Yerel Haberler
İzmir
Körfezde bu defa petrol kaynaklı kirlilik: Deniz yüzeyi siyah yağ tabakası ile kaplandı 29 Kasım 2024 Cuma - 21:20:58 İzmir Büyükşehir Belediyesi ekipleri, Karşıyaka Vapur İskelesi yakınlarında sabah saatlerinde yoğun yakıt kokusu ile birlikte deniz yüzeyinde görülen siyah renkli yağ tabakasının temizlenmesi ve kirliliğin yayılmaması için müdahalede bulundu. Kirliliğin kaynağının tespiti ve gerekli işlemlerin yürütülmesi adına Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı İzmir Liman Başkanlığı yetkililerine de bilgi verildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı, Deniz Koruma Şube Müdürlüğü bünyesindeki Karadan Müdahale Ekibi bu sabah erken saatlerde yaptığı denetimlerde Karşıyaka Vapur İskelesi bölgesinde çok yoğun bir yakıt kokusu ile birlikte, deniz yüzeyinde siyah renkli yağ tabakası tespit etti. Acil olarak temizlik çalışmalarına başlayan ekipler öncelikle, tehlikeli maddeleri absorbe edici özelliği olan sosis şeklindeki yüzer bariyerler ile kirliliğin olduğu alanı çevreledi ve daha fazla alana yayılmasını önledi. Ardından absorbe edici özelliği olan örtü şeklindeki pedler ile kirliliğin deniz yüzeyinden alınması sağlandı. Kirliliğe sebep olan durumun, petrol kaynaklı atık olduğu tespit edildi. Kirlilik kaynağının tespiti ve denetimi için, yetki ve sorumluluk sahibi olan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı İzmir Liman Başkanlığı yetkililerine bilgi verildi. “Bakanlık yetkililerine bunu anlatmaya çalıştık” Yaşanan durum hakkında değerlendirme yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay şunları ifade etti: “Sürecin en başından beri anlatmaya çalıştığımız durumun bu kez somut ve üzücü bir örneğine tanık olduk. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından oluşturulan Bilim Kurulu’nun hazırladığı 15 maddelik eylem planını ‘şerh’ koyarak imzalarken de bunu anlatmaya çalıştık. İzmir Körfezi’nin temizlenmesi konusunda tüm sorumluluğu İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin üzerine yıkıp, bakanlık ve merkezi idare kurumlarının görevlerini yok sayan bir anlayışla körfezi temizleyemeyiz. Söz konusu arıtma tesisleri olduğunda en ufak söylentiyi ihbar kabul edip İzmir Büyükşehir Belediyesi kurumlarına ceza yazmaya koşan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkilileri, lütfen bu ihanetin de gereğini yapsın. Liman, tersane, sanayi kuruluşları gibi kirleticilere karşı önlem alınmadığı sürece bizim tek taraflı çabalarımız boşa gitmeye mahkumdur.”
Ayakkabı ve saraciye ihracatçıları Suudi Arabistan yolcusu
17 Ekim 2024 Perşembe - 11:50 Ayakkabı ve saraciye ihracatçıları Suudi Arabistan yolcusu Ayakkabı ve saraciye ihracatçıları Suudi Arabistan pazarında 2019 yılındaki ihracat seviyesine dönmek istiyor. Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki diplomatik ilişkilerdeki olumlu seyir Türk ayakkabı ve saraciye ihracatçılarının bu pazarı tekrar radarına almasını beraberinde getirdi. Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği 20-22 Ekim 2024 tarihleri arasında Suudi Arabistan’a yönelik “Sektörel Ticaret Heyeti” düzenliyor. Heyette 11 Türk ayakkabı ve saraciye ihracatçısı firma yer alacak. Ülkeler arasındaki dış ticaretin siyasi ilişkilerin seyrine göre olumlu ya da olumsuz etkilendiğine dikkati çeken Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Erkan Zandar, Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin kopma noktasına geldiği 2021 yılında Türk deri sektörünün Suudi Arabistan’a ihracatının durma noktasına geldiğini kaydetti. "Suudi Arabistan ihracatta en büyük 10. pazarımızdı" Suudi Arabistan’ın tarih boyunca Türk deri sektörünün güçlü ihraç pazarlarından biri olduğunun altını çizen Zandar, “2019 yılında Suudi Arabistan 50,4 milyon dolarlık ihracatla en çok ihracat yaptığımız 10. pazarımız konumundayken, 2021 yılında 1,7 milyon dolara kadar düştü. 2022 yılından itibaren normalleşmeyle birlikte 2022 yılında 11 milyon dolara, 2023 yılında 25 milyon dolara yükseldi. 11 ihracatçı firmamızın katılımıyla yapacağımız “Sektörel Ticaret Heyeti”yle Suudi Arabistan pazarında 2019 seviyesindeki ihracat rakamlarımıza ulaşmayı hedefliyoruz” diye konuştu. Emek-yoğun sektörlerin başında gelen ayakkabı ve saraciye sektörlerinde son yıllarda yüksek enflasyon, düşük döviz kuru nedeniyle üretim ve ihracatta kan kayıpları yaşandığına vurgu yapan Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Halil Gündoğdu, en büyük ihraç pazarları Avrupa Birliği ve Rusya’da ekonomik resesyon yaşandığını, ihraç pazarlarını çeşitlendirmek için Suudi Arabistan’a yöneldiklerini ifade etti. "Avrupa ve Rusya pazarlarındaki kayıpları telafi etmek istiyoruz" “Suudi Arabistan Ayakkabı ve Saraciye Sektörel Ticaret Heyeti organizasyonu ile ayakkabı ve saraciye sektörlerimizin rekabetçi gücünün artırılmasını hedefliyoruz” diyen Gündoğdu, “Sektörel Ticaret Heyeti organizasyonu kapsamında, Suudi deri ve deri mamulleri sektörleri alıcıları ile ikili iş görüşmeleri gerçekleştirilecek. Önümüzdeki dönemde de sosyal dönüşüm politikalarına devam edeceği öngörülen Suudi Arabistan’da tüketicilerin dikkat ettikleri kalite/fiyat dengesinin bölgemiz üreticileri için rekabetçi avantaj olacağını düşünüyoruz. Heyet organizasyonuna katılan firmaların bilhassa son iki yılda bölgemiz ayakkabı ve saraciye sektörleri ihracatında payını giderek artıran Suudi Arabistan’da önemli ticari bağlantılar kurmaları, böylelikle ihracat hacimlerini artırmaları, orta vadede ise çarpan etkisi yaratarak deneyimlerini diğer sektör paydaşlarına aktararak sektörün rekabetçi gücünü artırmaları için itici güç oluşturmalarını bekliyoruz” dedi. “Suudi Arabistan Ayakkabı ve Saraciye Sektörel Ticaret Heyeti”ne katılan, “Alkan Ayakkabı, Asyacomfort Ayakkabı, Calvano Ayakkabı, Guzini Deri Çanta, Gündoğdular Deri Saraciye, İlhanlar Ayakkabı, Net Çanta, Özarpa Ayakkabı, Rıfat Sarı Üç-El Ayakkabı, Serkan Yalgı Ayakkabı, Üstündağ Ayakkabı” firmaları 21 Ekim 2024 tarihinde Suudi Arabistanlı ithalatçılara 2025 koleksiyonlarını tanıtacak ve yeni ihracat bağlantıları yapma mücadelesi verecek. EDMİB Başkan Yardımcısı Halil Gündoğdu aynı gün Riyad Ticaret Odasını ziyaret edecek ve yeni işbirliklerinin zeminini arayacak.
Donör nakilden vazgeçince Cem yaşamını yitirmişti: "Donör hukuken değil ama vicdanen suçlu"
17 Ekim 2024 Perşembe - 11:07 Donör nakilden vazgeçince Cem yaşamını yitirmişti: "Donör hukuken değil ama vicdanen suçlu" İzmir’in Konak ilçesinde, lenfoma kanseri teşhisi konulan ve kök hücre nakli olması gereken 20 yaşındaki Cem Şahin, donörün nakilden son anda vazgeçmesi sonrasında hayatını kaybetti. Hukuk mücadelesi başlatan acılı anne Filiz Şahin, “Oğlum yoğun ilaçlarla nakile hazırlandı. Sonrasında donör telefonu kapattı ve ulaşıldığında ‘vazgeçtim’ dedi. Donör hukuken değil ama vicdanen suçlu" dedi. Konak ilçesinde yaşayan 20 yaşındaki Cem Şahin’e, 2023 yılının mayıs ayında lenfoma (lenf) kanseri teşhisi kondu. Hemen tedavisine başlanan Cem Şahin, 6 aylık bir kemoterapi gördü. Yoğun tedaviye rağmen hastalık tam olarak iyileşmedi. Tedavisi aralıksız devam eden Cem’e kök hücre naklinin yapılmasına karar verildi. 2024 yılı ocak ayından itibaren Cem’e donör aranmaya başlandı. Ailenin beklediği haber ise 2024 yılının mart ayında geldi. Anne Filiz Şahin, sevinçli haberi bir yolculuk sırasında aldı ve hemen oğlu Cem’i aradı. O sırada arkadaşlarıyla beraber olan Cem, donörün bulunmasıyla sevince boğuldu. Dönörün dövme yaptırması nedeniyle operasyon bir süre ertelendi. Donör telefonları kapattı, bir müddet açmadı: "Vazgeçtim" Nakil zamanı geldiğinde ise Cem Şahin, 25 Mayıs 2024 tarihinde bir özel hastaneye yatırıldı. Yoğun bir şekilde ilaç tedavisine başlanan Cem, nakile hazırlandı. Bu süreçte İstanbul’da yaşayan donörün de bir takım tetkikleri yapıldı. Nakile iki gün kala ise döner telefonları kapattı ve bir süre açmadı. Bir müddet sonra ise yetkililer donöre ulaştı. “Vazgeçtim” cevabını alan görevliler, donörün evine bir ziyaret yaptı ama sonuçsuz kaldı. Sağlıklı bir şekilde hastaneye giden, aracı bile kendisi kullanan 20 yaşındaki Cem, 16 gün sonra ise yaşamını yitirdi. Cem’in hayatını kaybetmesi aileyi üzüntüye boğdu. Anne Filiz Şahin, hukuk mücadelesi başlattığını söyleyerek; vazgeçen donör, doktorlar, hastane ve bazı kurumlar hakkında şikayetçi oldu. "4. iğnesini olması gerekirken görevliler ulaşamamış" Acılı anne Filiz Şahin, “Cem’i 4 ay önce kaybettik. Teşhis konulduktan sonra 6 aylık bir kemoterapi aldı. Hastalığı tam yok olmadığı için kök hücre nakline karar verildi. İlk başta kendi hücreleri nakil olacaktı; ama olmadı. 2024 yılının ocak ayında donör aranmaya başlandı. ‘Kardeşi varsa olur’ dediler ama Cem’in kardeşi yoktu. ‘Akraba dışı aranacak’ dediler. 2024 yılının mart ayında bana bir telefon geldi, ‘donör bulundu’ dediler. Mutluluğum, sevincim ikiye katlandı. Yoldaydım ve hemen kapattım telefonu Cem’i aradım. O anda arkadaşlarıyla dışarıdaymış. Arkadaşlarıyla birlikte sevinçten sokağın ortasında dans etmişler. Donörün dövme yaptırması nedeniyle nakil biraz daha ertelendi çünkü dövmenin üzerinden 4 ay geçmesi lazımmış. Bu süreçte donöre, ‘sen vazgeç’ diyorlar ama o ‘olacağım’ diyor. 25 Mayıs 2024 tarihinde hastaneye yatışımız yapıldı. Cem, yoğun ilaçlarla nakile hazırlandı. Bu süreçte donör de nakile hazırlandı ve 3 tane iğnesi yapıldı. 4. iğnesini olması gerekirken görevliler ulaşamamış” dedi. Donörün telefonlarını kapattığını anlatan anne Şahin, sürekli olarak donöre ulaşılmaya çalışıldığını söyledi. Anne Filiz Şahin, “Telefonu kapattığı gün sürekli ulaşmaya çalışıyorlar. Gece saat 02.00’de telefonunu açıyor. O arada TÜRKÖK’ün görevlileri ulaşıyor. ‘Ben vazgeçtim’ diyor. Telefon kapattıktan sonra görevliler evine gidiyor; ama ikna edemiyorlar” diye konuştu. "Donör hukuken değil ama vicdanen suçlu" Donörün vazgeçtiğini öğrendiğinde çok üzüldüğü anlatan acılı anne, “Dünyamız başımıza yıkıldı. Doktorun odasına girdiğimizde doktor bize, ‘Cem’in donörü psikopat çıktı, Cem’in alnına ateş etti’ dedi. Sonra ben nakile hazırlandım, iğneler vuruldu ama olmadı. Neden bir B planı hazırlanmadı? Bu B planını TÜRKÖK mü hazırlıyor? Hastane mi? Doktor mu? Benim çocuğum bu ihmaller yüzünden öldü. Hastaneye giderken arabasını kendisi kullandı, götürdü. Hastalığı stabildi, acelemiz yoktu. Şuan bir hukuk mücadelesi başlattım; her türlü yere başvuruyorum, suç duyurusunda bulunduk. Benim çocuğumdan kim bir saniyesini aldıysa onun hesabını sormak istiyorum. Donör hukuken değil ama vicdanen suçlu. Nasıl bir çocuğu yok ettiğinin farkında mıdır acaba? Bir kadın, o da belki annedir, belki anne adayıdır. Benim oğlumu 12-13 gün ölüm korkusuyla yaşattı, aynı acıları yaşasın. Rabbim beni onunla karşılaştırmadan canımı almasın.”
Egeli gençler, akciğer kanseri erken tanı kiti geliştirdi
17 Ekim 2024 Perşembe - 11:00 Egeli gençler, akciğer kanseri erken tanı kiti geliştirdi Ege Üniversitesi, Türkiye’den ve dünyadan havacılık, uzay ve teknoloji tutkunlarının buluştuğu TEKNOFEST Akdeniz’den ödüllerle döndü. TEKNOFEST 2024 İnsanlık Yararına Teknoloji Yarışması’nda, Ege Üniversitesinin EGESAM-BİYOİZLEM Takımı, akciğer kanser erken tanısını sağlayacak “Kanser biyobelirteç profillerinin belirlenmesinde kullanılmak üzere polimer tabanlı 96’lık ince film mikroözütleme kitlerinin geliştirilmesi” başlıklı projesiyle "Sağlık ve İlk Yardım" kategorisinde birincilik ödülünü kazandı. Tam bağımsız Türkiye vizyonuyla gerçekleştirilen TEKNOFEST 2024 İnsanlık Yararına Teknoloji Yarışması’nda, Ege Üniversitesinin EGESAM-BİYOİZLEM Takımı; “Kanser biyobelirteç profillerinin belirlenmesinde kullanılmak üzere polimer tabanlı 96’lık ince film mikroözütleme kitlerinin geliştirilmesi” başlıklı yenilikçi yöntemlerle geliştirdiği projesiyle "Sağlık ve İlk Yardım" kategorisinde birincilik ödülünü sahibi oldu. Ege Üniversitesinin EGESAM-BİYOİZLEM Takımına ödülünü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan takdim etti. Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, EGESAM-BİYOİZLEM Takımını makamında ağırlayarak tebrik etti. Rektör Prof. Dr. Budak, “Tam bağımsız bir Türkiye hedefi, Milli Teknoloji Hamlesi vizyonu ile milyonları bir araya getiren TEKNOFEST Adana’da tam akredite üniversitemizin rüzgârı bir kez daha esti. EGESAM-BİYOİZLEM Takımınız, İnsanlık Yararına Teknoloji Yarışması’nda birincilik ödülünü aldı. Yenilikçi yöntemlerle geliştirdikleri projeleriyle ülkemizin Milli Teknoloji Hamlesi vizyonuna nitelikli katkı sunan takımımız bu ödülü ile göğsümüzü kabarttı. Hiç kuşkusuz ki bu ödüller geleceğimiz olan gençlere ilham olacak, genç mucitlerimizi cesaretlendirecek ve motive edecek. Genç araştırmacımızın bilimsel çalışmalarıyla ülkemizin kalkınma sürecine önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum. Önemli başarılarından dolayı EGESAM-BİYOİZLEM Takımını tebrik ediyorum” diye konuştu. “Yerli ve milli tanı kiti” Proje ile ilgili bilgi veren Takım Kaptanı, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü Analitik Kimya Bölümü Doktora Öğrencisi İlknur Erbaş, “Akciğer kanseri, dünya çapında ve ülkemizde ölümlerin en yaygın nedenidir ve tedavideki önemli gelişmelere rağmen, sağ kalım oranları oldukça düşüktür. Kanser erken teşhisi için kullanılan teknikler doku kan alımı ya da radyoaktif madde maruziyeti ile tespit edildiğinden insan sağlığı için birçok zararları vardır. Kanser hastalarına erken tanı konulabilmesi için daha etkin tanı yöntemlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışma kapsamında akciğer kanser erken tanısını sağlayacak kolay, ucuz, pratik bir örnekleme yöntemi geliştirilmiştir. Hastaların tükürük örneklerine uyguladığımız test kitimiz ile aynı anda 96 kişinin 2 saat gibi kısa sürede metabolimiks çalışması yapılarak kanser erken tanısı biyobelirteçler izlenerek yapılabilmektedir. Patentli bir ürün olan akciğer kanseri erken tanı kitimiz tamamen yerli ve milli bir üründür. Bu çalışmada aynı zamanda metabolik yolak analizleri de yapılmıştır. Bu analizler sonucunda 3 farklı yolağın önemli olduğu bulunmuştur. Bu yapılan çalışma ile de her hastada oluşan tümör yolağına göre uygun tedavi yaklaşımları uygulanabilecektir. Bu sistem sadece akciğer kanseri değil diğer tüm hastalıkların biyobelirteçlerinin araştırılmasında kullanılabilecek bir üründür” dedi. EGESAM-BİYOİZLEM Takımı EGESAM-BİYOİZLEM Takımı, Ege Üniversitesi Solunum Araştırmaları Merkezi (EGESAM) bünyesinde bulunan başta akciğer kanseri ve diğer hava yolu hastalıkları olmak üzere kişiye özel tanı kiti geliştirilmesi uygulanmasında görev alıyor. EGESAM bünyesinde Translasyonel tıp temel bilimlerdeki laboratuvar araştırmalarının, tanı ve tedavi amaçlı hastaların yararına klinik uygulamalara dönüşümünü hedefliyor. EGESAM-BİYOİZLEM Takımı bu grupta biyoanalitik kimya alanında translasyonel çalışmalar yürütüyor. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü Analitik Kimya Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Füsun Pelit’in danışmanlığını yaptığı EGESAM-BİYOİZLEM Takımında; Ege Üniversitesi Analitik Kimya Anabilim Dalı Doktora Öğrencileri İlknur Erbaş, Tuğberk Nail Dizdaş ve Ebru Çalkan Yıldırım yer alıyor.
Egeli akademisyenden Melisa bitkisini ilaç sektörüne kazandıracak proje
17 Ekim 2024 Perşembe - 10:45 Egeli akademisyenden Melisa bitkisini ilaç sektörüne kazandıracak proje Ege Üniversitesi Ödemiş Meslek Yüksekokulu Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programı Dr. Öğr. Üyesi Merve Göre Akyüz’ün yürütücülüğünü yaptığı “Melisa Officinalis Üretiminde Organomineral ve Organik Gübre Kullanımının Bazı Tarımsal Parametrelere Etkileri” başlıklı proje, TÜBİTAK 1002 Hızlı Destek Programı kapsamında desteklenmeye uygun bulundu. Proje kapsamında organik gübre kullanımın melisa bitkisinin yetişmesine olan etkilerinin görülmesi ve bitkinin ilaç sanayine kazandırılması amaçlanıyor. Dr. Öğr. Üyesi Merve Göre Akyüz ve ekibini tebrik eden Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Üniversitemizde oluşturduğumuz bilim ekosistemi neticesinde akademisyenlerimizin gerçekleştirdiği projeler, TÜBİTAK nezdinde kabul görmeye devam ediyor. Tam akredite bir araştırma üniversitesi olarak TÜBİTAK’a en fazla proje yapan ve projesi en fazla kabul gören üniversiteler arasında zirvede yer alıyoruz. Dr. Merve Göre Akyüz hocamız ve ekibinin yürüttüğü proje kapsamında melisa bitkisi ekonomiye kazandırılacak. Proje ekibini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum" dedi. Tıbbi ve aromatik bitkilerin giderek önem kazandığını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Merve Göre Akyüz, “Doğaya dönüşümün giderek arttığı günümüzde tarım topraklarına uygulanan alternatif organik materyallerin yanı sıra, tıbbi ve aromatik bitkilerin gerek ülkemizde gerekse dünyada, çeşitli amaçlarla kullanımı da günden güne hızla artmış ve kabul görmüştür. Tıbbi ve aromatik bitkiler, doğal ve alternatif çözümleri tercih eden insanlar tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. Bu nedenle, Tıbbi ve aromatik bitkilerin bilinen etken maddelerine sürekli yenilerinin eklenmesi başta ilaç, kozmetik, parfüm, boya, baharat, biyoaktivatörler, biyopestisitler ve herbal çaylar gibi ilave yeni endüstriyel kullanımlarını ortaya koymakta ve bu bitkilere olan talepleri artırmakta ve büyük bir pazar oluşturmaktadır. Günümüzde çok sayıda kimyasal-sentetik kökenli ilaç geliştirilmiş olmakla birlikte bitkiler, halen tedavide kullanılacak ilaçların en önemli doğal kaynağıdırlar. Artan talebin ve pazar ihtiyacının karşılanması için ‘iyi üretim uygulamaları’ haricinde tarım arazilerine ihtiyaç fazlası pestisit ve kimyasal gübre uygulamalarının sonucunda tarım topraklarının bozulması ve verim kaybı gibi durumlar söz konusu olmaktadır” şeklinde konuştu. “Organik gübre hem çevreye hem tüketiciye yarar sağlıyor” Organik gübre kullanımın hem tüketici hem çevre açısından faydalı olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Merve Göre Akyüz, şöyle devam etti: “Kimyasal gübreler yerine organik veya organomineral gübrelerin kullanımının tüketici, üretici ve çevre açısından sağladığı birçok avantajı bulunmaktadır. Tüketiciler, kimyasaldan uzak yetiştirilen ürünlerin daha sağlıklı, daha lezzetli ve çevre dostu olduğunu düşünmektedirler. Organomineral ve organik katı gübre, üreticilerin doğal kaynakları daha iyi yönetmesine, daha az enerji harcamasına ve atık miktarının azalmasına yardımcı olurken toprak kalitesini artırarak toprağı verimli hale getirir ve su kaynaklarını korur. Bu nedenlerle bu tarz ürünlere olan talep, sadece tüketicilerin sağlığı için değil, aynı zamanda çevrenin korunması ve sürdürülebilir tarım için de önemlidir." Melisa bitkisinin rosmarinik asit üretiminde iyi bir alternatif olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Göre Akyüz, “Melisa bitkisinin biyoaktif maddelerinden biri olan rosmarinik asit, antioksidan, anti-inflamatuar ve antimikrobiyal özellikleriyle bilinmektedir. Bu nedenle, rosamarinik asit, enfeksiyonlara ve inflamasyona karşı koruma sağlamak için kullanılan bir bileşen olarak kabul edilir. Özellikle sinirsel kaynaklı uykusuzluk, stres, anksiyete, baş ağrısı ve sindirim sistemi sorunlarının tedavisinde etkili olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, rosmarinik asit, Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde de potansiyel olarak faydalı olabileceği düşünülmektedir. Rosmarinik asit Lamiaceae familyası türlerinde önemli bir fenolik asit olup tür içi ve türler arası geniş değişimler göstermektedir. Günüzmüzde rosmarinik asite olan ihtiyaç çoğunlukla biberiye bitkisinden karşılanmaktadır. Ancak biberiyenin hala büyük çoğunluğunun doğadan toplanması, bitkinin çalı formda olması nedeniyle makinalı hasata uygun olmayışı tarımsal zorlukları meydana getirmektedir. Bunun aksine otsu yapıdaki melisanın kültürü, işlenmesi ve bakımının makinalı hasada uygun olması ve yaprak-sap hasadının birlikte yapılması, veriminin daha yüksek olmasını beraberinde getirmektedir. Ayrıca bu sebepler melisa bitkisini rosmarinik asit üretimi için daha avantajlı konuma getirmektedir” dedi. “Melisa bitkisi ilaç hammaddesi amaçlı ilk kez kültür koşullarında üretilecek” Dr. Öğr. Üyesi Göre Akyüz, “Dünyada organomineral ve organik gübrelerin melisa bitkisi verim ve kalite parametreleri üzerine etkileri ile ilgili kısıtlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Hazırlanan proje ile melisa bitkisinde ilk defa organomineral gübre kullanılacak olup bu uygulamalar kapsamında ilk defa rosmarinik asit değişimleri incelenecektir. Son dönemlerde ilaç sanayi tarafından rosmarinik asit etken maddesine artan talebin melisa ile karşılanması ve melisanın Rosmarinik asit üretiminde kullanılması değerlendirilecektir. Ayrıca melisa bitkisinin ilaç etken maddesi ile ilgili ilk defa kültür koşullarında üretimi söz konusu olacaktır." diye konuştu.
Bağımlılığı önlemek ailede başlıyor
17 Ekim 2024 Perşembe - 10:05 Bağımlılığı önlemek ailede başlıyor İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Fen-Edebiyat Fakültesinin güz dönemi açılış dersine konuk olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, ‘Türkiye’nin bağımlılıkla mücadelesi’ konusunda önemli mesajlar verdi. Madde bağımlılığının önlenmesinde iletişimin büyük önem taşıdığını vurgulayan Prof. Dr. Atasoy, gençlere de hayati uyarılarda bulunarak, “Bir kere denemekten bir şey olmaz demeyin, maddeyi kullanmayı aklınızdan bile geçirmeyin. Unutmayın ki, tek seferde bile bağımlı olabilirsiniz” dedi. İEÜ Fen-Edebiyat Fakültesi 2024-2025 Akademik Yılı Güz Dönemi Açılış Dersi, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Aslı Ceylan Öner ve Prof. Dr. Gözde Yazgı Tütüncü, akademisyenler, eğitimciler ve çok sayıda öğrencinin katılımıyla gerçekleşti. İEÜ Konferans Salonu’nda düzenlenen programda, Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy’un ‘Türkiye’nin bağımlılıkla mücadelesi’ konulu sunumunu dikkatle dinleyen öğrenciler, salonu tamamen doldurdu. ‘Hayır’ demeyi bilin Bağımlılıkla mücadele konusundaki bilgi ve tecrübelerini paylaşan Prof. Dr. Atasoy, “Üniversite hayatı, en güzel anıları biriktireceğiniz zaman dilimidir. Üniversite, sizin gelecekte ne olacağınızı ve başarılarınızı belirleyecek. Öncelikle kendi fiziksel sağlığınıza çok dikkat etmeniz gerekiyor. Bir gün size uzatılan bir maddeye ‘hayır’ demekten çekinebilir ya da bir kere denemekten bir şey olmaz diye düşünebilirsiniz. Ancak bunu asla yapmayın. Çünkü bir kere denemek bile çok kötü sonuçlar doğurabilir. Tek seferde bile bağımlı olabilirsiniz. Bu nedenle hiç denememeniz ve ‘hayır’ demeyi bilmeniz lazım. Böyle bir durumla karşılaştığınızda yapabileceğiniz en iyi şey, derdinizi en yakınınıza anlatmaktır. Bu üniversite çatısı altında size yardım elini uzatacak, sizi dinleyecek çok önemli profesyoneller var. Dolayısıyla bu kişilerden destek almaktan çekinmeyin. Çünkü başarınız için sadece fiziksel sağlığınız değil, ruhsal sağlığınız da çok önemli” dedi. Aile faktörü önemli Madde bağımlılığının önlenmesinde aile faktörünün de büyük önem taşıdığını dile getiren Prof. Dr. Atasoy, yapılması gerekenleri anlatarak, “Aile bireyleri, her akşam yemek masasına birlikte oturacak. Herkes, o gün yaşadıklarını paylaşacak. Hiç kimse, ‘Sen yapamadın, senden olmaz’ diye eleştirmeyecek. Dolayısıyla eleştirmeden, aynı masanın etrafında iyi ve kötüyü paylaşabildiğimiz sürece bu sorunları yaşamayız” dedi. İlaç kullanımına dikkat Bilinçsizce kullanılan birtakım ilaçların da bağımlılığa yol açabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Atasoy, “Reçeteye bağlı ilaçlar, sadece hekimin söylediği dozda ve zaman diliminde alınmalı. O ilaçları sadece kendimiz kullanmakla kalmıyor, arkadaşlarımıza da vermeye başlıyoruz. Sonra da bağımlılık başlayabiliyor. O nedenle dikkat eksikliğiyle, depresyonla ve uykusuzlukla ilgili ilaçlar, doktor kontrolü olmaksızın kullanılamaz. Kullandıldığı takdirde bağımlılık yapabilir. Bilinçli davranarak bu durumun önüne geçmeliyiz” diye konuştu. İEÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Neslihan Yetkiner ise, yeni dönemde üniversitenin vizyonunu, ‘sürdürülebilir bir yaşam için yaratıcı ve dönüştürücü çözümleri oluşturmak’ olarak belirlediklerine dikkat çekerek, “Hepimizin bildiği gibi sürdürülebilirliğin 3 temel boyutu; ekonomik, çevresel ve sosyal bileşenlerden oluşmaktadır. Bağımlılık ile mücadelede küresel eylem çağrısı Birleşmiş Milletler tarafından ‘Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi’ çerçevesinde oluşturulmuştur. Gündemde sağlık ve refah boyutunu içeren hedefler bulunmaktadır. Bunlar içerisinde yer alan üçüncü hedef, bağımlılığının tedavi edilmesi ve önlenmesidir. Değişen dünya koşulları içinde üniversitelerin yol gösterici sosyal kurumlar olarak sürdürülebilir bir dünya için doğru tercihleri yapmaları, bir ahlaki sorumluluk olarak karşımıza çıkıyor. Sürdürülebilir bir yaşamın sosyal bileşenlerinden olan bağımlılık konusunda farkındalığın sağlanması ve bunun fakültemizdeki tüm paydaşların katılımı ile yapılması hedefimizdir” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Yetkiner, desteklerinden dolayı Prof. Dr. Sevil Atasoy’a teşekkür ederek sözlerini tamamladı.
Olcay Şahan: "Takımın gidişatından memnunum"
17 Ekim 2024 Perşembe - 10:01 Olcay Şahan: "Takımın gidişatından memnunum" Altınordu Teknik Direktörü Olcay Şahan, şu ana kadar takımının sergilediği performanstan memnun olduğunu söyledi. Nesine 2. Lig Kırmızı Grup’ta yeni sezona şampiyonluk parolasıyla başlayan Altınordu, şu ana kadar oynadığı 7 maçta 4 galibiyet, 3 beraberlik aldı. Topladığı 15 puanla 5. sırada yer alan kırmızı-lacivertliler, lider Kastamonuspor’un 1 puan gerisinde bulunuyor. Henüz yenilgisi bulunmayan Altınordu, dış sahada oynadığı 3 maçta galibiyet alamayıp berabere kalırken, iç sahada ise kusursuza yakın performansa imza attı. Altınordu’da Teknik Direktör Olcay Şahan da takımın genel durumuyla alakalı kulüp televizyonuna açıklamalarda bulundu. Sezon başından beri Torbalı Metin Oktay Yerleşkesi’nde oynadıkları 4 maçı da kazandıklarını hatırlatan Şahan, "Sahamızda iyi oynuyoruz. Futbolcularım da antrenman yaptıkları sahada maç yapmaya alıştılar. Burada oynadığımız maçlarda yanımızda olan taraftarlarımıza da çok teşekkür ediyorum. Onların desteği takıma pozitif enerji veriyor" dedi. "Rakibi iyi analiz ettik" Deplasmanda oynanacak maç öncesinde rakibi iyi analiz ettiklerini dile getiren Olcay Şahan, "Bu sezon deplasmanlarda oynadığımız maçlardan galibiyetle ayrılamadık. Pazar günkü maça çok iyi hazırlanacağız ve deplasmandan galibiyetle ayrılacağımıza inanıyorum. Rakip takıma baktığım zaman Beşiktaş’ta oynarken abilik yaptığım Beşiktaş’ın genç oyuncuları orada forma giyiyor. Biz de o maça çok iyi hazırlanıp oradan üç puanla ayrılan taraf olmak istiyoruz" diye konuştu. Takımın gidişatından memnun olduğunu vurgulayan genç çalıştırıcı, "İstatistik olarak iyi bir durumumuz var. Tabii ki futbol bu oynayan oyuncu mutlu, oynamayan oyuncu mutsuz. Bizler de takım içindeki mutluluğu sağlamaya çalışıyoruz. Bütün oyuncularım şans buldu. Rakibe göre hamleler yapıyoruz. Takım içindeki rekabeti her zaman en üst düzeyde tutuyoruz. Rekabet üst düzeyde olunca da başarılı oluruz. Takımımız da buna güzel cevap veriyor" diyerek sözlerini tamamladı.
Gebe Okulu ile anne adayları bilinçlendi, korkular geride kaldı
17 Ekim 2024 Perşembe - 09:51 Gebe Okulu ile anne adayları bilinçlendi, korkular geride kaldı İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hizmet veren Gebe Okulu, anne adaylarının doğum ve bebek bakımı konusundaki tüm sorularına yanıt oluyor. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak doğuma hazırlık sağlayan bu eğitimler, anne adaylarına güven veriyor. Gebe Okulu Sorumlusu Elif Demir, verdikleri eğitimin kapsamı hakkında bilgiler verdi. Demir; “Gebe Okulumuza başvuran anne adayları ile gebelik haftasına uygun ve tercihlerine göre tek ya da eşli katılacakları bir eğitim planlaması yapıyoruz. Eğitimlerimiz Gebelik Dönemi, Doğum ve Yenidoğan Bakımı gibi hayati bilgileri içeriyor. Ayrıca diyetisyen, psikolog ve emzirme danışmanlarımız da eğitimlerimize katılarak anne adaylarına destek veriyor. Eğitimlerimiz talebe göre yüz yüze veya çevrimiçi (Zoom) olarak düzenleniyor. Kurum dışından da katılım sağlanabiliyor. Tüm anne adaylarına sağlıklı ve kolay bir doğum diliyoruz. Gebelik sürecindeki korkularınızla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmek için Gebe Okulu’nda sizin için hazırlanmış eğitimlere katılabilirsiniz.” diye konuştu. "Gebe Okulu ile korkularım geride kaldı" Gebe Okulu’na katılan İlknur Aygün, ilk gebeliğinde yaşadığı doğum korkusunu nasıl yendiğini şöyle anlattı: “33 haftalık hamileyim ve gebeliğim boyunca doğum korkusu, bebeğimi yeterince besleyemeyeceğim gibi endişelerim vardı. Bu süreçte Gebe Okulu ile tanıştım ve eğitimler sayesinde korkularımdan kurtuldum. Eğitimlerin ardından doğum salonunu ziyaret ettim ve nasıl bir ortamda doğum yapacağımı öğrenmek, kaygılarımı büyük ölçüde azalttı. Gebe Okulu’na katılmak, doğum sürecine bilinçli ve hazırlıklı girmeme yardımcı oldu.” Normal doğumun avantajları hastalarla paylaşılıyor Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü Tuba Zavaroğlu, Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen "Doğum Programı" ile normal doğumun avantajlarını anne adaylarına aktardıklarını belirterek, “Normal doğum sürecinde vücut tarafından salgılanan hormonlar sayesinde doğum sonrası sütünüz hemen gelir ve bebeğinizi kısa sürede emzirebilirsiniz. Bebeğinizle aranızdaki duygusal bağı daha kısa sürede kurabilirsiniz. Doğumdan sonra günlük hayatınıza daha hızlı dönebilir, doğum sayınızı sınırlandırmadan sağlıklı doğumlar gerçekleştirebilirsiniz. Ayrıca hastanede kalış süreniz sezaryene oranla daha kısadır ve normal doğum yaptığınızda bebeğinizde solunum sıkıntısı görülme ihtimali de daha azdır. Bu sebeplerle normal doğum, birçok riski azaltan daha güvenli bir seçenektir.” dedi. Gebe Okulu’na katılmak çok kolay Anne adayları, İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Gebe Okulu’na başvurarak, doğum ve bebek bakımına dair detaylı bilgi alabiliyor. Hem yüz yüze hem de çevrimiçi katılımın mümkün olduğu eğitimler, hastane dışındaki anne adaylarına da açık.