KÜLTÜR SANAT - 27 Eylül 2024 Cuma 11:08

Fatih Camii’ndeki dış cepe temizliğinde İttihat Terakki’nin kurşun izlerinin silinme endişesi

A
A
A

Fatih Camii’nde 31 Mart Vakası’nda Selanik’ten gelen Hareket Ordusu’nun sıktığı 110 kurşunun izi bulunuyordu. Tarihi camide gerçekleştirilen dış cephe temizlik çalışmalarında kapatılan mermi izlerinden geriye kalan yaklaşık 50 tanesi ortadan kaldırılıyor. Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü temizlik faaliyetlerini müteahhit aracılığıyla yürütüyor. Tarihe kara bir leke olarak düşen olay hakkında konuşan İstanbul’daki tarihi yapılar uzmanı Süleyman Zeki Bağlan, “Selanik’ten gelen Hareket Ordusu, hep bir ağızdan şöyle bağırıyordu; ‘Biz ne idik, ne olduk, saye-i hürriyette şeriattan kurtulduk’ diyorlardı. Camiye bastılar mermiyi. Fatih Camii’nin duvarında 110 tane mermi çekirdeği işte o günlerden duruyor. Şimdi burada restorasyon yapıyorlar. Maalesef 50 tanesi silindi” dedi.

Fatih Camii’nin Fevzipaşa Caddesi’ne bakan batı cephesinde yer alan abdest alma yerinin üst bölümündeki pencerelerin etrafında 110 kurşun izi bulunuyordu. İstanbul’daki tarihi yapılar uzmanı Süleyman Zeki Bağlan ile Gazeteci Tolga Saçıkara tarafından izlerin, 31 Mart Vakası’nda, Selanik’ten İstanbul’a gelen Hareket Ordusu’nun sıktığı mermiler olduğu belirtildi. Oldukça derin olduğu gözlenen kurşun izlerinden bazılarının, Fatih Camii’nde gerçekleştirilen restorasyonlar esnasında kapatıldığını iddia edilirken, geriye yaklaşık 50 tane mermi izi kaldı. Hareket Ordusu’nun sıktığı kurşunlardan kalan izleri, Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü’nün ihale ettiği temizlik faaliyetlerini yürüten müteahhit aracılığıyla kapatma çalışmaları sürdürdüğü öğrenildi.

“Camiye bastılar mermiyi”

Fatih Camii’nde bulunan 110 kurşun izini anlatan Tarihçi Süleyman Zeki Bağlan, “Sizlere yakın tarihimizle alakalı fevkalade mühim bir vakayı anlatacağım. Sultan 2. Abdülhamid Han tahta geçti ve devleti güzel idare etti. Fakat ‘Genç Osmanlılar’ hareketi başladı. Sonra Jön Türklerin hareketi başladı. Memlekette 2. Meşrutiyeti ilan ettirmek için çalıştılar. Sultan Abdülhamid’e karşı ayaklandılar. İstanbul’da hadiseler oldu. Bu hadiselerde 31 Mart Vakası diye tarihte andığımız olay meydana geldi. Selanik’ten Hareket Ordusu çıktı. İstanbul’da ‘avcı taburları’ vardı, onlar hadiseyi bastırmaya çalışıyorlardı. Avcı taburları hadiseyi bastırmasın diye Selanik’ten Hareket Ordusu geldi. Hareket Ordusu’nun yüzde 60’ı Yahudi’dir. Bu durum basında yayınlandı. Merhum Mehmet Şevket Eygi devamlı yazdı. Gelen Hareket Ordusu’nun içinde Sırplar vardı. Kısmen Hırvatlar vardı. Hareket Ordusu’nun için de Mustafa Kemal Bey de vardı. Silivri’ye geldiklerinde Mustafa Kemal’i sebebini bilmiyorum ama saf dışı bıraktılar. Mahmut Şevket Paşa idareye el koydu. Edirnekapı’dan şehre girdiler. Malta Çarşısı’na geldiler. Ardından Fatih Külliyesi’nin etrafını sardılar. Burada yakaladıkları şahitleri süngüyle öldürdüler. Mermiyle dahi öldürmüyorlardı. Hep bir ağızdan şöyle bağırıyorlardı; ‘Biz ne idik, ne olduk, saye-i hürriyette şeriattan kurtulduk’ diyorlardı. Camiye bastılar mermiyi. Fatih Camii’nin duvarında 110 tane mermi çekirdeği işte o günlerden duruyor. Şimdi burada restorasyon yapıyorlar. Maalesef 50 tanesi silindi. Çekirdekler şu anda duvarın içerisinde. Caminin içerisinde de delikler vardı. Merhum Müderris Emir Saras Hoca Efendi o günleri yaşayanlardan biliyor. Mermi çekirdekleri kubbenin içerisinde, caminin içerisinde de vardı. 1 hafta da Sahn-ı Seman Medreselerinde talebe okuyamadı. Buraya yakınlığım şundan dolayı; dedem Hafız Mehmet Rüştü Efendi o sırada burada talebeydi. Baş Kurşunlu Medresesi’nin ikinci odasındaydı. 31 Mart Vakası 1909 yılında burada adamlar terör estirdiler. Yakaladığını süngüyle öldürdüler. Gece cesetleri alıp götürdüler, defnettiler. Yıldız Sarayı’na gidip, Sultan Abdülhamid’i tahttan indirdiler” ifadelerini kullandı.

“Bir haftadır restore ediyorlar, kullanılan kimyevi maddeler var”

31 Mart Vakası’nda Selanik’ten gelen Hareket Ordusu’nun tarihi camiye sıkılan kurşunların izlerinin şu anda yapılan çalışmalarla silindiğini belirten Bağlan, “Burası birkaç defa restorasyona girdi. Bundan takriben 10 sene evvel esaslı bir restore edilirken, o zamanlar duvarları temizlemek için püskürtme kum ile temizliyorlardı. Tazyikli kumda, duvarın yüzündeki detayları siliyordu. Resimleri ve belgeleri de var. Şu anda bazı yerlerde çekirdekler duvarın içerisinde duruyor. Bunları çıkarıp, kalibresini ölçmek lazım. Bu da bizim askeri müzemize düşen bir vazifedir. Birkaç gündür restore ediyorlar, içerisinde kimyevi maddeler var. Onunla temizlik yapıyorlar. Kimyasal madde, taşı aşındırır. İstanbul üzerinde Bizans hayali ile alakalı korkunç çalışmalar var. İstanbul’da en ufak bir Bizans, Roma dönemine ait bir şey kaybolmasına tahammül edemiyorlar. Bu durum da bizim tarihimizin mühim bir noktası. Tarih kitaplarında yer alması gerekiyor ama tarih kitaplarında maalesef yer almıyor” diye konuştu.

“Kalan mermi izlerinin restorasyonla kapatıldığını öğrendik”

Fatih Camii’nde bulunan kurşun izlerinin restorasyonla kapatıldığını ifade eden Gazeteci Tolga Saçıkara, “23 Temmuz 1908 yılında 2. Meşrutiyet ilan edildikten sonra Sultan Abdülhamid Han’ın devlet içindeki yetkileri son derece azalıyor. Aslında bir nevi yönetime İttihat ve Terakki Partisi geliyor. İttihat ve Terakki’nin attığı birkaç tane önemli adım var. Halk arasında bu hamleler pek iyi karşılanmıyor. Bir tanesi alaylı askerlerin ihraç edilmesi, 7 bin 600 tane alaylı asker görevden alınıyor. Bu büyük bir tepki ile karşılanıyor. Bir de medrese talebeleri o tarihe kadar askerlikten muaf tutuluyordu. İttihat ve Terakki Partisi medrese talebelerini askere almak istiyor. Bu halk tarafından rahatsız edici bir durum olarak görülüyor. Halk arasında bir kargaşa çıkıyor. Sultan Abdülhamid Han’ın bir noktada bu durumlara seyirci kaldığını dair iddialar var ama esasen çok da bir yetkisi kalmıyor. Askeriye ve birçok kurum İttihat ve Terakki’nin yönetimine girmiş durumda. Halkın bu hareketliliği bir isyana dönüşüyor. 31 Mart Vakası diye bildiğimiz isyana dönüşüyor. Bu isyanı bastırmak için İttihat ve Terakki’nin en güçlü olduğu ordu yani 3. Ordu Selanik’ten harekete çıkıyor. Bu ordunun başında Mahmut Şevket Paşa, Resneli Niyazi Bey ve Kol ağası Kurmay Başkanı olarak Mustafa Kemal Bey var. Ordunun 50 bin civarı askeri var. 25 bin civarında da gönüllü bir asker ordusu var. İstanbul’a toplam 75 binlik bir kadroyla geliyorlar. 13 Nisan’da isyan başlıyor. Tam 10 gün sonra Hareket Ordusu İstanbul’a girmiş oluyor. 23 ve 25 Nisan arasında ciddi çatışmalar çıkıyor. 400 civarında isyancı öldürülüyor. 49 civarında İttihat ve Terakki kadrolarından ölen insan var. Ardından olağanüstü hal ilan ediliyor ve Sultan Abdülhamid Han tahttan indiriliyor ve Selanik’e sürgüne gönderiliyor. Bu evrede yaşanan çok acı bir vaka var. İttihat ve Terakki tarafından Fatih Camii kurşunlanıyor. İttihat ve Terakki’nin içerisinde çok farklı gruplar var. Yahudiler, Rumlar çok farklı milletlerden insanlar var. 110 civarında kurşunun Fatih Camii’nin Fevzipaşa Caddesi’ne bakan duvarında olduğunu biliyoruz. Yalnız bunu dönem içerisinde farklı tadilatlarda büyük bir kısmı kapatıldı. Bugün 40-50 mermi izinin kaldığını biliyoruz. Son dönemde bu kalan mermi izlerinin de restorasyonla kapatıldığını öğrendik. Maalesef bu tarihi hafızanın silinmesi noktasında elim bir hadise. İnşallah bu izler silinmez. Tarihi hafızanın diri tutulması için o izleri biz evlatlarımıza tekrar tekrar gösteririz. Yaşanan vakaların unutulmamasını sağlamış oluruz. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 110 tane mermiden kalan 40-50 mermiyi restorasyonla kapatmaya çalıştığını öğrendik. İnşallah bu meseleden vazgeçilir. Caminin estetik yönü açısından çok iyi değil ama tarihi hafızanın silinmemesi için önemlidir” şeklinde konuştu.

Semanur Kaygısız - Davut Has

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Denizli DTO’da ücretsiz eğitimler son sürat devam ediyor Denizli Ticaret Odası’nda (DTO), mesleki eğitim öğretmenlerine, dijital dönüşümün mesleki eğitim üzerindeki etkileri anlatıldı. Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilen, T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Operasyonel Programı (İKG OP) çerçevesinde, Millî Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından uygulanan IQVET-III programı kapsamında DTO Konferans Salonu’nda Dijital Dönüşümün Mesleki Eğitim Üzerindeki Etkileri Semineri gerçekleştirildi. PAÜ Teknoloji Fakültesi Dekanı ve Pamukkale Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. İsmail Ovalı, “Dijital Dönüşüm Nedir?”, “Sektörel Dijital Dönüşüm Örnekleri”, “Dijital Dönüşümün Mesleki Eğitime Etkisi”, “Dijital Eğitim Araçları ve Metodolojileri”, “Yapay Zekâ Destekli Öğrenme Araçları”, “Yapay Zekâ Tabanlı Kişiselleştirilmiş Öğrenme Platformları”, “Uzaktan Eğitim ve Hibrit Eğitim Modelleri” ile “Mesleki Eğitimde VR ve AR Kullanımı” konularını anlattı. Dijitalleşmeyle ilgili dünyada çok hızlı bir değişim ve gelişme olduğunu belirten Prof. Dr. Ovalı, dijital dönüşümün, en çok eğitim sektörünü etkileyeceğini ancak teknik eğitimin bundan daha az etkileneceğini ifade etti; yakın zamanda sosyal alanlarda da değişimin görüleceğini vurguladı. “Dünyada çok hızlı dijital dönüşüm var” Seminerle ilgili bir değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Ovalı, “Denizli Ticaret Odamızda, dijital dönüşümün farklı mesleklerdeki etkilerini anlattık. Bu kez de tekstil teknolojisi öğretmenlerimizde dijital dönüşümle ilgili farkındalık oluşturmaya çalıştık. Dünyada çok hızlı bir değişim var ve bu değişime hepimiz uyum sağlamak zorundayız. Doğru dijital dönüşüm kavramını katılımcılarımızla da değerlendirdik ve özellikle bu sektörde kullanılan dönüşüm teknolojileri neler diye baktık ve çözümlerini hep birlikte interaktif olarak ele aldık” dedi. Eğitime katılan tekstil teknolojisi öğretmenleri, sunumu dolayısıyla Prof. Dr. Ovalı ile kendilerine bu imkânı sağlayan başta DTO olmak üzere Denizli Avrupa Birliği İş Geliştirme Merkezi’ne (ABİGEM) ve iş birliği yaptığı kurumlarla personeline teşekkür etti. “Dijital dönüşüm için desteğe ihtiyacımız var” Necla Ergun Abalıoğlu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü Şahin Taşkın da Denizli Ticaret Odası’na eğitimler için teşekkür etti. Taşkın, “Bizler; okul idarecileri ve öğretmenler olarak dijital dönüşümün mesleki eğitime etkilerini görüşüyoruz. Bizim talebimiz, özel sektörün dijital dönüşüm noktasında okullara biraz daha katkı sağlamasıdır. Bunu da gerçekleştirdiğimizde bizim önümüzde kimse duramayacaktır diye düşünüyorum. Eğitime geçen yıl da katılmıştım. Çok faydalı olduğunu ve öğrencilerimize de büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum. Bu tür eğitimlerin devam etmesini istiyoruz” dedi. “Dijital dönüşümü çok önemsiyoruz” Eğitimleriyle ilgili bir değerlendirmelerde bulunan Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, dijital dönüşümün çok hızlı ilerlediğini, oda olarak hem üyelerine hem de farklı mesleklere yönelik eğitimler düzenlediklerini vurguladı. Başkan Erdoğan, “Denizli Ticaret Odası olarak eğitime çok önem veriyoruz. Son dönemde de dijital dönüşümü bu anlamda önceledik. Çünkü bu konuda çok hızlı bir gelişme var ve biz geri kalamayız. Bu konuyla ilgili üyelerimizin ve sektörlerimizin gelişmelere hızla adapte olmasını istiyoruz. Onun için tekstil teknolojisi öğretmenlerimize bu konuda eğitim verdik; bu sayede onlar da öğrencilerini doğru bir şekilde yönlendirsinler. Bizden talep oldukça bu türdeki eğitimlerimize devam edeceğiz; yoğun katılım için teşekkür ederiz. Bizden bu tür konularda ilgi ve desteklerini esirgemeyen Denizli İl Millî Eğitim Müdürlüğümüze, Mesleki ve Teknik Eğitim Şube Müdürlüğü’ne ve teknik meslek lisesi öğretmenlerimiz ile okul idarecilerimize de müteşekkiriz” dedi.
Ankara Türk Kızılay ve Türkiye Tenis Federasyonu arasında İş Birliği Protokolü Türk Kızılay ve Türkiye Tenis Federasyonu tarafından ortak yürütülecek sosyal sorumluluk projesinin imzaları atıldı. Türk Kızılay sosyal dayanışmayı güçlendirmek maksadıyla yürüttüğü çalışmalar kapsamında Türkiye Tenis Federasyonu ile İş Birliği Protokolü imzaladı. Türk Kızılay Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz ile Türkiye Tenis Federasyonu Başkanı Cengiz Durmuş tarafından imzalan iş birliği protokolü ile yürütülecek ortak proje basın mensuplarına duyuruldu. Türkiye Tenis Federasyonu üyelerine yönelik kan ve kök hücre bağışı kampanyalarının düzenleneceği projede sporcu ve antrenörlerin ilk yardım eğitimlerinde de aktif rol alması sağlanacak. Bu kapsamda Türkiye Tenis Federasyonu tesislerinde imzalanan İş Birliği Protokolü ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Türk Kızılay Başkanı Yılmaz, “Türk Kızılay bakış açısından baktığımızda Kızılayımızın aslında stratejik planındaki iki temel noktanın bir tanesi daha güçlü ayaklarının üzerinde duran dirençli bir toplumun inşası için çalışmaktır. Bu inşanın içinde afetlere dirençlilikte vardır, yoksulluğa dirençlilikte vardır, sağlık açısından güçlü olmakta vardır. Aslında biz sağlığın önemini önümüzdeki dönemde biraz daha fazla vurgulamak istiyoruz. Türk Kızılay’ın tarihine baktığımız zaman Türk Kızılay doktorlar, hekimler tarafından kurulmuş ve sağlık alanıyla varolagelmiş bir kurumdur” açıklamalarında bulundu. “İlk yardım akreditasyonunu alan dünyadaki 6’ncı ülke olduk” Kan hizmetlerinin sağlık açısından kendilerine verilen çok önemli bir görev olduğunu ifade eden Yılmaz, “Biz bunu toplumumuzla beraber çok kıymetli kan bağışçılarımızdan ihtiyaç sahibi hastalarımıza bu kanı en güvenli şekilde ulaştıran bir köprü görevi görüyoruz. İlk yardım açısından Kızılay’ın yeri elbette ki tartışılmaz. Türk Kızılay geçtiğimiz sene uluslararası alanda Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC), ilk yardım akreditasyonunu alan dünyadaki 6’ncı ülke oldu. Dolayısıyla biz sadece Türkiye’de ilk yardım alanında değil Dünyada da farklı ülkelerde eğitici eğitimlerini veren bir kurumuz. Amacımız da bu ilk yardım eğitimlerini belli bir kesime vermek değil topluma yaygınlaştırmak. Geçen sene 700 binin üzerinde ilk yardım eğitimi vermişiz. Bunu da giderek arttıracak şekilde stratejik planımızla kapasitemizi güçlendiriyoruz” şeklinde konuştu. “Tenis Federasyonu ile yaptığımız gibi iş birliklerini yapıyor olmak ana hedeflerimizdendir” Sağlıklı yaşlanılmadığı takdirde yaş almanın insanlar için eziyet haline dönüşebileceğini söyleyen Yılmaz, “Bu nedenle bizim sağlıklı yaşayan ve yaşlanan toplum için çalışmak hedefimiz içinde fiziksel aktiviteyi arttırmak, tüm spor alanlarını desteklemek ve Tenis Federasyonu ile yaptığımız gibi iş birliklerini yapıyor olmak bizim ana hedeflerimiz içinde yer alıyor. Dolayısıyla ben Türkiye Tenis Federasyonuna başkanımız nezdinde tekrar bizimle bu projeyi başlattıkları için teşekkür etmek istiyorum” dedi. Türkiye Tenis Federasyonu Başkanı Cengiz Durmuş yaptığı konuşmada, “Antrenörlerimiz ve sporcularımız olarak bugün Türk Kızılay ile birlikte antrenörlerimizin özellikle ilk yardım konusunda eğitimli, bilgili ve olağanüstü zamanlarda da anında müdahale edebilecek Türkiye’nin her ilinde ve ilçesinde, mahallesinde artık birer antrenörümüz, onlarca hakemimiz yüzlerce sporcumuz olduğu için olağanüstü zamanlarda da birer gönüllü yardım erleri olarak hepimiz hizmet için bu ülkenin her zaman birer askeri olarak ta çalışmamız gerektiğine olan inancımızla burada olacağız” ifadelerini kullandı. (HÖ-BC -
İstanbul “Türkiye, hemofili tedavisinde dünyada ilk 10’da” Türkiye Hemofili Derneği Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Zülfikar, "Türkiye, dünyada hemofili hastalarına ücretsiz tedavi sunan 10 ülkeden biri" dedi. 21’inci Uluslararası Türkiye Hemofili Kongresi İstanbul Üniversitesi rektörlük binasında düzenleniyor. Kongrede Türkiye’den ve dünyadan uzman hekimler, hemofilinin tedavi yöntemlerindeki bilimsel araştırmalar ve yenilikleri çeşitli oturumlar ile ele alıyor. Kongrenin ikinci gününde düzenlenen basın toplantısının açılış konuşmasını Türkiye Hemofili Derneği Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Zülfikar yaptı. Toplantıda konuşmacı olarak Dünya Hemofili Federasyonu Başkanı Cesar Garrido, Hemofili Federasyonu ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Kaan Kavaklı ve Lyon Üniversitesi Hemostaz Merkezi Başkanı Prof. Dr. Yeşim Dargaud yer aldı. Türkiye Hemofili Derneği Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Zülfikar açılış konuşmasında Türkiye’de hemofili üzerine çalışan 10 klinik araştırma merkezi bulunduğunu söyledi. Ayrıca, Türkiye’nin, yaklaşık 80 bin hemofili hastasına ilaç ve tedaviyi ücretsiz sunan dünyadaki 10 ülkeden biri olduğunu belirtti. Dünya Hemofili Federasyonu Başkanı Cesar Garrido, İstanbul Üniversitesi Rektörlük binasında düzenlenen toplantıda, dünyada 1 milyondan fazla hemofili hastası bulunduğunu açıkladı. Garrido, "Türkiye’nin hemofiliye olan duyarlılığını 10’un üzerinde klinik araştırma ile gösterdiğini vurguladı" dedi. "Türkiye’de 80 bin bin hemofili hastası var" Prof. Dr. Zülfikar, yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: "Kalıtsal kanama hastalıklarının başında hemofili yer alıyor. Doğuştan başlayan genetik bir bozukluk olan kanamalarla seyreden bir hastalıktır. Vücutta pek çok sistem vardır. Bunlardan bir tanesi de pıhtılaşma sistemidir. Kesi, çarpma veya cerrahi bir müdahale olduğunda vücut oradaki kanayan dokuyu bir süre sonra kapatır. Hemofili hastalarında bunu sağlayan madde veya protein eksik olduğu için kanama durdurulamaz ve orada sızıntı başlar. Dolayısıyla kanamalarla seyreden ve ömür boyu süren bir hastalık olarak bilinir. Hemofili özelinde çalışmalarımız 40 yılı aşkın bir süredir var. Ülkemizde 10 merkez hemofili alanında klinik araştırma yapabilir durumda. Türkiye hemofili hastalarına ilaç ve tedaviyi ücretsiz olarak sağlayan dünyadaki 10 ülkeden bir tanesidir. Türkiye’de hemofili hastalarının dışında taşıyıcıları da eklediğimizde yaklaşık 80 bin olarak adlandırıyoruz. Dünyada ise 1 milyon 200 bin vaka olduğu tahmin ediliyor. Maalesef bunun sadece yarısı kayıtlara geçmiş. Uğraşımız sadece kendi ülkemiz için değil, bu alanda üreteceğimiz ilaçların dünya çapında da karşılığı var. Türkiye sağlık turizmindeki yerini bu alanda da doğru bir şekilde alabilir." "Dünyada 1 milyonun üzerinde hemofili hastasının olduğunu tahmin ediyoruz" 21’inci Uluslararası Türkiye Hemofili Kongresi’ne katılan Dünya Hemofili Federasyonu Başkanı Cesar Garrido ise dünya genelinde tanısı konulmuş yaklaşık 340 bin hemofili hastası ve 500 bin tanısı konulmamış hasta bulunduğunu belirtti. Öte yandan, toplamda 1 milyondan fazla hemofili hastası olduğunu tahmin ettiklerini ifade eden Garrido, bu hastalara ulaşma çabası içinde olduklarını ve tedavi alanında son 10 yılda önemli değişiklikler yaşandığını vurguladı. Garrido, konuşmasına şu şekilde devam etti: "Türkiye’de hem dernek hem de devletin hemofili hastalarına sağladığı imkanların çok önemi var. Türkiye hemofili alanındaki kendi araştırmalarıyla ve ilaç erişimiyle beraber geldiği noktada dünyada çok önemli bir rol oynuyor. Bende bu deneyimlerden bilgi alıp faydalanmak için kongreye geldim." 28 Eylül Cumartesi gününe kadar sürecek olan kongrede, alanında uzman doktorların yanı sıra hastalar, hasta yakınları ve 400’ün üzerinde katılımcı yer alıyor.