempozyumdan önce sergiyi gezdi. Beyoğlu’ndaki bir otelde düzenlenen programa İletişim Başkanı Altun, İzzet Keribar, birçok fotoğraf sever ve basın mensupları katıldı. İzzet Keribar, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’a hediye takdim etti. Program, saygı duruşu ve istiklal marşının okunmasıyla başlarken İzzet Keribar’ın belgeseliyle devam etti. “Bugün artık büyük ve güçlü Türkiye var” Programda konuşan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Bugünün Türkiye’sinde artık ne 60’larda kurumsal kimlik kazanan askeri ya da yargı vesayetine yer var, ne de o vesayeti savunanlara. Bugünün Türkiye’sinde artık ne 70’lerdeki istikrarsız siyaset ve ekonomiye yer var, ne de sağ-sol adı altında toplumsal alanı rehin alan radikalizme. Bugünün Türkiye’sinde artık ne 80’ler neslini topyekûn yok eden darbecilere yer var, ne de darbeye çanak tutan ideolojik müdahalelere, siyaset mühendislerine. Bugünün Türkiye’sinde artık ne 90’larda millete ’nerde bu devlet?’ dedirten derin ekonomik çöküntülere, siyasal kaoslara yer var, ne de siyaset alanına hükmeden bürokratik oligarşiye. Bugün bunlara yer yok. Bugün artık büyük ve güçlü Türkiye var” dedi. “İletişim Başkanlığı olarak, en büyük mücadelemizi ’hakikat’ krizine karşı veriyoruz” "Ülkemizde iletişim artık çok daha hızlı ve rahat kurulabilirken, bu oranın artması beraberinde ’dijital teröristlerin’ sayısını da artırmakta" diyen Altun, “Özellikle üzerinde durmak istediğim konulardan biri, sempozyuma da ismini veren ’analogdan dijitale yolculuk’ kavramı. Kavramın, fotoğraf sanatı adına ne anlam ifade ettiğini, birazdan başlayacak oturumlarda uzman isimlerden dinleyeceğiz. Ancak, kavramın yani ’analogdan - dijitale dönüşümün’ bizler için fırsatlar kadar krizleri de içinde barındırdığını bilmenizi isterim. İletişim Başkanlığı olarak, bilgiye ulaşmanın bu denli kolay olduğu “dijital dönüşüm” çağında, tüm çalışma arkadaşlarımla birlikte en büyük mücadelemizi “hakikat” krizine karşı veriyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın vizyonu doğrultusunda verdiğimiz bu “hakikat mücadelesinin”, Türkiye’yi eskiden olduğu gibi uluslararası bağımlılık düzenine mahkûm etmek isteyenlerin huzurunu bozduğu kesin. İşte huzuru bozulanlar, her gün yeni yeni yöntemlere başvuruyorlar. Bu yöntemlere örnek olarak; siber saldırıları, sanal âlemde yürütülen dezenformasyonları, kara propagandaları, beşinci kol ve terör örgütlerinin dijital faaliyetlerini verebilirim. Şurası net ki; giderek artan internet kullanım oranı sayesinde ülkemizde iletişim artık çok daha hızlı ve rahat kurulabilirken, bu oranın artması beraberinde “dijital teröristlerin” sayısını da artırmakta, hakikat krizini derinleştirmektedir. Durumun ciddiyetini aktarabilmek adına altını çizmeliyim ki; terörizm artık yeni formlar kazanmış durumda. Örgütler, yeni kurulan bu dijital medya düzenini; propaganda için, endoktrinasyon için, haberleşme için, militan ve sempatizan devşirmek için, eğitim için, hatta operasyonel kontrol ve sözde komuta için kullanıyor. Unutulmamalıdır ki içinde bulunduğumuz bu dijital dönüşüm çağında ismine ’dijital terörizm’ dediğimiz sorun da artık bir milli güvenlik meselesidir. Önümüzdeki dönemin en büyük mücadele alanlarından biri olan dijital dönüşümde, tüm kurumlarımıza, siyaset ve medya temsilcilerine hatta her bir vatandaşımıza büyük sorumluluklar düştüğünü bir kez daha hatırlatmak istiyorum” şeklinde konuştu. “İzzet Keribar Beyefendi, duruşuyla bize çok büyük dersler vermektedir” Sözlerine sanatçıya teşekkür ederek devam eden Altun, “Elinde fotoğraf makinesiyle 70’ten fazla ülke gezen ama en çok memleketini Türkiye’yi seven, en zor dönemlerde dahi asla vatanını terk etmeyi düşünmeyen büyük fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar Beyefendi, bu duruşuyla bize çok büyük dersler vermektedir. 88’inci yaşında hala ’Vatana nasıl faydalı olurum?’ sorusunun yanıtını arayan İzzet Keribar, bu bilinçle bizleri aydınlatmaktadır. Bizi bugün burada bir araya getiren, sanatın ve inceliğin peşinde bir ömür geçirmiş çınarımız sayın İzzet Keribar’a bize hatırlattıkları için tekraren şükranlarımı sunuyorum” ifadelerini kullandı. “Fotoğraf sanatı benim için sadece bir meslek değil” Programda açılış konuşmasını yapan Fotoğraf Sanatçısı İzzet Keribar ise, “Fotoğraf sanatı benim için sadece bir meslek değil. Aynı zamanda hayata dair duygularımı, düşüncelerimi ve gözlemlerimi ifade etmenin en güçlü yolu. Yaşam boyunca, her bir fotoğrafımda gerek farklı bir perspektiften görmeye çalıştım. Anların güzelliklerini, hayatın karmaşasını portrelerimde insan ruhunun derinliklerini yakalamaya gayret ettim. Bu akşam bana eşlik eden herkesle bu belgeseli izlemek benim için çok büyük bir onur. Bu belgesel film yalnızca benim değil benimle beraber çalışan, ilham veren, beni seven ve destekleyen tüm fotoğraf sanatçı dostlarım içindir. Türkiye’mizin fotoğraf ve sanat dünyasına bir armağandır. Sanatın gücüne inanan ve toplum üzerindeki etkisini önemseyen herkesin bu güzel ağırlık parçası olduğu biliyorum” diye konuştu.
İstanbul Yenidoğan Çetesi davası 5. gününde devam ediyor: Örgüt yöneticisi savunma yapıyor İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi’nin yöneticileri ve üyelerinin yargılandığı davanın görülmesine beşinci gününde devam ediyor. Duruşmada örgüt yöneticilerinden İlker Gönen savunmasında, "Herkesin suçu olabilir. Suçum olabilir ama bebek katilliği ile kimse beni yaftalayamaz" dedi. İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi yöneticisi ve üyesi 22’si tutuklu toplam 47 sanığın yargılandığı dava beşinci gününde devam ediyor. Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından adliyenin konferans salonunda görülen duruşmada, örgüt yöneticisi İlker Gönen savunma yaptı. “Aileler galeyana getirildi, kim bize sahip çıkacak?” Medisense şirketinde doktor olarak görev yapan ve iddianamede bebekler Kadan, Ayaz Karaduman, Öykü Helvacı, Havanur Karakoç ve Kerem Muhammed Tokluoğlu’nun ihmali davranış nedeniyle ölümüne sebep olma suçunu işlediği tespit edilen sanık Gönen savunma yaptı. Sanık Gönen savunmasında, “Karakoç bebeğin bağırsaklarında sorun vardı. Bebek Yalova’dan geldi. Bebeğin durumu kötüleşti. Bağcılar’da ameliyat oldu. Sonra sevk oldu. 64 gün sonra bebek vefat etti. Beni hemşireler 64 gün boyunca aradı. Bebeğe mama veriyorduk ağzından geliyordu. Ben bebeğin beslenemediği için ölmesiyle suçlanıyorum. Bebek Karakoç vefat ettikten sonra polis geldi bütün dosyalara el koydu ve bebeği Adli Tıp Kurumu morguna götürdü. Bebeğe otopsi yapıldı. Rapora göre bu bebeğin ölümü beslenememe değil, bağırsakların yırtılması. Masumiyet karinem varken, her şeyde gizlilik kararı varken, nasıl oluyor da haberlerde kanallarda sayfa sayfa çarşaf çarşaf yayınlanıyor bu iddialar ama benim avukatım ulaşamıyor. Bu Allahtan reva mıdır? Aileler galeyana getirildi. Kim bize sahip çıkacak?” dedi. “Medyada benim daha avukatım bana dosyayı getirmeden bakın ötenazi yapmışlar deniliyor” Sanık Gönen savunmasının devamında, “2. bebek Tokluoğlu, ben bu hastada kalp masajı yaptırmama yani Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa ötenazi yaptırmak ile suçlanıyorum. Çocuk oksijensiz kalarak doğuyor. Çocuğa yaklaşık 2 saat müdahale ediliyor. İnsanların sinir ucuna dokunacak kelimeler buluyorlar ‘pasif ötenazi’ gibi. Medyada benim daha avukatım bana dosyayı getirmeden bakın ötenazi yapmışlar deniliyor. İnsanların duyguları ile oynanıyor. Sağlıkta şiddet artıyor. Benim yüzümden 47 kişi bebek katilliği ile suçlanıyor. Bunun hesabını kim verecek?” şeklinde konuştu. “Suçum olabilir ama bebek katilliği ile kimse beni yaftalayamaz” İlker Gönen, “Herkesin suçu olabilir. Suçum olabilir ama bebek katilliği ile kimse beni yaftalayamaz. Bebek Kadan doğduğunda filmini bana attılar. Bana gönderdikleri filmde bir şey anlaşılmıyordu. Beni Fırat Sarı aradı 1 gün sonra bebek vefat edince. Bana bebeğin ölüm sebebi ile ilgili bir şey olabileceğini söyledi. Ben de bebeğin hayatını kaybettiğini, üzerinden 1 gün geçtiğini söyledim. Ben olmayan bir akciğer patlamasını görüp söylememekle, katillikle suçlanıyorum. Bu kadar iftira, yalan, işgüzarlık kolay mı? Benim bu iftiraya maruz kalma nedenim ne? Bu amaç ne? Medyaya bu kadar vermenin amacı ne? Kimi zor durumda bırakmak istiyorsunuz? Bu uzman görüşünü yazan kişiler iddialarda bulundular, bu uzman görüşünün kimse nasıl hazırlandığını sormadı. Ben burada bebek katilliği ile suçlanıyorum. Kimse bizim yanımızda duramadı. Medyada öyle bir baskı oluşturuldu ki. Yani biz ne yaptık?” şeklinde savunma yaptı. “Bizim idam sehpamızı uzman görüşü koydu, tekmeyi de medya vurdu” Sanık Gönen, “Bebek Helvacı olayında ben bebeğe katil ruhla, adrenalin yaptırmamakla suçlanıyorum. 2 aydır ben ne cezaevinde kalabiliyorum ne başka yerde yatabiliyorum. Sabahtan akşama kadar tapeler sayfa sayfa geziyor. Kim geri getirebilecek bizim itibarımızı? Ben 5 tane ölümle suçlanarak karşınızda duruyorum. Bizim idam sehpamızı uzman görüşü koydu, tekmeyi de medya vurdu. Biz kimseye tek kelime anlatamadık. Biz bir kere yaftayı yedik” dedi.
Çorum Aybüke öğretmen dualarla anıldı PKK’lı teröristlerin saldırısında şehit düşen müzik öğretmeni Şenay Aybüke Yalçın, Çorum’un Osmancık ilçesinde dualarla anıldı. Aybüke öğretmenin kabri başında dua okuyan Çorum Valisi Ali Çalgan, “Aybüke öğretmen hepimizin evladı oldu” dedi. Çorum Valisi Ali Çalgan, Batman’ın Kozluk ilçesinde PKK’lı teröristlerin saldırısı sonucu 2017 yılında şehit olan müzik öğretmeni Şenay Aybüke Yalçın’ın Osmancık ilçesindeki kabrini ziyaret etti. Öğretmenler Günü dolayısıyla, Şehit Şenay Aybüke Yalçın için Osmancık Şehitliği’ndeki kabri başında dualar edildi. Kur’an-ı Kerim okunmasının ardından Vali Çalgan ve beraberindekiler, Şenay Aybüke Yalçın’ın kabrine karanfil bırakarak dua etti. Ziyarette Vali Yardımcısı Muhammed Gürbüz, İl Emniyet Müdürü Arif Pehlivan, İl Jandarma Komutanı Albay Naim Çetinkaya, İl Müftüsü Şahin Yıldırım, İl Özel İdare Genel Sekreteri Recep Cıplak, Osmancık Kaymakamı Furkan Duman, Belediye Başkanı Ahmet Gelgör ve kurum amirlerinin de hazır bulundu. Ziyaretin ardından konuşan Vali Çalgan, "İlçe ziyaretlerimiz çerçevesinde ilçelerimizi geziyoruz. Bilgilendirmelerde bulunuyoruz, çalışma arkadaşlarımızı tanıyoruz, ilçelerin sorunlarını yerinde tespit ediyoruz, çözüm arayışında bulunuyoruz. Bugün buraya gelmek programımızda yoktu. Ancak, 24 Kasım’da Türkiye’nin her tarafında Öğretmenler Günü kutlamaları yapılacak. Bu haftayı kapsayan çeşitli etkinlikler yapılıyor. Çorum İl Milli Eğitim Müdürlüğümüzün bu etkinlikleri kapsamında, Aybüke Öğretmenin kabrine gidip dua etmezsek bu haftayı eksik kutlamış oluruz diye düşündük ve programımızı değiştirerek buraya geldik. Bütün şehitlerimize rahmet diliyorum, Allah mekanlarını cennet etsin. Bu günün hususiyeti dolayısıyla Aybüke öğretmenimize ayrıca rahmet diliyorum. Onu hepimiz sevecen, sempatik ve güler yüzü ile hatırlayacağız. Şahadete gittiği günden itibaren annesinin, babasının kızı, Osmancık’ın kızı, Çorum’un evladı olmanın dışında hepimizin evladı oldu. Sevgi, rahmet ile yad ediyoruz. Milli eğitim camiasına, ailesine, milletimize baş sağlığı diliyorum. Aybüke hocamızı güzel hatırlayacağız. Mekanı cennet olsun” dedi.