ASAYİŞ - 13 Aralık 2024 Cuma 15:57

Polise saldıran şahıs cezaevine gönderildi

A
A
A
Polise saldıran şahıs cezaevine gönderildi

Sivas’ta kavga ihbarına giden polise saldıran şahıs tutuklanarak cezaevine gönderildi.


Edinilen bilgilere göre olay, dün Koyulhisar ilçesinde meydana geldi. Kavga olduğu ihbarı üzerinde olay yerine sevk edilen polis memurları, yaralanan şahsı ambulansa bindirmek istedi. Taşkınlık çıkararak görevi başındaki polislere mukavemet gösteren G.Ü., darp girişiminde bulundu. Polis ekiplerince gözaltına alınan G.Ü., çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.


Konuya ilişkin Sivas İl Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, “Koyulhisar İlçe Emniyet Amirliği ekiplerimizce, 12.12.2024 günü gelen kavga ihbarı üzerine gidilen olay yerinde üst kısmı çıplak halde bulunan bir şahıs görülmüş, cama yumruk atması suretiyle elinin kesik olduğu beyanından anlaşılan G.Ü. isimli şahsı hastaneye götürmek üzere gelen ambulansa binmesi gerektiği söylendiğinde taşkınlık çıkarıp sinkaflı konuşmalar yaparak görevli polis memurunu darp etme girişiminde bulunmuştur. Olaya karışan G.Ü., K.G. ve S.M.D. isimli şahıslar gözaltına alınarak ’Görevi Yaptırmamak için Direnme ve Görevli Memura Darp’ suçundan ilçe adli makamlarına sevk edilmiş, G.Ü. isimli şahıs tutuklanıp Şebinkarahisar Ceza İnfaz Kurumuna teslim edilmiştir. Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliğinin sağlanması için yürütmekte olduğumuz çalışmalar aralıksız olarak sürdürülecektir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur” ifadelerine yer verildi.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Başkan Özel, Yenişehir esnafıyla buluştu Yenişehir Belediye Başkanı Ercan Özel, uzun yıllardır Yenişehir Belediyesi’nin gayrimenkullerinde kiracılık yapan esnafla bir araya gelerek, ihale süreci hakkında bilgi verdi. Yenişehir Belediye Başkanı Ercan Özel, Yenişehir Belediyesi’nin gayrimenkullerinde kiracı olarak bulunan esnafla Şehit Astsubay Ömer Halisdemir Kültür Merkezi’nde bir araya geldi. Toplantıya Başkan Ercan Özel’in yanı sıra, belediye başkan yardımcıları, Yenişehir Belediyesi bürokratları, Yenişehir Belediye Meclisi Hukuk Komisyonu üyeleri, meclis üyeleri ve Yenişehirli esnaf katıldı. "Ortak akılla çalışmaya devam edeceğiz" Sayıştay raporlarındaki tespitlerden biri olan kiralama hükümlülükleri hakkında esnafa bilgi veren Başkan Özel, “Kamuoyunun da çok yakından bildiği gibi Yenişehir Belediyesine T.C. Sayıştay Başkanlığı tarafından 2023 yılında gönderilen Sayıştay Denetçilerinin yapmış oldukları inceleme sonrasında hazırlanan raporda, belediye gayrimenkullerinin kiralama işinde hukuka aykırılık ve usulsüzlükler tespit edilmişti. Sayıştay Raporunda; “İhale edilmeksizin belediye gayrimenkullerinin kiralama işlemlerinin her yıl uzatılmasının, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerine apaçık aykırı olduğunun tespit edildiği’ ifade edilerek yapılan hukuksuzluğun giderilmesi belirtilmişti. Ayrıca Sayıştay tarafından yapılan incelemelerde belediye mülklerinin gerçek değerinin çok altında bedellerle kiraya verildiği anlaşılmıştı. Bu kapsamda esnaflarımız ile yapmış olduğumuz ortak akıl toplantısında Sayıştay’ın raporu ve ihale süreciyle ilgili kendilerine detaylı bilgi vererek, istişareler de bulunduk. Tek tek söz alarak görüşlerini ifade eden, sorular soran ve katkı koyan esnaflarımızla oldukça verimli bir toplantı gerçekleştirdik. Alacağımız tüm kararlarda ortak akıl doğrultusunda çalışmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
Ankara Yeniden Refah Partisi Başkan Vekili Aydal: "ABD, Suriye Demokratik Güçleri’ni legalize etmek için PKK’nın affedilmesini istemektedir” Yeniden Refah Partisi Başkan Vekili Prof. Dr. Doğan Aydal, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Türkiye’yi ziyaretinin perde arkasında PKK’nın affı ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) meşrulaştırılması planlarının yattığını söyledi. Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Vekili ve AR-GE’den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Doğan Aydal, ABD’nin bu girişimlerinin Türkiye’yi parçalamaya yönelik sinsi bir planın parçası olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Aydal, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Türkiye’yi ziyaretinin PKK ile bağlantılı olduğunun kamuoyuna yansıyan bilgiler arasında olduğuna dikkat çekerek, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu konuya çok dikkat etmelidir. Özellikle son zamanlarda ’Öcalan’a af’, ’PKK’ya af’ cümlelerinin tesadüf olmadığı, ABD arka odalarında pişirilen yemeğin kokuları olduğu bilinmektedir. PKK, 27 Kasım 1978’de Lice’nin Fis köyünde resmen kurulan ve Türkiye’ye karşı ilk önemli eylemini 1984 yılında Siirt Eruh’ta gerçekleştiren bir terör örgütüdür. İlk kurulduğu yıllarda kendini Marksist, Leninist olarak tanımlasa da daha sonra karakter ve hedef değiştirmiştir. PKK’yı terör örgütü olarak tanıyan ilk ülke 1984 yılında İsveç’tir ve bu kararları Olaf Palm cinayeti ile sonuçlanmış, PKK cani yüzünü göstermekte gecikmemiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı, Ekim 1997’de PKK’yı yabancı terör örgütü ilan etmiş, ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı 2003’te yaptığı açıklamada PKK’nın her ne isim altında olursa olsun terör örgütü olarak kabul edildiğini açıklamıştır. AB ise PKK’ya 2002 yılından itibaren terör örgütleri listesinde yer vermiştir. Duran Kalkan ve Cemil Bayık, 2014 yılında PKK’nın terör listesinden çıkarılması için Avrupa Adalet Divanı’na başvurmuşsa da Adalet Divanı, PKK’nın AB Konseyi’nin terör örgütü listesinde tutulması gerektiğine hükmederek başvuruyu reddetmiştir. Benzer şekilde İngiltere, Japonya, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kazakistan, PKK’yı terör örgütü olarak ilan eden diğer önemli ülkelerdir" ifadelerini kullandı. PKK’nın terör örgütü olarak ilan edilmiş olmasının özellikle ABD’nin Ortadoğu’da ve Suriye’deki hareketlerini çok kısıtladığını vurgulayan Prof. Dr. Aydal, şöyle devam etti: "Bu sebeple yeni teknikler aranmış ve PYD, 17 Ekim 2003’te PKK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan verdiği talimatlar ve PKK 8. Kongresi’nde ‘Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de de yeni isimlerle örgütlenmelere gidilmesi’ yönünde kararlar alınarak kurulmuştur. 2011’de Suriye’de iç savaş başladığı zaman PYD’de de 2012’de Halk Savunma Birlikleri (YPG) adı altında silahlı örgütünü oluşturduğunu duyurmuştur. Planının ikinci safhasına geçen ABD ve Batı güçleri, PYD-YPG’nin yıldızlarını parlatmaya başlatacak yeni bir yol bulmuşlardır; IŞİD, DEAŞ. Nisan 2013 yılında nereden geldiği belli olmayan birçok terörist, IŞİD adı altında biraraya gelip kafa kesmeye başlamış, ABD ve Batı ülkelerinin nefretini uyandıracak birçok faaliyette bulunmuşlardır. Hiçbir temel örgüt bağlantısı bulunmayan bu grup, çok kısa sürede Suriye ve Irak içinde önemli büyüklükteki toprakları işgal etmiştir. Bu karışıklıktan istifade eden PYD, Ocak 2014’te de Ayn El Arap (Kobani), Kamışlı ve Afrin’de özerklik ilan etmiştir. İŞİD, her nasılsa Ayn El Arap’a saldırısına kadar PYD/YPG’nin bulunduğu bölgeler dışında her yere ve her örgüte saldırmıştır. Kobani olayının da bir kurgu olduğu çok net görülmektedir. IŞİD’in Kobani bölgesine saldırmasını bahane eden ABD Barack Obama yönetimi, YPG/PYD’ye havadan tonlarca ve karadan binlerce kamyon silah göndermenin ABD-AB-NATO nezdinde kabul edilebilir yolunu bulmuştur. Hatta her türlü itiraza rağmen Türkiye de ikna edilerek, Iraklı peşmergelerin lahmacun kebap ziyafetiyle Türkiye üzerinden Kobani’ye YPG’ye yardım için getirilmesi sağlanmıştır." "Bütün bu olaylar sonunda YPG/PYD, cihadcı kafa kesen olarak kendi seçmenlerine tanıttıkları IŞİD’i yenen, yok eden, özgürlük isteyen Kürtler olarak takdim edilmiştir" diyen Prof. Dr. Aydal, açıklamasını şöyle sürdürdü: "ABD Dışişleri Bakanlığı’nın o dönemki sözcüsü Marie Harf, PYD’yi ’terör örgütü olarak görmediklerini’ açıkladı. Planlarına devam eden ABD, Temmuz 2017’de Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas, ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından Aspen Enstitüsünün yıllık güvenlik toplantısında Türkiye’nin terör örgütü PKK ile ilişkili görmesi sebebiyle YPG’ye ’isim değiştirme’ tavsiyesinde bulunduklarını açıkladı. Bunun üzerine örgüt, bünyesine sınırlı sayıda Arap, Süryani, Türkmen alarak, adını ’Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’ olarak değiştirdiğini belirtmiştir. Aklanan paklanan SDG-YPG, Batı’nın gözünde artık demokratik bir güç olmuş ve kabullenilmiştir. Suriye’nin parçalanmasından sonra bu bölge ayrı bir devlet olarak ilan edilebilir duruma da gelmiştir. Ancak bu karar, ABD, AB ve İsrail için kısa dönemli bir çözüm olur. ABD, AB ve NATO başta olmak üzere birçok ülke tarafından terör örgütü olarak adlandırdıkları PKK’nın zaferi gibi de gözükeceğinden bu durum Batılı güçlerin uzun vadeli hesaplarına uygun düşmemektedir. Sıra, terör örgütü olarak ilan ettikleri PKK’nın geçici olarak bir şekilde pasifize edilmesine, zahiri olarak eritilmesine gelmiştir. Bu kadar planı makul bir zaman aralığına yayan Batılı siyonist güçlerin aşağıdaki planı uygulayacağı düşünülmektedir. Önce terör örgütü olarak tanımladıkları PKK, Türkiye tarafından affedilecek, silah bıraktırılarak, başta doğu ve güneydoğu bölgeleri olmak üzere Türkiye’ye dönmeleri sağlanacaktır. Bu arada Suriye kuzeyi ve Irak kuzeyinin Türkiye ile federe bir ülke olması da Batı güçleri tarafından ballandırılarak tavsiye edilebilir. Zaman içinde Türkiye’ye yerleşen sahada tecrübeli PKK’lıların Türkiye’deki ayrılıkçı Kürtleri yeni baştan organize etmeleri çok zor olmayacaktır. Orta vadede Suriye kuzeyi, Irak kuzeyi ve doğu-güneydoğu bölgemiz birlikte hareket etme kararı alıp, bir Kürt devleti kurma hazırlıkları yapıp ayrılabilirler. Bu yönde Batılı ve siyonist güçlerin desteklerini alacakları da gün gibi gözükmektedir. Sonrası İran’ın Kürt bölgesini kurmayı tasarladıkları birliklerine katmaya gelmiştir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin önemli bir parçası esasında bu değil midir? Ben siyonist bir hücrenin ABD, AB derin devletinin bir mensubu olsam bu yolu tavsiye ederdim. Benim düşündüğümü Batı’daki enstitülerin çoktan düşündüklerinden de hiç şüphem yoktur. Blinken’ın ziyareti de bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bir muhalefet partisi olarak görevimiz mevcut hükümeti ve destekçilerini uyarmaktır. Bazen iyi niyetli de olsa yapılacak yanlışların Türkiye’ye çok büyük bedeller ödeteceği görülmektedir.”
Bartın Amasra maden kazasında tutuklu sanıklar için 1050’şer yıl hapis cezası talebi Amasra maden davasında istenen cezalar Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessesesine ait maden ocağında 14 Ekim 2022’de 43 işçinin hayatını kaybettiği 4’ü tutuklu 23 sanığın yargılandığı davada açıklanan savcılık mütalasında, tutuklu sanıklar için toplam 840 yıldan 1050 yıla kadar hapis cezası istendi. Bartın Ağır Ceza Mahkemesince, Bartın Adliyesinde özel olarak oluşturulan salonda yapılan 10. duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler, patlamada hayatını kaybedenlerin yakınları ile taraf avukatları katıldı. Adliye içinde ve çevresinde kolluk kuvvetlerince geniş güvenlik önlemi alındı. Savcılık mütealasında tutuklu sanık Müessese Müdürü Cihat Özdemir’in, olayın meydana gelmesine neden olan etkenlerden "havalandırma", "metan drenajı", "kömür tozu mücadelesi", "teknik personel sayısındaki eksiklik" ve "iş güvenliği eğitimleri ve acil durumlara yönelik tatbikatlar" kapsamında kusurlu bulunduğu belirtildi. Tutuklu sanıklardan İşletme Müdürü Selçuk Ekmekçi ve İşletme Baş Mühendisi Mehmet Tural’ın, "havalandırma", "kömür tozu mücadelesi" ve "iş güvenliği eğitimleri ve acil durumlara yönelik tatbikatlar" yönünden kusurlu bulunduğu anlatılan mütalaada, İş Sağlığı Güvenliği ve Eğitim Başmühendisi ve aynı zamanda İş Sağlığı Güvenliği ve Eğitim Şube Müdürü Volkan Soylu’nun ise "havalandırma " ve "iş güvenliği eğitimleri ve acil durumlara yönelik tatbikatlar" kapsamında kusurlu görüldüğü belirtildi. Mütalaada, sanıklar Özdemir, Ekmekçi, Tural ve Soylu’nun iş güvenliği önlemlerinin alınmasını sağlamadan, havalandırmanın iyileştirilmesiyle ilgili projeyi uygulamadan ve mevzuatta yer almayan "patara" yöntemiyle kömür üretimi yapılmasına izin vererek, iş yerini, "çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye atmayacak biçimde tasarlama, inşa etme, teçhiz etme ve işletme" yükümlülüğüne aykırı davrandıkları kaydedildi. Mütalaada, "olası kastla öldürme" suçunun unsurlarının oluştuğu vurgulandı. Tutuksuz sanıkların ihmal ve aksaklıklarına ilişkin bilgilere de yer verilen mütalaada, taraf beyanları, bilirkişi raporları, ölü muayene tutanakları, adli tıp, teftiş ve TÜBİTAK raporlarıyla tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde tutuklu sanıklar Özdemir, Ekmekçi, Tural ve Soylu hakkında 43 kez "olası kastla öldürme" suçundan toplam 840 yıldan 1050’şer yıla kadar, 4 kez "olası kastla yaralama" suçundan da 4 yıl 16 aydan 12’şer yıla kadar hapis cezası talep edildi. Mütalaada, tutuksuz diğer 19 sanığın ise "bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma" suçundan 2 yıl 8 aydan 22 yıl 6’şar aya kadar hapis cezasına çarptırılması istendi.