KÜLTÜR SANAT - 13 Aralık 2024 Cuma 16:08

Osmangazi’de gündem yerli malları

A
A
A
Osmangazi’de gündem yerli malları

Osmangazi Belediyesi’nin düzenlediği söyleşide “Yerli Mallarının Neden Satıldığı” usta gazeteci ve yazarlar tarafından konuşuldu.


Osmangazi Gösteri Merkezi’nde düzenlenen “Yerli Malları Neden Satıldı?” söyleşisinde Ekonomist, Gazeteci-Yazar Cem Seymen ve Ekonomist Yazar Prof. Dr. Kenan Mortan, Gazeteci Mustafa Özdal moderatörlüğünde Türkiye ekonomisi ve yerli mallarının neden satıldığını konuştu. Düzenlenen söyleşiye Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Mutlu Esendemir, Bursa Büyükşehir Başkan Vekili Sinan Nergiz ve çok sayıda yurttaş katıldı.


“Özelleştirmeleri alkışladığımızı utanarak söylüyorum”


Düzenlenen söyleşide konuşan Ekonomist Gazeteci Yazar Cem Seymen, “Kamu iktisadi şirketleri dediğimiz aslında devletin şirketleri, devlete yük olduğu, ekonomiye herhangi bir katkı sağlamasını gerekçesiyle özelleştirme adı altında satmış. Benim Cumhuriyetçilik anlayışım böyle bir şey değil. Ben devletin şirketlerinin sadece iktisadi olmadığını düşünüyorum. Herhangi bir şeker ve tekel fabrikasına gitseniz, içinde kütüphane, yurt, kreş, çocuklar için oyun alanları var. Kadınlar için dikiş kurslarından tutun da el işlerine kadar kendi yetenek ve becerilerini hayatta onları bir birey yapacak her türlü donatıyı, bu kurslar eğitimler vererek ortaya çıkartan bir birey yetiştirmek üzere kurulmuş yapılanmalar yer alıyor. Lojman dediğimiz şey, işçilerin işten çıktıktan sonra basketbol oynadıkları, kütüphaneye beraber giderek okuyup geliştirdikleri bir alan. Biz bunları satarak toplumsal olarak bir bilgi, beraber olma, dayanışma, ortak sorunlara ortak çözümler bulabilme imkanını darmadağın etmiş olduk. Sadece devletin üzerinde yük olarak bize lanse edilen biz gazetecilerin özellikle o dönemde özelleştirmeleri alkışladığımızı utanarak söylüyorum. Özelleştirmelerin lanse edilmesi neydi. Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisi ve bütçesi o kadar kötü ve yardıma muhtaçtı ki bizim buradan gelecek milyar dolarlara ihtiyacımız vardı” şeklinde konuştu.


“Eğitim, sağlık, enerji ve tarımda özel sektör olmaz olamaz”


Yıllar önce kurulan bunca şirketin teker teker satılmasının üzüntü verici olduğuna dikkat çeken Seymen, “Evine çay girmeyen var mı? Çaykur nasıl zarar eder. Çaykur’un olduğu bir ülkede Karadeniz’de üzerine kar yağan bir ürün yetişmiş çay. Çay sıcak memleket ürünü üzerine kar yağmış bu ne demek ilaçsız üretebilirsin demek. Gübre atmana da gerek yok demek, dünyanın en organik çayı bende demek, Hindistan ve Srilanka’dan farkın bu Çaykur’da bunun üstüne kurulmuş, Çaykur zarar ediyor. Mümkün mü böyle bir şey? Dünya Ticaret Örgütü, dünyadaki hasılata bakar, IMF ve Dünya Bankası’yla görüşür dünyadaki hasılatın ne kadar olduğuna bakar ona göre Türkiye’ye bildirir, sen bu fiyatı açıkla diye.” diye konuştu.


“193 ayrı ülkeden 268 ayrı ürünü ithal ediyoruz”


Türkiye’nin 193 ayrı ülkeden 268 ayrı ürün ithal ettiğini söyleyen Cem Seymen, “Türkiye’nin modeli neydi, üretim üssü olacak ve ihracat yaparak büyüyecek ti böylece işsizlik azalacak kişi başına gelen milli gelirimiz artacaktı. Şimdi tamamen tersine döndü. Gıda ile sınanır onunla ayakta kalırız. Özellikle tarım özel sektörün insafıma asla terk edilemez tarım devletin işidir. Eğitim, sağlık, enerji ve tarımda özel sektör olmaz, insafına terk edilemez. Devletin mutlaka en azından düzenleyici, yönlendirici ve denetleyici olması gerekir. Bugün 1 milyon lira verdiğiniz okullarda çocuklarınız doğru düzgün eğitim almıyor. Enerjide de Trabzon’da 51, Giresun’da 45, Kahramanmaraş’ta 40, Artvin’de 34, Adana’da 31, Antalya’da 27, Sivas’ta 26, Mersin’de 23, Rize’de hidroelektrik santrali var, neden var bunlar Türkiye’nin enerji açığı var. Karadeniz’deki doğalgaz rezervini çıkartmanın Türkiye’de teknolojik karşılığı yok, biz çıkartamayız. Bizim öyle bir teknolojimiz yok, iddia edilen rezervin çıkartma hakkını Amerikan şirketine verilmesi yüzde 50 hissesinin de devredilmesi böyle bir şey olabilir mi” dedi.


“Cumhuriyet Türkiye’si ikinci dünya savaşını aç olmadan açlık yaşamadan geçirmiştir”


Yerli malları haftasının sadece yerli mallar olmadığını bir Cumhuriyet felsefesine dayandığını ifade eden Ekonomist Yazar Prof. Dr. Kenan Mortan da, “İlkokulda yerli malları haftası yaptığımızı bu yerli malları haftasında yurt ürünlerini getirerek bir masada toplandığımızı üstüne şiirler okuduğumuzu sonra öğretmenimizin bizden bir kompozisyon istediğini hatırlıyorum. Fakat işin sadece yerli mallar olmadığını bir Cumhuriyet felsefesine dayandığını bu vesile ile hazırlık yaparken öğrendim. Gördüm ki Şubat 1923 Türkiye’si, Cumhuriyet istikametini tayin etmek için İzmir İktisat Kongresini yapıyor. Bu kongrede ürünlerin yerlileşmesinden bahsediyor. Bizatihi oturum başkanlığı yapan Mahmut Esat Bey’in sözleridir. Sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk, çıkar ve der ki, ekonominin Türkleştirilmesi lazım. Nedir ekonominin Türkleştirilmesi? Ürün bizi cezbedecek. Atatürk, hiçbir felsefi ifadesini bir oluşumla tamamlamadan çekilmezdi. Dil devrimi gibi, kayıtlara baktığımda görüyorum ki 1923’de İzmir İktisat Kongresi, ekonominin bir anlamda Türkleşmesinden Türkiyeleştirilmesinden söz ediyor. Ama hemen sonra 1926’da çok ciddi olarak bir yerli mallar haftasını baz alacak Yerli Mallar Koruma Cemiyeti, kuruluyor. Büyük Millet Meclisi’nin bütün milletvekilleri aynı zamanda kurucu üyelerdir. Bu felsefe Yerli Mallar Koruma Cemiyeti’yle hayata geçiyor ama hemen ardından 1929’da bir yerli mallar tutum haftasının oluştuğunu ve bu hafta kapsamında yerli mallarının özendirilmesi için insanlara bu felsefi olayı anlatacak oluşumların baz olmasını istendiğini görüyoruz. Yerli malları olayı 1930’da bir felsefi ifade daha kazanıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bu defa Rusya’dan uzmanlar getirilerek Türkiye’ye bir sanayi planı hazırlatılıyor. Plan 1933 yılında hazırlatılıyor, savaş 1939 yılında başlıyor. Savaştan 6 yıl önce Rus iktisatçısı oturur Türkiye’nin birinci sanayi planını yazar Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan da bunun ön sözünü yazar, o önsözde Türkiye’nin 3 beyazları üretmesi hedefi konur, yaklaşan savaş pamuk, şeker ve unun üretilmesini öngören bir milli plan olarak girer, Kazım Taşkent, öncülüğünde Türkiye 5 yıl içinde 6 tane fabrika yaparak biri hala açıktır Eskişehir, şeker fabrikasını kurarak Türkiye savaşa girdiğinde şekersiz kalmasını önler Türkiye ikinci dünya savaşını çok çektik diyen çok insana rastlamışınızdır. Cumhuriyet Türkiye’si ikinci dünya savaşını 1939-1945 yılları dönemini aç olmadan açlık yaşamadan geçirmiştir. Kıtlık yaşamıştır ama bu anlamda mübrem madde dediğimiz zorunlu maddeleri açığını açlığını hissetmeden o dönemi geçirmeyi bilmiştir. Yerli malları haftası oluşumunun Türkiye’de yeniden ayağa kalkmaya çalışan bir ulusun kurduğu Cumhuriyet kendi felsefesi ve iradesini dile getirmeye çalıştığı bir olaydır” ifadelerini kullandı.


“40 yılda yaklaşık 200 kamu mülkiyetine ait mal satılmış”


Yerli mallarının satılma sürecinden bahseden Mortan, “1983 Stanley raporu, Türkiye’de kamu kesiminin küçülmesini öngörür buna hiç birimizin itirazı olamaz. Kamu şişmesini önleyin der. Morgan Stanley, raporunu 1983’de irade bir anlamda özelleştirme yasasıyla buluşturur, ilk özelleştirme yasası 1983 yılıdır. Çok basit anlamda Türkiye’de iki nedenle özelleştirilmeye gidileceği söyler, bir kamu ekonomisinin şişkinliğini önleyelim, iki kamuda etkinliği sağlayalım. 1984’den sonra 40 yılda 200 kamu mülkiyetine ait mal satılmış, bu fabrika, arsa ve duran bir tesis olabilir. 19 milyar küsur dolar hasılat alınmış 20 milyar harcama olmuş. Özelleştirme için siz bir aracı kuruluşa gidip diyorsunuz ki, sen bu ürünü parlat ve uluslararası satışı mümkün kıl diyorsunuz. Kamu mülkiyetine gelir bölümünde herhangi bir gelişim olmamış kamudaki etkinlik anlamında verimlilik dediğimiz karlılık anlamında bir gelişim olmuş mu ? Aselsan haricinde yok. Peki biz bunu niye yaptık diye sorma hakkına sahipsiniz, temelinde 40 yıl sonra daha daralmış bir kamu mülkiyetinin daha etkin çalışması ve daha az istihdamla bunu yürütmesi beklenirken kamu o güne kadar 1,5 milyon daha fazla insan istihdam ediyor. Kamu mülkiyetinde istihdamda hiçbir şekilde azalma yok” dedi.


Söyleşinin sonunda Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Mutlu Esendemir, konuklara günün anısına hediye takdim etti.



Osmangazi’de gündem yerli malları

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Muğla Marmaris Türkiye Yat Kaptanlarını ağırladı Türkiye Yat Kaptanları ve Çalışanları Derneği tarafından organize edilen bu yıl 6.’sı gerçekleştirilen Uluslararası Yatçılık Sektörü (International Yatching Sector) Kongresi, Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Durmuş Ünüvar’ın katılımı ile Muğla’nın Marmaris ilçesinde başladı. Binin üzerinde yat kaptanı ve sektör temsilcisinin katıldığı kongre üç gün boyunca sürecek. Siteler Mahallesi’nde beş yıldızlı bir otelde denizcilik sektör firmalarının ürünlerini sergilediği stantların da bulunduğu sunuculuğunu Savaş Karakaş’ın yaptığı kongrede Türkiye Yat Kaptanları ve Çalışanları Dernek Başkanı Yusuf Ziya Karagöz, Sivil Toplum İlişkiler Genel Müdürlüğü Dış İlişkiler ve Bilgi İşlem Daire Başkanı Fahrettin Kaya, Muğla Valisi İdris Akbıyık ve Bakan Yardımcısı Durmuş Ünüvar sektör ile ilgili konuşmalar yaptıl. Konuşmaların ardından katılımcılara plaket sunulurken, tüm protokol ile birlikte kongre açılışı yapıldı. Türkiye Yat Kaptanları ve Çalışanları Derneği Başkanı Yusuf Ziya Karagöz, yüzlerce kaptanın yanı sıra yurt içi ve yurt dışından 100’e yakın firmayı bir araya getirdiklerini belirterek, "3 gün boyunca sektörü değerlendirip, önümüzdeki yılların planlamasını konuşacağız" dedi. Sivil Toplum İlişkiler Genel Müdürlüğü, Dış İlişkiler ve Bilgi İşlem Daire Başkanı Fahrettin Kaya ’’Gerçekten bugün kamu ve sivil toplum işbirliğinin çok güzel bir örneğine şahitlik yapıyoruz. Proje desteği verdiğimiz birçok sivil toplum kuruluşunun programlarına davet edilip katılıyoruz. Ama gerçekten bu kadar iyi organize olmuş sektörün tüm paydaşlarının bir arada bulunduğu bu kongre için çok teşekkür ediyorum’’ dedi. "Muğla Valisi Akbıyık’tan Yat Turizmi vurgusu" Muğla Valisi İdris Akbıyık, Türkiye Yat Kaptanları ve Çalışanları Derneği’nin düzenlediği 6. Uluslararası Yatçılık Sektör Kongresi’nde yaptığı konuşmada, Muğla’nın mavi yolculuk ve yat turizminin merkezi olduğunu vurguladı. Akbıyık, turizmin sadece ekonomik kalkınmaya değil, yerel istihdamdan tekne bakım ve onarım sektörlerine kadar birçok alana katkı sağladığını belirtti. Vali Akbıyık, Milas Ören’de Akdeniz’in en büyük yat bakım ve onarım tesisinin açıldığını ve Fethiye’deki kurvaziyer limanı ile çekek yeri projelerinin devam ettiğini hatırlattı. Ayrıca, nitelikli personel ihtiyacını karşılamak amacıyla hayata geçirilen "Mavi Nesil" projesiyle gençlere denizcilik sektöründe deneyim kazandırıldığını ifade etti. Sürdürülebilir turizm anlayışıyla denizlerin korunmasının önemine dikkat çeken Vali Akbıyık, deniz ekosistemini destekleyici çalışmaların devam ettiğini belirtti. Konuşmasını, Türkiye Yat Kaptanları ve Çalışanları Derneği’ne orman yangınları sırasında gösterdikleri destek için teşekkür ederek tamamladı. ‘"Türkiye, lider denizci ülkeler arasında hak ettiği yere ulaşacak" Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Durmuş Ünüvar, Türkiye Yat Kaptanları ve Çalışanları Derneği’nin düzenlediği 6. Uluslararası Yatçılık Sektörü Kongresi’nde yatçılık ve denizcilik sektörüne ilişkin önemli mesajlar verdi. Ünüvar, pandeminin ardından artan yat ve tekne kullanımının barınma, bakım ve personel ihtiyacını artırdığını, bu alandaki yatırımların sürdüğünü belirtti. Türkiye’nin coğrafi avantajlarının yat turizmi açısından büyük bir potansiyel sunduğunu vurgulayan Ünüvar, çevreci ve yenilikçi teknolojilere yapılan yatırımlarla sektörün güçlendiğini söyledi. Konuşmasında, Bodrum-Ören ve İzmir-Çaltılıdere gibi yeni imal ve çekek alanlarının önemine değinen Ünüvar, marina kapasitesini artırmak ve tonoz sistemlerini yaygınlaştırmak için çalışmaların sürdüğünü ifade etti. Ünüvar ayrıca, Türk denizcilik eğitiminin uluslararası standartlarda olduğunu ve Türkiye’nin 141 bin aktif gemi insanıyla dünya çapında önemli bir kaynak oluşturduğunu belirtti. Kruvaziyer turizmi ve liman altyapısındaki gelişmelere dikkat çeken Ünüvar, Türkiye’nin denizcilik alanındaki uluslararası başarılarını paylaştı. Denizciliği “Milli Ülkü” olarak tanımlayan Ünüvar, mavi vatanın korunması ve genç nesillere aktarılması için çalışmalara devam edileceğini ifade ederek organizasyonda emeği geçenlere teşekkür etti. Etkinliğin açılışına Ulaştırma ve Altyapı Bakan yardımcısı Durmuş Ünüvar, Muğla Valisi İdris Akbıyık, Türkiye Yat Kaptanları ve Çalışanları Derneği Başkanı Yusuf Ziya Karagöz, Marmaris Kaymakamı Nurullah Kaya, Muğla il Emniyet müdürü Ali Canbolat, Güney Ege Sahil güvenlik Komutanı Yarbay Akın Coşkunlar, Aksaz Deniz Üs Komutanı Tuğamiral Neslim Eski, Marmaris ilçe Jandarma komutanı Binbaşı Berker Dongul, İlçe ve bölge liman Başkanları, Türkiye Yat Kaptanları ve Çalışanları Derneği yönetim kurulu üyeleri, kaptanlar ve çok sayıda sektör temsilcisi katılım sağladı. (GK-OD-
Kocaeli Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Suriye krizi bunların foyasının ortaya dökülmesini sağlamıştır" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Libya krizinde aynı şekilde başkalarından evvel CHP’den tepki gördük. ’Libya’da ne işimiz var?’ diyeni mi ararsın, ’Arap çölü’ diyerek insanları aşağılanmayı mı ararsın tüm cehaletleri sergilediler. Suriye krizi zaten bunların foyasının ortaya dökülmesini sağlamıştır. Suriye meselesi açık söylüyorum, Türkiye’de kimin nerede durduğunu özellikle gösteren bir turnusol olmuştur" dedi. Katıldığı Kocaeli 8. Olağan İl Kongresi’nde konuşan ve son iki hafta içinde Suriye’de yaşanan gelişmelere değinen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Aşkla, sevdayla, samimiyetle çalışarak Türkiye Yüzyılını adım adım inşa edeceğiz. Bölgemizde ve dünyamızda yaşanan her hadise omuzlarımızdaki yükün ne kadar ağır olduğunu bizlere yeniden hatırlatıyor. Son 2 haftadır Suriye’deki gelişmelere bakmak bile AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın Türkiye için ne manaya geldiğini anlamak için yeterlidir. Son 22 yılda muhalefetin isabetli tavır sergilediği neredeyse tek bir uluslararası olay yok” dedi. “Suriye krizi bunların foyasının ortaya dökülmesini sağlamıştır” Cumhurbaşkanı Erdoğan, “’Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye batıdan dışlanıyor’ diyerek ülkemizi bu çatışmanın tarafı haline getirmek için adeta seferber oldular. Azerbaycan 30 yıllık işgalinin ardından Karabağ’ı kurtarmak için harekete geçtiğinde en fazla tepki bizim muhalefetten geldi. Dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı çıktı, sanki kabahatmiş gibi Türkiye’yi Azerbaycan’a silah yardımı yapmakla suçladı. Libya krizinde aynı şekilde başkalarından evvel CHP’den tepki gördük. ’Libya’da ne işimiz var?’ diyeni mi ararsın, ’Arap çölü’ diyerek insanları aşağılanmayı mı ararsın tüm cehaletleri sergilediler. Suriye krizi zaten bunların foyasının ortaya dökülmesini sağlamıştır. Suriye meselesi açık söylüyorum, Türkiye’de kimin nerede durduğunu özellikle gösteren bir turnusol olmuştur. Hatırlayın, o dönem CHP’nin devrik genel başkanı ’Orta doğru bataklığı’ diye oryantalist bir kavram uydurdu. Ne anlama geldiğini kendisinin de bilmediği bu kavram üzerinde hem parti tabanını hem kamuoyumuzu zehirledi, nefret tohumları saçtı. Bölgemizde emperyalistlerin değirmenine su taşırcasına Türkiye’yi gönül ve kültür coğrafyasındaki kardeşlerinden koparmaya çalıştı. MİT tırları kumpasında FETÖ’cü alçakla destek verilmesinden, PKK’nın Suriye uzantısını masum göstermeye kadar her yolu denediler. Suriye’yi kan gölüne çeviren Baas rejimini aklamak için vicdanlarını bile tatile çıkardılar. Ülkemize sığınan Suriyeli muhacirlere yönelik nefret söylemlerini saymıyorum. Evini, yurdunu, ailesini, eşini, dostunu kaybetmiş mazlumları sırf seçimde 2-3 oy daha fazla oy alabilmek için arsızca hedef gösterdiler. Neo-nazi örgütlerinin Avrupa’daki gurbetçilere yaptıklarının benzerlerini maalesef CHP ve yandaşları ülkemizdeki muhacirlere yaptı. Burada şunu üzülerek söylemek zorundayım, eski CHP yönetiminin partiye zerk ettiği bu zehir, yeni yönetimin söylem ve eylemlerini de etkilemektedir. Suriye meselesinde açıkça çuvallamalarına rağmen yanlışta ısrar etmeyi hala sürdürüyorlar. Kendi iç kavgalarına, iç çekişmelerine ve iç ayak oyunlarına öylesine dalmışlar ki, Türkiye’de neler oluyor, bölgemizde neler oluyor, dünyada neler oluyor haberleri yok. Bir gün önce Suriye’deki sorunun çözümünün Esad ile görüşmekten geçtiğini söylerken, ertesi gün ’Suriye bir diktatörden kurtuldu’ diyecek kadar yörüngesiz, omurgasız bir politika bataklığına çırpınıp durdular” diye konuştu. “Terör örgütünün Suriye’deki uzantılarıyla ilgili bizim duruşumuz bellidir” CHP Genel Başkanı Özel’e çağrıda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Baas rejiminin hapishanelerinden yansıyan insanlık dışı işkence, ölüm ve zulüm görüntüleri bile bunları insanı bir çizgiye bile getirmedi. Bir garibin elinden tutmak, bir yetimin, öksüzün başını okşamak yerine hala yerinden, yurdundan edilmiş gariplere kin kusuyorlar. Dün sayın Özel çıkmış, güya PYD üzerinden bizi sıkıştırmaya çalışıyor. Bölücü terör örgütünün Suriye’deki uzantılarıyla ilgili bizim duruşumuz bellidir sayın Özel. PYD’yi terör örgütü görüp görmediğinize CHP Genel Başkanı olarak asıl sizin cevap vermeniz gerekir. Öyle ya, yıllarca bu yapının avukatlığını sizin partiniz üstlendi. Ülke ülke dolaşıp bu ülkenin reklamını yapan sizin milletvekillerinizdi. Hatta ’YPG bizi saldırmaz’ diyerek bölücü örgütün Suriye uzantısına kefil olan sizin eski genel başkanınızdı. Çıkın ve açıklayın YPG/PYD konusunda sizde eski genel başkanınız gibi mi düşünüyorsunuz?” şeklinde konuştu. “Suriye’yi bilmiyorsunuz, PKK’nın 40 yıldır çevirdiği dolapları da mı bilmiyorsunuz? Erdoğan, “Bayrak değiştirmek ne zaman PKK’nın uzantılarını aklamak için yeterli olmaya başladı. Hadi Suriye’yi bilmiyorsunuz, PKK’nın 40 yıldır çevirdiği dolapları da mı bilmiyorsunuz? Ne diyelim, Allah bunlara basiret ve feraset versin. Ülkemizin en büyük şansı, tüm bu krizlerde Türkiye’nin kaptan köşkünde AK Parti’nin olmasıdır. Bakın her zaman söylüyorum, 14-28 Mayıs seçimlerinde ülkemizin nasıl büyük bir felaketin kıyısından döndüğü zamanla daha net görülecektir. CHP’nin bırakın Türkiye’yi yönetmek, simit tezgahını yönetecek kabiliyete sahip olmadığı daha iyi anlaşılacaktır” ifadelerini kullandı. “Sırt sırta vererek Türkiye’ye nice başarılar yaşatacağımıza inanıyorum” AK Parti iktidarının ve Cumhur İttifakı’nın önümüzdeki dönemde de güçlü şekilde yoluna devam etmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan, “Dünya, bir yanda Rusya Devlet Başkanı Putin, diğer yanda Amerika’nın müstakbel başkanı Trump gibi güçlü liderlerin oyun sahasına dönüşmüş durumdadır. Aynı şekilde, Çin’den Avrupa’ya nice aktör bu acımasız oyunda kendilerine etkin roller edinme peşindeler. 22 yıllık iktidarımızda sağladığımız siyasi, ekonomik, diplomatik kazanımlar sayesinde artık Türkiye de bu küresel oyunun önemli aktörleri arasına girmiştir. Türkiye’yi bölgesel ve küresel her önemli meselede görüşü sorulan, duruşu merak edilen, tercih dengeleri değiştiren ülke haline getirdi. Allah muhafaza, Türkiye’nin CHP yönetimi altında tüm bu sınamalardan, tüm bu krizlerden, tüm bu siyasi ekonomik, diplomatik çekişmelerden geçtiğini düşünebiliyor musunuz? İşte bu yüzden AK Parti iktidarının ve Cumhur İttifakı’nın önümüzdeki dönemde de güçlü şekilde yoluna devam etmesi gerekiyor. Hep beraber sırt sırta vererek Türkiye’ye nice başarılar yaşatacağımıza inanıyorum” dedi. "Verdiğimiz sözlerin arkasındayız" Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin, ülkenin mali yapısı en güçlü ve sağlam yerel yönetimlerinin tepesinde geldiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kocaeli’yi nereden nereye getirdiğimizi de sizler çok iyi biliyorsunuz. Sadece şunu söylemek isterim, verdiğimiz sözlerin arkasındayız. Kocaeli’yi projelerinde yakından takip ediyorum. Büyükşehir Belediyemiz ve Cumhur İttifakı’na mensup ilçe belediyelerimiz harıl harıl çalışıyor. Türkiye’nin mali yapısı en güçlü ve sağlam yerel yönetimlerinin tepesinde Kocaeli Büyükşehir Belediyesi var. SGK’ya tek kuruş borcu olmayan, hiçbir banka veya kuruluşa kredi borcu bulunmayan bir belediyeden bahsediyorum. CHP’li belediyelerin içler acısı halini ise sizler zaten biliyorsunuz. Bir ofise toplaşıp, para kulesi yapmaktan, şişirilmiş konser faturaları üzerinden beytülmali yağmalamaktan başka hiçbir icraatları yok. SGK’ya borcunu ödemeyen, borç üstüne borç yapan, bundan da hicap duymayan belediyeleri silkelemeye devam edeceğiz. Temel belediyecilik hizmetlerini sunmaktan aciz durumdalar. Kendilerinden önce tıkır tıkır işleyen trafiği, özellikle tüm şehirlerde 6 sene de kör düğüm haline getirdiler. ’Yol yaparsak trafik daha da artar’ diyen bir zihniyetten zaten başka bir şey beklenmez. Bunların ki reklam belediyeciliği, bizim ki hizmet belediyeciliği. Dolayısıyla arada dağlar kadar fark var, vizyon farkı var, ufuk farkı var. Hepsinden öte yaklaşım farkı var. Rabbim bizi millete ve memlekete hizmet yolundan ayırmasın” diye konuştu.