SAĞLIK
Keskin: "Aile Hekimliği daha verimli hale geldi" 29 Kasım 2024 Cuma - 18:29:32 Balıkesir İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Serkan Kadir Keskin, 1 Kasım’da yürürlüğe giren yeni Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Yeni düzenlemenin, birinci basamak sağlık hizmetlerinin daha işlevsel hale getirilmesini ve koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesini hedeflediğini belirten Keskin, vatandaşlara daha kaliteli ve nitelikli sağlık hizmeti sunulacağını ifade etti. Yeni yönetmelik ile aile hekimlerine kayıtlı kişi sayısının 4 binden 3 bin 500’e düşürülmesi ile hekim başına düşen hasta sayısının azalacağına dikkat çeken Keskin, bunun sonucunda aile hekimlerinin vatandaşlara daha fazla zaman ayırabileceğini ve sağlık hizmetlerinin daha etkin şekilde sunulacağını belirtti. Ayrıca, kronik hastalıklar ve kanserlere yönelik tarama ve izlemlerin daha etkin bir şekilde yapılmasının teşvik edileceğini söyledi. Aile Hekimlerinin Rolü Artacak Keskin, yeni yönetmelik ile birlikte, vatandaşların yılda en az iki kez aile hekimlerine başvurmasının beklendiğini ve böylece sağlık sisteminin yükünün doğru şekilde dağılmasının amaçlandığını belirtti. Aile hekimlerinin sağlık sisteminin "ilk kapısı" olacağına dikkat çeken Keskin, aile hekimlerinin vatandaşların sağlığını yakından takip ederek, sağlık hizmetlerine kolay erişim sağlayacağını ifade etti. Koruyucu Sağlık Hizmetleri Güçlendirilecek Yönetmelikteki değişikliklerin anne ve çocuklara yönelik koruyucu sağlık hizmetlerini daha etkin hale getireceğini belirten Keskin, gebe-lohusa izlemleri, aşılama programları, okul sağlığı izlemleri gibi hizmetlerin daha kapsamlı bir şekilde sunulacağını söyledi. Ayrıca, aile hekimlerinin, bireylerin yaşam boyu sağlığını izleyerek, onlara sürekli ve ulaşılabilir sağlık hizmeti sunmalarının sağlanacağı ifade edildi. Akılcı İlaç Kullanımı Teşvik Edilecek Keskin, Türkiye’de antibiyotik kullanımının OECD ortalamasının 2,5 katı olduğunu belirterek, gereksiz ilaç kullanımının sağlık açısından ciddi bir sorun teşkil ettiğine dikkat çekti. Yeni yönetmelikte, aile hekimlerinin tanı ve tedavilerine müdahale edilmeden, akılcı ilaç kullanımının teşvik edileceğini belirten Keskin, aile hekimlerinin ilaç yazma özgürlüğünün devam edeceğini ancak akılcı ilaç kullanımının ön planda tutulacağını ifade etti. Halk Sağlığı İçin Tarama ve Muayene Önerisi Yeni yönetmelik ile toplumun hastalık yüküne göre hizmet planlaması yapılacağını vurgulayan Keskin, özellikle kronik hastalıkların ve 65 yaş üstü hastaların takibinin etkin bir şekilde yapılmasının halk sağlığını koruyacağını belirtti. Vatandaşların aile sağlık merkezlerinde düzenli olarak tarama ve muayenelerini yaptırmalarının önemini vurgulayan Keskin, sağlıklı yaşam tavsiyelerine uymanın büyük fayda sağlayacağını söyledi. Keskin, aile hekimleri ve vatandaşlar için büyük önem taşıyan bu yönetmeliğin uygulama aşamasını titizlikle takip edeceklerini belirterek, Aile Hekimliği Sistemi temelinde birinci basamak sağlık hizmetlerinin daha etkin bir şekilde sunulmaya devam edileceğini ifade etti.
29 Kasım 2024 Cuma - 15:50 ERÜ Hastanelerinde, “Sizce Tıbbi Hata Var mı? Olgu Örnekleriyle” Konulu Konferans Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı tarafından düzenlenen “Sizce Tıbbi Hata Var mı? Olgu Örnekleriyle” konulu konferans düzenlendi. Gevher Nesibe Hastanesi Başhekimlik Toplantı Salonunda düzenlenen konferansa davetli olarak Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Uzman Bilir Kişi Prof. Dr. Halil Koyuncu sunumuyla “Sizce Tıbbi Hata Var mı? Olgu Örnekleriyle” konulu konferans verildi. Konferansa Tıp Fakültesi öğretim üyeleri ile araştırma görevlileri katıldı. ERÜ Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsa Cüce’nin giriş konuşmalarının ardından, Prof. Dr. Halil Koyuncu’nun sunumuna geçildi. Prof. Dr. Halil Koyuncu, Tıbbi hataların neler olabileceğine değinerek; hekimin hastaya müdahalesi, hastada meydana gelen zarar, hastada meydana gelen zararda hekimin hata-kusuru, yetersiz tetkik, aydınlatma-bilgilendirme ve yönlendirme ile konsültasyon eksiklikleri, kayıtların düzgün olmaması ile zarar ve kusurlu eylem arasındaki illiyet bağı hakkında bilgiler verdi. Tıbbi uygulamada tarafların kimler olduğunu, tarafların özelliklerini, tıbbi uygulama hatası (malpraktis) ile sonuçları hakkında bilgi veren Prof. Dr. Halil Koyuncu, tıbbi uygulama hatalarının en çok hangi uzmanlık alanlarında dağıldığını, sağlık çalışanlarının kusur nedenlerinin dağılımları ile tıbbi hataların diğer hastalık ölümlerindeki sıralamalarına da değindi. Prof. Dr. Halil Koyuncu, son söz olarak; hekimin öncelikle hastaya zarar vermeden, tıbbi müdahale süreçlerini iyi yönetmesi, yapılan her müdahalenin hukuka ve tıbba uygun olması, her yazılanın yapılması her yapılanın da yazılması, akıl almaktan kaçınılmaması gerektiği ile görev, yetki ve sorumlulukların bilincinde olunması gerektiğini söyledi.
29 Kasım 2024 Cuma - 15:29 Van’da gebe okulunda anne adaylarına eğitim Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan “Normal Doğumu Teşvik” programı kapsamında açılan gebe okulunda anne adaylarına yönelik eğitimler düzenliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın öncülüğünde yürütülen proje çerçevesinde gebelik süreci, doğum ve lohusalık dönemi hakkında bilgi sahibi olmak isteyen anne adayları, hastanede verilen eğitimlere yoğun ilgi gösteriyor. Gebe okulu, uzman doktorlar ve eğitim hemşireleri eşliğinde anne adaylarına sağlıklı bir gebelik süreci geçirmeleri için ihtiyaç duydukları bilgileri sunuyor. Eğitimlerde ayrıca normal doğumun avantajları ve önemi vurgulanıyor. Konuya ilişkin konuşan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mert Cenker Güney, normal doğumun anne ve bebek sağlığı açısından birçok avantaj sunduğunu belirtti. Dr. Güney, “Bizim için gebelerin takibinde doğum şekli açısından önemli olan anne ve bebek sağlığı açısından hızlı iyileşmeyi sağlayan ve anne bebek arasındaki bağı güçlendiren doğum şekli normal doğumdur. Elbette her gebenin durumuna göre değişebilmektedir. Öncesinde herhangi bir operasyon olup olmamasına veya annenin riskli gebelik durumlarına bağlı olarak doğum şekli değişebilmektedir. Ancak şartlar mümkünse ve herhangi bir engel yoksa biz doktorların anne bebek sağlığı için öncelikli olarak olmasını istediğimiz ve desteklediğimiz yöntem vajinal doğum olarak gerçekleşmektedir” dedi. Sezaryen doğumun zorunlu durumlarda tercih edildiğini, normal doğumun ise bebekte akciğer gelişimini desteklediğini dile getiren Güney, “Normal doğumda akciğer motivasyonu gelişmiş bir bebek, anne kanalından belli bir strese girerek çıkabiliyor ve böylece yeni doğan yatış oranında azalma görülebiliyor. Bunun dışında normal doğum yapan bir anne, 24 saat içerisinde taburcu edilebiliyor. Sezaryen doğumda bu oran 48 saate çıkabiliyor. Bireyin sezaryen olması gereken durumlar da olabiliyor. Örneğin preeklampsi dediğimiz halk arasında ‘gebelik zehirlenmesi’ diye bilinen durumlarda veya bebeğin ters geldiği, ikiz gebelik gibi durumlarda sezaryen yapma ihtimalimiz annenin sağlığı ve bebeğin de hayatını tehlikeye atmamak adına daha önemli. Ancak normal doğumda şartlar elverişli ise, bebek çok büyük değilse, annenin herhangi bir ek hastalığı yoksa, sıkıntı oluşturabilecek bir süreç değilse, bebeğin doğumhanedeki takibi normal bir seyirde devam edebiliyorsa bizim önerdiğimiz doğum şekli normal doğum oluyor” diye konuştu.
SANKO Üniversitesi Hastanesi umut olmaya devam ediyor
07 Kasım 2024 Perşembe - 09:25 SANKO Üniversitesi Hastanesi umut olmaya devam ediyor SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezinde böbrek ve karaciğer nakilleri ayrı salonlarda eş zamanlı gerçekleştirildi. Gaziantep’te yaşayan H.K. (42) vücudunda ödem, morluk ve gözlerinde sararmalar oluşmaya başladığında, sağlığı ile ilgili sorun olduğunu düşünerek, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Gastroenteroloji Bilim Dalından Doç. Dr. Nimet Yılmaz’a başvurduğunda, yapılan tetkikler sonucunda karaciğerinin iflas ettiğini öğreniyor. Nakil kararı vermeden önce araştırmalar yaptığını belirten H.K., “Nereye gideceğimi, nasıl bir yol izleyeceğimi bilmiyordum, çünkü bu hayati bir sorundu. Fikir edinmek amacıyla şehir dışında farklı merkezlere gittim fakat yeterli ilgiyi göremedim” dedi. Bunun üzerine yeniden SANKO Üniversitesi Hastanesi’ne başvurduğunu anlatan H.K., “Yaklaşık 4 ay sonra hastaneden kadavra organ bağışı ile karaciğer nakli için arandık. Eşimle hemen yola çıktık ve iki saat içerisinde tüm tetkiklerim yapılarak, ameliyata alındım” ifadelerini kullandı. Ameliyattan sonraki sürecin çok rahat geçtiğine vurgu yapan H.K., “Allah’a şükür, o günden beri ağrım sızım yok. Doktorlarımın ilgisi mükemmeldi” diyerek mutluluğunu dile getirdi. SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı / Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı / Organ Nakil Merkezi Cerrahı Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan, Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Gastroenteroloji Bilim Dalından Doç. Dr. Nimet Yılmaz ve Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalından Dr. Ali Bora Üstünsoy’un hepsinin birbirinden değerli olduğuna dikkat çeken H.K., şöyle devam etti: “Hepsine çok teşekkür ediyorum. Buradaki herkesin desteği gerçekten çok önemli. Burası benim için yaşama yeniden dönüş yeri oldu. Karaciğer naklim ile doğum günüm aynı güne denk geldi. Karaciğeri bağışlanan kişiye Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesinden Allah razı olsun. Organ nakli, sadece kelimelerden oluşmuyor, insanların hayatlarını kurtaran, onları hayata yeniden döndüren kritik bir süreç. Bu konuda herkesin bilinçlenmesi gerekiyor.” Gece yarısı gelen telefon yaşamımı değiştirdi Hatay’dan gelen A. K. (61) ise fabrikada 9 yıl çalıştıktan sonra hastalanınca bir sağlık kuruluşuna başvurduğunda, yapılan tetkikler sonucu böbrek yetmezliği teşhisi konulduğunu ve diyalize girmeye başladığını bildirdi. A.K., 14 yıl diyalize girdiğini ve Hatay’da yaptığı nakil başvurusundan sonuç alamayınca, oğlu B. K.’nin nakil kaydını SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi’ne aldırdığını kaydetti. Rahatsızlanınca emekliliğe ayrıldığını vurgulayan A.K., “Diyaliz artık beni çok yormaya başlamıştı. Bir taraftan diyaliz tedavisine devam ederken diğer taraftan da nakil için haber bekliyordum. Beklediğim haber bir gece saat 03.00 civarında SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Koordinatörlüğü’nden geldi. Gece yarısı gelen telefon tüm yaşamımı değiştirdi” ifadelerine yer verdi. Ameliyatının çok iyi geçtiğini, ameliyattan sonra diyalize girmediğinin altını çizen A.K., duygularını şöyle aktardı: “Kendimi çok iyi ve sağlıklı hissediyorum. İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Nefroloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mehtap Akdoğan, Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, Organ Nakil Merkezi Cerrahı Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan ve SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Erbay Tümer hocalarıma ve tüm personele çok teşekkür ediyorum. Böbrekleri bağışlanan kişiye rahmet yakınlarına sabır diliyorum. Herkesi organ bağışına davet ediyorum.” İki farklı organ nakli ameliyatını eş zamanlı yaptık SANKO üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Yücel Yüksel, yaptıkları başarılı nakillerle hastalara yeniden umut olmanın gururunu ve mutluluğunu yaşadıklarına dikkat çekti. İki farklı organ nakli ameliyatını iki salonda eş zamanlı yaptıklarını hatırlatan Doç. Dr. Yüksel, şu bilgileri paylaştı: “Hastamız H.K.’ya kadavradan karaciğer nakli gerçekleştirirken aynı anda diğer ameliyathanemizde ise hastamız A.K.’ya yine kadavradan böbrek nakli ameliyatımız devam ediyordu. Yani organ nakil ekibi olarak hastanemizde iki farklı organ nakli ameliyatını ayrı salonlarda eş zamanlı yapmanın gururunu yaşıyoruz. İki hastamız da gayet mutlu, şu an sağlıklılar ve her şey yolunda. Böbrek nakli yaptığımız hastamızın böbreği gayet güzel çalışıyor şu ana kadar diyalize girmedi. Karaciğer nakil ameliyatı yaklaşık 5 saat sürdü ki, karaciğer nakil ameliyatları için bu hızlı bir süredir. Hastamız ameliyattan 12 saat sonra makinadan ayrıldı ve iki gün sonra da servise çıktı. Her şeyi kendisi tek başına yapan hastamız 12 gün sonra da taburcu oldu. Her iki hastamıza da sağlıklı ve güzel günler diliyorum.”
Türkiye’nin ilk SAĞLIKFEST’i Karabük’te başladı
06 Kasım 2024 Çarşamba - 17:26 Türkiye’nin ilk SAĞLIKFEST’i Karabük’te başladı Karabük Üniversitesi tarafından sağlık alanında yenilikçi yaklaşımlar geliştirmek amacıyla düzenlenen Sağlık Bilimleri Festivali (SAĞLIKFEST) başladı. 15 Temmuz Şehitleri Konferans Salonu’nda 2 gün sürecek olan festivalin açılışı, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı. Amasya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi yönetimindeki ‘Müzikle Terapi’ konserinin ardından bir konuşma yapan Karabük Valisi Mustafa Yavuz, Karabük Üniversitesi’nin sağlık bilimleri alanında hayata geçirdiği yenilikçi festivalle geleceğe yön verdiğini belirterek, “Sağlık bilimlerinde ilerlemeyi hedefleyen festivallerin sadece bir bilgi paylaşımı değil, toplum sağlığını da destekleyen projeler geliştirmeyi amaçlaması son derece kıymetlidir ve bizler için önem taşımaktadır” dedi. SAĞLIKFEST için büyük çaba gösterildiğini ifade eden KBÜ Rektörü Prof.Dr. Fatih Kırışık, “SAĞLIKFEST hayali bizim için Türkiye Cumhuriyeti devletimizin ve aziz milletimizin yükselmesi, gelişmesi ve dünyada en iyi konuma gelmesi için sarf ettiğimiz bir çabadır. Bütün hayalimiz bu amacı, gayeyi hayata geçirmekten oluşmaktadır. Sağlık Bilimleri Festivali ise sağlık alanında ihtiyaç duyduğumuz yenilikçi yaklaşımların hayata geçirilmesi, Türkiye’nin sağlık alanındaki ihtiyaçlarının karşılanması, sağlık sahasındaki sorunlarımızın çözülmesi noktasında gençliği bu sahada çalışmaya, proje üretmeye, sorunları çözecek ihtiyaçları karşılayacak modeller üretmeye davet eden çok önemli bir projedir” diye konuştu. “Sağlık Bilimleri Festivalimizde 51 kurumsal paydaş protokolü yaptık” diyen Kırışık, “Çok sayıda üniversitemiz, kurum ve kuruluşumuz, sivil toplum kuruluşlarımız, özel sektör kuruluşlarımız bize bu süreçte çok büyük destek verdiler. Burada yapmış olduğumuz yarışmada lise, ön lisans-lisans, lisansüstü ve serbest kategori dediğimiz kategorilerde 8 yarışma açarak Türkiye’nin ihtiyaçlarının karşılanmasını amaçladık. Yine yapmış olduğumuz alan etkinliklerini sahada aktif bir şekilde inşallah hep birlikte gözlemleyeceğiz” ifadelerini kullandı. Proje başvuruları noktasında ilk başlarda endişe yaşadıklarını anlatan Kırışık, “Tabii ilk başladığımızda acaba ne kadar proje gelir konusunda henüz tam bilgi sahibi olmadığımız için biraz endişeliydik ama spesifik bir alan olmasına rağmen sağlık alanında Türkiye çapında ve uluslararası düzeyde bin 203 proje gelerek gerçekten bizi oldukça sevindirdi. Büyük bir gelişme oldu. Türkiye’de 60’ın üzerinde şehirden ve üniversiteden büyük bir katılım ve ilgi oldu. Çok güzel projeler geldi. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101. yılına ithafen 101 final standımızla öğrencilerimiz, proje takımlarımız projelerini sergileyecek” şeklinde konuştu. Konuşmanın ardından standların yer aldığı festivalin açılışı protokol üyeleri tarafından yapıldı. Gökşen M. Yücel Kapalı Spor Salonu’nda SAĞLIKFEST finalistleri tek tek projelerini tanıttı. Festivale Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesinden ’Hayat Saati’ projesi ile katılan Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Şeyda Sevde Kaya, özel ihtiyaçlı bireylere yönelik tasarladığı projesinin içerisinde 9 farklı uygulama bulunduğunu kaydetti. Bu uygulamaların özel bireylerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğunun altını çizen Kaya, "Konuşma rehberi dil terapisti görevini görmüş oluyor. Bu dil terapistini yapay zekayla birleştirdik ve saatlere entegre ettik. Bunun sayesinde çocuklarımız gün içerisinde pratik yapabilecekler. GPS özelliğiyle çocuklarımız güvenli alan dışına çıktığında velilere mesaj gidiyor. Özellikle son zamanlarda çocukların kaçırılması ve kaybolması bizi üzüyor. Bunun için konum özelliğini koydum. Böylece çocuklarımız her daim güvende olacak" dedi. Öte yandan festival etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirilen Mediralli Yarışması’na Karabük Üniversitesi, Gülhane Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Bartın Üniversitesi ve Gazi Üniversitesinden 8 ekip katıldı. Katılımcıların sağlık becerilerini çeşitli alanlarda test eden yarışma nefes kesti. Festivalin açılışına Karabük Valisi Mustafa Yavuz, Belediye Başkanı Özkan Çetinkaya, İl Emniyet Müdürü Mehmet Ali Hasan Köse, KBÜ Rektörü Prof. Dr. Fatih Kırışık, diğer üniversitelerin rektörleri, kurum müdürleri, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Voleybol Turnuvası tamamlandı
06 Kasım 2024 Çarşamba - 16:31 Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Voleybol Turnuvası tamamlandı Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi’nde sağlık çalışanlarının katımı ile düzenlenen Voleybol Turnuvası dün tamamlandı. 12 takımın oynadığı turnuvada birincilik kupasını Acil, ikincilik kupasını Fırtına ve üçüncülük kupasını Ameliyathane takımı almaya hak kazandı. Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi’nde sağlık çalışanları arasında birlik ve beraberlik duygularının güçlendirilmesi ve hareketli yaşamın desteklenmesi amacıyla düzenlenen Voleybol Turnuvası dün tamamlandı. 12 takımın yer aldığı turnuvada hastane yönetiminin de eşlik ettiği final maçı çekişmeli geçti. Turnuvada birincilik kupasını Acil, ikincilik kupasını Fırtına ve üçüncülük kupasını Ameliyathane takımı almaya hak kazandı. Sağlık çalışanları arasında birlik ve beraberliğin güçlendirilmesi amacıyla düzenlenen turnuvanın Organ Bağışı Haftası’na denk gelmesi ile güzel bir farkındalığa imza attıklarını belirten Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Recep Demirhan, şampiyonluk kupalarını takım kaptanlarına takdim ederken Organ Bağışı Haftası’na da dikkat çekerek, organ bağışının önemini vurguladı. Türkiye’deki donanımlı nakil merkezlerinden birine sahip olduklarını ve alanında uzman ekipleri ile birçok hastaya umut olduklarını belirten Prof. Dr. Recep Demirhan, bağış sayısını arttırmak ve organ bağışı bilincini geliştirmek amacıyla hastanede de her yıl Organ Bağışı Masası kurulduğunu ve gönüllü sayısının arttırıldığını söyledi. Organ bağışının hayat kurtarmak anlamına geldiğini ifade eden Prof. Dr. Demirhan, turnuvada emeği geçenlere teşekkür etti.
Denizli’de bin 158 diyaliz hastası nakil bekliyor
06 Kasım 2024 Çarşamba - 15:45 Denizli’de bin 158 diyaliz hastası nakil bekliyor 3-9 Kasım Organ Bağışı haftası dolayısıyla açıklamalarda bulunan İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, yapılan tüm çalışmalara rağmen bağış oranlarının düşük seviyede olduğunu belirtti. Denizli’de bin 158 diyaliz hastasının bulunduğunu ifade eden Uz. Dr. Öztürk, 2024 yılında gerçekleşen 28 beyin ölümünün 10’undan donör alındığını söyledi. Denizli İl Sağlık Müdürlüğü tarafından 2019 yılında başlatılan Her Bağış Yeni Bir Hayat Projesi kapsamında Denizli’de organ bağışında bulunan kişi sayısı 28 bin 575’e ulaştı. Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk bağışta bulunan tüm vatandaşlara teşekkür ederek, 3 - 9 Kasım Organ Bağış Haftası kapsamında bir kez daha organ bağışı konusunda çağrıda bulundu. Organ bağışı için yürütülen tüm çalışmalara rağmen bağış oranlarının düşük olduğunu ifade eden Uz. Dr. Berna Öztürk, “Tedavisi yalnızca organ bağışı ile mümkün hastalarımız sağlıklarına kavuşamadan hayatlarını kaybetmektedir. Bu hastalarımızın sağlıklarına kavuşabilmeleri için organ bağış oranları ve organ nakil sayılarını arttırmamız gerekmektedir. Denizli’de organ bağışına dikkat çekmek, konunun önemini vatandaşlara anlatmak ve bağışta bulunan kişi sayısını arttırarak organ bekleyen hastalara umut olabilmek için 2019 yılında Her Bağış Yeni Bir Hayat projesini hayata geçirmiştik. Projeye Denizli halkımız kayıtsız kalmadı ve şu ana kadar toplamda 28 bin 575 kişi organ bağışında bulundu. Sayıyı hiçbir zaman yeterli görmüyoruz. Bizim ana hedefimiz Denizli’deki beyin ölümü tespit sayısını, kadavra organ bağış sayısını ve canlı organ bağış sayılarını arttırmaktır. Organ bağışında bulunmayan tüm vatandaşlarımızı bir kez daha organ bağışında bulunmaya davet ediyorum” dedi. Denizli’de bin 158 diyaliz hastası var Türkiye’de ve Denizli’de organ bekleyen hasta sayılarına da değinen Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, “Türkiye’de yaklaşık 34 bin kişi organ beklemektedir. Denizli’de bin 158 diyaliz hastamız bulunmaktadır. Yine 2024 yılı verilerine baktığımızda Türkiye’de bin 496 beyin ölümüne karşılık 266 donör alınırken, Denizli’de ise 2024 yılında bu rakam 28 beyin ölümüne karşılık 10 olarak gerçekleşti. Ülkemizde kalp, böbrek, karaciğer, pankreas, kemik ve kemik iliği, akciğer, ince bağırsak, kalp kapağı, kornea, kol ve deri nakli yapılabilmektedir. 18 yaşından büyük ve akli dengesi yerinde olan herkes yasaya göre organlarının tamamını ya da bir bölümünü bağışlayabilir. Denizlili vatandaşlarımızı organlarını bağışlamak için müdürlüğümüze, kamu, üniversitesi ve özel hastanelere, İlçe Sağlık Müdürlüklerimize, Toplum Sağlığı Merkezlerimize, sağlık çalışanlarımız tarafından açılan organ bağış stantlarına organ bağışında bulunmaları için bekliyoruz. Unutmayın organ bekleyen biz ya da en sevdiğimiz olabilir. Bu nedenle gelin siz de bağışta bulunarak bir hayat kurtarın” ifadelerini kullandı.
Battalgazi Devlet Hastanesi’nden organ bağışı çağrısı
06 Kasım 2024 Çarşamba - 14:08 Battalgazi Devlet Hastanesi’nden organ bağışı çağrısı Malatya Battalgazi Devlet Hastanesi Başhekimi Vekili Uzman Dr. Abdullah Ercan, 3-9 Kasım “Organ Bağışı Haftası” dolayısıyla vatandaşlara organ bağışı çağrısında bulundu. Battalgazi Devlet Hastanesi Başhekim vekili Uzman Doktor Abdullah Ercan, bu yıl “Öldükten sonra organlarım toprak olmasın, birilerine can olsun” sloganıyla yola çıkıldığını belirterek Türkiye ve dünyada organ nakli bekleyen çok sayıda hastaya dikkat çekti. Hastane içinde organ bağışına dikkat çekme adına açılan standı ziyaret eden Uzm. Dr. Ercan, dünya genelinde 1 milyondan fazla insanın organ nakli için beklediğini, her yıl yaklaşık 100 bin kişinin ise uygun organ bulunamadığı için hayatını kaybettiğini belirtti. Türkiye’de nakil için organ bekleyen 30 binden fazla hasta bulunduğunu vurgulayan Ercan, “Ancak bağışçı sayısı ihtiyacı karşılamaktan çok uzak. Kadavradan yapılan bağış sayısı yılda yalnızca 350 civarında kalıyor. Bu bağışlar, bekleyen hastaların yaşam süresini uzatmak ve yaşam kalitelerini artırmak için büyük önem taşıyor” ifadelerini kullandı. Başhekim Ercan, organ bağışında bulunmak isteyenlerin il ve ilçe sağlık müdürlükleri, devlet ve üniversite hastaneleri, özel hastaneler ile aile hekimliği merkezlerine başvurabileceğini ve buralarda organ bağış formunu imzalayarak bağışçı olabileceklerini belirtti. Ayrıca bağışçıların, aile üyelerini bilgilendirmelerinin, gelecekte oluşabilecek anlaşmazlıkları önlemek adına önemli olduğunu ifade etti. Organ bağışının dini boyutuna da değinen Ercan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organ bağışının caiz olduğuna dair fetvasını hatırlattı. “Farkındalığı artırmak için çağrıda bulunuyoruz” Organ nakli koordinatörlerinin, yoğun bakımda beyin ölümü gerçekleşmiş hastaların yakınlarıyla organ bağışı konusunda görüştüğünü belirten Ercan, bağış kararının, yıllardır bekleyen hastalara ikinci bir şans sunduğunu ifade etti. “Organ bağışı, yalnızca nakil bekleyen insanların hayatını kurtarmakla kalmayıp, insani dayanışmayı da güçlendiriyor” diyen Ercan, “Organ bağışı haberleri farkındalığı artırmaya katkı sağlıyor” diyerek toplumu bağış yapmaya davet etti.
Organ bağışı hayat kurtarıyor
06 Kasım 2024 Çarşamba - 13:55 Organ bağışı hayat kurtarıyor Mersin Şehir Hastanesi yoğun bakım uzmanı ve organ nakil koordinatörü Gamze Koçak, "Bir insan, organlarını bağışlayarak 8 kişinin hayatını kurtarabilir. Ülkemizde yaklaşık 30 bin kişi organ bekliyor" dedi. Koçak, 3-9 Kasım tarihleri arasında kutlanan ’Organ Bağışı Farkındalık Haftası’ dolayısıyla organ bağışının önemi hakkında açıklamalarda bulundu. Organ naklinin iki şekilde gerçekleştirildiğini belirten Koçak, “Organ nakli, canlı vericiden ve tıbben yaşamı sona ermiş bireylerden yapılmaktadır. Canlı vericilerden sadece böbrek ve karaciğer nakli gerçekleştirilirken, ince bağırsak, pankreas, kornea ve akciğer gibi organların nakli yalnızca beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden yapılabilmektedir” diye konuştu. "30 bin kişi organ bekliyor" Bir organ bağışının birçok insanın hayatını değiştirebileceğini vurgulayan Dr. Koçak, “Bir insan, organlarını bağışlayarak 8 kişinin hayatını kurtarabilir. Ülkemizde yaklaşık 30 bin kişi organ bekliyor. Bu durumu göz önünde bulundurarak, kalbinize bir kez daha sormak isterim, organ bağışı yapmak ister misiniz?” ifadelerini kullandı. Organ bağışı yapmak isteyen kişilerin, Mersin Şehir Hastanesi Organ Nakil Birimine başvurabileceğini hatırlatan Koçak, “Her bağış yeni bir hayattır” diyerek farkındalık oluşturmanın önemini bir kez daha dile getirdi.
Antalya’da böbrek yetmezliği hastasının 1 günde hayatı değişti, başvurduktan sonraki gün böbrek nakli oldu
06 Kasım 2024 Çarşamba - 13:26 Antalya’da böbrek yetmezliği hastasının 1 günde hayatı değişti, başvurduktan sonraki gün böbrek nakli oldu Antalya’da uzun yıllardır insülin kullanan, şeker hastalığına bağlı gelişen böbrek yetmezliği nedeniyle 7 aydır diyaliz tedavisi gören 59 yaşındaki çiftçi Mehmet Yaman, nakil için Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvurdu. Kayıt sonrası seraya çalışmaya giden Yaman’ın, aynı gün 2 saat sonra gelen telefonla hayatı değişti. Beyin ölümü gerçekleşen kişinin böbreğiyle nakil olabileceğini öğrenen Yaman, "Organ nakline yazıldım, 2 saat sonra telefon geldi. ’Organ nakli çıktı, acele gel’ dediler. Çevredekiler, ’Bu olay nasıl oldu, para mı verdiniz?’ diye soruyor. Para vermedik, böbreklerini bağışlayan hastadan, ailesinden, doktorlardan Allah razı olsun. Beni yaşattılar, çocuklarıma torunlarıma aileme bağışladılar" şeklinde konuştu. Aksu ilçesinde yaşayan evli ve üç çocuk babası Mehmet Yaman’a, 6 yıl önce Tip-1 diyabet teşhisi konuldu. Günde 2 kez insülin kullanmaya başlayan Yaman’ın diyabete bağlı böbrek yetmezliği gelişti. 7 aydır diyalize giren Yaman’a haftada 3 gün tedavi uygulandı. Diyaliz görmekten yorulan Yaman, 11 Ekim 2024 tarihinde böbrek nakli için Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Organ Nakli Merkezi’ne başvurdu. Aynı gün gelen telefonla kendisine nakil yapılabileceğini öğrenen Mehmet Yaman’a, bir gün sonra gece 02.30 sularında Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Organ Nakli Merkezi Müdürü Prof. Dr. Arif Aslaner ve ekibi tarafından beyin ölümü gerçekleşen ve organları bağışlanan bir kişinin böbreği nakledildi. Yaman, nakil sonrası sağlığına kavuştu. “Sürekli diyalize gitmekten yoruldum” Mehmet Yaman, şeker hastalığı ve böbrek yetmezliği nedeniyle yaşadığı sıkıntıları şu şekilde anlattı: "Şeker hastasıyım, bu hastalık böbreklerimi bitirdi. Bitirince diyalize nakle mecbur kaldım. Böbrek yetmezliğim vardı, doktor diyalize yönlendirdi. Yaklaşık 6-7 ay boyunca haftada üç gün salı, perşembe ve cumartesi günü diyalize giriyordum. Diyalize girdiğimde hareketsiz kaldığım için daralıyordum, gitmeyince de sıkıntı oluşturuyordu. Sürekli diyalize gitmekten yoruldum, böyle sürmeyeceğini anladım. Organ nakline yazıldım.” “Yeni doğmuş gibiyim” Organ nakline yazıldığı gün yaşadığı bölgeye dönerek, serada çalışmaya devam ettiğini aktaran Mehmet Yaman, aynı gün 2 saat sonra gelen telefonla hayatının değiştiğini ifade etti. Yaman, şöyle devam etti: “Başvurdum, eve gittim, 2 saat sonra telefon geldi. ’Organ nakli çıktı, acele gel’ dediler, arabayla son gaz geldik. Bir gün sonra gece 2 buçukta nakil oldum. Aslında nakil için bekleyen 3 kişi vardı, biri Bolu’dan diğeri Adapazarı’ndan geliyordu. Ben de Antalya Aksu’dan 11 Ekim tarihinde başvurdum, doktorlar dosyaları inceledi. Gece 12 buçukta ’Mehmet Yaman’a uygun gördük’ dediler. Bu şekilde nakil oldum. Hastanede 11 gün kaldım, iki günde bir kontrol ediyorlar. Önceden çok çile çekiyordum. Şimdi yeni doğmuş gibiyim, ağrım sızım yok. Çevredekiler, ’Bu olay nasıl oldu, para mı verdiniz?’ diye soruyor. Para vermedik, böbreklerini bağışlayan hastadan ve ailesinden, doktorlardan, herkesten Allah razı olsun. Beni yaşattılar, çocuğuma torunuma aileme bağışladılar. 6 tane torunum var. Onları bir görsem de ölsem diyordum, cenab-ı Allah devamlı gösteriyor.” “Babam kurtuldu” Mehmet Yaman’ın 35 yaşındaki ortanca oğlu İsmail Yaman ise aynı gün nakil haberi alacaklarının, kendisinin de beklemediğini dile getirerek, babasının sağlığına kavuşmasından duyduğu mutluluğu şu şekilde ifade etti: “Babam bazen diyalize girdikten sonra kötüleşiyordu, birkaç sefer kaldıramadı. Böyle kötü olunca da sürekli ne yapacağız diye düşünce halindeydim. Babama belki şansımız olur düşüncesiyle nakile yazılalım dedim. Kayıt olduk. Başvurduktan sonra çiftçilik yaptığımız seraya gittik, çalışırken telefon geldi. ’Sağlık Bakanlığı Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Organ Nakli Bölümü’nden arıyoruz, naklimiz var, buraya gelmeniz gerekiyor’ dediler. Hızlıca geldik, babamın tetkikleri yapıldı. Bekleme aşamasında olan 3 kişi çağrılmış, akşam konseyde bizi topladılar. Diğer arkadaşlarla doku uyumu olmadığını ama babamla uyumlu olduğunu söylediler. Biz de nakli kabul ettik, doktorlarımıza çok teşekkür ederiz. Çok sevindim, diyalizden sonra babam çok kötü olduğu için ister istemez bazı duygular içine giriyordum. Allah’a şükür babama nakil çıktı, babam kurtuldu.” "Böbrek, üç aday hastanın içinde Mehmet Bey’e uyumluydu" Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Organ Nakli Merkezi Müdürü Prof. Dr. Arif Aslaner ise nakil bekleyen 3 aday hastanın içinde böbreğin Mehmet Yaman’a uyumlu olduğunu tespit ettikten sonra, nakil işlemini planladıklarını söyleyerek şöyle konuştu: "Mehmet Bey’in özelliği, kaydedildikten yaklaşık 2 saat sonra kendisine böbrek çıktı. Biz de onu davet ettik ve böbrek naklini gerçekleştirdikten sonra sorunsuz bir şekilde taburcu ettik. Böbrek, üç aday hastanın içinde Mehmet Bey’e uyumluydu ve naklini planladık. Sağlık durumu gayet iyi, şu an diyaliz ihtiyacı hissetmiyor. Kontrole gidip geliyor, yakın takip etmeye devam edeceğiz.” "Kadavra bağışına eğilmekte fayda var" 3-9 Kasım Organ Nakli Haftası hakkında da açıklamalarda da bulunan Genel Cerrah Prof. Dr. Arif Aslaner, kadavradan bağış sayısının artırmayı amaçladıklarını aktardı. Organ nakli bağış oranının düşük seviyelerde olduğunun bilgisini veren Prof. Dr. Arif Aslaner, “Hastalarımız bekleme listesinde kadavradan bağış yapılmasını uzun süre bekliyor, bağış oranımız çok düşük. Bu vesileyle de bağış oranı artırmayı hedefliyoruz, yüzde 20 oranındaki organ bağışını yüzde 40’lara çıkartsak, nakil olacak hasta sayısını iki katına çıkarmış olacağız. Çünkü, canlı verici adaylarımızın uyumu uygun olmayabiliyor, bu açıdan kadavra bağışına eğilmekte fayda var. Hastalarımız uzun yıllar diyalizde bekliyor, bu süreçte hayatını kaybedenler oluyor. Ne kadar çok bağış olursa biz de hastalarımızın diyalizden kurtulması için aracılık etmiş oluruz. Vatandaşlarımızdan, kendilerinin de başına gelecekmiş gibi hastaların yerine kendilerini koymalarını ve vefat durumunda kendilerinin ve yakınlarının bağışçı olmalarını desteklemelerini istiyoruz” dedi. "Organ bağışı hakkındaki düşüncenizi ailenizle paylaşın" Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nin Organ Nakil Koordinatörü Recayi Madaslı ise Organ Nakli Haftası kapsamında şu ifadelere yer verdi: "Türkiye’de en çok canlı vericili nakil yapılmakta ve kadavraya yönelik bağışlar az olmaktadır. Bunun en büyük sıkıntısını bizler yaşamaktayız. Normalde kadavra nakillerinin çok olması gerekirken, Türkiye’de maalesef sayısı az. Aile üyelerinin, vefatı durumunda organ bağışı hakkında ne düşündüğünü birbirine söylemesi lazım. Aile görüşmelerindeki en büyük ret nedeni bu; ’Sağlıklıyken, böyle bir tasarrufu var mıydı yok muydu bilmiyoruz’ dedikleri için, beyin ölümü gerçekleşen insanlar için maalesef aile izni alamıyoruz. Böylece organ nakli bekleyen binlerce insan mağduriyet yaşıyor."
‘Tokum ama yerim’ diyorsanız bu hastalığa yakalanmış olabilirsiniz
06 Kasım 2024 Çarşamba - 13:10 ‘Tokum ama yerim’ diyorsanız bu hastalığa yakalanmış olabilirsiniz Beslenme ve Diyet Uzmanı Cansu Arslan, hedonik açlıkla ilgili bilgi vererek yemek yemenin düzenli saatlerde olması gerektiğini vurguladı. Sivas Medicana Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Cansu Arslan, kişinin kalori ihtiyacından bağımsız, metabolizmanın uyarılarak yiyecekleri sadece lezzeti nedeniyle tüketme isteği olarak ifade edilen “Hedonik açlık” hakkında açıklamalarda bulundu. Teknoloji ve dijital medya kullanımının artması, insanların hedonik açlık düzeylerini artırdığını belirten Arslan “Hedonik açlık biyolojik ihtiyaç olmadan besinlerin tadı, kokusu ve diğer duyusal özellikleri nedeniyle iştahta meydana gelen artma ve besini tüketirken alınan zevk ile ilişkili olan açlıktır. Bu açlığı “Tokum ama yerim” cümlesiyle ifade etmek daha net anlaşılır olmasını sağlayacaktır. Günümüzde sosyal medyada yemek tariflerinin, mekân önerilerinin artması, televizyondaki yemek programları, internetten hızla verilen siparişler hedonik açlığı tetikliyor. Bu etkiyi azaltmak için kişinin kendisi başta önlemler almalıdır. Takip ettiğimiz sosyal medya sayfalarının yemek içeriği ağırlıklı olmaması, belli bir saatten sonra yemek siparişi vermeme kararı almak, “Gerçekten aç mıyım?” sorusunu kendimize sormak ilk adımlar olabilir. Hedonik açlığın sağlık üzerine etkileri düşünülünce sosyal medya paylaşımları, yemek programları üzerine sağlık politikaları geliştirmek de daha ileri adımlar olabilir” dedi. “Duygusal yeme ön plandadır” Açlığın genel olarak homeostatik açlık ve hedonik açlık olmak üzere iki sürece ayrıldığını belirten Arslan “Vücudumuz acıkınca, lezzetli yiyecekler görünce beyinde nükleus akümbenste bulunan dopamin salınımı uyarılır. Ve iştahımız açılır, yeme isteğimiz oluşur. İki çeşit açlık kavramından bahsedebiliriz: Gün içinde enerji ihtiyacımızı karşılamak adına açlık hissetmemize ‘Homeoztatik Açlık’ denir ki bu hepimizin bildiği açlık hissidir. ‘Hedonik Açlık’ ise enerji ihtiyacımız olmaksızın lezzetli bulduğumuz besinlerin tüketiminden sağlanan haz amacıyla hissettiğimiz açlıktır. Yemek sonralarında tok olmamıza rağmen sevdiğimiz tatlıları rahatça tüketmemiz bu açlığın en güzel örneğidir. Birinde metabolik bir enerji ihtiyacı söz konusuyken diğerinde duygusal bir yeme ön plandadır. Yüksek kalorili ve lezzetli yiyeceklere kolay ulaşılabilirlik, büyük porsiyonlar obezojenik çevre dediğimiz yani obezite oluşma riski yüksek bir çevre oluşturmaktadır. Bu tarz besinlerin tüketimi ile yüksek oranda tuz, şeker ve yağ alımına bağlı olarak obezite ve obezitenin yol açtığı hastalıklarda artış görülebilmektedir. Diğer yandan obez bireylerde, obez olmayanlara göre daha yüksek hedonik açlık gözlemlenmiştir. Yani obez bireylerde hedonik açlık daha sık görülürken hedonik açlık yaşayan bireylerde de ihtiyaç fazlasını tükettiği için obezite riski artmaktadır. Bu iki yönlü durum obezite ile birlikte hedonik açlığında değerlendirilmesi gerektiğini bizlere göstermektedir” şeklinde konuştu. “Tokum ama yerim cümlesini kurmamaya çalışalım” Belirli yemek saatlerinin olması gerektiğini söyleyen Arslan “Hoş gelen atıştırmalıklar evde, işte kolay ulaşılabilir yerde olmamalı. “Gerçekten aç mıyım?” sorusunu mutlaka kendimize soralım. Susuz olabiliriz bu hissi de unutmayalım. “Tokum ama yerim” cümlesini kurmamaya çalışalım. Mutfağa sık uğramayalım. AVM veya restoranların çok fazla olduğu mekânlarda fazla gezinmek tok olsanız bile iştahınızı kabartarak bir şeyler yiyip içmemize neden olabilir. Bu alanlarda kısıtlı vakit geçirelim. Alışverişe aç çıkmayalım. Vitamin-mineral eksiklikleri herhangi bir besine karşı fazla istek duyulmasına sebep olabilir. Çikolata, kırmızı et, peynir, tatlı gibi keskin tatlara olan aşırı istek ve yönelim genellikle altta yatan vitamin mineral eksikliğiyle bağlantılıdır. Rutin kan sayımlarımızı ihmal etmeyelim. İyi hissetmiyorsak mutlaka bir uzman desteği alalım. Duygularımızı besinlerle baskılanmaya çalışmayalım. Sosyal medyada yemek hesaplarına belli bir saatten sonra bakmayalım. İyi bir uyku düzeni iştahımızı yönetmeyi kolaylaştırır bunu da uygulayalım. İhtiyacımız olanın dışına çıkmadan, israf etmeden, sadece haz duygusunu yaşamak adına yememeye özen gösterelim. Böylece hem bu öz denetimi sağlamayı öğreniriz hem kilo sorunu yaşamadan bu süreci atlatmış oluruz” dedi.