DÜNYA - 03 Nisan 2012 Salı 14:04

TRABZONSPOR YÖNETİMİ`NDEN SERT AÇIKLAMA

A
A
A
TRABZONSPOR YÖNETİMİ`NDEN SERT AÇIKLAMA

Trabzonspor Yönetim Kurulu, kulübün resmi internet sitesinden yaptığı açıklama ile Fenerbahçe Kulübü`ne tepki gösterdi.
``Trabzonspor ile Fenerbahçe takımları arasında 1 Nisan 2012 Pazar günü Hüseyin Avni Aker Stadı`nda oynanan müsabakanın ardından konuya taraf iki kulübün resmi sitelerinden yaptıkları açıklamalar futbola bakış açılarının gözler önüne serilmesi açısından çarpıcı birer örnektir`` ifadeleriyle başlayan açıklamada ``Bir tarafta kendi özeleştirisini yapan, rakibin uğradığı haksızlığı göz ardı etmeyen ve yaklaşan Süper Final öncesi futbolun tüm kesimlerini duyarlı olmaya davet eden Trabzonspor, diğer yanda ettikleri teşekkürün ardından gelen taraftar baskısıyla üslubunu değiştirip kulübümüze ve yönetim kurulumuza yönelik ağır ifadeler kullanan Fenerbahçe. Sırf bu iki üslup karşı karşıya koyulup, objektif bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde dahi Türk futbolunda en büyük provokasyonun kimler tarafından yapıldığı sorusunun cevabı rahatlıkla sahibini bulacaktır. Fenerbahçe Kulübü`nün resmi internet sitesinde yayınlanan açıklamanın ilk bölümü müsabaka haftasında özelikle taraftarlarımız üzerinde oluşturulmaya çalışılan baskı ve sindirme çabalarının hangi adreslerden kaynaklandığını apaçık gözler önüne sermektedir. Kendi güvenliklerinin en iyi şekilde sağlandığının altını çizip, bu anlamda yapılan teşekkürün ardından şiddeti bahane ederek yönetim kurulumuza ve kulübümüze yönelik ağır ifadeler kullanmak, ciddi bir çelişki olmakla beraber, gerçek niyetin deşifre edilmesinden başka bir şey değildir. Ne yazık ki bu provokatif bakış açısı; Aygün`ün kafasını sarıp sarmalayıp, şampiyonluğu bu yolla kazandığını itiraf eden anlayışın, sahaya kapalı gelen çakıyı ağzıyla açan bugünkü nesillere taşınmış halidir. Sırf ortamı germe adına, sözde mahkeme ifadelerini maç arifesine taşıyıp, kendini savunmak yerine kulübümüze saldırmayı uygun gören bir Başkan`ın bu yöndeki çabaları, toplumun tansiyonunu yükselten önemli sebeptir. Çağlayan`da devletin polisine taşlarla saldıran, kendi sahalarında oynanan müsabakada rakip takım teknik direktörünün ve yardımcısının başını yaralayan, ilk maçımızda kalecimiz Tolga Zengin`e atılan cisimleri, daha da önemlisi Başkanımız Sayın Sadri Şener`e koro halinde edilen küfürleri hiçe sayan bir bakış açısının Trabzonspor Kulübü`yle yönetimini sorgulaması haddine değildir. Bu arada; Fenerbahçe yöneticilerinin bahsettiği başarı anlayışı onların yöntemleriyse, Trabzonspor Kulübü`nün misyonunu tarihten alan hiçbir yönetim kurulu maalesef o başarıyı bugüne kadar gösterememiş ve bundan böyle de gösteremeyecektir`` denildi.
Açıklamada, sezonun ilk yarısında İstanbul`da oynanan maç sonrası Trabzonsporlu sanatçı Kazım Koyuncu`nun stat hoparlörlerinden çalınan ``Hayde`` türküsüne de vurgu yapılarak şu ifadeler kullanıldı:
``Trabzonsporluluğuyla simgeleşmiş, vefat eden bir sanatçının şarkısını kazanılan maçtan sonra farklı bir üslupla stad hoparlöründen yayınlayıp, rakibiyle sözde alay edenlerin Hüseyin Avni Aker`deki ortamı sorgulamalarının neresi inandırıcıdır? Türk futbolunu yeşil sahalardan alıp adliye koridorlarına taşıyan, Metris`i spor sayfalarına manşet yaptıran, Avrupa`da itibarımızı düşüren, yine mahkemede kulübümüzün avukatına hakaretler edip, daha sonra da hiçbir olay yaşanmamış gibi Trabzon`a gelen yöneticilerin artık sporumuza kazandıracakları hiçbir artı kalmamıştır.
Bu kişilerin verdikleri tahribatı bir an önce kabullenip, özür dileyerek futbol sahnesinden inmeleri gerektiği halde, haklıymış gibi sözler sarf ederek, eylemlerde bulunmalarını da kamuoyunun objektif kesimlerinin takdirlerine bırakıyoruz. Fenerbahçe kafilesine karşı, Trabzon`a gelişlerinde, otel, stadyum ve havaalanı transferlerinde en ufak bir saldırı olmamıştır. Saha içerisinde ise demokratik tepkilerin yanı sıra, tasvip etmediğimiz gelişmeler de yaşanmıştır. Beklentimiz, suç unsuru eylemleri gerçekleştirenlerin bir an önce tespit edilerek Yüce adaletimiz tarafından hak ettikleri cezaya çaptırılmalarıdır. Milletçe, haklı olanı güçlü kılamayıp, sözde güçlü olanı haklı göstermeye çalıştığımız sürece maalesef bu tip toplumsal reaksiyonlarla karşılaşmak durumundayız. Bu vesileyle yeni olumsuzluklar yaşanmaması adına hukukun işletilerek adaletin gecikmeden tecelli etmesi gerektiğinin altını bir kez daha çiziyor, görüşlerimizi bu şekliyle kamuoyunun takdirlerine sunuyoruz.``
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Antalya Büyükşehir Belediyesi öfke kontrolü eğitimi düzenledi Antalya Büyükşehir Belediyesi, Yerel Eşitlik Eylem Planı kapsamında belediye personeline yönelik "Öfke ve Öfke Kontrolü" eğitimi düzenledi. Eğitimde öfkenin doğru yönetilmediğinde hem bireysel hem de kurumsal anlamda sorunlara yol açabileceğine vurgu yapılırken, ayrıca mizahın gücüne de değinildi. Antalya Büyükşehir Belediyesi İnsan Kaynakları ve Eğitim Daire Başkanlığı tarafından belediye personeline ‘Öfke ve Öfke Kontrolü’ eğitimi düzenlendi. Yerel Eşitlik Eylem Planı Kapsamında gerçekleşen hizmet içi eğitim, personelin bireysel ve kurumsal anlamda sağlıklı iletişim becerilerini geliştirmeyi hedefliyor. Belediye nikâh salonunda gerçekleştirilen eğitime, şube müdürleri ve belediye personeli katılım sağladı. “Öfke doğru yönetilmeli” Büyükşehir Belediyesi Aile Eğitim Merkezlerinde görev yapan Psikolog Şakir Üzülen, eğitimde öfkenin insan yaşamındaki yerini ve etkilerini açıklarken, doğru yönetilmediğinde hem bireysel hem de kurumsal alanda sorunlara yol açabileceğine dikkat çekti. Öfkenin fizyolojik belirtilerinden bahseden Üzülen, “Kalp çarpıntısı, terleme gibi tepkiler doğal birer savunma mekanizmasıdır. Ancak, bazen gerçek bir tehdit olmadan da bu tepkileri yaşayabiliriz. Bu da kaygı ve öfkeyi tetikleyen bilişsel çarpıtmalardan kaynaklanır” dedi. “Öfke kontrolünde mizahın gücü” Eğitimde, öfkenin kontrol altına alınmasında mizahın gücüne de değinildi. Üzülen, “Mizah, öfkenin yoğunluğunu azaltabilir. Ancak bunu bir saldırı aracı olarak değil, kendimizi sakinleştirmek için kullanmalıyız” diyerek, duyguların sağlıklı bir şekilde yönetilmesinin önemini vurguladı. “Dur, Düşün, Davran” Özellikle iletişimde “Ben Dili” kullanımına dikkat çeken Üzülen, “Karşı tarafa ‘Sen beni incitiyorsun’ demek yerine, ‘Bu davranışın beni üzdü’ şeklinde yaklaşmak hem öfkeyi hem de iletişimdeki gerginliği azaltır” ifadelerini kullandı. Katılımcılar, eğitimin interaktif kısmında kendi deneyimlerini paylaşırken, uygulamalı olarak sunulan "Dur, Düşün, Davran" yöntemiyle öfke anında daha sağlıklı kararlar almanın yollarını öğrendi. Eğitim, hem profesyonel hem de kişisel hayatta uygulanabilecek pratik önerilerle son buldu.
Ankara TÜRMOB Genel Başkanı Kartaloğlu, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladı Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) Başkanı Emre Kartaloğlu, "Bugün, hayatımıza dokunan, geleceğimizi şekillendiren, bilgi ve birikimleriyle bizlere ışık tutan değerli öğretmenlerimizin günü" dedi. TÜRMOB Genel Başkanı Emre Kartaloğlu, 24 Kasım Öğretmenler Günü mesajı dolayısıyla yayımladığı mesajda, şunları kaydetti: “Bugün, hayatımıza dokunan, geleceğimizi şekillendiren, bilgi ve birikimleriyle bizlere ışık tutan değerli öğretmenlerimizin günü. Öğretmenler, yalnızca öğrencilerine bilgi aktaran değil, aynı zamanda onları hayata hazırlayan, toplumumuzun geleceğini inşa eden yol göstericilerdir. Toplumsal gelişimin ve kalkınmanın temel taşı olan eğitim, öğretmenlerimizin özverili çabaları sayesinde anlam kazanmakta ve güçlenmektedir. Aydınlık yarınlarımıza ilham veren öğretmenlerimizin, eğitim sistemimizin en güçlü yapı taşları olduğunun bilinciyle, onların hak ettikleri değeri görmeleri, saygınlıklarını koruyacak sosyal ve ekonomik şartlara sahip olmaları en büyük temennimizdir. 24 Kasım Öğretmenler gününde, başta Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, ebediyete intikal eden tüm öğretmenlerimizi rahmetle anıyor, görevi başında olan tüm öğretmenlerimize sevgi, saygı ve şükranlarımı sunuyorum.”
Sivas Sınıf öğretmenin meslek aşkı, emekli olmasına rağmen gönüllü olarak çalışmaya devam ediyor Sivas’ta emekli olmasına rağmen öğrencilerinden kopamayan sınıf öğretmeni Ömer Uzundağ, gönüllü her gün okula giderek okulun tamirat ve tadilat işlerini kendi elleriyle yapıyor. Sivas’ta 40 yıllık meslek hayatının ardından emekliye ayrılan 70 yaşındaki sınıf öğretmeni Ömer Uzundağ, öğretmenlik sevgisini emeklilikte de sürdürüyor. 17 yıl görev yaptığı Mimar Sinan İlkokulunda öğrencilerinden ve okulundan kopamayan Uzundağ, her gün okula giderek tamirat ve tadilat işlerini kendi elleriyle yapıyor. Uzun yıllar hizmet verdiği okulun çatısından duvarlarına, sınıf mobilyalarından bahçe düzenlemesine kadar birçok işi gönüllü olarak üstlenen Ömer Uzundağ, çalışmalarıyla hem okul yönetiminin hem de velilerin takdirini kazanıyor. Sadece öğrencilerine emek vermediğini vurgulayan Uzundağ, “Okulun ihtiyacı oldukça hiçbir karşılık beklemeden ne gerekiyorsa yaptım. 11 tane torunum var. İkisi yan yana geldiği zaman evde gürültülerine tahammül edemiyorum. Fakat bu okula geldiğimde çocukların cıvıltıları bana huzur veriyor” dedi. “Okul bana huzur veriyor” Torunlarının sesine tahammül edemeyip okuldaki çocukların cıvıltısıyla huzur bulduğunu belirten Uzundağ, “2 yıl önce Mimar Sinan İlkokulundan emekli oldum. Emekli olmama rağmen okulumdan ayrılamadım. Bu okulda yaklaşık 17 yıla yakın görev yaptım. Ben sadece öğrencilerime emek vermedim. Öğrencilerim dışında okulun her türlü tadilat ve tamirat işleriyle uğraştım. Burada görünen malzemelerin neredeyse tümü bana aittir. Tek çivi tanesini bile atmadım. Bulduğum çivileri getirdim burada bir malzeme dolabı oluşturdum. Okulun ihtiyacı oldukça da hiçbir karşılık beklemeden ne gerekiyorsa yaptım. 11 tane torunum var benim. İkisi yan yana geldiği zaman evde gürültülerine tahammül edemiyorum. Fakat bu okula geldiğimde çocukların cıvıltıları bana huzur veriyor. Çoğu zaman okulu ben açarım. Öğretmen arkadaşlarım bana eksikleri söyler. Kapı kolları olsun, sıraların çıkan vidası olsun ne olursa gelir söylerler. Öğleden sonra çocukların dersi bitip gittiğinde benim mesaim o zaman başlar. Çocuklar gidince tamir görmesi gereken her şeyi yaparım. Gece 1’e kadar çalıştığımı bile biliyorum. Merdiven boşluğunu sınıf yaptım” ifadelerine yer verdi.
Gaziantep Terziliğe adanmış bir ömür Gaziantep’te yaşayan 68 yaşındaki Davut Memiş, henüz 7 yaşında çırak olarak başladığı terzilik mesleğini 61 yıldır aynı özveriyle sürdürüyor. Henüz 7 yaşındayken Şanlıurfa’da babası tarafından terziliğe çırak olarak verilen Davut Memiş, daha sonra ise ailesiyle birlikte Gaziantep’e yerleşti. Gaziantep’e gelerek mesleği öğrendiği ustasının yanında çalışmaya başlayan Memiş, mesleğine kalfa olarak devam etti. Kalfa olarak çalışmaya başladığı terzi dükkanında ustasından terzilik mesleğinin püf noktalarını öğrenen Memiş, askere gidip geldikten sonra ise 1982 yılında açtığı dükkanında alın teri dökmeye devam ediyor. Yıllarını mesleğine veren Memiş, terzilik yaparak 5 çocuğunu yetiştirdi. Bilgi ve tecrübesiyle mesleğe birçok usta kazandıran Memiş, 61 yıldır mesleğini severek sürdürüyor. Çocuk yaşlardayken öğrendiği terziliği ilerlemiş yaşına rağmen sürdüren Memiş, aradan geçen 61 yıla rağmen mesleğini ilk günkü aşkla yapmaya devam ediyor ve çalışma azmini ilk günkü gibi koruyor. “61 senedir terzilik yapıyorum” Terzilik mesleğine 7 yaşında Şanlıurfa’da başladığını belirten Memiş, “İlk önce 8 yıl çıraklık yaptım ve ardından kalfalık yaptım. Daha sonra ise Gaziantep’e geldim. Askere gidip geldikten sonra ise 1982 yılında kendi dükkânımı açtım. Mesleğimi çok seviyorum. Terzilik kıymetini bilen için güzel bir meslek. 61 senedir terzilik yapıyorum. Önce erkek terziliği yapıyordum. 35 senedir bayan terziliğini yapmaya başladım. Manto, döpiyes, etek ve pantolon dikiyorum” dedi. Memiş, geride bıraktığı yıllara rağmen mesleğini ilk günkü heyecanla sürdürdüğünü ve altın bilezik olarak da nitelendirilen terziliğin güzel bir meslek olduğunu ifade etti. İnsanların mesleklerine saygı duyduğu takdirde başarılı olabileceklerini belirten Memiş, 61 yıldır her işi en iyi şekilde yapmaya çalıştığını söyledi. “Dünyaya bir daha gelsem yine terzilik yaparım” Ömrü yettiği ve sağlığı el verdiği müddetçe terzilik mesleğine devam edeceğini söyleyen Memiş, “Eski zamanlarda yaşam tarzı değişikti. Eski zamanlardaki gençler daha disiplinliydi ve daha saygılıydı. Şimdi zaten çırak bile yok, bir baba çocuğunu getirip bir terzi dükkânına çırak olarak koymuyor. Nedeni ise maddi sorunlar ve şimdiki anne babalar çocuklarına kıymıyorlar. Terzilik zor bir meslek, onun içinde çırak gelmiyor. Bana göre terzilik mesleği güzel bir meslek ve çok saygı duyduğum bir meslek. Bir insan kendini gerçekten işine adadığı, özveriyle çalıştığı zaman ve çalışkan bir insansa parada kazanır. Şu anda 68 yaşındayım, kimi arkadaşlarım ‘halen terzilik yapıyorsun, usanmadın mı?’ diyorlar. Bende gücümün yettiği yere kadar bu mesleği yapmaya devam edeceğim’ diyorum. 100 yaşıma gelsem de terziliği yaparım. Dünyaya bir daha gelsem yine terzilik yaparım. Terzilik yapmasaydım da başka bir sanat yapardım. Çünkü ben sanatı çok severim. Bu mesleği yaparak 5 tane çocuk büyüttüm ve hepsini de evlendirdim” diye konuştu.