Bakan Avcı, Eskişehir’de bazı sivil toplum kuruluşları (STK) üyeleri ile kahvaltıda bir araya geldi. Kahvaltı sonrasında konuşan Avcı, siyasetin bir rekabet konusu olduğunu ifade etti. Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı, “Siyaset bir rekabet konusudur. Elbette partiler olarak yarışacağız, ancak düşmanlık konusu değildir. Biz Demokrat Parti döneminde de, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde de, daha sonrasında da yakın tarihte de Eskişehir’de rekabet ettik, ama husumet etmedik. Buna epey de gayret ettik. Bu yoldaki tahriklere de arkadaşlarım sağolsunlar hepimiz kulaklarımızı tıkadık” dedi.
“ÇÖZÜM SÜRECİ BİR ETNİK GRUBU İLGİLENDİRMİYOR”
Konuşmasında Çözüm Sürecine de değinen Bakan Avcı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Kürt sorunu yoktur’ sözünün yanlış anlaşıldığına dikkat çekti. Çözüm sürecinin sadece Kürtleri ilgilendiren bir meseleymiş gibi görülmesinin yanlış olduğunu dile getiren Avcı, konuyla ilgili konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Bu bir büyük bir demokrasi meselesidir. Bu büyük paketin içinden herkesin alacağı bir çözüm vardır. Bunun sadece bir etnik grubun, bir coğrafyanın meselesi gibi düşünmek yanlış olur. Bütün bunlar bir arada çözülecek. Kürtün meselesi ile Çerkezin meselesi, Yörüğün meselesi ile Tatarın meselesi aynı şekilde çözülecek. Bu büyük demokrasi şemsiyesi altında çözülecek. Onun için bazılar sayın Cumhurbaşkanının ‘Kürt sorunu yoktur’ sözünü yanlış anlıyorlar. Söylemek istediği, sadece onlara ait bir sorun yoktur. Kürt vatandaşlarımızın sorunları vardır. Ama büyük bir demokrasi sorunudur. Ayrıca çözümde, parametrikleri belli olan bir çözüm paketi var ama, biz onu bir türlü oradan alıp getiremiyoruz durumu değildir. Çözüm süreci dediğimiz şey, karşılıklı anlayışla, karşılıklı diyalogla zaman içerisinde yeni yeni biçimler alan bir süreçtir.”
“ÇERKESCE, ZAZACA, KÜRTÇE KİTAPLAR BASTIK”
Toplantıdaki konuşmasında seçmeli dersler hakkında da konuşan Avcı, “Çerkesçenin seçmeli ders olarak eğitilmesine ilişkin karar süreçlerinde bize farklı talepler geldi. Bir grup seçmeli dersin Kirir alfabesi ile okutulmasını, diğer bir grup ise Latin alfabesiyle okutulmasını istedi. Biz de dedik ki, ikisine de imkan verin. Ama özellikle tarihi birikimi takip edebilmeleri için, Latin alfabesini tercih edenler de Kiril alfabesini öğrensinler. Kiril alfabesi ile Çerkezceyi öğrenecek olan çocuklar zaten Türkiye’de kendi okullarımızda Latin alfabesini bildiklerini için onların öğrenmesine gerek yok. Kiril alfabesi bir başka bir dersimizde kullanılmadığı için onlar da bu dersin içinde Kiril alfabesini öğrensinler dedik. Böyle bir ara çözümle her iki tarafın isteğini yerine getirmeye çalıştık” dedi.
Basılan Kürtçe ve Zazaca kitaplarında yaşadıkları sorunu da dile getiren Avcı, konuşmasına şöyle sürdürdü:
“Kürtçe Türkiye’de iki lehçede konuşulur. Kırmançi ve Zazaki var. Kırmançiler, 'Zazaki ayrı bir dil değildir. Zazalar da ayrı bir etnik grup değildir. Bunlar dağda dolaşırken, bunlara Zaza denilmiş. Bunlar aslında bir' diyorlar. Zazalar da 'ayrı milletiz, Kırmançilerle alakamız yok. Bizim dilimiz Kürtçe değil” diyor. Dolayısıyla, bir ders kitap hazırlattık. Kitabın bir tarafı Kırmançi, bir tarafı Zazaki. Zazalar dedi ki, “biz bu kitapla okumayız. Bize ayrı bir kitap hazırlayın.” tamam dedik ve yeni bir kitap hazırladık. Bunları uzlaştırıncaya kadar, ortak bir noktaya getirene kadar epey bir ter dökmemiz gerekiyor. Sonunda bir orta yol bularak, “isteyen o kitapla, isteyen diğer kitapla okusun” dedik. Türkiye yaklaşık yüz senedir, bir homojenleştirme gayreti sonucu olarak, bu tür aslında bizim geleneksel kültürümüzde varolan çoğulculuğun icaplarını maalesef unutmuş görünüyor. Halbuki biz bir imparatorluk bakiyesiyiz. Her inanıştan, her etnik gruptan, her coğrafyadan insanlarımız var. Bunları biz 600 yıl kardeşçe, ahenk içinde yaşatmışız.”
AYDIN SARIOĞLU
ESKİŞEHİR